İçeriğe geç

Yaşamın Anlamı Kitap Alıntıları – Immanuel Kant

Immanuel Kant kitaplarından Yaşamın Anlamı kitap alıntıları sizlerle…

Yaşamın Anlamı Kitap Alıntıları

_Aydınlanma, insanın kendi başına düşünmesi, kendi aklını kullanmaya cesaret etmesidir. Aydınlanma, ergin olmayışından çıkıştır. Ergin olmayış, aklını hiç kimsenin etkisi altında kalmadan kullanamama yeteneksizliğidir. Kendini birilerinin yardımı olmadan idare etmenin nedeni; düşünme yetisinin eksikliğinden değil, tersine karar ve cesaret eksikliğinden kaynaklanırsa bu ergin olmayış özünden sorumlu olur. Sapere Aude* ! Kendi aklını kullanma cesaretini göster!

_Kendini bil: Görevinle, kalbinle, bağlantı kurarak, bunun iyi mi yoksa kötü mü olduğunu, davranışlarının kaynağının güvenilir mi güvenilmez mi olduğunu bil. Kalbin karmaşık derinliklerine girmeye çalışan ahlaksal kendini biliş, insansı bilgeliğin başlangıcıdır.

_Deneyimler bilgi yaratır ve bu deneyimlerin içeriği de duyu organlarına bağlıdır. Eğer gözümüzün yapısı farklı olsa tüm deneyimlerimiz farklı olurdu. Bilgilerimizin de içeriği farklı olurdu ve sonuçta, oluşturacağımız tüm üst düzey kavramlar da bunları temel alacağından, bu duyu organlarının yapısına bağlıdır. Bundan hareketle madem deneyimler duyularımıza bağlı, demek ki biz bir nesnenin gerçek halini algılayamıyoruz. İşte bizim algıladığımız dünyaya fenomenler dünyasıdır. Nesnelerin özlerinin oluşturduğu dünya da numenler. Biz doğuştan hiçbir bilgi getirmesek bile (a priori) yine de tüm bilgiler deneyimlerden kaynaklanmaz.

_Aklın ülkesi bir adadır ve doğanın kendisi tarafından değişmez sınırlara hapsedilmiştir. Burası, keşifler için coşan denizcileri, hiçbir zaman vazgeçemeyecekleri macera tutkuları ve hiçbir zaman sonlandıramayacakları umutlarıyla aldatan, geniş ve fırtınalı bir okyanus tarafından kuşatılmış, bazı sis ve eriyen buz kümelerinin yeni alanlar açtığı hayalin oturduğu yer olan hakikat ülkesidir.
_Tanrı’nın olduğunu söyleyen, bildiğinden daha fazlasını söyler, bunun aksini söyleyen de öyle. Bu da şarlatanlıktır. Bundan, hiçbir zaman olası tecrübe sınırlarının dışına çıkamayacağımız sonucu çıkar çünkü bilgi alanı, duyu nesnelerinden daha öteye ulaşamaz.
_Hiç kimse, bir Tanrı’nın var olduğu görüşünü çürütemez. Bundan emin olabilirim.
_Eğilim, kör ya da kölemsidir, O eğilimler değişir ve geride büyük bir boşluk bırakırlar. Akıllı bir varlık için her zaman rahatsız edicidirler ve bu varlık bu eğilimlerden derhal kurtulmayı başaramazsa, o zaman eğilimler bu varlığın kurtulma isteğini elinden alırlar.
_Doğanın bütün güçleriyle kavgaya girmeye cesaret eden ve onlar senin ahlaksal yasalarınla çatışmaya girdiklerinde onları mağlup eden içindeki şey nedir?
_Tanrı, adaletin yanında yer alır.
_Tembellik ve korkaklık, ergin olmama durumlarıdır ve çok rahat şeylerdir.
_İnsanın akıllıca ne sorması gerektiğini bilmesi, zeki ve anlayışlı olmanın büyük ve önemli bir göstergesidir.
_Hiç kimse bilgelik okulunda yetişmez.

_Metafizik, asıl gerçek felsefedir.
_Metafizik; Duyularla anlaşılabilen bilgiden, duyularla anlaşılmayan bilgiye akıl yoluyla geçme bilimidir. Metafiziği gereksiz ya da olmasa da olabilen bir şeymiş gibi görmekten çok uzağım, öyle ki belirli bir zamandan beri metafiziğin doğasını ve onun insanla ilgili bilgiler arasındaki özel konumunu gördükten sonra, insan cinsinin gerçek ve kalıcı mutluluğunun bile ona bağlı olduğuna ikna oldum.
_Metafizik, insanın ona ne kadar yaklaştığının yalnızca varsayılabildiği, sınırsız bir denizdir.
_Metafizik, dinin temeli olamazsa da, her zaman için dinin koruma kalkanı olarak kalmalıdır.
_Duyu nesnelerini kendi özlerinde nasıl olduklarıyla değil, bize nasıl göründükleriyle ancak tanıyabiliriz.

_Akıl, görüngüler dünyasını yani gerçekliği hiçbir zaman terk edemez. Aklı aşan her şeyde, kendinde şeyler dünyasında ve metafizikte hepimiz körüz. Gerçek dünyayı kavramamızı sağlayan kategoriler, sadece sonlu kavramlardır ve duyularla algılanabilir olanın ötesinde, nelerin yer aldığı konusunda bir bilgi sunmazlar. Tanrının varlığını kanıtlamak bu yüzden olanaksızdır.
_Şimdiye kadar tüm bilgilerimizin nesnelere göre düzenlenmesi gerektiği kabul ediliyordu, ama tüm çabalamalar bu ön koşul altında boşa gitti. Bu sebeple bir kez de, nesnelerin bilgilerimize göre düzenlenmesi gerektiğini kabul ederek, bunda daha da başarılı olup olmayacağımız denenmelidir. Bu haliyle konu tüm yıldız aleminin onu izleyenlerin etrafında döndüğünü kabul ederek gökyüzünün hareketleriyle ilgili yaptığı açıklamaların başarısızlığından sonra bu kez de izleyicilerin dönmesini sağlayıp buna karşın yıldızların rahat bırakılmasını isteyen Kopemik’in ilk fikirleriyle benzerlik taşımaktadır.

_Giriş_
_Kendi Gücün_
_Bilim, bilgi sahibi olmak demek, bilgelik ise insanı tanıma sanatıdır.
_Beden sadece ruhun biçimidir.
_Kategoriler, düşünmenin koşullarından başka bir şey değildirler. Olası deneyimler için anahtardırlar.
_Gerçek düşünme yetisi, deneyimli yargı gücü ve derinlikli akıl, entelektüel bilgi gücünün kapsamını belirlerler.
_Doğanın kurguladığı her şeyin bir amacı vardır. Zehirler bile, öz sıvılanmızda üreyen diğer zehirleri yok etmek için hizmet verirler.
_Eleştirel felsefe, sistemler kurma ya da yıkma çabalan değildir, barınacak bir yer bulmak için çatısız bir ev oluşturmak da değildir, tersine insanın akıl gücünün araştırılmasından buluşlar yapmaya başlamak ve amaçsız ve anlamsız akıl yürütmelerden kaçınmaktır.
_Kuşkuculuk ne kadar zararlıysa, kuşkucu yöntem de bir o kadar yararlı ve amaca uygundur.
_Kozmopolit anlamda felsefe alanı aşağıdaki şu sorunlarla uğraşır: Birincisi; neyi bilebilirim? İkincisi; ne yapmalıyım? Üçüncüsü; neyi ümit edebilirim? Dördüncüsü; insan nedir? İlk soru metafiziği, ikincisi ahlakı, üçüncüsü dini, dördüncüsü de antropolojiyi ilgilendirir.

_Kendi Sınırın_
_Tüm insanlann kolayca anladıklanna inandıklan şeylerden en az şeyi anladığım hususundaki anlama zayıflığımı bir sır gibi saklamayacağım.
_İdealistlerin önermesi şöyledir: Duyu ve tecrübelerle elde edilen tüm bilgiler hayalden başka birşey değildir ve gerçek, sadece salt duşunce gücünün ve aklın ortaya koyduğu fikirlerde gizlidir. Benim İlke şudur: Salt, düşünce gücü ya da salt akılla elde edilen şeylerle ilgili tüm bilgiler, hayalden başka birşey değildir ve gerçek sadece tecrübede gizlidir. Bu görüş aslında İdealizm’ in tam zıttıdır. Benim, sözü edilen eleştirel İdealizm’im büsbütün kendine özgü bir biçime sahiptir, o da bilineni yıkmasıdır.
_Aşkın fikirler, her ne kadar bizi olumlu olarak eğitmeye hizmet etmiyorlarsa da, Materyalizm’in, Natüralizm’in ve Fatalizm’in cesaretli ve akıl alanını daraltan iddialarını dağıtmaya hizmet ederler.
_Tüm ödevleri yerine getirme ve tüm sorulara yanıt verme isteği, öyle terbiyesizce bir kendini beğenme ve yoldan çıkartıcı bir kibir olurdu ki, insan bu yüzden her şey için güven oluşturmak zorunda kalırdı.

_Kendi Ödevin_
_Öyle davran ki, istenç ilkelerin her zaman için evrensel bir yasanın ilkesi olarak da geçerli olabilsin. Bu aslında ahlaksal yargılamanın temel düsturudur.
_İnsanın en büyük işi, yaratılmışların arasında kendi yerini hakkıyla nasıl doldurduğunu ve bir insan olmak için ne olmak gerektiğini, doğru olarak anladığını bilmektir.
_Vicdansızlık, vicdan eksikliği demek değildir, tersine vicdanın kararına geri dönmeme eğilimidir.
_Temel ilkelerden dolayı kötülük diye bir şey yoktur, tersine temel ilkelerin terk edilmesinden dolayı vardır.
_Ahlak yasası kutsaldır. Her akıllı varlık istenci için bir görev yasasıdır. Ahlaksal yasa, akıl yürütmenin ve çıkarılmak istenen tüm sonuçların öncesinde gerçekleşen bir olgudur.
_Görev, yasaya saygıdan dolayı bir davranış gerekliliğidir.
_İnsan işlediği suçlarda doğruluğa karşı kendi doğasının zayıf yanlarını hiçbir zaman tanık göstermemelidir: Çünkü insan burada mükemmel olabilir.
_İyiyi yapmak ve kötüyü yapmamak, ahlaklılıkta ikisi de birbiıine eşittir.
_Görev ve ahlaksal yasa anlayışı akıl yoluyla insan kalbi üzerinde diğer içgüdülerin hepsinden daha kuvvetli bir etkiye sahiptir.
_Bilgelik, ahlaksal yasalara uyma sonucu istencin içi lkesinden başka bir şey olmayacaktır.
_İnsan, suç işlemeye yönelik içsel her dürtüyü yenebileceğinden emin olup olmayacağını kendi kendine sorduğunda, özgürlük kavramının, ahlaksal yasa bilinci yoluyla içimizde mutlak bir emir olarak saklı olduğundan emin olabilir. Artık iradesi özgürdür.
_Ahlaka duyusal doğamızla büyük fedakarlıklar yapma gücümüzün olması, kolay ve açık olarak anladıklarımızı yapabilmemiz, içimizdeki doğa üstü olan insanın, duyusal insana üstün gelmesini sağlamak zorunda olmamız ve içimizdeki ahlaksal insanlığa sıkı sıkıya bağlı yeteneğimiz, en yüce hayranlığın bir kaynağıdır.
_İnsan, dikkatini ona doğrultmaya ve kendi içinde doğanın hiçbir gücüne baş eğmeyen bir güce hayran olmaya doyamaz. Burada söz konusu olan şey, güvenilir bir kaynak olan içsel özgürlük düşüncesiyle bağlantısı olan sağlam bir destektir.

.

_Önsöz_
Kant, Hayal gücü ve konsantrasyonu sayesinde bakış açısını keskinleştirdi. Dudaklarından düşünce dolu sözler akardı; şaka, fıkra ve neşe ona özgü şeylerdi. Rakibi Herder: Kant üzerine: Kant en parlak yıllarında bir delikanlının canlılığına sahipti.” Heine, Kant’ın yapıtlarını, etkisi bakımından Fransız devrimini gerilerde bırakacak bir olay olarak gösterirdi. Kant’ın yapıtları, felsefe eğitiminden geçmemiş okuyucuların kolay kolay anlayacağı yapıtlar değildir. Nietzsche bile yoğun saldırılarında Kant’ın sistematiğini maskelemek ve ona Königsberg’li büyük Çinli demek için yeterince nedene sahipti.
_Kant, metafizik için yetkili her türden bilgiyi reddetse dahi, insanlığın en büyük metafizikçilerinden biri oldu.
_Bu kitap, ana hatlarıyla Kant’ın dünya görüşünü yansıtmayı ve bu görüşü herkese kolay ve oldukça anlaşılır bir biçimde onun sözleri ile ulaştırmayı görev edindi.
**

Erkek evdeki huzuru sever ve sırf işlerinden alıkonmamak için, severek evdeki yönetimin boyunduruğu altına girer; kadın, erkeğin elini kolunu bağlayan, doğanın ona verdiği hitabet gücüyle evde diliyle yürüttüğü çatışmalardan çekinmez. Erkek, evde buyurmak ve evi dış düşmanlara karşı korumak için güçlü olma haklarına güvenir; kadın ise erkek tarafından erkeklere karşı korunmak, gözyaşı sayesinde erkeğin kızgınlığını etkisiz hale getirmek ve ona kendi hoşgörüsüzlüğünü göstermek için zayıf olma haklarına yaslanır.

Üstad, Kadınları casus gibi terennüm ettin gari ????

Bir insanın din olmadan yaşamında mutlu olması olanaklı değildir.
Filozoflar sınıfı için şu ilkeler değişmez yasa yapılmalıdırlar.

BİRİNCİSİ: Kendini düşünmek.

İKİNCİSİ: İnsanlarla ilişki halinde, kendini herkesin yerine koyarak düşünmek.

ÜÇÜNCÜSÜ: Her zaman kendiyle tam uyum halinde düşünmek.

Filozof o halde şunları belirlemek zorundadır: Birincisi: İnsan bilgisinin kaynaklarını; ikincisi: Bilimin sınırlarını, üçüncüsü ise; aklın sınırlarını. Sonuncusu en gereklisi ama en zorudur.
Kozmopolit anlamda felsefe alanı aşağıdaki şu sorunlarla uğraşır: Birincisi; neyi bilebilirim? İkincisi; ne yapmalıyım? Üçüncüsü; neyi ümit edebilirim? Dördüncüsü; insan nedir?

İlk soru metafiziği, ikincisi ahlakı, üçüncüsü dini, dördüncüsü de antropolojiyi ilgilendirir.

“Mahkeme, insanın içinde kurulmuştur.”
Erkek, evliliğinde sadece eşinin eğilimlerini arzu e­der, kadın ise tüm erkek eğilimlerini.

Erkeğin kendine has bir zevki vardır, kadın ise her­kes için kendisini zevk nesnesi haline getirir.

Kadınların dünya bilgeliği akıl yürütmek değil, tersi­ne hissetmektir.
Diyorum ki; Güzel, ahlaksal iyinin sembolüdür.
Bir insanın din olmadan yaşamında mutlu olması o­lanaklı değildir.
Ölümle her şeyin son bulduğu ve ona olan yüce inan­cın geleceğe yönelik umuda dönüşmediği düşüncesine katlanabilen dürüst bir ruh hiçbir zaman yaşamamıştır.
Doğruluk bir karakterin ayırıcı ve en önemli özelliği­dir. Yalan söyleyen bir kişinin şahsiyeti yoktur.

Yalan, kendi insanlık bilincinin atılması ve aynı za­manda yok edilmesidir. Bir başkasına söylediği şeye kendisi de inanmayan bir insan, bir eşyadan bile daha az bir değere sahiptir.

Kalbin mutluluğu, insanın kendi içinde suçlayacak bir şey bulamamasından kaynaklanır.
Erdemli olmak, sadece öbür dünya olduğu için mi, yoksa davranışlar özde iyi ve erdemli olduklarından do­layı, ileride ödüllendirilmeyecekleri için mi güzeldir?
Öyle davran ki, istenç ilkelerin her zaman için evren­sel bir yasanın ilkesi olarak da geçerli olabilsin.
İnanca yer açmak için bilimi yerinden kaldırmam ge­rekti.
Aklımızın eleştirisi yoluyla onun saf ve spekülatif kullanımından, gerçekte hiçbir şey bilemeyeceğimizi bi­liyoruz.
Tanrı’nın ya da ruhun varlığına dair, insan aklı için kesinlikle kuramsal bir kanıt olası değildir. Bu, şu anlaşı­lır nedenden ötürüdür: Metafizik olanın belirlenmesinde bizler için hiçbir malzeme yoktur. Ancak biz onu, ona uygun olmayan duyu dünyasının nesnelerinden ortaya çıkarmalıyız.
Kırılan herşey sağlamından daha çok şey öğretir.Bu bilimsel bir deney veya herhangi bir kuram içinde geçerlidir.Mesela bir proton normalde bize sadece yükü ve kütlesi hakkında bilgi verir.Ama herhangi bir hızlandırıcıda çarpıştırılıp parçalara ayrılan bir proton ,bize bu yükü veya kütleyi nasıl kazandığı hakkında daha detaylı bilgi verir.Yada nöroloji için konuşucak olursak sağlam bir insan beyni bize içindeki hangi kısmın ne işe yaradığı konusunda pek az bilgi verir.Ama nezaman ki bu beynin bir kısmı hasar görür ve bu hasar sonucu kişi bazı duyuşsal yeteneklerini kaybeder.İşte o zaman beynin yapısına dair daha detaylı bilgiye sahip oluruz.Yada biyoloji içinde durum farklı değildir.Mesela tasarımlarında belli hatalara sahip canlılar görmemiz onların varoluşlarını oluşturan mekanizmalar hakkında daha detaylı bilgi sahibi olmamıza yararlar.Aynısı bilimsel kuramlar içinde geçerlidir.Mesela eski insanlar ısıyı,maddenin hareketi olarak değilde maddeden dışarı çıkan birşey olarak düşünüyorlardı.Ve sonra birgün kalayı ısıttıklarında yanan kalay, metal kirecine dönüşüyordu.Ama ilginç bir şekilde yanmadan önceki halinden daha ağır oluyordu.Ve o dönemin bilim insanları bu nasıl olabilir diye düşündüler.Eğer ısı maddenin yanınca dışarıya attığı bir fazlalıksa o zaman bu maddenin yanınca daha hafif olması lazım.Yani bu tarz deneysel bir çatlak o dönemin bilim insanlarına sahip oldukları ısı kuramının yanlışlığı hakkında daha detaylı bilgi verdi.Sosyoloji içinde durum pek farklı değildir.Mesela bir sistemin kendi içindeki çatlakları o sistemin işleyişi hakkında daha detaylı bilgi verir.Aynı bunun gibi insan ilişkilerinde de durum benzerdir.Mesela nezaman ki bir ilişki bozulur ozaman insanlar sahip oldukları gerçek kişilikler hakkında daha detaylı bilgi verirler.Yada konuya dair son bir örnek verecek olursak: Psikolojideki anormal insanlar olmasaydı bugün normal insanın psikolojisinin işleyişi hakkında bukadar detaylı bilgiye sahip olmazdık.Yani demem o ki örnekleri çoğaltmak mümkündür ama bu konunun ana fikrinin önemini arttırmayacaktır.Bu yüzden yazının başında dediğim şeyi tekrarlamakta fayda var:Kırılan herşey sağlamından daha çok şey öğretir!
İnsanın akıllıca ne sorması gerektiğini bilmesi, zeki ve anlayışlı olmanın büyük ve önemli bir göstergesidir.
Az ama bu Az’ı tam olarak bilmek, çok ama yüzeysel bilmekten daha iyidir.
Kendi aklını kullanma cesaretini göster! Aydınlan­ma’nın ilkesidir.
Aklın temel ilkesi şudur: Algılamanın sınırlı kapasi­tesine aynı şeyin birliğinin tamamlandığı sınırsız olanı bulmak.
Filozoflar sınıfı için şu ilkeler değişmez yasa yapıl­malıdırlar. Birincisi: Kendini düşünmek. İkincisi: İnsan­larla ilişki halinde, kendini herkesin yerine koyarak düşünmek. Üçüncüsü: Her zaman kendiyle tam uyum ha­linde düşünmek.
Akıl, tecrübenin ötesine geçmek, kendini saf bir kul­lanışa ve salt fikirler yoluyla tüm bilgilerin en uç noktala­rına kadar gitme cesareti göstermek ve kendi halkasının tamamlanmasında kendisi için var olan sistematik bir Bü­tün’de huzur bulmak için çabalar.
Nesnelerin özde ne olabileceklerini bilmiyorum, bu­nu bilmeme de gerek yok, çünkü bana bir şey hiçbir za­man, göründüğünden başka bir şekilde görünmez.
Kitaplar üzerine geniş bilgi sahibi olmak, gerçi bilgi­yi artırır ama yanına akıl eklenmediği sürece, kavrayışı ve algılayışı geliştirmez.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
İnsan kendi acısını olası diğer acılarla karşılaştirdiğinda,acı katlanır hale gelir.
Yaşamlari en fazla değer taşıyanlar,ölümden en az korkanlardır.
Saygı olmadan gerçek sevgi olmaz.
Bir insanin sahip olduğu alışkanlıklar ne kadar fazlaysa,o insan o kadar az özgür ve bağımsızdır.
Kalbin mutluluğu,insanın kendi içinde suçlayacak bir şey bulamamasından kaynaklanır.
Herkes insanlığın erdemini bir başkasında tanımakla birbirine bağlanmıştır.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
İyiyi yapmak ve kötüyü yapmamak,ikisi de ahlaksal olarak iyidir,yani ahlaklilikta ikisi de birbirine eşittir;bizler karşıtının ihmalini davranış gibi görebiliriz.
Az ama bu az’ı tam olarak bilmek,çok ama yüzeysel bilmekten daha iyidir.
Beden ruhun biçimidir.
İnsanlar ahlaklı ve bilge kılınmadan nasil mutlu edilebilirler?
“Hissemize düşen kader, kendimize söz verdiğimiz şeylerle çok az benzerlik arzederler; attığımız her adımda kendimizi beklentilerimizle hayal kırıklığına uğramış olarak buluruz; bu esnada hayal kendi görevini yapar ve yeni planlar ileri sürmekten yorulmaz, ta ki hala uzaklarda bi yerde olduğu sanılan ölüm, ansızın tüm oyuna bir son verene kadar.”
iki şey ruhu hep yeni ve artan hayranlık ve derin saygı ile doldururlar. Bunlar: Üstümüzdeki yıldızlı gök ve içimizdeki ahlak yasasıdır.
Şu üç teorik kavram olmadan yüce varlık olmaz: Özgürlük, ölümsüzlük ve Tanrı.
“Benden nefret eden bir adam olsaydı bu beni rahatsız ederdi. Ondan korktuğum için değil, tersine bir başkasından nefret etmesine neden sağlayabilecek bir şeyi kendimde bulundurmayı çirkin bulduğum için: çünkü bir başkasının görünürdeki bahaneler olmadan nefret besleyebileceğini umabilirdim. Bu nedenle onu arar bulurdum, ona kendimi daha iyi tanıtırdım. Onda bana karşı birtakım iyi niyetlerin oluştuğunu gördüğümde bundan hiçbir zaman çıkar sağlamadan, bununla yetinirdim. Beni bir kere aldatan birine artık hiçbir zaman güvenemeyeceğim doğru ve zekice bir şeydir. Çünkü o artık prensip olarak kirlenmiştir. Ama biri beni aldattığı için tüm diğer insanlara güvenmemek bu insanlardan nefret etmek demektir.”
Kendi ölümü için son yargının, bir erkek hâkimler heyeti tarafından mı, yoksa bir kadın hâkimler heyeti tarafından mı verileceği bir kadının seçim hakkı olsaydı, kesinlikle kendi yargıcı olarak erkek hâkimler heyetini seçerdi.
Güzel ile iyi kavramları arasındaki fark önemsizdir.
Çoğu insanın dinsel bilgisi vardır, ama din inancı yoktur.
Ahlaksal inanç adı altında, Tanrısal yardıma mutlak güveni anlıyorum.
İyi eğitilmiş bir ruh, Tanrı’ya kolayca inanır ve gelecekle ilgili ikna edilebilir; ama kötü bir ruha yapacak hiçbir şey yoktur. Kalbinin katılığı, onu sadece spekülasyonlara düşkün kılar
Hiçbir zaman hiçbir şey, haksızlıktan daha fazla insanı kızdıramaz; katlandığımız diğer tüm kötülükler, bunun yanında hiçtirler.
Kim adalet ve çıkar arasındaki seçimde hâlâ kararsızsa, kim doğru bir davranışı çıkar olarak hesap ediyorsa, o kişi dürüst birisi değildir.
Bir insanın sahip olduğu alışkanlıklar ne kadar fazlaysa, o insan o kadar az özgür ve bağımsızdır.
Tutkular, akıl için zararlı şeylerdir.
İçimizdeki tüm ahlaksal iyilikler, Tanrı ruhunun etkisidir.
İnsan, suç işlemeye yönelik içsel her dürtüyü, iyi niyetle yenebileceğinden emin olup olmayacağını kendi kendine sorduğunda, özgürlük kavramının, ahlaksal yasa bilinci yoluyla içimizde mutlak bir emir olarak saklı olduğundan emin olabilir.
Ahlak yasası, sonlu her akıllı varlık istenci için bir görev yasasıdır.
Doğaüstü şeyler üzerine hiçbir bilgimizin olmayacağını söylemek, tüm Ortodoks din alimlerinin her zaman söylediklerinden daha farklı bir şey olmaz: Tanrı’nın sonsuz bir aklı; kutsal, cömert ve adil bir istenci ve en yüce kusursuzluğa sahip olduğu. Onun bilgi gücü, tasavvur edilebilecek bir güç değildir; bilebileceğimiz düşünce gücü de değildir. Onun istenci, özlemle istediğimiz şeye ilgi uyandıran bir istenç de değildir. Varlığı her zamana yayılmış bir varlık değildir, ama yine de sonsuz bir büyüklüğe sahiptir. Gücü her nesnede daimdir ve her nesne onun sayesinde vardır
Doğaüstü olana, kuramsal bir inanç yoktur.
Ve yine de metafizik, asıl, gerçek felsefedir.
İnsanın, akıllıca, ne sorması gerektiğini bilmesi, zeki ve anlayışlı olmanın büyük ve önemli bir göstergesidir.
Metafizik; ‘Duyularla anlaşılabilen bilgiden, duyularla anlaşılamayan bilgiye akıl yoluyla geçme bilimidir’.
Kozmopolit anlamda felsefe alanı aşağıdaki şu sorunlarla uğraşır: Birincisi; neyi bilebilirim? İkincisi; ne yapmalıyım? Üçüncüsü; neyi ümit edebilirim? Dördüncüsü; insan nedir? İlk soru metafiziği, ikincisi ahlakı, üçüncüsü dini, dördüncüsü de antropolojiyi ilgilendirir.
Bilim ve bilgelik birbirinden ayrılabilir; birincisi bilgi sahibi olma, ikincisi ise insanı tanıma sanatıdır.
Özenli ve ciddi denemeden geçirdikten sonra, kendiniz için inanılmaya değer olan şeyi kabul edin, ama yalnızca aklın yeryüzünde sahip olduğu en büyük serveti, yani gerçeğin en son deney taşı olduğu ayrıcalığını inkar etmeyin!
Gerçek dünyayı kavramamızı sağlayan kategoriler, sadece sonlu kavramlardır ve duyularla algılanabilir olanın ötesinde, nelerin yer aldığı konusunda bir bilgi sunamazlar. Tanrı’nın varlığını kanıtlamak bu yüzden olanaksızdır.
Tanrı’nın tüm gücü, adaletin yanındadır.
Her bir insan bu dünyada, kendi kaderini kendi çizer, Kazanabileceği beceriler, gelcekte çok şey beklediği şeref ve huzur, evlilik yaşantısındaki sağlam temelli büyük mutluluklar ve bir dizi eğlence ya da etkinlik, akıllıca resmettiği ve birbiri ardı sıra canlı bir şekilde hayalinde canlandırdığı sihirli fenerin ışıklarını söndürürler. Bu gölge oyununu kapatan ölüm, kendisini sadece karanlık uzaklarda gösterir ve güzel yerlerin üzerinde yayılan bir ışık yoluyla karartılır ve tanınmaz hale getirilir. Bu hayaller esnasında, gerçek kaderimiz bizleri çok farklı yollara götürür. Hissemize düşen kader, kendimize söz verdiğimiz şeylerle çok az benzerlik arzederler; attığımız her adımda kendimizi beklentilerimizle hayal kırıklığına uğramış olarak buluruz; bu esnada hayal kendi görevini yapar ve yeni planlar ileri sürmekten yorulmaz, ta ki hala uzaklarda bir yerde olduğu sanılan ölüm, ansızın tüm bu oyuna bir son verene kadar
Bir tanrı olduğunu söyleyen, bildiğinden daha fazlasını söyler, bunun aksini söyleyen de öyle
İnsan iyi olmalı ve gerisini beklemeli.
İnsanın kendine karşı görevinin aksaması, doğruluğun zıttı olan yalandır
Yalan, kendi insanlık bilincinin atılması ve aynı zamanda yok edilmesidir. Bir başkasına söylediği şeye kendisi de inanmayan bir insan, bir eşyadan bile daha az değere sahiptir
Doğruluk bir karakterin ayırıcı ve en önemli özelliğidir. Yalan söyleyen bir kişinin şahsiyeti yoktur
Namussuzluk salt vicdan eksikliğidir, bu, kendi içsel yargıcı önünde imanını gösterme temizliğindeki eksiklik demektir
Bir insanın düşündüğü şeylerin hepsi doğru olmayabilir; ama söylediği her şeyde doğru olmalıdır
Görünürdeki inkara rağmen yüce hükümdar herkese kendisine düşen payı bilge ellerle dağıtır, Bu dünyadaki kaderimizin sonunu bilinmez bir karanlığa gizler, bizleri dürtülerle oyalar, umutla avutur ve geleceğin bilinmemesi yoluyla niyetler ve tasarılar hususunda gayretli kılar, Bu gözlemler altında bilge, dikkati özellikle öbür dünyadaki büyük kadere yönlendirir
Çoğu insanın dinsel bilgisi vardır ama din inancı yoktur.
Mahkeme, insanın içinde kurulmuştur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir