Emin Gürdamur kitaplarından Yasak Ağacın Altında kitap alıntıları sizlerle…
Yasak Ağacın Altında Kitap Alıntıları
İnsan ne kadar bayağı. Aşağılanmış, kevgire dönmüş bile olsa bir maziye ihtiyaç duyuyor.
İnsan kesintisiz nefes alışverişlere tutunur. Bir gayeye tutunur. Bir kadına, bir akşama, bir hüzne, bir kefene, bir şarkıya tutunur.
Görünen, büyüsünü yitirir; büyüsünü yitiren bütün saraylar eninde sonunda yıkılır.
İtiraf güçsüzlerin sığınağıdır.
Kim bir şeyi yadırgarsa yadırgadığı şeye doğru bir adım atmış olur.
Kalbini dinleyen zelil düşer. Eğer kendinize azıcık saygınız varsa kalbinizi incitmekten korkmayın.
İnsan bu göğün altında hiçbir savaşı kazanamaz.
Susmak bütün savaşlara ruh katar.
İnsanın sığınmak için kendi dizleri gibisi yoktur.
Herkes dünyanın kekremsi tadından payına düşeni alır.
Özgürlük diye eline tutuşturulan şeyin azıcık genişletilmiş bir hapishane olduğunu fark eden insan için acaba bundan büyük bir azap var mıydı?..
Yanımda oturan ihtiyar kadın,bu gereksiz hüznü fark etmesin diye çenemde biriken ıslaklığa dokunmadım.Hüznümü ondan ve başka insanlardan koruyup saklamalıydım.Çünkü hüzün denen şeyin,başka insanların gözünde semirdiğini,kolayca terk edilemeyen bir zindana dönüştüğünü öğreneli çok olmuştu
İnsan kendi kalbini yenemez,insan asla gerçek bir düşmanı yenemez.Hiç kimseye onu yenecek kadar ömür verilmemiştir
“Hayal kurabilen insan, ölmek için hiçbir zaman yeterli gerekçeyi aynı anda elinde bulamaz.”
“Parçası olduğunuz hiçbir karanlığı öldüremezsiniz.”
Özgürlük diye eline tutuşturulan şeyin azıcık genişletilmiş bir hapishane olduğunu fark eden insan için acaba bundan büyük bir azap var mıydı?..
Yanımda oturan ihtiyar kadın,bu gereksiz hüznü fark etmesin diye çenemde biriken ıslaklığa dokunmadım.Hüznümü ondan ve başka insanlardan koruyup saklamalıydım.Çünkü hüzün denen şeyin,başka insanların gözünde semirdiğini,kolayca terk edilemeyen bir zindana dönüştüğünü öğreneli çok olmuştu
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Tanrı değilsen iil defa gördüğün her şeyi yadırgarsın.
İnsan kendi kalbini yenemez,insan asla gerçek bir düşmanı yenemez.Hiç kimseye onu yenecek kadar ömür verilmemiştir
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Kalbi tarafından saldırıya uğradığında yapacağı tek bir şeyi vardır insanın:Kaybetmek
İnsan bir uçurumdan düşerken yani ecelin ıslığı kulaklarında kesintisiz çalmaya başladığında pürdikkat ve muhtemelen dünyada eşine rastlanmaz bir huşuyla, çakılacağı yeri hayal eder
Benim soyumun zaafı, doymamacasına yemektir.Hiç kimse evini yediğini bilmez.Bilse de işe yaramaz.Dizginleyemez nefsini
Kim bir şeyi yadırgarsa yadırgadığı şeye doğru bir adım atmış olur
Kendini ikna etmek hususunda yeryüzünde hiçbir şeyin insanla boy ölçüşemeyeceğini biliyordum
Bana soracak olursanız, bir insan dünyanın yalan olduğunu gerçekten benimsediği andan itibaren ona hiçbir lisan ulaşamaz.Kusursuz sağırlığın kapısı aralanmıştır bir kere
Halbuki avladığın kuşlardan biliyorsun, leziz kuşlar alçaktan uçar
Doğrusunu söylemek gerekirse aramızda artık sırdan çok kaldırılmayı bekleyen cenazeler var.
Ne kadar karanlık o kadar yıldız.
Dal kırılmaz Metin. İnsan gözlerini açar sadece. Gözlerini açınca da düşer. En mesut insanlar gözlerini açmak için ölmeyi bekleyenlerdir.
İnsanın sevdiğine güvenmemesi ne acı, der. ..
Kalp nasıl olur da çürük bir dala tutunur? diye hayıflanır bilmiyorum. Halbuki bal gibi tutunur. Sımsıkı kapatır gözlerini, üzerinde envaiçeşit kuşun öttüğü sağlıklı yemyeşil bir mevsim hayal eder, tutunur.
Kalp nasıl olur da çürük bir dala tutunur? diye hayıflanır bilmiyorum. Halbuki bal gibi tutunur. Sımsıkı kapatır gözlerini, üzerinde envaiçeşit kuşun öttüğü sağlıklı yemyeşil bir mevsim hayal eder, tutunur.
Herkes dünyanın kekremsi tadından payına düşeni alır.
Hapishanede ışığı değil, gözünü kaybediyor insan.
Şairler yalan söylüyorlar, cehennem onların kalplerinde değil.
“Batan gemilerin ne düşündüğünü bilmiyorum ama darağacındaki insanlar, birkaç on yıl sonra celladın da ölüme şahitlik etme hazzını yaşayan kalabalığın da öleceğini düşünerek kendilerini teselli ediyor olabilirler.”
Babamın sayısız kitabı vardı ölüm hakkında ama neredeyse hepsi diriler tarafından yazılmış ölümü anlatacak kadar tecrübesi olanlar ya susmuş ya da sizin gibi alemiervahın sükunetini zehirleyen suç örgütlerinin elinde kendilerini harcamışlardı
Gerçi insanlar nereden bilsin mezarlarınıza bekçilik eden taşların gövdenizden yükselen haset urları olduğunu
Bir rüyanın izini dünyada sürmek, bir yalanın içinde hakikat aramaya benzer.
Kalbini dinleyen zelil düşer.
Barbarların en güçlü silahı kalpleridir.
Susmak, bütün savaşlara ruh katar. İma çürümüş cesetlerden bile kan fışkırtır.
İnsan kendisiyle yüzleşmemek için binbir türlü vehimle, envai çeşit canavarla yüzleşir. Aynalarla, resimlerle yüzleşir. Gider asırlar öncesinden kalma bir taşı kaldırır, altındaki akreple yüzleşir. Ama kendisiyle yüzleşemez.
En mesut insanlar gözlerini açmak için ölmeyi bekleyenlerdir.
Bir başkasına tutunabilirsem kurtulacağım. Sen de kurtulacaksın. Azat olacağız.
İnsanın eskitmediği ne var şu dünyada?
Bana kalırsa dünyayı sırlar çürütüyor.
Bedeniniz yavaşladığı ölçüde hayal gücünüz yepyeni kaslar geliştirir.
Görünen büyüsünü yitirir; büyüsünü yitiren bütün saraylar eninde sonunda yıkılır.
Loş ışık altında karısının uykuda bile eski huzurlu çizgilerini bulamayan kederli yüzüne baktı. Kadının yüzünde acaba ne gördü diye düşündüm. Mutlu bir yuva, kırmızı yanaklı oğlanlar, neşeli sofralara uzanan eller? İpince bir telin kesici titreşimi? Nedir bu şimdi, dedi mi acaba? Neden en zifirî anda böyle güzellikler yankılanır insanın içinde, diye sordu mu? Köyde doğduysa sormamıştır. Ne kadar karanlık o kadar yıldız.
Susmak bütün savaşlara ruh katar.
“ Barbarların en güçlü silahı kalpleridir. Bundan olsa gerek kutsal kitapların sadece ağaç kurtlarının görebildiği kimi sayfalarında, kalp bütün kötülüklerin anasıdır, yazar. İnsan doğar doğmaz, kalbi tarafından derdest edilip gözleri bağlandığı için burnunun ucunda kaynayan bu şer kazananı göremez.”
Kalbini dinleyen zelil düşer. Eğer kendinize azıcık saygınız varsa kalbinizi incitmekten korkmayın. Parçalayıp aç köpeklerin önüne fırlatın onu. Toz toprak içinde çürüsün. Pazarlarda, yağmur altında alıcısız, sersefil beklesin. Yüksek fiyat verende gözü kalsın, bedavaya elinizden çıkarın. Aşağılanmak nedir görsün, zelil düşmek nasıldır. İçinize sokulmuş o ifriti, size karşı harekete geçtikten sonra asla yenemezsiniz.
Barbarların en güçlü silahı kalpleridir.
Bir ağacın kökü başka bir ağacın köküne pekâla düğümlenebilir.
İnsanın canı bir şey beklerken sıkılıyor. Bir şey beklemezken sıkılmayı akıl edemiyor insanın canı.
Ne kadar karanlık, o kadar yıldız.
İnsan kendisiyle yüzleşmemek için binbir türlü vehimle, envaiçeşit canavarla yüzleşir. Aynalarla, resimlerle yüzleşir. Gider asırlar öncesinden kalma bir taşı kaldırır, altındaki akreple yüzleşir. Ama kendisiyle yüzleşemez.
İnsan kötü bir şey yaparken bile, bilesi fazla, özellikle kötü bir şey yaparken başka türden iyilikler, centilmenlikler sergilemek ister. Bu yüzden vicdanı pek ciddiye almam; onun avutulmaya hazır, eninde sonunda bir yere sürtünerek kendini teselli edecek binbir başı vardır.
En mesut insanlar gözlerini açmak için ölmeyi bekleyenlerdir.
Keşke yüzleşmeseydim ve işe gidip gelmeye devam etseydim. İnsan kendisiyle yüzleşmemek için binbir türlü vehimle, envaiçeşit canavarla yüzleşir. Aynalarla, resimlerle yüzleşir. Gider asırlar öncesinden kalma bir taşı kaldırır, altındaki akreple yüzleşir. Ama kendisiyle yüzleşemez.
İnsanlara yaklaşmayı hırçın bir ırmağın kenarından testi doldurmaya benzetiyordu. Ne kadar lazımsa o kadar almak, başka da eğleşmemek, testiyi akıntıdan korumak, suyun büyüsüne kapılmamak gerekirdi.
Yalnızlık, elde edilince asla kaybedilmemesi gereken bir sığınak.
Esaret demir parmaklıklarını bizim göğüs kafesimizden devşiriyor.
Devrim olmadan evlenmeyeceğini, devrimden sonra da evlenmesine gerek kalmayacağını çünkü bütün bu uydurma toplumsal tabuların yerle bir olacağını söyleyip yine parmağını göğsümde sektiriyordu ki onu yakaladım.
Bazı sokaklara sapmak şehrin geri kalanını elinizden alır.
Kör sabahların, ruhsal falakaya dönüşen sayımların ve yarı beline kadar griye boyalı duvarların alabildiğine üzerinize abandığı günlerde koruyabildiğiniz tek incelik, çayı içerken bardağı alnından öpmek olur.
Yaşamak, başkalarında işe yaradığını varsayarak inandığımız sayısız hurafelerden birine dönüşür.
sizin sönük, silik, hayalî varlıklarınızı kelimelerle çerçeveledim. Yoksa başka terzilere, başka makaslara karışıp giderdiniz. Terzi, Bizi mahkûm ettin, dedi, teslim olmamaya kararlı bir sesle. Diğeri üsteledi: Hayır size hayat verdim.
Ben, dedi yazar, hiç kimseye kötülük etmedim, sadece açıp içlerine baktım. O an bir bardak yere düşüp kırıldı. Sen Allah mısın? diye kükredi çaycı çırağı. Öbürü, sükûnetini korumak için parmak uçlarıyla masada düzenli ama gergin bir tıkırtı tutturdu: Hayır, değilim. Sadece merak ediyorum. Çırak, daha sakin bir sesle: O zaman şeytansın! diye çıkıştı. İki elini açıp masaya yatıran yazar, Parçaları kesip ters çeviriyorum ve yeniden birleştirince başka insanlar ortaya çıkıyor. Bu benim suçum mu? dedi. Çırak sustu. Bu susuşta, çırağın insanlarla ilgili bildiklerinin payı kadar, yazarın o an konuşmayı sonlandırmak için gözlerini kapamasının da payı vardı. Çırak susunca yazar da sustu. Yazarın mağrur parmakları masada bir müddet daha at koşturmayı sürdürdü.
Her şeyden önce anaçtı, orta yaşlarda derisini soyup toprakla sıvayan kadınlardandı. Toprak kadar hesapsız, toprak kadar unutkan ve toprak kadar cömertti.
Elindeki keseri kaldırıp saatlerdir büyük bir dikkatle inşa etmeye çalıştığı kümesin orasına burasına hınçla indirmeye başladığında avuçlarının içinde mağlubiyetin çağlar boyu her insanda kendini tekrar etmekten bıkmayan düzensiz nabzı atıyordu.
Efendim, elde etmenin cehenneminde yanıyordu.
Düşecek olan hep düşecek gibidir.
Bana soracak olursanız, bir insan dünyanın yalan olduğunu gerçekten benimsediği andan itibaren ona hiçbir lisan ulaşamaz.
Kızıl saçlar bir an olsun gözünün önünden gitmiyor, kime baksa, nereye dönse o pek güzel olmayan, aslında hiç de güzel olmayan, cüzzamlı şairlerin bile şiirlerine buyur etmeyeceği solgun yüzü hatırlıyordu.