İçeriğe geç

Yaşam, Evren ve Her Şey Kitap Alıntıları – Douglas Adams

Douglas Adams kitaplarından Yaşam, Evren ve Her Şey kitap alıntıları sizlerle…

Yaşam, Evren ve Her Şey Kitap Alıntıları

Arthur’un beyni taklalar atarken, çenesi şınav çekiyordu
“Biz hiçbir şeye kafayı takmıyoruz, tamam mı?” diye üsteledi Ford.
“Ve bu da sonucu belirleyen unsurdur. Biz takıntıya karşı kazanamayız. Onların umrunda, bizimse değil. Kazanan onlar.”
“Benim umrumda olan birçok şey var” dedi Slartibartfast.
“Ne gibi?”
“Eeee” dedi yaşlı adam, “ hayat, Evren. Her şey aslında.”
Her türlü zihinsel etkinlik için sahip olduğum kapasite uzayın sonsuz uzaklıkları kadar sınırsızdır. Ama ne yazık ki mutluluk kapasitem buna dahil değil.
Başka bir dünya, başka bir gün, başka bir şafak.
“İlginç bir şey”dedi Arthur yavaşça, “ insan evrende ne kadar daha hızlı ve ne kadar uzağa giderse evrendeki yeri de o kadar önemsiz görünüyor, ki bu da insanı uçsuz bucaksızlık hissiyle dolduruyor..”
“Bir BBS,” dedi, bizim göremediğimiz veya görmediğimiz ya da beynimizin görmemize izin vermediği bir şeydir, çünkü onun başka birinin sorunu olduğunu düşünürüz. İşte BBS’nin anlamı budur. Başka Birinin Sorunu. Beyin onu hemen yok eder, o adeta kör bir noktadır.
Ölümden sonra yaşam olmamasını umarak bunun için dua etti. Sonra dua etmenin bu arzusuyla çelişkili olduğunu fark etti ve yalnızca ummakla yetindi.
burada sıkıntı içinde oturuyorum, tek dostum acı ve sefalet. Elbette bir de sonsuz zekâm. Ve sonsuz keder. Ve
Bu, nefretti, amansız bir nefret. Soğuktu, buz gibi değil, ama duvar gibi bir soğuk.
Sen bi işe yaramaz salağın tekisin, bir hiçsin, diye fısıldadı yaratık. Göçüp gitmeden önce bunu bilmen gerektiğini düşündüm.
Bilmek istemiyorum, görmek istemiyorum, duymak istemiyorum.
Birini biliyor olmak, diğerini bilmeyi mantıksal açıdan ola­naksız hale getiriyor.
Bence, ” dedi yine ve sustu. Bunu tekrar an­latmaya başlamasının nedeni ilk seferinde kim­senin onu dinlememiş olması, şu anda durma­sının nedeniyse kendisini bu sefer de kimsenin dinlemeyeceğini görmesiydi.
Zaphod, Marvin’e baktı.
Müthiş bir hayat felsefen olmalı, dedi.
Hiç sorma, dedi Marvin.
Sormayacağım, dedi Zaphod ve sormadı.
Yani, dedi Zaphod beceriksizce, sanırım hayatımı kurtarmış olmalısın. İkinci kez.
Üçüncü kez, dedi Marvin.
Zaphod’un kafası hızla döndü (diğer kafasıysa şahin bakışlannı tamamen yanlış yöne çevirmiş­ti) ve tam da o anda hemen arkasındaki ölümcül katil robotun üzerine atılırken duraksadığını ve dumanlar çıkarmaya başladığını gördü.
Büyük bir sorunu yalnızca patatesle çözeceğinizi düşünüyorsanız yanılıyorsunuzdur.
İnsanın kendisine döndüğü o anlardan biri­ni yaşıyordu, hani birden dönüp kendinize bak­tığınız ve Ben kimim? Ne yapmaya çalışıyorum? Şimdiye kadar ne başardım? İyi biri miyim? diye düşündüğünüz anlardan birini.
Reenkarnasyonun ilginç yanı, dedi törpü­leyici bir tonlamayla ses, çoğu kişinin, çoğu ru­hun, bunun kendisinin başına geldiğini fark et­memesidir.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Eğer bu bir partiyse çok kötü bir partiydi, hatta öyle kötüydü ki kendisinden başka herkes burayı terk etmişti.
Geçmiş, ” diyorlardı, artık gerçekten de yabancı bir ülkeden farksız.
Biz hiçbir şeye kafayı takmıyoruz, tamam mı? diye üsteledi Ford.

Ve bu da sonucu belirleyen unsurdur. Biz ta­kıntıya karşı kazanamayız. Onların umrunda, bi­zimse değil. Kazanan onlar.

Hiçbir şey sonsuza kadar kaybolmaz
Güneş şimdi saçmasapan güzellikteki ufuk çiz­gisine sokuluyor ve gökyüzü bilinen en büyük bronzlaştırıcı gücüyle parıldıyordu.
Banş içinde birlikte ya­şama kavramı demode oldu, değil mi?
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Belirsiz olmaktan hiç hoşlanmam
Nasıl ki, kısa aralıklarla duyulan bir dizi tıkır­tı hızlandığında, her bir tıkırtı bağımsız tanımını yitirip süregiden tek bir tonda yükselirse, bura­da karşılaşılan tek tek izlenimler de aynı şekilde süregiden bir duygu niteliği kazanmıştı – ama bu yine de bir duygu sayılmazdı. Eğer bunun ille de bir duygu olması gerekiyorsa, bu tamamen duygusuz bir duyguydu o zaman. Bu, nefretti, amansız bir nefret. Soğuktu, buz gibi değil, ama duvar gibi bir soğuk. Kişisel değildi, kalabalıkta rastgele savru­lan bir yumruk gibi değil de bilgisayarda yazılmış park cezası gibi kişisel değildi. Ve öldürücüydü yine bir kurşun ya da bıçak gibi değil, bir otoyolda karşınıza çıkacak bir tuğla duvar gibi öldürücüydü.
Benim mutluluk kapasitemi, diye ekledi, bir kibrit kutusuna sığdırabilirsin, hem de için­deki kibritleri bile çıkarmadan.
Her türlü zihinsel etkinlik için sahip olduğum kapasite uzayın son­suz uzaklıkları kadar sınırsızdır. Ama ne yazık ki mutluluk kapasitem buna dahil değil.
Başka bir dünya, başka bir gün, başka bir şafak.
Elbette ki bu uyumsuzluklar hiç­bir zaman laboratuvar şartları altında incelenmemişti, çünkü onlar hiçbir zaman laboratuvarlarda -en azın­dan saygın laboratuvarlarda- meydana gelmemişlerdi.
İlginç bir şey, dedi Arthur yavaşça, insan Evrende ne kadar daha hızlı ve ne kadar uzağa giderse Evrendeki yeri de o kadar önemsiz görü­nüyor, ki bu da insanı bir uçsuz bucaksızlık his­siyle dolduruyor
Kendileriyle telefonda konuşanlar, dedi Ford, hiçbir zaman kendileri için yararlı olabile­cek şeyler öğrenmemişlerdir.
İşin ana fikri, anlıyor musun? dedi Ford, aklımı oynatmayayım diye aklını oynatmanın hiçbir anlamı yok. Bundan vazgeçip ruh sağlığını daha sonrası için saklamakta fayda var.
“Her türlü zihinsel etkinlik için sahip olduğum kapasite uzayın sonsuz uzaklıkları kadar sınırsızdır. Ama ne yazık ki mutluluk kapasitem buna sahil değil.”
“İnsan Evrende ne kadar daha hızlı ve ne kadar uzağa giderse Evrendeki yeri de o kadar önemsiz görünüyor, ki bu da insanı bir uçsuz bucaksızlık hissiyle dolduruyor ya da sanki boşaltılmış bir…”
“Devam et,” dedi sakin sakin.
“İşin ana fikri, anlıyor musun?”dedi Ford,
“Aklımı oynatmayayım diye aklını oynatmanın hiçbir anlamı yok. Bundan vazgeçip ruh sağlığını daha sonrası için saklamakta fayda var. “
Başka türlü olabileceği aklına hiç gelmediği için ‘Evrende yalnızız’ diye düşünmeye bile kalkışmadığını bir hayal et.
evrensel hiçlik ile bu an arasında durmakta olan tek şey şimdi umut
İstesen de istemesen de biz erkekler yalnızca yüzeysel merakları olan, aykırı, uyuşuk ve hıyar herifleriz.
Buna inanmıyorum. Bana kanıtlasanız bile yine inanmam
Rehber’e göre uçmak bir sanatmış, dedi Ford. ya da daha çok bir yetenek. Yetenek kendini yere atıp, yeri ıskalamakta yatıyor.
Denir ki uçmak bir sanatmış ya da daha çok bir marifet.
Aslında bütün marifet kendini yere doğru fırlatıp yeri ıskalamakta yatıyor.
Benim mutluluk kapasitemi bir kibrit kutusuna sığdırabilirsin, hem de içindeki kibritleri bile çıkarmadan.
Benim mutluluk kapasitemi bir kibrit kutusuna sığdırabilirsin, hem de içindeki kibritleri bile çıkarmadan.
Benim mutluluk kapasitemi bir kibrit kutusuna sığdırabilirsin, hem de içindeki kibritleri bile çıkarmadan.
Doktorum benim sosyal hizmet bezlerimin pek gelişmediğini, ahlak kaslarimdaysa doğal bir yetersizlik olduğunu söylüyor. .. Ve işte bu yüzden de Evren kurtarma görevlerinin dışında tutulmalıyim.
Elbette ki uyumsuzluklar hiçbir zaman laboratuvar şartları altında incelenmemişti, çünkü onlar hiçbir zaman laboratuvarda-en azından saygın laboratuvarlarda-meydana gelmemişlerdir.
Krikit gezegenindeki gökyüzünün gece görüntüsü bütün Evren’in en az ilgi çeken görüntüsüdür.
Büyük bir sorunu yalnızca patatesle çözeceğinizi düşünüyorsanız yanılıyorsunuzdur.
”Yalnız mısın? ”
”Evet, ” dedi Marvin, ”burada sıkıntı içinde oturuyorum, tek dostum acı ve sefalet. Elbette bir de sonsuz zekam. Ve sonsuz keder. Ve ”
”Biz hiçbir şeyi kafaya takmıyoruz, tamam mı? ” diye üsteledi Ford. ”Ve bu da sonucu belirleyen unsurdur. Biz takıntıya karşı kazanamayız. Onların umrunda, bizimse değil. Kazanan onlar. ”
onlar yalnızca bir grup gerçekten sevimli herif işte, ama şimdi nedense herkesi öldürmek istiyorlar. Lanet olsun, bazı sabahlar ben de yatağımdan aynı hislerle kalkıyorum. Kahretsin.
Buna inanmıyorum. Bana kanıtlasanız bile yine inanmam.
Belirsiz olmaktan hiç hoşlanmam, sayın efendim.
Bilmek istemiyorum, görmek istemiyorum, duymak istemiyorum, diye bağırıyordu koşarken, burası benim gezegenim değil, Dünya benim evim değil, burada olmayı ben istemedim, bir şeye karışmak istemiyorum, sadece beni buradan uzaklaştır, beni anlayabileceğim insanların arasına götür!
Biz hiçbir şeyi kafaya takmıyoruz, tamam mı? Ve bu da sonucu belirleyen bir unsurdur. Biz takıntıya karşı kazanamayız. Onların umrunda, bizimse değil. Kazanan onlar.
Büyük bir sorunu yalnızca patatesle çözeceğinizi düşünüyorsanız yanılıyorsunuzdur.
içinde kaybolunacak en kötü şey zamandı.
Eğer onları tanıyor olsaydım buna güleceklerine bahse girerdim, ama elbette ki tanımıyorum. Sadece diğer organik canlı türlerini tanıdığım kadarıyla tanıyorum, yani istemediğim kadar iyi tanıyorum. Ah, ah, hayatım bir kutu sonsuz vida dişlisinden başka bir şey değil.
Büyük bir sorunu yalnızca patatesle çözeceğinizi düşünüyorsanız yanılıyorsunuzdur.
Işığın adeta yüzdüğü her şafak vaktinde büyülü bir olasılık anı vardır. Yaratılış tam o sırada nefesini tutmuştur.
Geminin stereo müzik sistemine hafif bir caz parçası koydu ve eğer şu pazar öğleden sonraları olmasa, aslında bu yaşama katlanabileceğini düşündü, gerçekten de katlanabilirdi.
O, amacı olan bir adamdı. Pek iyi bir amaç değildi ve bunu ilk itiraf edecek olan da yine kendisi olurdu herhalde, ama ne olursa olsun yine de bir amaçtı ve en azından onu meşgul ediyordu.
Çıkış kapısında uzun boylu bir adam belirdi. Rampadan aşağıya doğru yürüdü ve Arthur’un tam önünde durdu. Sen angutun birisin, Dent dedi yalnızca.
Bence bunu tekrar anlatmaya başlamasının nedeni ilk seferinde kimsenin onu dinlememiş olması, şu anda durmasının nedeniyse kendisini bu sefer de kimsenin dinlemeyeceğini görmesiydi.
Bilmek mi? dedi Arthur şaşırarak, bilmek?
Reankarnasyonun ilginç yanı, dedi törpüleyici bir tonlamayla ses, çoğu kişinin, çoğu ruhun, bunun kendisinin başına geldiğini fark etmemesidir.
Benim mutluluk kapasitemi bir kibrit kutusuna sığdırabilirsin, hem de içindeki kibritleri bile çıkarmadan.
bizim göremediğimiz veya görmediğimiz ya da beynimizin görmemize izin vermediği bir şeydir, çünkü onun başka birinin sorunu olduğunu düşünürüz. İşte BBS’nin anlamı budur. Başka Birinin Sorunu. Beyin onu hemen yok eder, o adeta kör bir noktadır. Eğer ona doğrudan bakarsan, tam olarak ne olduğunu bilmediğin sürece hiçbir şey göremezsin. Tek şansın göz ucuyla onu gafil avlamaktır.
Devam et, dedi sakin sakin.
İşin ana fikri, anlıyor musun? dedi Ford, aklımı oynatmayayım diye aklını oynatmanın hiçbir anlamı yok. Bundan vazgeçip ruh sağlığını daha sonrası için saklamakta fayda var.
Sanırım, senin aklına bir şey takılmış, dedi şilte, höpüldeyerek.
Hayal edebileceğinden çok daha fazla şey, dedi kederli bir sesle Marvin. Her türlü zihinsel etkinlik için sahip olduğum kapasite uzayın sonsuz uzaklıkları kadar sınırsızdır. Ama ne yazık ki mutluluk kapasitem buna dahil değil.
İlginç bir şey, dedi Arthur yavaşça, insan Evrende ne kadar daha hızlı ve ne kadar uzağa giderse Evrendeki yeri de o kadar önemsiz görünüyor, ki bu da insanı bir uçsuz bucaksızlık hissiyle dolduruyor ya da sanki boşaltılmış bir
Beyni serbest stil yüzmeye devam ediyor, ama midesinde birileri kelebekte ısrar ediyordu.
Gerçek zaman Seferberliğine katılanların savına göre, yolculuk yapmak nasıl ülkeler ve dünyalar arasındaki farklılıkları kolayca ortadan kaldırıyorsa, zaman yolculuğu da bir çağla diğeri arasındaki farklılıkları ortadan kaldırıyordu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir