İçeriğe geç

Yazmalı Defter Kitap Alıntıları – Faruk Duman

Faruk Duman kitaplarından Yazmalı Defter kitap alıntıları sizlerle…

Yazmalı Defter Kitap Alıntıları

&“&”

Anımsamaların aktarılmadığı gün, mutlak ölümün günü olacaktır.
Yazmanın amacı okurun daha güzel ölmesini sağlamaktır.
Sanat öğrenilmez, sezgiyle yani el yordamıyla yapılır.
Bireysel özgürlük olmadan sanat yapılamaz.
Kafka’nın, ölüm döşeğinde her biri bir kısa öykü sayılabilecek cümleler sayıkladığı söylenir. Yazının ele geçirdiği bir bedenin ölümü, güzel ölüm anlamına gelir. Beden kendisini sıradan ölümün değil, yazının eline teslim etmiştir çünkü.
İyi edebiyat bozulmaz.
Yazmak bir arayıştır. Kişi neyi nasıl yazmaya çalışırsa çalışsın, kendinden öncekilerin yazdıkları arasında ne biçim debelenirse debelensin, sonunda kendi dilini aramaya başlamıştır.
Çağdaş dünyada her insan ya Don Kişot &‘tur ya da Sanço Panza."
Oysa insan en çok kendi hâlinde intihar etmeyi sever."
Okuyanlar, okumayanlara oranla daha güzel ölürler. "
Yazmak, bilincin kaydının tutulması anlamına da gelir. Yani kişisel çağrışımın nasıl işlediği, dilin bu çağrışımı nasıl seslendirdiğinin kaydedilmesi.
Yazmak savunmaktır.
Yazının içinde, yazarın kurduğu dünyanın, o dünyaya ait kişilerin, kurulan atmosferin ya da coğrafyanın savunusunu görürürüz.
Okuyanlar, okumayanlara oranla daha güzel ölürler..
Alışkanlıklarımız bizi esir alır. Zaten bu nedenle alışkanlık değil midir o? Bir süre sonra, alıştığımız şeyin dünyanın kendisi olduğunu düşünürüz. Ya da düşünmeyiz. Bunun yaşamın kendisi olduğunu fısıldayan bir Oblomov yerleşmiştir içimize.
Okuyanlar, okumayanlara oranla daha güzel ölürler.
Okur, ölüm günü geldiğinde, Azrail gelip kapıyı çaldığında yalnızca kendi yaşamının görüntülerini izlemez. Meşhur film şeridinin içinden Anna Karenina da geçer. Ya da onun zihninde kim yer ettiyse artık; Raskalnikov’lar İnce Memed’ler, Murtazalar… Roman kahramanlarının görüntüleri gerçek yaşamda tanıdıklarımızın ya da filmlerde izlediğimiz kahramanların görüntülerinden daha kalıcıdır. Çünkü yarı yarıya bizim yarattığımız görüntülerdir onlar.
Sonunda insan yazıya dönüşmüştür.
Sanat adına nerede bir güzellik görürseniz bilin ki orada birileri oyalanmıştır.
Tıpkı intihar örneklerinde olduğu gibi. Pek biliriz: O kişi aslında hiç de intihar edebilecek biri değildir. Mahallede sevilen biridir o. Sessiz, sakin, kendi halinde. Oysa insan en çok kendi halinde intihar etmeyi sever.
Yazının, yazan için, yaşamsal bir önemi vardır. Belgelik değeri taşımasının yanında. Yazı ona biraz da dayanma gücü verir.
Kafka’nın, ölüm döşeğinde her biri bir kısa öykü sayılabilecek cümleler sayıkladığı söylenir. Yazının ele geçirdiği bir bedenin ölümü, güzel ölüm anlamına gelir. Beden kendisini sıradan ölümün değil, yazının eline teslim etmiştir çünkü.
Yazmak bir tür bağımlılıktır. Yazmaya başlayan bir insan, bir süre sonra, zaman zaman ellerinin titrediğini hissedebilir.
Okuyanlar, okumayanlara oranla daha güzel ölürler.
İyi bir okur, öldüğü zaman, aklının bir yerlerinde hep canlı cümleler bulur.
anlaşılacağı gibi, yazı, sonuç olarak insan için bir günlük gereksinim maddesidir. yiyecekler gibi. bu nedenle üretilmek zorundadır. okuyanlar, okumayanlara oranla daha güzel ölürler.
Okuyanlar , okumayanlara oranla daha güzel ölürler.
İnsanlar bir gün bir bir ayağa kalkıp Midas’ın kulaklarının eşek kulakları olduğunu söyleyeceklerdir.Neden,çünkü insan anımsar ve hikâye anlatmadan duramaz."
Yazmanın bir amacı da kişinin kişisel dönüşümüdür.
Yazmak anlamaya çalışmaktır.
Yazmak bir tür bağımlılıktır.
Yazmanın amacı hayatta kalmaktır.Yazmak köşeye sıkışmış insanın tepkisidir.
Yaşlılığın vicdanı terbiye edilmiştir, ilk gençliğinki ise yenilmemiştir henüz.
İyi edebiyat bozulmaz.
Yazmak, sınır ihlali demektir. Dediğim gibi, dil kuyusunda hazine arıyorsanız hep daha derinlere gitmeniz yararlı olacaktır. Başka yazarların dilinden etkilenmeye bakın; dil kimsenin babasının malı değil. Hep birlikte sokağa çıkıyoruz ve sözcüklerimiz birbirine karışıyor. Çıkardığımız ünlemlerden yeni sözcükler türüyor. Ettiğimiz ya da duyduğumuz küfürler ufkumuzu genişletiyor. Bu nedenle sınır ihlali iyi bir şeydir.
Okuyanlar, okumayanlara oranla daha güzel ölürler.
Yazmak savunmaktır.
Sanat adına nerede bir güzellik görürseniz bilin ki orada birileri oyalanmıştır.
Pek biliriz: o kişi aslında hiç de intihar edecek biri değildir. Mahallede sevilen biridir o. Sessiz, sakin, kendi halinde. Oysa insan en çok kendi halinde intihar etmeyi sever.
Doğrusu, aynaya bakmak cesaret isteyen bir iştir.
Dil kuyusunda hazine arıyorsanız, hep daha derinlere gitmeniz yararlı olacaktır.
Yazar, toplumsal baskı karşısında, dil aracılığıyla düşünsel özgürlüğünü arayan kişidir.
Okuyanlar, okumayanlara oranla daha güzel ölürler.
Edebiyat insanı korkutur , bunda, okurun onda bir ayna özelliği sezmesinin payı büyüktür .
Doğrusu , aynaya bakmak cesaret isteyen bir iştir.
Peki, yazarları bir kenara koyarsak
– ki eninde sonunda dünya Koyacaktır onları bir kenara-
insan yazıyı neden üretip durur ?
Anlaşılabileceği gibi , yazı , sonuç olarak insan için bir bir günlük gereksinim maddesidir.
Yiyecekler gibi.
Bu nedenle üretilmek zorundadır.
Okuyanlar ,okumayanlara oranla daha güzel ölürler.
İyi bir okur öldüğü zaman aklının bir yerlerinde hep canlı cümleler bulur.
Meşhur film şeridinin içinden Anna Karenina da geçer.
Ya da , onun zihninde kim yer ettiyse artık ; Raskolnikov’lar , İnce Memed’ler , Murtaza’lar…
Yazmanın amacı,hayatta kalmaktır.
Okur,ölüm günü geldiğinde. Azrail gelip kapıyı çaldığında yalnızca kendi yaşamının görüntülerini izlemez.Meşhur film şeridinin içinden Anna Karenina da geçer.Ya da onun zihninde kim yer ettiyse artık;Raskolnikov’lar,İnce Memed’ler,Murtaza’lar…
Bütün bu olup bitenlere rağmen,dünyamız hala sırlarla doludur.Gerçi bana kalırsa,bu kadar keşif yeter;insanın artık durup boş ve sessiz manzarayı izlemesi yeğdir.
Daha az yalnız ölebilmek için,kişi kendini öncelikle kendi vicdanıyla parçalamayı bilmelidir.
Okuyanlar, okumayanlara oranla daha güzel ölürler.
Daha az yalnız ölebilmek için.
Kişi kendini öncelikle kendi vicdanıyla parçalamayı bilmelidir.
Kitapların üzerine birikmiş toza bakarak zamanın acımasızlığını ve tüm bu kargaşanın, tüm bu yazıların ve basılan kitapların günün birinde büyük ve ümitsiz bir boşluğa dönüşeceğini düşünürüm.Boşluk ve sonsuzluk.
Yazmak, sınır ihlali demektir.Dediğim gibi,dil kuyusunda hazine arıyorsanız hep daha derinlere gitmeniz yararlı olacaktır.
Öyle ya, yazmadan durabilmeyi öğrenmek kimi vasat yazarlar için daha yaşamsal olabilir.
Çağdaş dünyada her insan ya Don Kişot’tur ya da Sanço Panza.
Edebiyat kimsenin umrunda değildir.
Yazmak bir tür bağımlılıktır. Yazmaya başlayan bir insan bir süre sonra zaman zaman ellerinin titrediğini hissedebilir. Içinde onu defterinin ya da bilgisayarının başına yönlendiren bir gücün geliştiğini görebilir. Ama çoğu zaman /yazmadan duramamak/ önyargısı yok eder yazarı.
Okuyanlar,okumayanlara oranla daha güzel ölürler.
Dil, bir hazine kuyusu gibidir.
Kimseye hiçbir şey vermeyen, herkesin yazabileceği bir metin düşünebilir miyiz?
Yazmak bir tür bağımlılıktır.
Okuyanlar, okumayanlara oranla daha güzel ölürler.
Yazmak, köşeye sıkışmış insanın tepkisidir.
..dünyamız hâlâ sırlarla doludur. Gerçi bana kalırsa, bu kadar keşif yeter; insanın artık durup boş ve sessiz manzarayı izlemesi yeğdir.
Yazılarımızı kendimizle birlikte sonsuz boşluğa armağan ederek bu dünyadan çekip gideriz.
Marc Auge,yazmak ölmek gibidir biraz,diyor. Ama daha az yalnız ölmek.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir