İçeriğe geç

Yaşamın Sırrı DNA Kitap Alıntıları – Bahri Karaçay

Bahri Karaçay kitaplarından Yaşamın Sırrı DNA kitap alıntıları sizlerle…

Yaşamın Sırrı DNA Kitap Alıntıları

Bilimde önemli keşifler yapabilmek için önyargılardan uzak ve alışılmış kalıplar dışında düşünebilmek gerekir.
Bugün dünya üzerinde yaşayan insanların kökenlerini nereden aldıklarını, hatta günümüzden kaç bin yıl önce nerelerde
yaşamış olduklarını, yine ırk kavramının biyolojik bir gerçek olmaktan ziyade sosyal bir hastalık olduğunu öğrendik.
Genetik veriler dikkate alındığında da aynı gerçekle yüzleştiğimizi görünce, aynı babanın iki oğlu olan iki millet arasında akıtılan kanın çok düşündürücü ve acı bir durum olduğu bir kez daha gözler önüne serilmektedir.
Projede anahtar rol oynamış olan Keith Campbelli, doktora çalışmalarımı yaptığım sırada verdiği bir seminerde dinleme fırsatım olmuştu. Yaptığı işten zevk aldığı, semineri heyecanla vermesinden belliydi. Mizah yeteneği de güçlüydü. Herkesi güldüren bir espri ile tarihin ilk klonuna neden Dolly ismini verdiklerini açıkladığını hatırlıyorum. Dolly, ismini Amerikalı country müzik sanatçısı Dolly Parton’dan almıştı. Yıllardır zirvede kalmayı başarmış olan bu sanatçıyı görmüş olanlar, minyon yapısı ve kısa boyuna rağmen oldukça iri göğüslü olduğunu da bilirler. Dolly’nin genetik malzemesi de altı yaşındaki koyunun meme dokusundan elde edilmişti.
Avrupa’da pek çok şirket DNA’yı patentlemek için de milyonlarca dolar harcadı ve harcamakta. Bunun nasıl bir sonuç doğurabileceğini şöyle bir senaryo ile görelim:

Yıl 2023. Mehmet Bey X hastalığına yakalanmıştır. Hastalık, Y genindeki bir mutasyon sonucu ortaya çıkmıştır. Eğer tedavi edilmezse Mehmet Bey’in sağlığı giderek kötüleşecek ve 7 ila 10 yıl içinde hayatını kaybedecektir. Tıptaki gelişmeler, Y genindeki bozukluğu gen tedavisi ile düzeltecek düzeye ulaşmıştır. Mehmet Bey’in Y genindeki bozukluk Akdeniz Üniversitesi Gen Tedavi Merkezi’ndeki imkânlarla tedavi edilebilmektedir. Ancak doktorlar böyle bir tedaviye girişemezler, çünkü tedaviye başlamadan önce Y genini patent altına almış olan Amerikan veya Avrupalı şirkete başvurarak izin almak zorundadırlar. Patentten dolayı önce bu şirkete yüklü bir miktarda para ödenmesi gerekmektedir. Bu parayı dar gelirli Mehmet Bey karşılayamayacağı için ya tedavi edilmeden ölüme terk edilecek ya da Türk hükümeti, sağlık sigortası ile gerekli ödemeyi, patenti elinde tutan Amerikan veya Avrupalı şirkete yapacaktır. Sadece tek bir ilaç için yaptığı ödemelerin Brezilya hükümetini iflasın eşiğine getirdiğini hatırlayalım. İnsanın 25- 30 bin gene sahip olduğu düşünülürse, bunların bozukluğu ile ortaya çıkacak her bir hastalık için, söz konusu genin patentini elinde tutan şirkete ödeme yapılması, gelişmekte olan ülkelerin ekonomisine çok ağır bir yük ve büyük bir darbe olacaktır. Ödeme yapmanın alternatifi de vatandaşların parasızlık nedeniyle o sağlık hizmetinden mahrum bırakılmasıdır.

Genetik veriler klasik ırk tanımını (aynı morfolojiyi, deri rengini, dili, dini, kültürü, etnik yapıyı ve coğrafyayı paylaşan insan grubu) desteklememektedir. Irk, bilimsel bir gerçek olmaktan ziyade sosyal bir rahatsızlıktır. Toplumlar arasında uzun çağlar boyunca oluşmuş kültürel farklılıklar inkâr edilemez. Bununla birlikte, biyolojik açıdan anlamsız olan ırk ve etnik farklılık kavramı, ne yazık ki günümüzde bile insanların birbirlerini ortadan kaldırmalarına gerekçe olarak kullanılabilmektedir.
Her bir hücrenin genetik malzemesi tıpatıp aynı olmasına rağmen, her hücre ait olduğu dokunun veya organın fonksiyonuna uygun işlevler gerçekleştirir. Vücudumuzdaki her hücrenin genetik yapısı tıpatıp aynı ise, bir beyin hücresini beyin hücresi yapan veya bir karaciger hücresini karaciğer hücresi yapan nedir? Yetersizliği şeker hastalığının sebeplerinden biri olan insülin hormonu neden sadece pankreas adını verdiğimiz organda sentezlenir de beyin hücrelerinde sentezlenmez? Bu sorulara şimdilik kısa bir cevap vermek gerekirse, sayılan günümüzde 206 olarak bilinen her bir farklı hücre tipinde aktif olan genlerin kombinasyonları da farklıdır ve bu farklılık hücre tiplerini birbirinden ayıran ana etkendir. İnsanı oluşturan yaklaşık 25-30 bin gen arasından beyindeki sinir hücrelerinde çalışan genlerin kombinasyonu ile karaciğer hücrelerinde çalışan genlerin kombinasyonu farklıdır.
Türkçede 29 harf olmasına rağmen DNA’nın alfabesinde sadece dört harf bulunmaktadır. A (adenin), T (timin), G (guanin) ve C (sitozin). Her bir gen. bu dört harfin (A, T, G, C) farklı bileşikler halinde yan yana dizilmesi ile oluşturulmuş, binlerce harften oluşan bir kelime gibidir aslında. Dilimizde her kelimenin bir anlamı olduğu gibi, her bir genin de ortaya koyduğu bir işlev (anlam) vardır. Her bir kelimenin bir anlamı vardır ve tek bir harfinin değiştirilmesi bile o kelimenin anlarını değiştirir. m harfi yerine hatayla r harfinin konması bütün cümlenin anlamını degistirmiş ve çok farklı bir anlam ortaya çıkmıştır. Eğer bu hata sonucu r degil de örneğin s harfini yazmış olsaydık ortaya çıkan cümlenin hiçbir anlamı olmayacaktı. Aynı şekilde DNA’daki dört harfin değişik bileşimlerde yan yana gelmesi ile ortaya çıkan ve harf sayısı birkaç binden birkaç yüz bine kadar çıkabilen kelimelere gen adını veriyoruz. Anlamı ve anları kelimeleri nasıl iki farklı anlam taşıyorlarsa A, T, G ve C bazlarının değişik kombinasyonlarla yan yana gelmesi ile de değisik genler ortaya çıkmıştır. Genetik yapımızda bu şekilde yaklaşık 25-30 bin kelimenin (genin) bulunduğunu biliyoruz.
Avery ve arkadaşlarının elde ettiği sonuçlar bilim dünyasında hemen kabul görmedi. Dört farklı baz, şeker molekülü ve fosfat atomundan başka bir şey olmayan DNA’nın, canlılarda görülen çeşitliliği sağlayacak karmaşıklıktan yoksun olduğu görüşü bir süre daha bilim insanlarını meşgul etti. Çoğunluk, genetik malzemeyi DNA’nın değil ondan çok daha karmaşık olan protein moleküllerinin taşıdığına inanmaya devam etti. Bu görüşte olanlardan biri de, Avery’nin kendi çalışma arkadaşlarından protein kimyacısı Alfred Mirsky idi. Rockefeller Enstitüsü’nde Mirsky ve onun gibi düşünenler ağır bastı ve Avery yaş haddi bahane gösterilerek emekliye ayrılmak zorunda bırakıldı. Avery’nin keşfi aslında ona Nobel Ödülü’nü kazandıracak bir keşifti, ama Avery ödül alamadan 1955 yılında hayata veda etti. Yıllar sonra Nobel Komitesi’nin arşivleri halka açıldığında, Avery’nin Nobel Ödülü’nü almasına, Norveçli bir protein kimyacısı olan Einer Hammarstan’ın engel olduğu ortaya çıkacaktı.
Genetik veriler klasik ırk tanımını desteklememektedir. Irk, bilimsel bir gerçeklik olmaktan çok sosyal bir rahatsızlıktır.
Mendel elde ettiği sonuçları ilk defa 1865 yılında, Doğa Bilimleri Derneğinin aylık toplantısında diğer bilim insanlarına sundu. Sunumunda, karakterlerin belli faktörler tarafından belirlendiğini ve bu faktörlerin ebeveynlerden çocuklara aktarıldığını açıklıyordu. Mendel çalışmalarını detaylı bir şekilde aynı kuruluşun dergisinde Bitki Hibritleri Üzerine Araştırma başlığı altında yayımladı. Ancak, çalışmasının bilim dünyasında ilgi ile karşılanacağını beklerken, büyük bir düş kırıklığına uğradı: bilim insanları onun bulgularına uzun süre inanmadılar. Bilim dünyasının böyle beklenmedik bir tavır almasının nedeni, aslında Mendel’in açıklamalarının devrin anlayışının ötesinde olmasıydı. Bilim tarihine bakılırsa, çoğu büyük keşfin o günün anlayışına uymadığı gerekçesi ile reddedildiği görülür. Zamanın bilim insanları gerçek değerini anlamamışlardı, ama Mendel’in çalışmaları gerçekten bilimsel esaslara dayanıyordu. Mendel, iddia ettiği gibi, kalıtımın mekanizmasını çözmüştü.
Genetik mühendisliğinin gücü, onunla neler yapılabileceği düşünüldüğünde nükleer enerji ile paralellik gösterir. Nükleer enerjiyi, günlük yaşantımızda enerji ihtiyacımızın karşılanması yanında kanser tedavisinde de kullanıyoruz. Tıpta hayat kurtaran aynı enerjiyi, yüzbinlerce insanın öldürülmesi, kurtulanların sakat kalması ve şehirlerin içlerine canlı kalmayacak şekilde yerle bir edilmesi için de kullandık. Genetik mühendisliği de insanlığın yararına olduğu kadar yok edilmesi amacıyla da kullanılabilecek bir güce sahip. Nitekim hastalıkların tedavisinde kullanıla moleküler biyoloji tekniklerinin aynıları biyolojik silahların geliştirilmesinde de kullanılabilmektedir.
Irk, bilimsel bir gerçek olmaktan ziyade sosyal bir rahatsızlıktır. Toplumlar arasında uzun çağlar boyunca oluşmuş kültürel farklılıklar inkâr edilemez. Bununla birlikte, biyolojik açıdan anlamsız olan ırk ve etnik farklılık kavramı, ne yazık ki günümüzde bile insanların birbirini ortadan kaldırmalarına gerekçe olarak kullanılabilmektedir.
Gage ve ekibi, yaşlı farelerde sinir hücrelerinin sayısını artırmada en etkili faaliyetin, döner tekerlekte hızlı yürümek olduğunu buldu. Var olan sinir hücrelerinin yaşam süresini artırmada en etkili faaliyet ise, yeni oyuncakları keşfedip onlarla oynamayı öğrenmekti. Bu çalışmanın bizler için anlamı, egzersiz ve öğrenme ile zenginleştirilmiş bir yaşam tarzının, ileri yaşlarda beyin faaliyetlerimizi taze tutarak bize çok daha kaliteli bir yaşam sağlayacağıdır.
Duygularımızın ardında, onları ortaya çıkaran moleküller ve bu moleküllerde açığa çıkan bilgiyi kodlayan genlerimiz bulunmaktadır. Bu nedenle ister adını “kişilik” koyalım, ister “genler” sonuçta bizlere bireyselliğimizi kazandıran genlerimiz ve onlarda kodlu bilgilerdir.
Irk kavramı sosyal olarak inşa edilen, fakat biyolojik temeli çok zayıf olan bir kavramdır.
hatta günümüzden kaç bin yok önce nerelerde yaşamış olduklarını , yine ırk kavramının biyolojik bir gerçek olmaktan ziyade sosyal bir hastalık olduğunu öğrendik .
Yine ırk kavramının biyolojik bir kavram olmaktan ziyade sosyal bir hastalık olduğunu öğrendik
Genetik veriler dikkate alındığında da aynı gerçekle yüzleştiğimizi görünce, aynı babanın iki oğlu olan iki millet arasında akıtılan kanın çok düşündürücü ve acı bir durum olduğu bir kez daha gözler önüne serilmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir