Nancy C. Andreasen kitaplarından Yaratıcı Beyin kitap alıntıları sizlerle…
Yaratıcı Beyin Kitap Alıntıları
Dünyayı bir kum tanesinde görmek
Cenneti yabani bir çiçekte
Sonsuzluğu avucunda tutabilmek
Ve ölümsüzlüğü bir saate sıkıştırmak nasıldır biliyorlardı.
William Blake
doğayı gözlemlemek beyinlerimizi ve zihinlerimizi neredeyse sonsuz bir güzelliğe aşina kılar: Çiçekler, ağaçlar, göller, ırmaklar, dağlar, okyanuslar, deniz kabukları ve büyüklü küçüklü bütün canlılar.
Yaratıcılığın kaynağı esindir ve doğanın görkemi deneyimlenebilecek en esin verici şeylerden biridir.
Kısacası, Leonardo örnek bir Rönesans adamıydı . Birçok farklı alanda üstün yaratıcılık göstermişti: Sanat, müzik, mühendislik ve bilim. Yapılanmış ve bölmelere ayrılmış çağdaş dünyamızda biz, neredeyse otomatik olarak sanat ve bilim arasında bir bağ olmadığını varsayarız. Kişi ya bir ihtisas alanında ya da ötekinde olmalıdır. Ama Leonardo her iki alana karşı da mükemmel bir uyum içinde ilgi ve yetenek olabileceğini, aslında ikisinin birbirini beslediğini ve ve zenginleştirdiğini gösteren canlı bir örnektir. Anatomi bildiği için, bir insanın ya da atın hem içinin, hem de dışarıdan görünümünün resmini bakmadan çizebilirdi.
.Kubla Khan’ın şu son dizelerinin ruhunu ve anlamını kavrayabilmektedir
Ve yum gözlerini yüce bir korkuyla,
Çünkü o çiçek özüyle beslenmiş,
Ve içmiş Cennet’in sütünü.
Çoğumuz kendimizi bir Xanadu arayışı içinde hissederiz. Her sabah yeniden kalkıp dünyadaki en ilginç yaratığa ait en ilginç organı inceleyebilme ve bilimin şimdiye kadar sorduğu en ilginç soruları sorabilme ayrıcalığına sahibizdir. Aslında biz de her gün çiçek özüyle beslenme ve cennet sütünden içme şansına sahibiz.
Hayal edebilecekleriniz hayal edebildiklerinizden çok daha fazladır.
Deneyim ve maceraya açık olmanın en yakın dostu belirsizliklere tahammül edebilmektir.
Nasıl bir yaratıktır insanoğlu! Ne soylu bir zeka! Ne sonsuz yetenekler! Ne anlamlı ve hayran olunası bir beden ve tavırlar! Nasıl da meleksidir davranışları! Ne Tanrısal bir kavrayış! Dünyadaki güzellik, hayvanların en yücesi!
Büyük dehalar elbet çılgınlığa yakındır.Ve aralarındaki sınırı çok ince duvarlar çizer.
Çılgın âşık ve şair.Hepsi aynı hayalden beslenir.
Felsefe,politika,şiir ve sanatta öne çıkmış olanların hepsi melankoliye eğilimli insanlardır.
Beyin/zihin ne kadar özgür ve zorunluluktan uzak düşünürse, o kadar insani ve karmaşık bölümlerini kullanmaktadır.
Yaratıcı insanlar siyah-beyaz bir dünyanın mutlakiyetine muhtaç değildir, grinin tonları arasında da oldukça mutludurlar.
Deneyim ve maceraya açık olmanın en yakın dostu belirsizliklere tahammül edebilmektir.
Yaratıcı kişiler dünyaya, önyargılarla şekillenmemiş taze ve özgün bir şekilde yaklaşma eğilimindedir. Daha az yaratıcı olanlar için apaçık ortada olan ve yaşama rahat bir yapı kazandıran düzen ve kurallar, yaşama farklı ve yeni bir gözle bakma eğiliminde olan yaratıcı birey tarafından genelde algılanmaz. Yeni deneyimlere açıklık, başkalarının göremediği şeyleri yaratıcı bireyin görmesini sağlar; çünkü onlar etrafa bakarken gelenekçiliğin at gözlüklerini takmazlar.
Öğrenmek için doğru zamanda, doğru çevreyi yaratmak beyinlerimizi daha iyi geliştirebilmenin sırlarından biridir.
Tüm insanlar beş duyularının, o muhteşem insan beyninin bile işlemden geçiremeyeceği kadar çok bilgi topladığı gerçeğiyle yaşamak zorundadır. Eğer dikkatimizi odaklayıp elimizdeki işe (sizin durumunuzda, bu kitabı okumaya yoğunlaşmak istiyorsak, çevremizden olup bitenin çoğunu -pizzanın kokusunu, kedinin miyavlamasını ya da pencereden geçen kuşları- algılamazdan gelmek zorundayız. Beynin gereksiz uyaranları filtreleyip dikkatli odaklama becerisi talamus ve retiküler aktivasyon sistemi olarak bilinen bölgelerdeki mekanizmaların arabuluculuğuyla gerçekleşir.
“Doğaüstü varlıklara ilişkin fikirler de matematikle ilgili fikirlerin geldiği şekilde geldi, ben de o yüzden ciddiye aldım.”
-John Nash
Freud Bir Viktoryen hanımefendiyi  divana uzanmış serbes çağrışımlarının çözülmesine yardımcı olabilmek için alnında hafif basınç uyguluyordu. Viktoryen hanımefendiler, esas sözcük fazla açık ve uygunsuz olduğundan sandalyenin bacağından bahsederken bile uzuv demek zorundaydılar. Ama bu hastalar resmen seksten bahsediyordu! Kocalarıyla değil, babaları ile yaptıklarını anlatıyorlardı. Serbest çağrışım zihin ve beyine girmenin bir yolu olarak işe yaramıştı. Biz ise, bir asır sonra,MTV Ve reklamlardaki açık cinsel imaların dünyasında, bir çoğumuz çevremizdeki toplumda cinsel sınırların ya da o romantik cinsel gizemin kayboluşunun yasını tutuyoruz
Hem ruhsal bozukluklarda, hem de şizofrenide intihar oranı yüksektir. Birçok yaratıcı insan kendi canına kıymıştır. Vincent van Gogh, Virginia Woolf, Ernest Hemingway, Sylvia Plath ve Anne Sexton tanınmış örneklerden sadece birkaçı. Uygun tedavi uygulanmış olsaydı, bu ölümlerin birçoğu engellenebilirdi. Vincent, Virginia ve diğerleri resimleri ve yazdıklarıyla dünyamızı daha fazla zenginleştirmiş olabilirlerdi.
Felsefe, politika, şiir ve sanatta öne çıkmış olanların hepsi melankoliye eğilimli insanlardır.
– Aristo (Problemata)
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Sen bana konuşmayı öğrettin
Benim bundan tek çıkarım
Lanetleyebilmek oldu. (W. Shakespeare)
Eserlerimin benim elimden onları Mozartımsı yapan o özel şekil ve tarzda çıkması ve diğer kompazitörlerin çalışmalarından farklılık göstermesinin nedeni, muhtemelen burnumun bu denli büyük ve kartal gagası gibi olmasıyla, kısacası benim burnum olup diğer insanlarınkinden farklı olmasıyla aynı. (W. A. Mozart)
Çılgın, âşık ve şair,
Hepsi aynı hayalden beslenir.
William Shakespeare, Bir Yaz Gecesi Rüyası
99
Yaratıcı beyinler yaratmanın en iyi yollarından biri fikir özgürlüğünü teşvik etmektir.
162
Hırçın ergen beyni
Yeni doğmuş bir bebeğin emeklemesini,
yürümesini ve konuşmasını sağlayan sürecin ne olduğunu merak ettiyseniz. İşte bu döşenmeye sürekli devam eden “kablo
hattıdır”. Çocukluk ve erken ergenlik boyunca, bu bağlantılar
aslında gereğinden fazla büyür. Aynı bir bahçıvanın birçok tohum ekip daha sonra körpe bitkilerden en dayanıklılarını seç
mesi ve diğerlerini ayıklaması gibi, beyin de gereğinden daha
fazla bağlantı -spina ve sinaps- yaratır. Ergenliğin son, yetiş
kinliğin ilk yılları boyunca, “budama” olarak bilinen bir süreç
gerçekleşir ve beynin daha etkili, verimli ve olgun bir şekilde çalışması için fazladan bağlantılar kesilip ayıklanır. Sizin
hırçın yeniyetmenin hoş bir yetişkine dönüşmesinin nedenini
merak ettiyseniz, işte büyük olasılıkla aşırı yüklü ve budanmamış beyninin sonunda güzelce temizlenmiş olmasıdır.
186
Sıradan olması değersiz olduğu anlamına gelmiyor.
203
Başarılı
insanların çoğu gündüzleri bir alanda, boş zamanlarındaysa
bambaşka bir alanda çalışmanın faydalarını görmüştür.
208
Hayal edebilecekleriniz hayal edebildiklerinizden çok daha
fazladır.
215
Televizyon çoğu evde her zaman el altında olan
bir bebek bakıcısı konumundadır.
216
Cocuklara kitap sevmesi verebilmeye dair
Elektrik ampulü olan bir lambaya bakıp sorun: “Işığı yakıp
parlak olmasını sağlayan düğmeye bastığımız zaman neler
olur?” Bu bir dizi başka soruya yol açacaktır, örneğin, “Elektron nedir? Akışını ne sağlar?” Uçakta giderken sorun, “Bu kadar ağır bir uçak havada nasıl gidebiliyor?” Bu da yine bir dizi
başka soruya yol açacaktır, örneğin, “Hava boşluğu nedir?”
Sorulabilecek daha basit birçok soru var. Çimler neden yeşildir? Tavşanlar ne yer? Nerede uyurlar? Kışları nerede yaşarlar
ve yiyeceklerini nasıl bulurlar? Yıldızlar neden göz kırpar? Yıldızla gezegen arasındaki fark nedir? Gezegen adları nelerdir?
Gökyüzünde nasıl dizilmişlerdir? Neden birbirlerinin çevresinde hareket eder gibi görünürler? Güneş nedir? Ay nedir?
İnsanlar neden hırsızlık yapar? Neden yalan söylerler? Neden
bazen birbirlerine karşı acımasız davranırlar? İnsanlar neden
birbirine karşı naziktir? Birbirlerini neden öldürürler?
Elbette, çocuğunuz da sorular soracaktır. Bazen cevabı bilemeyeceksiniz. Bilmiyorsanız, soruyu geçiştirmeyin. Cevabı
nı bulmayı ortak bir proje haline getirin. Belki de çocuğunuzla
birlikte bir kitapçı ya da kütüphaneye gidip o konuda bir kitap araştıracaksınız. (Bu kitaplara ilgi uyandırmada rol modeli
oluşturmak için iyi bir fırsattır.) Belki de internete bakarsınız.
İnternet harika bir kaynaktır; ama çocuğun tek ya da başlıca
kaynak olduğunu zannetmemesi için dikkatli olun. Kitaplara
başvurmayı önermeye ek olarak, doğrudan gözleme başvurmayı da önerin. Bazı sorular içinse, karşılıklı fikir alışverişi de
iyi bir yaklaşımdır.
224
Elektrik ampulü olan bir lambaya bakıp sorun: “Işığı yakıp
parlak olmasını sağlayan düğmeye bastığımız zaman neler
olur?” Bu bir dizi başka soruya yol açacaktır, örneğin, “Elektron nedir? Akışını ne sağlar?” Uçakta giderken sorun, “Bu kadar ağır bir uçak havada nasıl gidebiliyor?” Bu da yine bir dizi
başka soruya yol açacaktır, örneğin, “Hava boşluğu nedir?”
Sorulabilecek daha basit birçok soru var. Çimler neden yeşildir? Tavşanlar ne yer? Nerede uyurlar? Kışları nerede yaşarlar
ve yiyeceklerini nasıl bulurlar? Yıldızlar neden göz kırpar? Yıldızla gezegen arasındaki fark nedir? Gezegen adları nelerdir?
Gökyüzünde nasıl dizilmişlerdir? Neden birbirlerinin çevresinde hareket eder gibi görünürler? Güneş nedir? Ay nedir?
İnsanlar neden hırsızlık yapar? Neden yalan söylerler? Neden
bazen birbirlerine karşı acımasız davranırlar? İnsanlar neden
birbirine karşı naziktir? Birbirlerini neden öldürürler?
Elbette, çocuğunuz da sorular soracaktır. Bazen cevabı bilemeyeceksiniz. Bilmiyorsanız, soruyu geçiştirmeyin. Cevabı
nı bulmayı ortak bir proje haline getirin. Belki de çocuğunuzla
birlikte bir kitapçı ya da kütüphaneye gidip o konuda bir kitap araştıracaksınız. (Bu kitaplara ilgi uyandırmada rol modeli
oluşturmak için iyi bir fırsattır.) Belki de internete bakarsınız.
İnternet harika bir kaynaktır; ama çocuğun tek ya da başlıca
kaynak olduğunu zannetmemesi için dikkatli olun. Kitaplara
başvurmayı önermeye ek olarak, doğrudan gözleme başvurmayı da önerin. Bazı sorular içinse, karşılıklı fikir alışverişi de
iyi bir yaklaşımdır.
Televizyon çoğu evde her zaman el altında olan bir bebek bakıcısı konumundadır.
Hayal edebilecekleriniz hayal edebildiklerinizden çok daha
fazladır.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Başarılı
insanların çoğu gündüzleri bir alanda, boş zamanlarındaysa
bambaşka bir alanda çalışmanın faydalarını görmüştür.
Yaratıcı beyinler yaratmanın en iyi yollarından biri fikir özgürlüğünü teşvik etmektir.
Çılgın, âşık ve şair,
Hepsi aynı hayalden beslenir.
William Shakespeare, Bir Yaz Gecesi Rüyası
İnsanlığa ait bunca yeteneği, insanlığın yarısındaki dâhi olabilme potansiyelini boşa harcama lüksümüz cidden var mı?
Yaratıcılığın kaynağı esindir ve doğanın görkemi deneyimleyebilecekleri en esin verici şeylerden biridir.
Dünya bizimle çok fazla, er ya da geç,
Alarak ve harcayarak güçlerimizi ziyan ediyoruz.
Bizim olan doğada ne az şey görüyoruz,
Vermişiz kalplerimizi, sefil bir lütuf!
Tanrı, bütün dünyayı yönetiyorsa ve iyiyse neden insanların birbirine kötü şeyler yapmasına izin veriyor?
Plastiklik ve uyum sağlama yeteneğine sahip beyinlerinin yaşama ve dünyaya karşı bir polimat yaklaşımı geliştirebilmesine yardımcı olabilmek için hem erkeklere hem de kızlara eşit ve aynı ölçüde çeşitliliğe sahip bir ortam sunulmalıdır.
Hayal edebilecekleriniz, hayal edebildiklerinizden çok daha fazladır.
Hem ruhsal bozukluklarda hem de şizofrenide intihar oranı yüksektir. Birçok yaratıcı insan kendi canına kıymıştır. Vincent Van Gogh, Virginia Woolf, Ernest Hemingway, Sylvia Plath ve Ann Sexton tanınmış örneklerden sadece birkaçı. Uygun tedavi uygulanmış olsaydı bu ölümlerin birçoğu engellenebilirdi.
Beyinde uçuşan çağrışımlar, yeni fikir oluşturmak için tekrar kendini örgütlediğinde yaratıcılık ortaya çıkıyor. Ancak kendini örgütlediğinde geçersiz bir fikir oluştururlarsa ortaya çıkan şey psikozdur. Bazen aynı kişide iki durum da görülür ve sonuçta John Nash’in durumunda yaşandığı gibi yaratıcı insan aynı zamanda psikozlu olabilir. Nash’in bir zamanlar dediği gibi: “Doğa üstü varlıklara ilişkin fikirler de matematikle ilgili fikirlerin geldiği şekilde geldi, ben de o yüzden ciddiye aldım.”
Fazlasıyla özgün biri, başkaları tarafından garip olarak algılanabilir. Fazla açık olmak, uçlarda yaşamak demektir.
Acı-boşluğu barındırır-
Hatırlayamaz
Ne zaman başlamıştı-ya da olmadığı
Bir zaman var mıydı-
Geleceği yoktur-yalnız kendi-
Sonsuzluğun içinde
Geçmişi barındırır-yeni dönemlerini
Sezmek için aydınlanan- acının
Hayat dediğin ne ki:
Yürüyen bir gölge, zavallı bir kukla bu sahnede.
Bir saat boy gösterip, boyun kırıp gidecek.
Bir daha duyulmayacak artık sesi.
Bir aptalın anlattığı bir masal bu:
Kuru gürültüler, deli saçmalarıyla dolu.
Büyük dehalar elbet çılgınlığa yakındır,
Ve aralarındaki sınırı çok ince duvarlar çizer.
Çılgın, âşık ve şair,
Hepsi aynı hayalden beslenir.
Felsefe, politika, şiir ve sanatta öne çıkmış olanların hepsi, melankoliye eğilimli insanlardır.
Beyin, ne kadar özgür ve zorunluluktan uzak düşünürse o kadar insani ve karmaşık bölümlerini kullanmaktadır.
Anlamsal hafıza, bireysel deneyimlerden ayrı bir dünyayla ilgili olarak ve otobiyografik olmaktan çok bilişle ilgili geniş yelpazeli bilgilerden oluşur.
Olaysal hafıza, bir kişinin bireysel deneyimleriyle ilişkili bilgilerinin hatırlanmasından oluşan, otobiyografik hafızadır. “Olaysal” denmesinin nedeni, zaman içinde ardışık düzenli hatırlanan bir dizi olaydan meydana gelmesidir. Zamana bağlı doğası çok önemli bir unsurdur ve hem gerideki geçmişi hem de ilerideki “geleceği hatırlamayı” içinde barındırır.
“Serbest çağrışım”, olayların zaman bağlantılı bir hikaye olarak bilinçli kurgusunu içermeyen düşünce süreçlerini incelemek için bir yöntemdir. Düşüncenin sansürsüz olabilme derecesine bağlı olarak birincil süreç düşüncesini, yani hem kurgu ve örgütlenme hem de içerik olarak bilinçdışı olan düşünceyi tetikler.
Freud’un esas üstün başarı gösterdiği alanda verilen bir Nobel ödülü yok: Zihnin felsefesi. İnsanlığa en büyük katkısı belki de bilinçaltının varlığını fark etmiş ve bilinçli süreçlerle ilişkisinden bahsetmiş olmasıdır.
Bazen geçmiş günlerden kalanları anarken,
Bir araya gelince hoş sessiz düşünceler.
Yaratıcı insanlar, gözlemci olma eğilimindedir. Dahası, Heisenberg’in Belirsizlik İlkesi’nde savunduğu “Deneyin dışında gözlemci yoktur.” prensibini çürütme çabası içindediler.
Michelangelo gibi büyük yaratıcıların çoğu, neredeyse gece gündüz çalışmalarıyla ünlüdür. Yaratıcı bireylerin çoğu aynı zamanda mükemmeliyetçi ve saplantılıdır. Bir konu, fikir ya da proje üstünde “içleri rahat edene” kadar çalışmaları gerekir.
Daha az yaratıcı olanlar için apaçık ortada olan ve yaşama rahat bir yapı kazandıran düzen ve kurallar, yaşama farklı ve yeni bir gözle bakma eğiliminde olan yaratıcı birey tarafından genelde algılanmaz. Yeni deneyimlere açıklık, başkalarının göremediği şeyleri yaratıcı bireyin görebilmesini sağlar çünkü onlar etrafa bakarken gelenekçiliğin at gözlüklerini takmazlar.
Yaratıcı bireyi tanımlayan kişilik özellikleri deneyime ve maceraya açık olma, asilik, bireysellik, duyarlılık, oyunculuk, ısrarcılık, merak ve sadeliktir.
Deneyim ve maceraya açık olmanın en yakın dostu belirsizliklere tahammül edebilmektir.
Yaratma eylemi ne zaman gerçekleşmişti? Şiirleri yazarken mi? Yoksa ancak keşfedilip basıldıktan ve toplumun hayranlığını kazandıktan sonra mı? Vincent van Gogh yaşamı boyunca yüzlerce resim üretmişti. Yine de, birkaç dostu dışında kimse tablolarını satın almadı ve görünüşte bir başarısızlık örneği olarak hayata veda etti. Eserleri eleştirmenlerin ilgisini ancak daha sonraları çekip rağbet görmeye başladı.
Hep dedikleri gibi, öğrencileri kendisini geçmeyen öğretmen kötü bir öğretmendir.
Hayat dediğin ne ki:
Yürüyen bir gölge, bir zavallı kukla bu sahnede
Kaos teorisindeki kelebek etkisi buna bir örnek olabilir, yani Çin’deki bir kelebeğin kanat çırpışı New England’daki hava durumunu etkileyebilir.
Çünkü yaratıcı kişiler etrafa bakarken gelenekçiliğin at gözlüğünü takmazlar.
İnsanın yaratıcılığının ateşlenmesi beyinde nasıl bir etki yapıyor da rüyalara ve içgörülü aydınlanmalara dönüşen hayallere neden olabiliyor? Beynimiz, dünyada bildiğimiz ve bilmemiz gereken tek şeymiş gibi neden güzellik ve gerçeğe bitmez bir açlık duyuyor? Neden bazı insanlar onları gerçek dehalar olarak kabul etmemize neden olacak kadar büyük bir yaratıcılığa sahip? Peki ya daha az yaratıcı olanlarımız İnsanda doğuştan var olan bu yaratıcılık yeteneğini, kendimizde ve başkalarında artırabilir miyiz?
Birçok kişinin bedenlerini geliştirmek için antrenman programları vardır. Zihnini ve beynini geliştirmek için alıştırma programları olan insan sayısıysa çok azdır. Bir an durup düşünürsek, bu oldukça çarpıcı bir gerçek. Neden beynimizi değil de bir tek bedenimizi disipline etmeyi ve geliştirmeyi seçiyoruz? Bu belki günümüz kültüründeki öncelikler sorununun bir yansıması.
Beynin plastikliğini sağlayan başka bir önemli bileşen de kritik dönemler kavramıdır. Bunlar beynin öğrenebilme, değişebilme ve gelişebilme fırsatının nispeten sınırlı bir pencereden baktığı dönemlerdir. Bu kritik dönemde fırsat elden kaçırılırsa, pencere sonsuza kadar kapanabilir.
Beynin plastikliğini sağlayan en önemli özelliklerden biri belirli anıları saklayıp depolayabilmesidir.
Nörobilimciler beynin plastik olduğunu söylerken, polimerleri kast etmez. Beynin müthiş derecede tepki veren, uyum sağlama yeteneğine sahip ve sonsuza kadar değişen bir organ olduğunu anlatmak ister. Uyum sağlaması ve değişimi, içine girdiği çevrenin talep ve baskılarına verdiği tepkiler yoluyla olur.
Beyinde uçuşan çağrışımlar yeni bir fikir oluşturmak için tekrar kendini örgütlediğinde, yaratıcılık ortaya çıkıyor. Ancak kendini örgütlemeyi başaramaz ya da kendini örgütlediğinde geçersiz bir fikir oluştururlarsa, ortaya çıkan şey psikozdur. Bazen aynı kişide iki durumda görülür ve sonuçta John Nash’in durumunda yaşandığı gibi, yaratıcı insan aynı zamanda psikozlu olabilir.
Acı-boşluğu barındırır-
Hatırlayamaz
Ne zaman başlamıştı-ya da olmadığı
Bir zaman var mıydı-
Geleceği yoktur-yalnız kendi-
Sonsuzluğu içinde
Geçmişi barındırır-Yeni dönemlerini
Sezmek için aydınlanan-Acının.
Hayat dediğin ne ki:
Yürüyen bir gölge, bir zavallı kukla bu sahnede