İçeriğe geç

Yazgımız Aşktır Bizim Kitap Alıntıları – Nurgül Özcan

Nurgül Özcan kitaplarından Yazgımız Aşktır Bizim kitap alıntıları sizlerle…

Yazgımız Aşktır Bizim Kitap Alıntıları

Uzaklık mı?
O bizim için değil dost.
Biz ‘yürek devleti’yiz ötelere uzanan.
Açarız avucumuzu,
Dostlarla o dem yürek yüreğe konuşuruz.
Gözyaşımız vardır bizi ayakta tutan,
Bir de gönül selâmımız
Dost için geceleri tatlı uykumuzu böleriz,
Dost için secdeye kapanır dua ederiz.
Dostun muhabbetiyle gelir, Hak selâmı.
Bize en güzel hediye dost kelâmı…
Söz insanın değerini tartan terazi.
Bir anlık düştür hayat. Ve bir ağacın altında gölgelenmek kadar kısa.
El gizlidir can. O elin kullandığı kudret kalemi de Bize sadece yazılanı oynamak düşer. Gaye, kâinat kitabını yazan sanatkârı bulmaktan ibarettir. Bulmak için aramak, aramasını bilmek gerek. Bilme ye doğru giden yolları gerçek sahibinden istemek gerek. Dost un gücüne dayanmayan bilekle, Dost un muhabbetiyle tatlanmayan yürekle menzile varılmaz.
Sırlar gözümüzün önünde, lakin gizli Hazineler ayağımızın altında lâkin saklı Değeri bu kadar yüksek olmasaydı, bu kadar gizli olur muydu?
Akıllı olan kişi sırtını aciz ve fani olana dayamaz. Kuvvetli ve bakî olana dayar.
– Sonunda bir felâketin gelmesinden korktuğun yolu terk et. Zira onu terk etmek o yolda korku ile ilerlemekten daha hayırlıdır.
– Kendini güçlükler karşısında sabretmeye alıştır. Zira haksızlık karşısında Hak için sabretmek en iyi ahlaktır.
– Bilmediğin şey hakkında konuşma. Vazifen olmayan işe karışma. Her işi kendi ehline bırak.
– Zamanın şiddetini ve kükreyişini, gece ve gündüzün
aleyhine çevrildiğini düşün, hatırla ve hatırlat.
– Ciddi olarak ölümü an ve ölümü anmakla kalbini yaşat. Her şeyin yok olacağını bil ve kalbinin de yoklukta karar kılacağını ona bildir. Kalbine dünya facialarını ve musibetlerini bir bir göster
Burası Anadolu
Burada dağların başıdumanlıdır, bağrı efkârlı
Ağlayan bulutların
Ardındaki güneşte ısıttık yüreklerimizi
Ve biz de donmuş yürekleri ısıtmak için
Ağlamayı öğrendik büyüklerden.
Ve bu gün biz de ayrılıyoruz. Bir çınarın dalları gibi
Ama köklerimiz aynı toprakta…
Dualarımla göklere merdivenler kurmuşum.
Gül tomurcuğu ılık yaşlar dökmüşüm sürmeli gözlerimden.
Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördüğünü söyleme, bildiğini bilme, sözünü unutma, sözü söz olsun diye söyleme.
Öfke benliğin yemi, en lezzetli gıdasıdır. Benlik semirdi mi irade yok olur gider. İradesi zayıflayanın ruhu intihar eder. Posalaşmış bir beden taşımak ne ağır zillet, ötelere kapalı bir ruh taşımak ne büyük ihanet.
Öfken ve benliğin bir olup aklını yener! Daima sabırlı, sebatlı ve iradene sahip olasın, azminden dönmeyesin. Çıktığın yolu, taşıyacağın yükü iyi bil, her işin gereğini vaktinde yap!
Öfke ateş, öfke âfet, öfke şeytandır oğul. İnsanoğlu dağları devirebilir ama öfkesine mağlup da olabilir. Öfkeyle savaşı daima taze tutmak gerektir.
Bir dem gelir bir tekmeyle dünyaları yıkacak olursun, bir dem gelir yerdeki karıncaya mağlup olursun. Güç hayvanda bile mevcut. Akıl sadece anahtar. Anahtara takılmayasın. Aslolan anahtarın açacağı kapılardır. Kapıların ardında hazineler, kapıların ardında sırlar vardır. Sırlar ki, ebedi muştuları koynunda barındırır; sonsuza kavuşturur. Aklını kullanıp dünyadayken cennetin kapılarını aralayasın oğul.
Güçlüsün, akıllısın, söz sahibisin; ama bunları nerede, nasıl kullanacağını bilemezsen, sabah rüzgârında savrulup gidersin.
Bu yolda nazarımızı sonsuzluğa dikip büyük yürümek ve büyük ölmek gerek. Bu yolda hırs, diken; benlik ve kibir ise engeldir oğul. Sakın ha kendine takılmayasın ve kendinde boğulmayasın. Teklik sadece Allah’a mahsustur, tek başına karara durup hoyrat dünyanın dayanılmaz ağırlığını kaldırmayasın. işlerini ehil kişilere danışarak tutasın, danışırsan yol alırsın, danışmazsan yolda takılıp kalırsın oğul.
Dünya bir garip han, bir hoyrat mekân,
İnsan bir garip varlık kabına sığmayan
Hayat bir yudum su, bir anlık rüya
Ömür bir kısa yol tekrarı olmayan
Kendini bitir kendinde ve dostun tadında yitir. Hilâl gibi iki büklüm ol. Kalp gözünle ağla ığıl ığıl. Seherde çiçeklerin bağrına düşsün gözyaşların. Şebnem olsun, hayat versin yapraklara.
Ve damla damla eri, damla damla tüken
Okudukça aklım karışıyordu. Garip geliyor, anlayamıyordum. Beynimin merkezinde bir sancı. şakaklarım patlayacak sanki. Anlayamadıkça daha çok merak ediyor, bırakmak istedikçe daha çok okuyordum.
Gönlümün gökleri yıldızsız…
Bir anda karanlığı yırtan bir çift sürmeli göz.
Zıpkın gibi. Alev alev
Delen, deşen, didik didik eden
Uhrevi kevserlerin aktığı bu bakışlardan, nur içtim kana kana.
Başını kalbinin üstüne bırakmış…
Gökyüzü benim için ne kadar sonsuz, ne kadar büyük…
Gökyüzü senin hasretinin yanında ne kadar küçük…
Kalbime baktım minicik bir fincan, senin aşkın sonu olmayan engin bir deniz, uçsuz bucaksız umman. Fincan denize müştak, ummana sevdalı… Aşkın, yaralı kalbime şifa
Hasretim dağlarca omzumda.
Hasretim, ağzından alevler saçan ejderha
Âh, bu ince sızı!
Âh, bu sebepsiz hüzün .
Âh, tüm ayrılıkların acısını yüreğime taşıyan, adını bir
türlü koyamadığım bu kara sevda
Sana kavuşmak ne kadar var olmak sa benim için, seni
kaybetme korkusu o kadar yok olmak
Mana öz deki güzelliktedir, kalptedir. Görüleni değil, görülenden ötesini keşfetmeye çalış.
Yaratıcının senin için hazırladığı güzelliklerin farkına varmak için kalp ibreni daima Hakk’a ayarla. Bu dünyanın kavgasından-kargaşasından kurtul.
Bahar
Yeryüzünde gerçek sanatkâra işaret eden en güzel delildir.
Bahar, kâinatın tüm unsurlarının güzelliklerini göstermek için yarıştığı efsunlu zaman dilimidir.
Bahar, hayat; bahar tazelik; bahar tutam tutam ümittir.
Mana, var olanı idrak karşısında yok olmaktır.
Yıldızlar
Ki yüce Yaratacı (c.c.) kitabında onlar adına yemin etmiştir.
Kayan yıldıza yemin olsun ki. (Necm 53/1)
Onlar gökyüzünde gerçek sanatkâra işaret eden en güzel delildir,
Yıldızlar; semânın yeryüzüne bakan gözleridir,
Onlar dünyanın karanlık libası üzerinde göz kamaştıran cevherdir,
Yıldızlar, semâvât ağacına hikmet eliyle takılmış nazenin meyvelerdir.
Başlarının üstünde, her gece insanoğluna, yüz binler dille sonsuz ve sınırsız bir gücün varlığını anlatırlar.
Bir gece yalnız kaldığında gözlerini gökyüzünün sonsuzluğuna dik!
Alabildiğine aç gözlerini! Yıldızları saymaya çalış. Başaramayacaksın.
Gecenin ve gökyüzünün sonsuzluğunda yok olacaksın. Gecenin zenginliği karşısında, yüreğinin ne kadar fakir olduğunu hissedeceksin. işte gerçekten yaşadığın an; sonu olmayan o zenginlik karşısında fakirliğini hissettiğin andır.
Güneş bütün gecelerden güçlüdür can! Çünkü güneş vefalıdır, gizlemez sevgisini.
Sen benim kır çiçeğimsin can, sen benim aşk çiçeğim, sen benim yüreğimsin!..
Güneş bütün gecelerden güçlüdür can! Çünkü güneş vefalıdır, gizlemez sevgisini.
Ayrılıklar geceye benzer. Bütün yarınlar da sabaha can!
Aşkın bir ucu isyan ve nisyan…
Âşk yüreğe geldiği zaman, aklın bütün doğruları yok olur, fikrin bütün kuralları iflas eder.
Sırrımız aşktır bizim.
Âşık olanın gözü maşukundan başkasını görmez.
Aşk, baştan sona Hakk’la dolmaktır.
Aşk geldi. Damarımda, derimde kan kesildi; beni kendimden aldı, sevgiliyle doldurdu. Bedenimin bütün cüzlerini sevgili kapladı. Benden kalan yalnız bir ad, ondan ötesi hep o…
Mevlana
Aşk bu,
Âlime de maya kılmış bunu Yaratan, câhile de…
Günahımız batmanlarca, aczimiz, zaafımız diz boyu.
Aşkı kaleme almak yürek ister, aşkı anlatan kalemi tutmak bilek ister.
Aşk ı anlatmaya çalışmak haddi aşmaktır, biliriz.
Yazgımız aşktır bizim.
Kimse bilmez bizim de küçücük gönlümüzde aşka dair söylenecek bir çift sözümüz olduğunu. Mütevâzi ruhumuzun en mahrem yerinde Sevgili’ye ait sırrımızın bulunduğunu. Ağyara küçük gelir, ehemmiyetsiz gelir derdimiz. Ateş sadece düştüğü yüreği kavurur, düştüğü yüreği yakar.
Sinemizin kitabı sadece aşk yolcularına âyândır, gayrısına pinhân. Ancak aşka âşina olan okur şiirimizi. Ancak aşka müptelâ olan nigehbân olur sohbetimize.
Bir yanan bilir halimizden, bir de tenhada nâçâr kalan.
Müptelâ-yı gam olan, gam ile hemhal olan anlar derdimizi; bir de aşk ın zehrine susayan
Yazgımız aşktır bizim.
Yazgımızın zehirli şerbetini yutmaktır vasfımız.
Sen olmasan yâr,
Yüreğime bıraktığın sevdan olmasa, dolmasa hücrelerime aşkın, bu yangın öfkemi, nefretimi yakmasa; tadın kan gibi akmasa damarlarımda Bu gurbet, bu yalnızlık, bu sürgün çekilesi değil.
Sana gelmek için özüme bir kurşun sıktım.
Gecenin duvarına kocaman bir hüzün resmi çizdim, bir
de çığlık kondurdum. Dudaklarımda acı bir türkü:
Bu devran bu devran zâlim bu devran
Taşımaz yükümü bir garip kervan
Hasta etti beni eyledi vîran
Türküleri susturun.
Rüzgâr gül kokunu kâinata savursun.
Kapanırken bu âlemde gözlerimde perdeler, Sen tut ellerimi.
Fidanları bile yeşertir gözyaşlarım.
Kalbimin çekirdeğinde inceden bir sızı
Uzaklığın çekilesi dert değil.
Kalbim bir güvercin kalbi gibi titrerken ardından
Ne olur sana ulaşmam için kanadından
Bir tüy ver, pervaz edeyim hep ardından
Kalbim bir güvercin kalbi gibi titrerken ardından.
Anlasam vuslata ne zaman ferman gelecek?
Hayalin bile serinliktir kavrulan ruhum için, hayalin bile tat verir acıyan yüreğime.
Bir tebessümüne hasret kaldı günahkâr bakışlarım.
Sen bir serap gibisin içimin çöllerinde;
yaklaştıkça uzaklaşan, uzaklaştıkça yaklaşan
ve yakan
Dosta giden çile dolu yollarda, getirdiğin huzura, nûrûnun aydınlığına muhtacım.
İnsan olana saygı duyasın, kırık gönüllerde tahtlar kurasın, yaralı gönüllere muhabbetinle merhem olasın.
Gül’e doğru savurdu rüzgâr beni.
Gelirim ey dost;
ayaklarım kanasa da dikenlerden, dar kafeslerden kurtulup, zincirlerimi kırıp yine Sana gelirim. Gelmesem Sana, Sensizlikten yok olurum. Yolunda ölmek için, Seni ararken, Sende tükenmek için gelirim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir