Stefan Zweig kitaplarından Yarının Tarihi kitap alıntıları sizlerle…
Yarının Tarihi Kitap Alıntıları
Stefan Zweig kitaplarından Yarının Tarihi kitap alıntıları sizlerle
Yarının Tarihi Kitap Alıntıları
Fakat göründüğü kadarıyla, tarihi ancak kendileri yaşamış olanlar gerçek anlamda okuyabiliyor ve anlayabiliyor.
O sıralarda sanırım yirmi altı yaşındaydım, kendim de birkaç kitap yazmış bulunuyordum, dolayısıyla bulanık bir tasarımı, bir düşün, bir fantazyanın uğradığı o gizemli dönüşümü, ayrıca bütün bunların, tuhaf yoğunlaşmaların ve ayrımlaşmaların aracılığıyla sonunda kitap dediğimiz ciltli dikdörtgene dönüşmesini biraz olsun biliyordum; üstüne fiyat vurulup satışa sunulmuş, görünüşte her türlü iradeden yoksun bir mal gibi vitrinde duran bu nesne, yine de tek tek her nüshası bir ruh taşıyan, satılık olmasına karşın kendi kendisine ait bulunan, aynı zamanda da yapraklarını merakla çevirene, bundan daha ileri ölçüde olmak üzere okuyana ve nihayet bütünüyle olmak üzere de yalnız okumakla kalmayıp tadına da varana ait bir nesneydi.
Kitap okuyan insanlar, dünyayı yalnızca kendi gözleriyle değil, sayısız insanların ruhsal bakışlarıyla görebilir.
Bizler, çöken dünyanın yıkıntılarına bakıp durmak yerine, yeni ve daha iyi bir dünya inşa etmeye çalıştığımızda, yalnızca doğanın karşı çıkılmaz buyruğunu dinlemiş oluruz
Bütün üst düzenlerle alt düzenler ortadan kaldırıldıktan, insanlar tek bir kardeşlik toplumunu yaratmayı yeniden öğrendikten sonra Tanrı’nın gerçek Cennet’i de başlayacaktır
Onurlu insana düşen, bir vatansever gibi değil, bir hümanist gibi düşünmek ve eylemde bulunmaktır
Bugün mülkiyet, bütün kötülüklerin kaynağıdır. Hem ona sahip olanların, hem de sahip olmayanların acılarının tek nedenidir.
Dini bütün bir Hıristiyan, İsayı Caesar’dan, Cennet’i de yeryüzünden üstün tutmakla yükümlüdür; bundan ötürü de “tebaa”nın yükümlülüklerine, devletin yasalarına ve yapısına ters düşmesi kaçınılmazdır
Yalnızlıkla geçen bir yaşamın verdiği sıkıntı, harcanamamış gücün direnişi, Rimbaud’yu ağır ağır eritir; kendi gücü tarafından boğulmaya başlanır
Milyonlarca insan karşılıklı olarak birbirlerine aldatmacalarla, ihanetlerle, hırsızlıklarla, yağmalarla, kundakçılıkla ve cinayetlerle öylesine kötülükler yapmaya başladılar ki, bütün bunlar bütün dünyadaki mahkemelerin yüzlerce yıllık dosyalarına ancak sığabilir. Ama bütün bunları yapan insanlar, o zaman yapılanlara suç gözüyle bakmıyorlardı.
Her ülkede ayrı renklerde olmak üzere gözlükler takılıyordu; dünyayı daha en baştan özgür ve insanca bir bakış açısından değil, yalnızca ulusal yararların bakış açısından görelim diye
Tanrım, demek iyi niyetli, deneyimsiz insanlar olan biz gençlere dünya tarihi böyle tanıtılmıştı! Böylesine gerçekdışı, yanlış ve böylesine yönlendirme amaçlı! O zamanlar birer çocuk olarak sezemeyeceğimiz şeyi hemen anlamıştım. Bu kitaptaki tarih, düzmece olarak hazırlanmış, boyanmış, çarpıtılmıştı ve bütün bunlar, çok belli bir amaç doğrultusunda yapılmıştı
Millî eğitim denen şey, yani ruhun ve görüşlerin tekdüze kılınması, daha o zamandan başlamıştı
Sıkıntı ve kaygılara, kapılar kapatılsa bile bu kez anahtar deliğinden içeri sızar
devlet yasal düzenlemeler, ekonomik önlemler ve özerklik aracılığıyla kendini ötekiler karşısında zorla izole bir konuma getiriyor
Alman gücü, Fransız zekâsından ders alır, yaratıcı eylem, yaratıcı düşünceyle ittifaka girer
Artık hiçbir ortak kitabı yok; ortak ne bir şiiri, ne bir duası, ne de herkese ortak, inançtan kaynaklanan bir eylemi var; bu, zamanımızın bütün sanatçıları için yıkımla eşanlamlı olması gereken bir utançtır
insanlığın birliğini koruduğu sürece en yüksek hedeflere bile varabileceği, buna karşılık birbirini anlamayan, anlamak da istemeyen dillere ve uluslara ayrıldığında yapabilecek pek az şeyi bulunur
Kendi eliyle insanoğlunun içine yerleştirdiği ruhun büyüklüğünü ve insanlığın birliği bozulmadığı sürece önüne geçilmez bir güce sahip bulunduğunu anlamıştı.
