İçeriğe geç

Yelkovan Yokuşu Kitap Alıntıları – Selçuk Baran

Selçuk Baran kitaplarından Yelkovan Yokuşu kitap alıntıları sizlerle…

Yelkovan Yokuşu Kitap Alıntıları

Yağmur dindi .Topraktan buğular yükseliyor. Gökyüzü açık. Karşındaki çirkin apartman dizisi batı yakasını gözlerden saklıyor, ama ben sıra dağların üzerinin hala mor bulutlarla kaplı olduğunu biliyorum .Uzaktan uzağa gök gürültüleri yankılanıyor .Sanki kuşatılmış bir kentteyiz.Düşman,toplarını gümbürdete gümbürdete yaklaşıyor.Ah ,bu kuşatılmışlık duygusu Kıstırılmışlığa dönüşen korku..
Ilerde bir gün beni hatırlarsın .Kötü yalanlarla karşılaşıp senin olmayan bu yalanları kusmak istediğinde,biri vardı, diyeceksin, bana hiç yalan söylememişti.Bu seni avutur belki.
Uzun çabalar sonucu artık anlamış bulunduklarını hiç anlamamış olmayı, anlamadıklarını zaten konuşmamayı, hayat tecrübesi denen şeyin değerinden kuşku duyduğu,bu yüzden de bu ayrıcalığı hiç kullanmamayı yeğlediği için olgunlaşacağına çocuklaştığı, çocuklaştığına aldırmadığı bir çağdaydı zaten .O karıştırdığı yıllara özlem mi duyuyordu,yoksa onları bir an anımsamanın dehşeti içinde miydi ,bunh bile bilmiyordu.
Gelecek yalnızca bir bahaneydi; bugünden kaçmak için bahane.
Artık hiçbir şeyin önemi yok: Ne katı gerçeklerin ne düşlerimin ne de süslediğim varlıkların
Ölümden de, bu yabancı şehrin insanlarından da korkmuyordum artık.
Sevinmeyi ne zaman unuttum, gülmeyi, ellerimi çırpmayı..
Kesin olarak bir tek şey biliyordum, bilmeyi istediğim bir şeydi o da.
İçime işlemiş binlerce şey .Ama hepsi eski; eskiden, taa eskiden kalma. Yani bitmiş, tükenmiş bir yaşamdan arta kalanlar denilebilir mi? İlgisizliğimi bile tüketen ben Biten, tükenen ne?
Gençliğim mi?
Dünyaya gelmek, doğmak, yaşamak öyle basit bir iş değil bence.
İnsan genç değilse artık, yaşlanmış demektir.
Oysa güzel acıtıyor. Çünkü bir sakatlık var içimde.
Bu ilgisizlik adamı incitiyordu. Böylesine önemsenmemeye kim katlanabilir ki.
Şimdi burada bir yabancısın, dedim kendi kendime. Bu, tekbaşınalığıma, öyle oluşuma katlanabilmek için bulduğum bir oyundu.
Unutmak ,farkında değilmiş gibi davranmak , yok saymak uzun zamandır alıştığı edimlerdi
Çünkü biliyordum
onu bir kez daha görürsem
artık bırakmazdım.
❝ Her zaman bir şeyler öğrenir insan ❞
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
❝ İçime işlemiş binlerce şey. .❞
❝Hem canım , insan ille de kurallara göre mi yaşar?❞
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Birbiriyle ilgisi olmayan özlemlerinin , tutkularının kokusuydu bu ; hiçbir zaman giderilemezdi.
“İlerde bir gün beni hatırlarsın. Kötü yalanlarla karşılaşıp senin olmayan bu yalanları kusmak istediğinde, biri vardı, diyeceksin, bana hiç yalan söylememişti. Bu seni avutur belki.”
❝ Gerçek bir hayat olur bu. Yaşamaya değen bir hayat ❞
❝Ama bir şeyin , tek bir şeyin önemli olması gerek. Tek bir şeyin önemli olması yeter. O kurtarır insanı.
Bilmem anlatabiliyor muyum?❞
❝ Düşünsene bir , ne güzel olurdu burada birlikte yaşamak. . .❞
Kiminin uzun zamandan beri bilmekte olduğu , kiminin de anca o anda farkına vardığı gizli bir yere dokurdu bu ezgi
Çoktan yitirilmiş, yitirildiği bile unutulmuş bir şey , bir anı , ruhsal yapılarının temel taşlarından biri belki , vazgeçilmez bir duyarlık nasılsa bulunuverirdi de , insanlar gene onu az sonra , şöyle bir dalgınlık sırasında ellerinden kaçıracaklarını iyi bildiklerinden , sevinçlerine hüzün katarak , geçip giden dakikalara sımsıkı sarılırlardı. .
Çevresinden hiç bir ses , gürültü ulaşmıyordu kulağına..
Bakışları acılaşmıştı. Aklından geçenleri gözleri yansıtıyorsa eğer Yok , olmadı böylesi. Bir anlaşmazlık vardı ortada, ama neydi ? Soru sormak yasaklanmışsa kim , neyi , nasıl çözebilecekti?
Uzun çabalar sonucu artık anlamış bulunduklarını hiç anlamamış olmayı , anlamadıklarını zaten konuşmamayı , hayat tecrübesi denen şeyin değerinden kuşku duyduğu , bu yüzden de bu ayrıcalığı hiç kullanmamayı yeğlediği için olgunlaşacağına çocuklaştığı , çocuklaştığına aldırmadığı bir çağdaydı zaten
❝ Ben konuşurdum o anlardı , cevap vermezdi. Çünkü zaman zaman Fransızca konuşmak zorunda kalırdım.
Nasıl anlatsam
Bazen her şey çok kötü oluverirdi. İnanmayacaksın ama , şimdikinden kötü. Anlayamamak, çözümleyememek. Anladığını ya da anlamadığını sanmak Anladığını anlatamamak , anlamadığını anlatmaya uğraşmak Sözcükler yetmezdi. Ozaman Fransızca konuşurdum. ❞
Herşeyin alt üst olduğu şu dönemde , bir daha hiç yapmayacağın şeyler. . .
Ağu mavisi diyorum ben ona.
Kendim buldum. Baskı olan her yerde vardır..
Tamamlanmış bir yaşamın ; zamana, geçişlere, değişimlere, dönüşümlere karşı koyarak ayakta duranların dirimi, gücü Ancak onlarla birlikteyken hayat , hayata benziyordu.
Konuşmadık, konuşamadık. Bu yüzden yüreklerimiz yüklüydü belki
İçime işlemiş binlerce şey… Ama hepsi eski; eskiden, taa eskiden kalma. Yani bitmiş, tükenmiş bir yaşamdan arta kalanlar denilebilir mi? İlgisizliğimi bile tüketen ben… Biten, tükenen ne?
Gençliğim mi?
“Birileri her şeyimi almış sanki,” dedi kendi kendine konuşur gibi. “İçimde istek, coşku kalmadı artık. Oysa bir zamanlar ben de gençtim. Güçlüydüm. Sağlıklıydım. Sonsuz isteklerim vardı. Derelerin yolunu değiştirir, sellerin önüne bentler kurardım. Baltayla koca koca ağaçları devirirdim. Bütün bunları ben yapardım. Her şey hoşuma giderdi. Sonra nasıl oldu bilmiyorum, bu hale geldim. Boşaldım, tükendim.”
“Dünyaya, çevremdeki boktan insanlara boş veriyorum,” diye konuşmasını sürdürdü Erol. “Ama bir şeyin, tek bir şeyin önemli olması gerek. Tek bir şeyin önemli olması yeter. O kurtarır insanı. Bilmem, anlatabiliyor muyum?”
Anlayamamak, çözümleyememek… Anladığını ya da anlamadığını sanmak… Anladığını anlatamamak, anlamadığını anlatmaya uğraşmak… Sözcükler yetmezdi.
Gençliğim mi?
Oysa zaman güneşli bir tarladır. Öyle olmalıydı. Nereden bakarsan bak, her şeyi görebilirsin ;uzaktır biraz belki, işte hepsi o kadar ama.
Hayatta o kadar az şey keşfettim ki. Oysa görülecek, bilinecek neler neler var. Kitaplarda bile yazmayan şeyler İçimde dinmeyen bir susuzluk var. Keşfetmek, hayatı, dünyayı keşfetmek, bunun için yaşamak.
Bir tren beni hangi uzak istasyona götürür?
Konuşmadık, konuşamadık. Bu yüzden yüreklerimiz yüklüydü belki
Onu beklemekten ne zaman vazgeçtim, unutmuşum
Kendi kendimden başka hiçbir şeyi beklemeyecek kadar olgun değilim
“İlerde bir gün beni hatırlarsın. Kötü yalanlarla karşılaşıp senin olmayan bu yalanları kusmak istediğinde, biri vardı, diyeceksin, bana hiç yalan söylememişti. Bu seni avutur belki.”
Sonra nasıl oldu bilmiyorum ;sen, günlerimin vazgeçemeyeceğim, ama olağan bir ayrıntısı haline geliverdin
“Dünyaya, çevremdeki boktan insanlara boş veriyorum,” diye konuşmasını sürdürdü Erol. “Ama bir şeyin, tek bir şeyin önemli olması gerek. Tek bir şeyin önemli olması yeter. O kurtarır insanı.”
İçime işlemiş binlerce şey Ama hepsi eski, eskiden, taa eskiden kalma, Yani bitmiş, tükenmiş bir yaşamdan arta kalanlar denilebilir mi? ilgisizliğimi bile tüketen ben Biten, tükenen ne?
Gençliğim mi?
Oysa zaman güneşli bir tarladır. Öyle olmalıydı. Nereden bakarsan bak, her şeyi görebilirsin; uzaktır biraz belki, işte hepsi o kadar ama.
Yaşını kestirmek güç. Bu yıpranmışlık içinde seçilmiyor.
Bir paket sigara istiyorum. En ucuzundan.
Hey, durgun deniz! Susan deniz! Nerdesin?..
Belki sana rağmen yalnızlığım bu yüzdendir
..namus, bir insanın tek dayanağı olmamalı. Çünkü tek başına namus, insan kıyıcılığına engel olamıyor.
Hayatta o kadar az şey keşfettim ki. Oysa görülecek, bilinecek neler neler var. Kitaplarda bile yazmayan şeyler Yani sizin bile bilmediğiniz şeyler demek istiyorum. İçimde dinmeyen bir susuzluk var. Keşfetmek, hayatı, dünyayı keşfetmek, bunun için yaşamak.
Oysa zaman güneşli bir tarladır
Ne zamandan beri bu kadar ilgisizim, bu kadar insafsızım, diye düşünüyordum bir yandan da. Yalnız kocama değil, nerdeyse dünyaya ve kendine karşı da Ne zamandan beri? Nasıl büyük bir olay oldu da Yoksa çok usul mu geldi yerleşti yüreğime ilgisizlik, insafsızlık, vurdumduymazlık. Ve ben ne olduğumu, kim olduğumu, ne istediğimi unuttum.
Bir hıyarağası elini tutup evlenme önerisinde bulunacak Sana bunu öğrettiler değil mi? Düş yoksunu bir hıyarağası Belki seni sevdiğini de söyler Neden söylemesin ki? Yalan olduktan sonra. Çünkü sevdiği sen değilsindir, el değmemişliğindir olsa olsa.
Sendeki tüm yetkinlikler bende olsun isterdim. Beni yargılamamanı isterdim. İçine gömdüklerinin, bana söyleyemediklerinin, onların hepsinin ta yüreğinde boy attıklarını görmek isterdim.
Belki sana rağmen yalnızlığım bu yüzdendir. Ya da sen bana kıyamadığından. Beni, ben olarak sevdiğinden.
Gelecekle ilgilendiği bile söylenemezdi. Gelecek yalnızca bir bahaneydi; bugünden kaçmak için bahane.
Anlayamamak, çözümleyememek Anladığını ya da anlamadığını sanmak Anladığını anlatamamak, anlamadığını anlatmaya uğraşmak Sözcükler yetmezdi.
Biten, tükenen ne?
Gençliğim mi?
Oysa zaman güneşli bir tarladır.
Bedava sözcüğü bade ve hava sözcüklerinden türemiştir, dedi Salim Bey. Bunu biliyor muydunuz? Hayır.
Malum, hava parasız elde edilir. Bade, içilecek şey, kısacası su Eskiden su da parasızdı. Siz bilmezsiniz o günleri, nereden bileceksiniz hem, bir zamanlar suya para verilmezdi. Bedava sözcüğü de su ve hava gibi parasız demek oluyor şu halde. Bilmem anlatabildim mi?
İnsan biraz da serüven yaşamalıydı, “olağanüstü”yü tatmalıydı
Sonra gökyüzünün mavi suyu, vadinin yeşil suyu iyice çekilir, her yana bir esmerlik sızardı. İşte her şey durdu, derdim birden. Mucize bu Artık yaşamasak da olur. Yaşasak da olur, derdi Suzi.
Belki sana rağmen yalnızlığım bu yüzdendir. Ya da sen bana kıyamadığından. Beni, ben olarak sevdiğinden.
Güz bocalıyordu. Uzun çabalar sonucu artık anlamış bulunduklarını hiç anlamamış olmayı, anlamadıklarını zaten konuşmamayı, hayat tecrübesi denen şeyin değerinden kuşku duyduğu, bu yüzden de bu ayrıcalığı hiç kullanmamayı yeğlediği için olgunlaşacağına çocuklaştığı, çocuklaştığına aldırmadığı bir çağdaydı zaten. O karıştırdığı yıllara özlem mi duyuyordu, yoksa onları bir an anımsamanın dehşeti içinde miydi, bunu bile bilmiyordu.
Bazen her şey çok kötü oluverirdi. İnanmayacaksm ama, şimdikinden de kötü. Anlayamamak, çözümleyememek Anladığını ya da anlamadığını sanmak Anladığını anlatamamak, anlamadığını anlatmaya uğraşmak
Bu esinti başkentte baharı muştular. Damarlarında kaynayan kana karşılık bacaklarında duyduğun kesiklik öfkelendirir seni. Ama saçların dağılıp eteklerin uçuşmaya başlayınca kendini tutamaz, gülersin işte.
Onu beklemekten ne zaman vazgeçtim, unutmuşum.
İçime işlemiş binlerce şey .Ama hepsi eski; eskiden, taa eskiden kalma. Yani bitmiş, tükenmiş bir yaşamdan arta kalanlar denilebilir mi? İlgisizliğimi bile tüketen ben Biten, tükenen ne?
Gençliğim mi?
Aslında zirveye varmayı istemiyordum, sonsuza kadar tırmanmaktı istediğim, hiç geri dönmemek.
Sevinmeyi ne zaman unuttum, gülmeyi, ellerimi çırpmayı
Ne zamandan beri bu kadar ilgisizim, bu kadar insafsızım, diye düşünüyordum bir yandan da. Yalnız kocama değil, nerdeyse dünyaya ve kendine karşı da Ne zamandan beri? Nasıl büyük bir olay oldu da Yoksa çok usul mu geldi yerleşti yüreğime ilgisizlik, insafsızlık, vurdumduymazlık. Ve ben ne olduğumu, kim olduğumu, ne istediğimi unuttum.
Şimdi burada bir yabancısın, dedim kendi kendime. Bu, tekbaşınalığıma, öyle oluşuma katlanabilmek için bulduğum bir oyundu.
İçimde istek, coşku kalmadı artık. Oysa bir zamanlar ben de gençtim. Güçlüydüm. Sağlıklıydım. Sonsuz isteklerim vardı. Derelerin yolunu değiştirir, sellerin önüne bentler kurardım. Baltayla koca koca ağaçları devirirdim. Bütün bunları ben yapardım. Her şey hoşuma giderdi Uçan kuşlar, açıktan geçip giden şilepler, mavnalar, mavi başörtülü kızlar Sonra nasıl oldu bilmiyorum, bu hale geldim. Boşaldım, tükendim. Arkadaşım kalmadı. Onları belki de ben kendim bıraktım. Kendime hesap sormaktan korktuğum için eski günleri hepten unuttum. Böylece tükendim.
Oysa zaman güneşli bir tarladır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir