İçeriğe geç

Yavuz Sultan Selim Han(Davasına Adanmış Ruh) Kitap Alıntıları – Mustafa Armağan

Mustafa Armağan kitaplarından Yavuz Sultan Selim Han(Davasına Adanmış Ruh) kitap alıntıları sizlerle…

Yavuz Sultan Selim Han(Davasına Adanmış Ruh) Kitap Alıntıları

&“&”

..Sarayımızda asıl kulumuz, yolumuza sadakatle can ve baş koyup bize yoldaşlık ve hizmet edenlerdir. Yüksek makamlar ve yararlı dirlikler onlarındır. Noksan sıfatlardan uzak olan Hakk Teala ben kuluna devlet bağışlarsa iyilik bahşeden bakışlarım halk çocuklarına (merdümzâdelere) olacaktır…

Yavuz Sultan Selim

Yürü Sultan Selim,devrân senindir."
Bunlar âdeta geleceğin Yavuz’unun birkaç yıl sonra tahta çıktığında atacağı sert adımların ve devasa hamlelerin ayak sesleri gibiydi."
Baba ile oğul birbirine sarılarak zar ü zar ağlaştılar."
-NAMIK KEMAL-
Kabul edelim ki, tarihin bazı soruları bazen içimize azap tohumları eker ve ne yazık ki daima cevapsız kalmaya mahkûmdur…"
Sultan Selim babası ile vedalaşmadan önce onun duasını istemiş,babası da başarılı olması için dua etmişti.Müneccimbaşı’nın anlattıklarından 31 yıldır tahtta bulunan baba ile oğulunun ayrılışının çok hazin manzaralara sahne olduğu,her ikisinin de ağladığı, yanlarında bulunan kişilerin de bu manzara karşısında çok üzüldükleri anlaşılmaktadır."
Ben kişverler (ülkeler) zaptetmek fikrindeydim.
Siz beni hırsız kal’asıyla uğraştırmağa çalışırsınız
Yavuz Sultan Selim Han bugün dahi bazılarının neredeyse 1,5 asır sonra yazan Evliya Çelebi’ye dayanarak kendisini suçladıkları tarihe &‘babasına kılıç çeken Şehzade’ olarak geçmek istemiyor. Hakikati kendi diliyle anlatıyor. Savaşmak ne kelime, haşa…Savaş çıkmasın diye meydanı terk edip geri çekildim, sancağıma döndüm diyor. İstiyor ki tarihler bunu böyle yazsın."
Bülbül gibi Gülistan bostandan ayrı düştüm İstemem altın kafes vatandan ayrı düştüm Ey gam öldürme beni bu hicran gecesinde Zira bir güneş yüzlü hanandan ayrı düştüm ()
Gözlerin kargaşa çıkarmada kaşın ile ortak mı ki. Gönül zülfüne asılmağa acele eder fedaimi ki . Bizi çok üzdüğün lütfuna başlangıç mı ki . N ola ki , işve mi ki , üzmek mi ki , Naz mı ki
Sanma şahım sen herkesi sadıkane yar olur Herkesi sen dostu mu sandın belki ol ağyar olur Sadıkane belki ol alemde bir dildar olur Yar olur ağyar olur dildar olur Serdar olur …
Yavuz sultan selim han hz retleri kendisinin eksik anlatıldığını düşünüyorum Böyle bir Yavuz’un böyle bir Hakan’ın olduğuna inanmıyorum ki yok zaten Yavuz’un en çok hoşuma giden hareketide şavaşa giderken arabalar dolusu kitap götürmesiydi ve okumaktan gözleri bozulmuş bir aslan dan bahsediyorum ve genede okumayı bırakmamış mercekle okumaya devam etmiştir …
Tarihler 17 Temmuz 1515’i gösteriyordu İran seferi tam 16 ay sürmüştü ki, Osmanlı’da o tarihe kadar bu bir rekordu. Ancak bu rekoru 1 yıl sonra çıkacağı Suriye- Mısır seferinde 25 ay ile yine kendisi kıracaktı."
Osmanlı’ya düşmanlık &‘Osmanlı’ olduğu için değil, Batının ötekileştirdiği İslâm medeniyetinin son ve en büyük temsilcisi olduğu içindir.Keza Yavuz’a düşmanlık da
Osmanlı padişahı olduğu için değil, Islâm âlemini Avrupa karşısında Osmanlı etrafında kenetlediği ve bu kenetlenmenin tam dört asır boyunca çözülmesine mâni olduğu içindir.Böyle biline!"
Osmanlı padişahları içerisinde çok okumaktan dolayı gözlerinin bozulduğunu ve bu yüzden mercek kullandığını bildiğimiz ilk padişah Yavuz’dur.
Hatırlayın lütfen, 2006 yılında bir Türk parlamento heyetinin Tahran’ı ziyaretinde İran parlamentosundan bir milletvekili, “Çaldıran Savaşı’nı siz değil, asıl biz kazandık.” deyince kıyametler kopmuş ve bizim milletvekillerimiz, “Savaşı eğer siz kazandıysanız Şah İsmail’in tahtının Topkapı Saray’ında işi ne?” şeklindeki susturucu cevabı anında yapıştırmışlardı.
Yavuz Sultan Selim Han’ın Hazine-i Hümâyûnu altın ve gümüşle doldurduktan sonra parmağından yüzüğünü çıkardığını ve şöyle dediğini aktarır kaynaklar:
“Benim altınla doldurduğum hazineyi ahfadımdan (torunlarımdan) her kim mangırla (bakır parayla) doldurursa hazine onun mührüyle mühürlensin aksi halde benim mührümle mühürlenmeye devam edilsin!”
Mührün ortasında “Sultan Selim Şah” ve dört tarafında “Tevekkeltü ala Hâlıki” (Yalnız Yaratıcı’ya güvenirim.) yazılıydı.
Topkapı Sarayı Cumhuriyet’ten sonra 1924 yılında müze yapılıncaya kadar hazine bu mühürle mühürlenmeye devam etti. Mühür daha sonra Topkapı Sarayı Müzesi’nde sergiye konuldu.
Osmanlı padişahları içerisinde çok okumaktan dolayı gözlerinin bozulduğunu ve bu yüzden mercek kullandığını bildiğimiz ilk padişah Yavuz’dur.(Sonuncusu ise Vahidüddin’dir.) Geceleri 3-4 saat uykuyla yetinir diğer zamanlarını okuyup yazmakla geçirirdi.
Yavuz Sultan Selim ihtişam ve gösterişe önem vermez, babası 2. Bayezid gibi sadeliği pek severdi. Kendisi için fazla para harcanarak köşk ve saray gibi lüks binaların yapılmasını istemezdi. Bütün isteği, devlet hazinesini kendisinden sonrakilere dolu olarak emanet edebilmekti.
Rivayet odur ki, Muhyiddin İbnu’l-Arabî Hazretleri bir gün müridlerine, “Benim türbem bilinmeyecek, ta ki ‘Sin’ ‘Şın’a girinceye kadar.” buyurmuş. Tabii kendi zamanında kimsecikler anlamamış bu şifreli sözün hakiki kasdını…Ta ki Yavuz Sultan Selim (ki Arap elifbasında Selim’in ilk harfi ‘Sin’dir.) Şam şehrine (ki elifbada Şam’ın ilk harfi ‘Şın’dır.) girdikten sonra onun metruk haldeki türbesini buldurup ihya edinceye kadar.
Düz bakarsanız tarih size sırlarını açmakta fevkalade cimri davranır. Onun mahremiyetine âgâh olabilmek için mutlaka biraz girintili çıkıntılı bakışlara ihtiyacınız vardır. Baltaya değil, testereye ihtiyacınız var tabiri caizse.
Yavuz Sultan Selim Şam’a 10 Ekim günü girdi ve tam iki ay kadar burada kaldı. Memleketin ihtiyaçlarıyla ilgilendi. Muhyiddin İbnu’l Arabî’nin enkaz haline gelmiş olan kabrini buldurdu ve tamir ettirirken yanına bir cami, medrese, tekke ve imaret yaptırdı.
Sadece 29 ayda yaptıklarıyla dünya tarihinin akışını değiştirmiş olan Cihangir yavuz sultan selim tarihin kurucu aktörlerinden biridir ve hatta yanlız Osmanlı ve siyaset penceresinden görülmeyecek kadar pırıltılı ve ihtişamlı bir portredir…
Revâ mıdır ki Arap memleketleri Allah’ın en sevdiği memleket iken onun kıymetini bilmeyen kimseler eline düşe! Hâssaten Haremeyn-i Şerifeyn ahâlisi onların rezil gölgelerinden nasıl gölgelenirler? Yarın kıyamet gününde Hz.Peygamber’e (sav) nasıl cevap veririm?
Kansu Gavri’nin yıldızı sönmüş, Şah İsmailin’inki kaymıştı. Yavuz’unki ise giderek daha fazla parıldıyordu.
Ülkesine girdiği halde Şah İsmail’in ordusunun daima kaçtığı toprakların bir hükümdarın nikâhlısı gibi olduğu , erkek ve merd olanların nikâhlısına başkasının elinin değmesinin istemeyeceği belirtiyor
Çünkü hepsine doyulur da, bir davaya adanmış ruhlara katiyen doyulmaz
Kur’an-ı Kerim’de geçen kıssalar kendi zamanımıza tutulan zamansız aynalar gibidir.
Osmanlı’yı bunca güzelliğe, temizliğe, güzel mimariye ve ilme değer vermeye sevk eden şey Osmanlı olmaları değil İslamdı. Bugün Osmanlı’yı kötüleyenler Osmanlı oldukları için değil, Müslüman oldukları için kötülemektedirler. Diğer milletleri hilafetten uzaklaştırmak için böyle yapıyorlar.
…çok güvendikleri süvari(cündi) hücumlarıyla Osmanlı ordusunu bir vuruşta dağıtabileceklerine inanıyorlardı. Memluk atlı askeri grupları ateşli silahlardan nefret ediyorlar,bunu cengaverlik anlayışlarına yediremiyor,namertçe buluyorlardı. Cengaverliğin gerçek silahı kılıçtı onlara göre. Ancak bu şövalyece, hatta Don Kişotça yaklaşım teknolojinin acımasız gücü karşısında birkaç saat içinde tarumar olacaktı.
…… Ki bahara hazırlanıyordu koca Ordu-yı Hümayun-ı Osmani… Müşkil ve çetin bir iç sefere bileniyordu… Sözler çelikleşiyor ,gözler çelikleşiyor,bilekler çelikleşiyordu. Şu şehzade Ahmed tehlikesi bir atlatılsa yapacaklarını biliyorlardı ama… Ağaç dermiş ya baltaya,Sana kızacağım ama ne yapayım ki sapın benden," o hesap…
Bütün bunlar bilindiği halde hala Osmanlılar dönemine cehalet ve karanlıklar asrı deniliyorsa bir kasıttan söz edebiliriz. Osmanlı’yı bunca güzelliğe,temizliğe,güzel mimariye ve ilme değer vermeye sevk eden şey,Osmanlı olmaları değil,İslam’dı. Bugün Osmalı’yı kötüleyenler Osmanlı oldukları için değil,Müslüman oldukları için kötülemektedirler. Diğer milletleri hilafetten uzaklaştırmak için böyle yapıyorlar. Osmanlılar peygamber ve sahabenin döneminden sonra Müslümanlara İslam aleminin yaşadığı en izzetli,en şerefli ve huzur dolu asrı yaşattılar.İşte bu yüzden Osmanlı’yı kötülüyorlar.(Fehmi Şinnavi,Hilafet:Modern Arap Düşüncesinin Eleştirisi)
…çok güvendikleri süvari(cündi) hücumlarıyla Osmanlı ordusunu bir vuruşta dağıtabileceklerine inanıyorlardı. Memluk atlı askeri grupları ateşli silahlardan nefret ediyorlar,bunu cengaverlik anlayışlarına yediremiyor,namertçe buluyorlardı. Cengaverliğin gerçek silahı kılıçtı onlara göre. Ancak bu şövalyece, hatta Don Kişotça yaklaşım teknolojinin acımasız gücü karşısında birkaç saat içinde tarumar olacaktı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir