İçeriğe geç

Yasak Sevişmek Kitap Alıntıları – Attila İlhan

Attila İlhan kitaplarından Yasak Sevişmek kitap alıntıları sizlerle…

Yasak Sevişmek Kitap Alıntıları

&“&”

nasıl da sevdim ne iştir bilmeden sevmeyi
içimde güneşler açsa da dışarısı bütün kıştır
yeniden başlamaklarla geçiyor ömrümüz
iyimserliklerimizi duvarlara çarpıyorlar
yıllar var ki serçeleri unutmuşum
üzerimden gökyüzünü almışlar gibi
elimden gelen bu ben iki kişiyim
birisi seni her an bırakıp gittiğim
öbürü kan gibi tutulmuş seviyor
beni de kırdılar içimden kırdılar
karanlık camlardan sular akıyordu..

beni de kırdılar ben artık küsüm
yağmurları yağmıyor ağaçlarıma
sularından içmiyorum susadım ama
beni de kırdılar soğuk bir ölüm
çevik bir bıçak gibi çakıldı aklıma

ölüm kadar çabuksa eğer yaşamak
hiç doğmamayı isterdim ama
bir kere doğmuşum ölmek yasak
gururlu bir gemiyim oldum bittim
sabah olur yelkenlerimi saklarım
özgürlük dediğim yerde demirledim…
seni kendim sanmak bir akşamüzeri
başka bir yaşantıda fransızca güzel
karartma yıllarının çalar saatleri
gerilim yüksekliğinden uğuldayan tel
bir bardak şarap üç sayfa baudelaire
deli bir kapı olmak açılmak ansızın"
ne yanından baksa yaşadıkları
insana noksan görünür solgun ve sarı"
umutsuzluğuma geldi oysa yorgundum
üstelik incittim de istemeyerek"
ne yanından baksa yaşadıkları
insana noksan görünür solgun ve sarı…"
“…Bir tarafım, böceklerinden yıldızlarına kadar kâinatın kalabalığını ve dünyanın dört bucağında kaynaşan insanları burnumun dibinde hissediyor, onlarla beraberim, onların içinde; bir tarafım ise yapayalnız, öylesine yalnız ki bunu, bu hissi ömrümde ilk defa duyuyorum; kederden boğuluyorum bazen, bir tarafım boğuluyor, bir tarafım ama boğuluyor, bunu, bu yalnızlık duygusunu, bu kahrolası kederi yenmem lazım…”
şarkılar söyleyeni azaldıkça güzelleşir…"
adımı duyar duymaz uçuk dudaklarından
sevmek sorumluluğunu titreyerek anladım…"
eskiden gülerdi parlak bir gülüşü vardı
artık boş vagonlar gibi gözleri derin…"
gelmeyecek misin yoksa gelmeyecek misin
suçlu suçlu çıkarak uykusuzluğundan…"
Bir tarafım, böceklerinden yıldızlarına kadar kainatın kalabalığını ve dünyanın dört bucağında kaynaşan insanları burnumun dibinde hissediyor, onlarla beraberim, onların içinde; bir tarafım ise yapayalnız, öylesine yalnız ki bunu, bu hissi ömrümde ilk defa duyuyorum; kederden boğuluyorum bazen, bir tarafım boğuluyor, bir tarafım ama boğuluyor, bunu, bu yalnızlık duygusunu, bu kahrolası kederi yenmem lazım…"
Yeniden yaşamaya bir çocukluk aramak,
Her yenilgi sonrası böyle soluk soluğa…
Yıllar var ki serçeleri unutmuşum.
Üzerimden gökyüzünü almışlar gibi,
Asfaltların karanlığında boğulmuşum.
En büyük özgürlük ölmekmiş deniyor.
Ölmek kolay, karanlığın arkası görünmüyor.
Ölüm kadar çabuksa eğer yaşamak,
Hiç doğmamayı isterdim ama,
Bir kere doğmuşum ölmek yasak.
Sabah karşı gel bütün gözlerinle gel
Beni de kırdılar ben artık küsüm
Yağmurları yağmıyor ağaçlarıma
Sularından içmiyorum susadım ama
Beni de kırdılar soğuk bir ölüm
Çevik bir bıçak gibi çakıldı aklıma
Oysa bir şarkıyım yeniden doğan günüm
Bütün şarkılara kapalıydılar
bir kavgaydı anladım ki dünya
kavgaysa bir büyük yaşamaktı.
ne kadar dar olursa olsun bileklerimden çıkmıştır
beni bir yerde bana bağlayan kanlı kelepçeler
karanlık tarlanın başı dönmüştür fabrika acıkmıştır
cezaevi avlularına bakar nedense son pencereler
içimde güneşler açsa da dışarsı bütün kıştır
fakat kapılar açılmıştır zincirler kırılmıştır
kalabalıkları kaldırır en heybetli düşünceler
özgür bir sosyalizme doğru her adım benim adım
Nazım Hikmet’ten bu yana mehmed sıradağlarıyım
Eskiden gülerdi parlak bir gülüşü vardı.
Artık boş vagonlar gibi gözleri derin…
ellerini şöyle okşayacak oldum
duydum nabzının gök gürültüsünü..
insan bırakmaz sevdiğini sevmek insanı bırakır
kalırsa gözlerinin elinde yaldızı belki kalır…
yeniden başlamaklarla geçiyor ömrümüz iyimserliklerimizi duvarlara çarpıyorlar içimizde bulut bulut bir güneş tutuluyor soluklarımızı kesen demirden sarmaşıklar dibinde düşlerimizi tükürdüğümüz…
elimden gelen bu ben iki kişiyim
birisi kapadığın kapılardan gitmiyor yağmur yağmaksa o güneş açmaksa o
bir yerin üşüse onun sıcaklığı
öbürü en içten çağrını işitmiyor
hüneri ne dersen duygu kaçakçılığı
alıp tutmaksa o basıp gitmekse o
bakışları kıyısız bir deniz uzaklığı
Okşamak kumrallığını içimden uysal lambaların
beyhude ıslıklarını yakınlaşan sonbaharın
bir ağaç soyunur pencerelerimde
hangi yabancılığa kendimi atsam
alımlı bir kadın kurak gecelerimde
giysilerin kınından sıyrılmış yalın
tepeden tırnağa vücuduma tamam
Dedi tut ellerimi
Dedi sakın bırakma
İnsan bırakmaz sevdiğini.
üzerimden gökyüzünü almışlar gibi"
en büyük özgürlük ölmekmiş deniyor
sakın ha adamı boğuntuya getirirler
ölmek kolay karanlığın arkası görünmüyor"
gelmezsen farketmez kimseyi aramam
asıl sevdiklerim en içimdekilerdir"
bir vuruşta kim kalbimi bulabilir
el değmedik yerlerimde saklıyorum
bazen adımın son harfinde gizlidir
bazen ben bile bulamıyorum
gökyüzünde bir yere çekilmiştir"
Sabaha karşı gel bütün gözlerinle gel.
dünya değişir bir tırtıl gibi kendiliğinden
ne zaman kanatlandığını anlayamadığım
beni de kırdılar içimden kırdılar
karanlık camlardan sular akıyordu
şimşekli bir boşlukta saat vurdu
beni de kırdılar belki yalnızdılar
“ … bir tarafım, böceklerinden yıldızlarına kadar kâinatın kalabalığını ve dünyanın dört bucağında kaynaşan insanları burnumun dibinde hissediyor, onlarla beraberim, onların içinde; bir tarafım ise yapayalnız, öylesine yalnız ki bunu, bu hissi ömrümde ilk defa duyuyorum; kederden boğuluyorum bazen, bir tarafım boğuluyor, bir tarafım ama boğuluyor, bunu, bu yalnızlık duygusunu, bu kahrolası kederi yenmem lazım …”
Yeniden başlamaklarla geçiyor ömrümüz
En büyük özgürlük ölmekmiş
Hiç doğmamayı isterdim ama
Bir kere doğmuşum ölmek yasak
beni de kırdılar içimden kırdılar
karanlık camlardan sular akıyordu
şimşekli bir boşlukta saat vurdu
beni de kırdılar belki yalnızdılar
belki onların da çocukluğu yoktu
bütün şarkılara kapalıydılar
bir genç kız değmemişti saçlarına
uyanıp şafakla dün
bahçede sularken çiçekleri
bir kavgaydı anladım ki dünya
kavgaysa bir büyük yaşamaktı
akşamdı Samanyolu patlamıştı
bütün sacre coeur silme akordeon
mulhouse’lu muydu neydi işte unuttum
ilk yudumda ağlamaya başlamıştı
şakakları ter içinde gece saat on
kibrit aranıyor göğüs geçirerek
bütün sevgilerinde yanılmıştı
korku o kaypak yılandır ki atlar insanın koynuna
düşman fısıltıları en dost bildiğin insanlardan gelir
yeniden yaşamaya bir çocukluk aramak
her yenilgi sonrası böyle soluk soluğa
tozlu karanlığımın aydınlığına bulaşmıştı
büyük bir yaşantıyı birdenbire eskitmiştik
gelmeyecek misin yoksa gelmeyecek misin
suçlu suçlu çıkarak uykusuzluğundan
günlerdir kötümsersin tasalar içindesin
durup durup uzakları dinlemektesin
yoğun sesler aranıp çocukluğundan
dedi tut ellerimi dedi sakın bırakma
dedim korkuyor musun dedi çok üşüyorum
beni de kırdılar belki yalnızdılar
belki onların da çocukluğu yoktu
bütün şarkılara kapalıydılar
şarkılar söyleyeni azaldıkça güzelleşir
en güzel şarkı eylül’ün getirdiğidir
insan bırakmaz sevdiğini sevmek insanı bırakır
müjgan mıdır sevilmek yanlış anlaşılmak mı biraz da
içimde güneşler açsa da dışarısı bütün kıştır
fakat kapılar açılmıştır zincirler kırılmıştır
yeniden yaşamaya bir çocukluk aramak
Bakışları kıyısız bir deniz uzaklığı
Elimden gelen bu ben iki kişiyim
Çoğalmak neyse ne azalmak zor
Birisi seni her an bırakıp gittiğim
Öbürü kan gibi tutulmuş seviyor
Ağzındaki acı alnındaki çizgiyim
Gözlerine kirli bir bulut getirdim
Hiçbir sevinç aydınlığı onu silemiyor
beni de kırdılar belki yalnızdılar
belki onların da çocukluğu yoktu
bütün şarkılara kapalıydılar
üstüme varma bulutları tutamam
İstanbul’dan dört beş yılı silip atacaksın
yaşantın küçüldü mü yaşadım saymayacaksın
bitti sandıkları an yeniden başlayacaksın
hatta gülümseyerek belli belirsiz dargın
göğsünde yalap yalap yanardağ şarkıları
düşman fısıltılari en dost bildiğin ağızlardan gelir
Mustafa Kemal’in boz revolveri
zehir gibi susar selânikte

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir