İçeriğe geç

Yeni Hayat Kitap Alıntıları – Orhan Pamuk

Orhan Pamuk kitaplarından Yeni Hayat kitap alıntıları sizlerle…

Yeni Hayat Kitap Alıntıları

 “Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti.”
Okursan eğlenirsin, inanırsan hayatın kayar.
bir kitap okudum, seni buldum. ölmek buysa, ben yeniden doğdum.
Hayat ne kadar da kırık dökük
İnsan unutulup gitmiş uzak bir anıyı bazen ansızın hatırlar
Oysa melek, ben bir zamanlar nasıl da inanmıştım hayata.
Var olmak sana sarılmaktır.
Her yer karmakarışık ve kitabın insanlara ilham ettiği ışık ölüm gibi göz kamaştırıyor.
Bütün bu fedakarlık ve sevgiyi, bütün bu dikkat ve inceliği, bütün bu düzen ve huzuru övecek sözler arıyordum kafamda.
Neden kelimelerle düşünürde insan, görüntüler yüzünden acı çeker.
Yanına uzan sarıl ona
Hiçbir derste öğrenmedim, hiçbir kitapta okumadım, hiçbir filmde görmedim; ah ne kadar da güzelmiş aşığın maşuğun uyuyuşunu doya doya seyretmesi..
Bana gittiğin ve geri döndüğün dünyayı anlat . Bana o dünyaya ayak basabilmek için yapmam gerekenleri söyle . Bana neden şimdi , hâlâ burada olduğumuzu açıkla . Bu dünya nasıl kendi evim gibi tanıdık olabilir , kendi evim nasıl bütün dünya gibi yabancı, anlat bana .
Hani olur ya:Filmdeki bütün o zeki şakaları,kahramana kendiliğinden geliveren hoşlukları,akılalmaz hazırcevaplılıkları zaten ben hep yaparmışım yanılsaması
İnsanlar düşünürlerse eğer,başkalarından duydukları, ama kendilerinin sandıkları zavallı birkaç düşünce vardır akıllarında,doğaya bakıp keşfettikleri şeyler değil.Hepsi zayıftır, siliktir,kırıkgandır.
Nedir hayatı eksik kılan şey?
Bir gün bir kitap okudum ve hayatım değişti
Canan’ı unutmak, başıma gelenleri anlamak, ulaşamadığım yeni hayatın renklerini düşleyebilmek ve hoşça ve biraz daha akıllıca -her zaman da akıllıca sayılmaz ya- vakit geçirmek için, okuya okuya sonunda bir çeşit kitap kurdu oldum ben, ama aydınca özentilere de kapılmadım. Daha da önemlisi, bu özentilere kapılardan da küçümsemedim. Kitapları okumayı, tıpkı sinemalara gitmeyi, gazeteleri, dergileri karıştırmayı sevdiğim gibi seviyordum. Bunları bir yarar, bir sonuç beklediğim için, ne bileyim, kendimi başkalarından daha üstün, daha bilgili, daha derin sanmak için de yapmıyordum. Hatta diyebilirim ki, kitap kurtluğu bir alçakgönüllülük de öğretmişti bana. Kitapları okumayı seviyordum.
Adaletsizlik ve kötü insanlar aslında,dünyanın her yerinde var. Önemli olan insanın içindeki iyiliği koruyacak bir hayat yaşayabilmesidir.
Neden kelimelerle düşünür de insan, görüntüler yüzünden acı çeker.
Masada oturup kitabı cümle cúmle defterine yazan ve yaz dıkça aradığı hayata çıkan yolun yönünü sezen o kişi bendim.
Başka pek çok şeyi daha farkedemediğimi düşündüm.
bazen kolum onun kolunun dokunuşundan alev alev yanarken, bazen başı omzuma düşsün, hadi düşsün diye saatler boyu beklerken, bazen boynuma dokunan saçları orada kalsınlar diye koltuğumda kaskatı kasılıp kalırken nefes alış verilerini dikkatle, saygıyla sayar, alnında beliren kederli kırışıklıkların anlamını kendime sorar ve birden benim bakışım altındaki solgun yüzü çiğ bir ışıkla aydınlanıverip Canan uyanınca dışarı değil de, benim güven verici gözlerime bakıp gülümseyiverince nasıl da mutlu olurdum.
Saçlarını yüzümde hissederdim, ince bilekli uzun ellerini dizlerimde, uyku kokan soluğunu ürperen ensemde.
Hiçbir derste öğrenmedim, hiçbir kitapta okumadım, hiçbir filmde görmedim; ah ne kadar da güzelmiş âşığın maşuğunun uyuyuşunu doya doya seyretmesi.
Geceleri kitabı okuyordum, sabaha kadar, gözlerimdeki ağrıdan, uykusuzluktan takatım kesilinceye kadar. Okumalarımın arasında bazan, kitaptan yüzüme vuran ışık öylesine güçlü, öylesine parlak gelirdi ki bana, değil bütün ruhumun masada oturan gövdemin de eriyip gittiğini, beni ben yapan her şeyin kitaptan fışkıran ışıkla birlikte yok olduğunu düşünürdüm. O zaman, beni de içine alarak büyüyen ışığın, önce yeraltındaki bir çatlaktan sızan bir ışık gibi, sonra gittikçe güçlenerek, yayılarak dünyayı sardığı, o dünyada benim de bir yerim olduğu canlanırdı gözlerimde: Bir an, cesur ve yeni insanları, ölümsüz ağaçları ve kayıp şehirlerini görür gibi olduğum bu ülkenin sokaklarında Canan’la karşılaştığımı, onun bana sarıldığını hayal ederdim.
Neden kelimelerle düşünür de insan, görüntüler yüzünden acı çeker.
ben bir zamanlar nasıl da inanmıştım
hayata ve hayatta iyi olmak gerektiğine.
Ruhumu açacağım kişileri kitaptaki dünyada yaşayan gölgeler arasından seçecektim
Dışarıda kuvvetli bir rüzgar vardı da ağaçları mı hışırdatıyordu? Yoksa aklım bir rüzgara kapılmış kendi sürüklenişini mi dinliyordu?
Aşk birisine şiddetle sarılma, onunla aynı yerde olma özlemidir. Onu kucaklayarak, bütün dünyayı dışarda bırakma arzusudur. İnsanın ruhuna güvenli bir sığınak bulma özlemidir.
Neden kelimelerle düşünür de insan,görüntüler yüzünden acı çeker
Aşk, insanı bir hedefe yönlendirir.hayatın, eşyanın arasından çekip çıkartır.
Var olmak sana sarılmaktır.
Hiçbir yerdeydim ve her yerdeydim ve bu yüzden de bana öyle geliyor ki dünyanın var olmayan merkezindeyim.
Benim hayatım sanarak mutlulukla karşıladığım, aşkla sevdiğim rastlantı bir başkasının kurgusuymuş yalnızca.
Saat tıkırtısı bizim için, dünyayı fark etmenin değil, iç âleme geçmenin sesidir.
Beni hep izleyen, en olmadık yerde karşıma çıkıverecekmiş gibi yapan, sonra kaybolan, kaybolduğu için de kendini aratan bakış senin bakışındı.
Boşver bu da geçer
Hiçbir şey, her şeyi unutabilmenin verdiği huzurdan değerli olamaz.
Büyük uygarlıkların yıkılışı ve hafızaların çözülüşüyle birlikte ahlaksızlığa ilk kapılanlar çocuklar olurlarmış. Onlar eskiyi daha çabuk ve acısız unutur, yeniyi daha kolay düşlerlermiş.
Bana gül ki o dünyanın ışığını bir kere olsun göreyim yüzünde. Bana karlı kış günlerinde, elimde çantam okuldan dönerken çörek almak için girdiğim fırının sıcaklığını hatırlat; hatırlat bana, ilk öpüşü, ilk kucaklayışı, tek başına taa tepesine çıktığım ceviz ağacını, kendimden öteye geçtiğim yaz akşamını, neşeyle sarhoş olduğum geceyi, yorganımın içini ve bana severek bakan güzel çocuğu hatırlat bana. Hepsi o ülkedeler, ben de gitmek istiyorum oraya, yardım et, yardım et ki, her soluk alışta biraz daha eksilişimi mutlulukla karşılayabileyim.
Benim hayatın kendisi sanarak mutlulukla karşıladığım, aşkla sevdiğim rastlantı bir başkasının kurgusuymuş yalnızca.
Peki ötede bir yerde, onca yolculuktan sonra gördüğü yeni bir ülke yok muydu? Ötede bir yer varsa, yazının içindeydi bu, ama yazıda bulduğunu yazının dışında, hayatta aramanın boşuna olduğuna karar vermişti. Çünkü dünya da, en azından yazı kadar sınırsız, kusurlu ve eksikti.
Önemli olan insanın içindeki iyiliği koruyacak bir hayat yaşayabilmesidir.
Onu görmeden önce bir hayatım vardı, onu tanıdıktan sonra başka bir hayatım oldu.
Aşk, insanı bir hedefe yöneltir, hayatın eşyaların içinden çekip çıkarır ve şimdi anlıyorum ki, en sonunda dünyanın sırrına doğru götürür.
Benim hayatın kendisi sanarak mutlulukla karşıladığım, aşkla sevdiğim rastlantı bir başkasının kurgusuymuş yalnızca.
Canan yok ise can gerekmez.
“Ne güzeldi yabancı bir kasabada sarhoş olup, otel odasında sevgilim uyurken, tanımadığım dostlarla bir terzi dükkanında oturup hayatın ne olduğunu hiç mi hiç düşünmeden, hayatın ne olduğunu birden bir görüntüyle görüvermek.”

.

İçime yalnızca bir sır ve günah gibi sinmekle kalmamış, beni bir rüyadaki gibi bir çeşit dilsizliğe sürüklemişti.
Kendimi yüreğimin ölçüsüz ölçüsüne bırakacaktım.
Sarıl bana, zaman akmasın
Hayat ne kadar da kırık dökük
Yüzümü kitaptan fışkıran ışığa doğru tutarken ruhum sanki açık bir defterin tertemiz safasıydı.
Kendisi olabilen kim?
Aşk birisine şiddetle sarılma, onunla aynı yerde olma özlemidir. Onu kucaklayarak, bütün dünyayı dışarıda bırakma arzusudur. İnsanın ruhuna güvenli bir sığınak bulma özlemidir..
Böyleydi işte hayat:kaza vardı, talih vardı; aşk vardı, yalnızlık vardı, neşe vardı;kader vardı, bir ışık, bir ölüm, ama belli belirsiz bir mutluluk da vardı;unutmamak gerekiyordu bunları .
Nedir hayat? Bir zaman! Nedir zaman? Bir kaza. Nedir kaza? Bir Hayat, yeni bir hayat
“Sence o dünya var mı, yoksa düşlenip bir kitaba yazılıvermiş bir hayal mi?
O dünya var! dedim. Sen de o kadar güzelsin ki oradan geliyorsun, biliyorum.
Neredeydi konuşabileceğim bana benzer kişiler, yüreğime seslenen rüyayı bulabileceğim ülke neredeydi?
Sabahları bazan taa buraya kadar yürür, beni selamlayan güneşi karşılarım. Doğa durgun olur, arılar, yılanlar daha ortaya çıkmamıştır. Ben ve dünya, birbirimize, neden varolduğumuzu, neden bu saatte burada olduğumuzu, amacın, en büyük amacın ne olduğunu sorarız. Pek az ölümlü bunları doğayla birlikte düşünür. İnsanlar düşünürlerse eğer, başkalarından duydukları, ama kendilerinin sandıkları zavallı birkaç düşünce vardır akıllarında, doğaya bakıp keşfettikleri şeyler değil. Hepsi zayıftır, siliktir, kırılgandır
Eşyalar, birbirini sorar, birbiriyle anlaşır, fısıldaşır ve aralarında gizli bir ahenk kurar,dünya dediğimiz bu müziği oluşturur. Dikkat eden duyar, görür, anlar..
Önemli olan insanın içindeki iyiliği koruyacak bir hayat yaşayabilmesidir
Kısaca: Kendimi başkalarından ayırmak, herkesinkinden daha başka bir amacı olan özel biri olarak görmek istemiştim. Bu da buralarda affedilecek bir suç değildir.
Ne kadar da sihirlidir, değil mi, bir an dünyayı, gözlerimiz denen anahtar deliklerinden değil de, başka bir mantığın merceginden görmek

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir