Johann Wolfgang Von Goethe kitaplarından Yaşamımdan Şiir ve Hakikat kitap alıntıları sizlerle…
Yaşamımdan Şiir ve Hakikat Kitap Alıntıları
Über allen Gipfeln
Ist Ruh’,
In allen Wipfeln.
Spürest Du
Kaum einen Hauch;
Die Vöglein schweigen im Walde.
Warte nur, balde
Ruhest du auch.
Bütün zirvelerde
Sukunet var,
Ve bütün ağaçların tepelerinde.
Hiç bir soluk hissediyor musun;
Ormanda Kuşlar bile sessiz.
Bekle sadece,yakında
Sen de huzura kavuşacaksın
.
Asil bir insan, asil insanları cezbeder ve onlara nasıl tutunacağını bilir.
Doğanın elinden çıkan herşey iyidir, insan elinde herşey kötüleşir..
Gün boyunca ay ışığını bekliyorum, sonra da akşam, odamdan çıkamıyorum..
Hayat o kadar kısa ki!
Bu öfke niye?
Çok mutlu bir günün ortasında, çok hüzünlü düşünceler barındırabilirim.
Hayat o kadar kısa ki!
Bu öfke niye?
Nasıl perişanım, bilsen!
Kendi yapamadıkları şeyleri oğullarının gerçekleştirdiğini görmek bütün babaların hayalidir,
Bir erkeğin konuşması
Konuşma sayılmaz:
Layıkıyla dinlenmezse.
“Kendine ait küçük bir ev ve karakterli bir eş; Dünyanın tüm altın ve incilerine bedeldir.”
”Yüreğim bir daha huzur bulamayacak kadar çok şımartılmıştı: Sevmiş ama sevdiğinden koparılmış; dolu dolu yaşamış, ama yaşadıklarından eser kalmamıştı ”
Bu öfke niye?
Dünyevi bir mutluluk var diye düşünülür.
Asla!
Varsın o kibirli insan
Bana tehlikeli desin;
Yüzme bilmeyen biri,
Suçu suya yükler!
Uzun süre sarayda yaşamak, uzun süre cehennemde yaşamak gibidir.
“Hayat o kadar kısa ki!
Bu öfke niye?”
Talih bize bahşettiği şeyi çoğunlukla geri alır.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
İş, güç, aşk merak, hobi, sonunda her şey ‘boşuna’ demek için teker teker denenir.
İster kardeşlerimizden ve dostlarımızdan destek görelim, tanıdıklarımızla eğlenip, sevdiklerimizle mutlu olalım fark etmez.
Sonunda insan her zaman kendi kendisiyle baş başa kalır.
Huzur bulmak istiyordu.
Ama bir yabancının yardımıyla değil, kendi kendini eğitip aydınlatarak.
Duygularımla çok az ilgilenmem, aslında iç huzursuzluğumdan yorgun olmamdı.
sanki tüm hayatım boyunca, yanlış melodiyle dans etmiş gibiyim.
Kalbimde hüznümü artıran karmaşık duygular, hızlı adımlarla uzaklaşmak üzere olan umut.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Herkes gibi ben de ismime âşıktım ve bütün genç ve cahil insanların yaptığı gibi adımı her yere yazıyordum. Bir keresinde orta yaşlı bir ıhlamur ağacının düz kabuğuna ismimi güzelce, ince ince kazıyarak yazdım. Sonra Annette’ye duyduğum sevginin en yoğun zamanına rastlayan sonbahar mevsiminde onun adını da benimkinin üzerine özenle kazıdım. Kış mevsiminin sonuna yaklaştığımız sıralarda aklına eseni yapan bir âşık olarak, onu üzmek ve canını sıkmak için hiç yoktan kavga çıkarırdım: Rastlantı bu ya, baharda ağacın bulunduğu yere gittim, tüm şiddetiyle ağacın içine sızan sular, onun adındaki henüz sertleşmemiş harflerin çentiklerinden sızarak akmış, ağacın masum gözyaşları benim ismimin çoktan sertleşmiş hatlarını ıslatmıştı. Yaptığım kabalıklar yüzünden onun sık sık ağlamasına neden olan ben, onu orada ismimin üzerinde ağlar görünce şaşkına döndüm. Yaptığım haksızlıkları ve onun bana karşı beslediği sevgiyi anımsayınca, benim de gözlerimden yaşlar boşandı, ona koşup tekrar tekrar özür diledim, bu olayı şiir formunda kaleme aldım ve her zaman zevkle, duygulanarak başkalarına okumaktan da kendimi alamadım.
Gizlice odama kapanmış
Ay ışığında uzanmışım
Ürpertici ışığa sarılmış
Karanlığa bürünmüşüm.
O an tertemiz hazzın
Tatlı saatlerini düşledim
Göğsümün derinliklerinde
Senin güzel hayalinle.
Kalbim, ah kalbim, söyle derdin ne?
Seni bu kadar bunaltan ne?
Tanınacak halde değilsin.
Sevdiğin her şey kayıp,
Seni bunaltan şey de kayıp,
Kalmadı ne gücün, ne huzurun-
Ah! Nasıl geldin bu hale!
İnanç, her bireyin kendi duygusunu, zekasını, hayal gücünü yetenekleri ölçüsünde içine atmaya hazır olduğu kutsal bir kaptır. Bilmekte söz konusu olan bunun tam tersidir; önemli olan bilmeniz değil, neyi bildiğiniz, ne derecede iyi bildiğiniz ve ne kadar çok bildiğinizdir. Doğrulanabilir, genişletilebilir, azaltılabilir olduğu için bilmek üzerine tartışmak mümkündür. bilmek ayrıntıyla başlar, sonsuza uzanır, biçimden yoksundur, yani deyim yerindeyse, inancın tam zıddıdır.
Bilmediğiniz yeni şeylerle karşılaşmak her zaman bir felakettir; kendimizi sık sık irademize rağmen bir işin içinde buluruz, böyle durumlardaki eksiklikler bizi üzer, ama ne onları tamamlamanın ne de onlardan kaçmanın bir yolunu buluruz.
Özgürleştikçe daha özgür olmak istersiniz. Kendinizden başka kimseye tahammül etmek istemezsiniz: Sıkıya gelemeyiz, kimse de gelmemelidir.
Özgüven ve kendini beğenmişlik duygusu olmadan başkalarına bir şeyler anlatılmaz, anlatılamaz!
Talih bize bahşettiği şeyi çoğunlukla geri alır.
Çünkü hep ilginç şeyler söylediğimi düşünüyor, bunun karşılığında da önemli şeyler dinlemek istiyordum.
İyi denebilecek tüm insanlar kültürlerini artırırken, hayatlarında iki rol oynamak durumunda olduklarını hissederler, bu rollerin biri gerçek, diğeri düşünce boyutundadır, soylu her şeyin temelini bu duygu içinde aramak gerekir. Gerçeklikle ilgili rolümüzü çok belirgin olarak biliriz; ikincisine gelince, bu konuda nadiren fikir sahibiyizdir. İnsan yerde olsun gökte olsun, yaşadığı dönemde ya da gelecekte olsun, yüce yazgısını aramalıdır, bu yüzden insan, doğru olanın kendine uygun olan olduğunu açıklama kararını zorunlu olarak verinceye kadar, iç dünyasında sonsuz bir belirsizliğe, dış dünyanın kendini sürekli rahatsız eden etkilerine maruz kalır.
İster kardeşlerimizden ve dostlarımızdan destek görelim, tanıdıklarımızla eğlenip, sevdiklerimizle mutlu olalım fark etmez.
Sonunda insan her zaman kendi kendisiyle baş başa kalır.
Huzur bulmak istiyordu.
Ama bir yabancının yardımıyla değil, kendi kendini eğitip aydınlatarak.
Duygularımla çok az ilgilenmem, aslında iç huzursuzluğumdan yorgun olmamdı.
Doğanın elinden çıkan her şey iyidir!
İnsanın elinde her şey kötüleşir!
Yarım yamalak ilişkilerden ortaya çıkan her türlü can sıkıntısı üzerimde.
Doğanın elinden çıkan her şey iyidir!
İnsanın elinde her şey kötüleşir!
Yarım yamalak ilişkilerden ortaya çıkan her türlü can sıkıntısı üzerimde.
Başkaldıran insan olmak ve karşı çıkmak zevki hepimizde vardır.
Her şeyle ilgili gibi görünürdü, ama aslında hiçbir şey onu etkilemezdi.
Keyifsizlik, yalnızlığın bir çocuğudur.
Sanki tüm hayatım boyunca yanlış melodiyle dans etmiş gibiyim
Bir erkeğin konuşması
Konuşma sayılmaz:
Layıkıyla dinlenmezse.
Sanki tüm hayatım boyunca, yanlış melodiyle dans etmiş gibiyim.
Bir sıkıntıları olmadığı halde, insanların yaşamlarından duydukları o bıkkınlık hali!
Duygularımız bize mantığımızdan daha yakın olduğundan ve mantık kendi başının çaresine bakmayı bilirken, duygularımız bizi uğraştırdığından, duygularımızla ilgili meseleler bana her zaman çok daha önemli göründü.
Güzel evlerin sıralandığı sokaklar temiz tutulur, buralarda insanlar yeterince saygın tavırlar sergiler; ama evlerin içine genellikle iç karartıcı bir hava hâkimdir, bir gecede yıkılan ve huzurlu bir ortama göre daha korkunç bir etki uyandıran bazı zayıf duvarlar pürüzsüz dış yüzeyi ince bir tabaka halinde örter.
Herkes gibi ben de ismime âşıktım ve bütün genç cahil insanların yaptığı gibi adımı her yere yazıyordum.
Almanlar her zaman erken yaşta ölen, iyi şeyler vaat eden yeteneklere karşı özel bir inanç beslemiştir.
Her dönemde taklitçi şairlerin sayısı çok fazladır, sığ ve yüzeysel taklitler
Sıradan bir varlığın mevcut şartlarından doğan tüm gelenekler ölümsüzdür.
Babamın en çok nefret ettiği şey, bir şeyin boşuna yapılmış olması, bir insanın zamanını kullanmayı bilmemesi veya zamanını kullanmaya fırsat bulamamasıydı.
Bazı dönemlerde çocuklar ebeveynlerinden, uşaklar efendilerinden, himaye altına alınmış olanlar hamilerinden ayrılırlar, ayaklarının üzerinde durmak, kendini bağımsız kılmak, kendi istediği gibi yaşamak gibi bir deneme, başarılı olsun olmasın doğanın iradesi gereğidir.
İçinde bulunduğum şartları kötü buluyor, dışımdaki bilinmez dünyanın aydınlık ve neşeli olduğunu düşünüyordum. Böyle düşler görüyor, yalnızca bunları düşünüyor, uzaklarda mutluluk ve sevinçten başka bir şey yok diyordum kendi kendime.
Doğduğum kente karşı duyduğum tiksinti gittikçe belirginleşti.
İçimde hep yenilenen inanç, eski dillerin önemli olduğu yolundaydı: Edebiyatın karmaşık dünyasından kurtulmak için can atıyordum, eski dillerde, konuşma sanatının tüm örneklerinin ve aynı zamanda eskiden dünyanın sahip olduğu değerli her şeyin bulunduğunu düşünüyordum.
Sanki tüm hayatım boyunca, yanlış melodiyle dans etmiş gibiyim.
Her şeyle ilgili gibi görünürdü, ama aslında hiçbir şey onu etkilemezdi.
Sanki tüm hayatım boyunca, yanlış melodiyle dans etmiş gibiyim.
İntihar hakkında ne kadar çok konuşulmuş, ne kadar çok tartışılmış olursa olsun, bu konu her insanı ilgilendiren ve her çağda bir kez daha tartışılması gereken insan doğasına özgü bir olaydır.
Kadınların süslenmeye doymak bilmedikleri hep söylenir.^
Benim de en çok sevdiklerim, sade ama temiz bir giysiyle erkek arkadaşının ya da nişanlısının karşısına çıkarak, bunun yalnız onun için olduğu, fazla zahmete ve masrafa gerek görmeden bütün yaşamını böyle sürdürebileceği hissini sessizce verenlerdi.^
Biz ciddi şeylere duyduğumuz ilgiyi unuttuk.!^
Sonunda her şey üst üste geldi.^
Bir yerden kopmanız gerekiyorsa hep böyle olur zaten.^
Ayrılmak isteyen bir kızın öne sürdüğü nedenler her zaman mantığa uygun görünür, oysa erkeğinkiler asla.^
Mutlu insanlar, geçmişle bugünü uzlaştırma eğilimindeki insanlardı.^
İnsan, doğru olanın kendine uygun olan olduğu kararını verinceye kadar, iç dünyasında sonsuz bir belirsizliğe, dış dünyanın kendini sürekli rahatsız eden etkilerine maruz kalır.^
Çok mutlu bir günün ortasında çok hüzünlü düşünceler barındırabilirim.^
Kendimi sonu gelmeyecekmiş gibi görünen çaresizlik duyguları içinde hissediyorum.^