Tanrı, insanlık yükselip onun, yani Yaradan’ın yalnız başına egemen olduğu doruklara erişemesin diye, bu yapıtı engellemeye karar verip şöyle demişti: “Aralarında karışıklık yaratalım, öyle ki hiç kimse ötekinin dilini anlamasın
Tanrı, insanlık yükselip onun, yani Yaradan’ın yalnız başına egemen olduğu doruklara erişemesin diye, bu yapıtı engellemeye karar verip şöyle demişti: “Aralarında karışıklık yaratalım, öyle ki hiç kimse ötekinin dilini anlamasın
Kitap okuyan insanlar, dünyayı yalnızca kendi gözleriyle değil, sayısız insanların ruhsal bakışlarıyla görebilir.
“Dünya düzenini değiştirmek için yapılması gereken , insanların değişmesini sağlamaktır. Tolstoy ‘un düşlediği, silahların değil, ama sarsılmaz ve her türlü acıyı yüklenmeye hazır vicdanın içten gelecek devrimidir; yumrukların değil, ruhların gerçekleştireceği devrimdir.”
Nifşê nû, zêdetir mirovhez, zêdetir baş û ji her tiştî girîngtir, ji her tiştî şadtir bête pêşbînîkirin, hingê divê ev nifşe zêdetir baş û zêdetir humanîst were perwedekirin.
“Kitap,insanın kendi özünden birkaç damlanın yabancı damarlara akıtıldığı, yazgının yazgıya, ruhun ruha karıştırıldığı bu betimlemesi olanaksız kan nakli süreci.”
bizler, çöken dünyanın yıkintilarina bakıp durmak yerine, yeni ve daha iyi bir dünya inşa etmeye çalıştığımızda, yalnızca doğanın karşı çıkılmaz buyruğunu dinlemiş oluruz ..
Her gün, her saat ruhumuzun tüm açıklığıyla, hızla birbirinin peşinden gelen bütün bu olayları izleyecek kadar gücümüz, yeterince içtenliğimiz var mı?
Dünün tarihi sonrasın gerileyişimizin tarihi idiyse, yarının tarihi de sonrasız yükselişimizin, insanlığın uygarlığın tarihi olmalıdır.
Çünkü kitap, çoktandır günlük yaşamımızda, onun hep yeni mucizeler sergileyen özünün her defasında yeniden ayırdına varmamızı engelleyecek kadar doğal bir nesne olup çıkmıştır.
Kendini kitaplara kapamış olanın dünyasının ne kadar dar olduğunu düşünmek, beni sarsıyordu.
Zayıf insanı, kendi içinde düşüşe karşı bir direnç oluşmadığından, en güçlü insan bile tutamaz
Artık bu dilde sevilemiyor, şaka yapılamıyor, gülünemiyor, ince ve zarif sözcükler söylenemiyordu
İnsan aklını hayvanın içgüdüsünden ayıran, uzun vadeli düşünme eylemidir.
Başlangıçlar, henüz karanlıklar içerisindedir.
Yarının tarihi tüm insanlığın tarihi olmalı, bu tarih açısından tek tek çekişmeler toplumun esenliği karşısında önemsiz kalmalıdır.
Ve insan hayatın bütününü, ancak kitaplarla kurduğu içtenliğin yoğunluğu ölçüsünde derinliğine yaşayabilir; çünkü sevgi dolu olan insan, ancak kitabın görkemli yardımları sayesindedir ki dünyayı yalnızca kendi gözleriyle değil, fakat bir mucize gibi, sayısız insanların ruhsal bakışlarıyla görebilir.
Düşüncelerimiz birbirinden ne kadar farklı olursa olsun, bir konuda bugün yeryüzünün bir ucundan öteki ucuna kadar aynı görüşü paylaşıyoruz: Dünyamız anormal bir konumda ve bir ahlak bunalımı içerisinde.
Gerek bireyler, gerekse ırklar, sınıflar ve devletler, birbirleriyle anlaşmaktan çok birbirlerinden nefret etmek eğilimindedirler..
Bedenimiz nasıl öldürücü mikropların karşısına kendi kanından ürettiği güçleri çıkarırsa, insanlık denen organizma da tehlike anlarında iyileştirici, kurtarıcı gücü hep kendi kendisinden üretir.
Kitap okuyan insanlar, dünyayı yalnızca kendi gözleriyle değil, sayısız insanların ruhsal bakışlarıyla görebilir.
Fikr û ramanên me çi qas ji hev cuda bin jî, em îro li ser mijarekî hevpar nêrînên xwe parve dikin: cîhana me di rewşekî anormal de ye û tengezariyekî exlaqî derbas dike.
“Bir değerin kolay ulaşılabilirlik niteliği, ona duyulan saygıyı da azaltır.”
Kendi içlerinde düşüncelerin herhangi bir yönü yoktur. Düşünceler ancak zamanın eline düştüklerinde, rüzgarda şişen yelkenler gibi sürüklenirler. Tek başına düşünceler, sadece hareket yaratan güçlerdir, ama hareketin ve coşkunun hangi yöne yöneldiğini bilmezler.
Tolstoy’un düşlediği, silahların değil, ama sarsılmaz ve her türlü acıyı yüklenmeye hazır vicdanın içten gelecek devrimidir; yumrukların değil, ruhların gerçekleştireceği devrimdir.
Ve insan hayatın bütününü, ancak kitaplarla kurduğu içtenliğin yoğunluğu ölçüsünde derinliğine yaşayabilir; çünkü sevgi dolu olan insan, ancak kitabın görkemli yardımları sayesindedir ki dünyayı yalnızca kendi gözleriyle değil, fakat bir mucize gibi, sayısız insanların ruhsal bakışlarıyla görebilir.
Bütün heyecanlarımız, kendi kendimizi aşma isteğimiz, yaradılışımızın bu en iyi yanı, bu kutsal susamışlık, kitapların bizi hep yeni yaşantıları kana kana içmeye zorlayan tuzundan kaynaklanmaktadır.
…dünyamızın enginliğini, ölçüsüzlüğünü ve bu dünyada yitip gitme isteğini ilk kez kitapların yardımıyla tanımıştım.
Bu zavallı insanın ölü bulutların arasında gümüş rengi bir ayın çıkıvermesi gibi, tek bir kitap satırından doğabilecek büyük mutluluklardan hiç haberi yok, betimlenmiş bir yangının ansızın bir okurun iç dünyasında yol açabileceği derin sarsıntıları tanımıyor. Kitabı tanımadığı için, bütünüyle kendi duvarlarıyla çevrili olarak, karanlık bir yaşam sürdürüyor.
Çünkü kitap, çoktandır günlük yaşamımızda, onun hep yeni mucizeler sergileyen özünün her defasında yeniden ayırdına varmamızı engelleyecek kadar doğal bir nesne olup çıkmıştır.
Kitap sayesinde artık kimse kendi kendisiyle yalnız başına kalmış, kendi bakış açısının duvarları arasına sıkışmış değildir;isteyen, geçmişin ve şimdinin bütün olaylarına, bütün insanlığın duygu ve düşünce evrenine katılabilir.
Dünyanın başlangıcından bu yana insanlığın bu son yıldaki kadar çok buluş yaptığı, ama buluşlara ilişkin olarak bunca az şey bildiği hiç görülmedi.
İnsan nasıl ancak yaşamını anlamlı olarak duyumsadığında doğru yaşayabilirse, bizler de ancak geçmişe bir anlam kazandırabildiğimiz, onu insancıllığımıza uzanan gelişmede bir aşama olarak görebildiğimiz takdirde, o geçmişte olup bitenleri anlamlı sayabiliriz.
Bu tarih, kendi değerlendirmesinin bir çıkış noktası olarak, eski zafer idealinin karşısına yeni birlik idealini, savaşın yüceltilmesinin karşısına savaştan nefreti çıkarmalıdır.
Bütün değer yargıları değiştirilmeli; yeni tarih, dün evet denilene şimdi hayır, dün hayır denilene de şimdi evet demelidir.
Yarının tarihi tüm insanlığın tarihi olmalı, bu tarih açısından tek tek çekişmeler toplumun esenliği karşısında önemsiz kalmalıdır.
Kahramanca bir hayat görüşü talep eden, barış severliliğin yufka yüreklilik olduğunu, insan için vatanı uğruna ölmekten daha önemli bir şey düşünülemeyeceğini aşılayan diktatörlerin bağrışmaları bu ülkeye kadar geliyor.
İnsan aklını hayvanın içgüdüsünden ayıran, uzun vadeli düşünme eylemidir.
Fakat doğru bir inanç, kendi doğruluğundan emin olabilmek için gerçeklerce onaylanmasına gereksinmez.
Artık bu dilde sevilemiyor, şaka yapılamıyor, gülünemiyor, ince ve zarif sözcükler söylenemiyordu
Elle yapılmış olan, çöküp gidebilir; düşüncenin bir kez insanlığın birliği ve bütünlüğü uğruna yarattığı ise, zaman zaman toprak altında kalabilir, fakat asla bütünüyle yitip gitmez.
Elle yapılmış olan, çöküp gidebilir; düşüncenin bir kez insanlığın birliği ve bütünlüğü uğruna yarattığı ise, zaman zaman toprak altında kalabilir, fakat asla bütünüyle yitip gitmez.
Başlangıçlar henüz karanlıklar içerisindedir.
Gerçekleşmiş her düşünce, mutlaka daha önce bir düş niteliğiyle varlık kazanmıştır; biz insanların bütün bulduklarımız ya da elde ettiklerimiz, bir zamanlar yürekli öncülerin bir dilek ya da istem niteliğiyle özlemini çekmiş oldukları şeylerdir.
Düşler ve özellikle de bütün bir ulusun düşleri hiçbir zaman bütünüyle anlamsız sayılmaz.
Hiçbir zaman galebe çalmış bir gerçeğin kalıbına girmeyen düşünce bile, o evrende dinamik bir güç olarak etkili kalır; en aşılamayan ve unutulmayan idealler ise özellikle gerçekleşmemiş ideallerdir. Bundan ötürü bir düşüncenin daha gerçekleşmemiş oluşu, o d; bir üşüncenin ne yenilgisini ne de yanlışlığını kanıtlar; bir zorunluluk, gecikme yüzünden aha az zorunlu olmaz; tam aksine, yalnızcaa gerçeklerin alanına girip eskimemiş ve yanlışlıkları kanıtlanmamış idealler, ahlaki gelişmenin bir öğesi olarak her yeni kuşakta etkinliğini sürdürür.
Bizler daha dünyaya doğru dürüst bakmayı öğrenmeden önce, gözümüze -her ülkede ayrı renklerde olmak üzere- gözlükler takılıyordu; dünyayı daha en baştan özgür ve insanca bir bakış açısından değil, fakat yalnızca ulusal yararların bakış açısından görelim diye.
Kitap okuyan insanlar, dünyayı yalnızca kendi gözleriyle değil, sayısız insanların ruhsal bakışlarıyla görebilir.
Kitap okuyan insanlar, dünyayı yalnızca kendi gözleriyle değil, sayısız insanların ruhsal bakışlarıyla görebilir.
Kitap okuyan insanlar, dünyayı yalnızca kendi gözleriyle değil, sayısız insanların ruhsal bakışlarıyla görebilir.
Kitap okuyan insanlar, dünyayı yalnızca kendi gözleriyle değil, sayısız insanların ruhsal bakışlarıyla görebilir.
Stefan Zweig- Yarının tarihi
“ Her yerde güçlü, güçsüze saldırıyordu.”
“ Dünyanın başlangıcından bu yana insanlığın bu son yıldaki kadar buluş yaptığı, ama buluşlara ilişkin olarak bunca az şey bildiği hiç görülmedi. ”
“ Kötü haberlere, insana umudun sevincini aşılayan haberlerden daha kolay inanılıyor. Gerek bireyler, gerekse ırklar, sınıflar ve devletler, birbirleriyle anlaşmaktan çok birbirlerinden nefret etmek eğilimindeler. ”
“ Dünyamız anormal bir konumda ve bir ahlak bunalımı içerisinde. ”