İçeriğe geç

Yaptığın İşi Gönlünde Hissedersen Irmaklar Çağlar İçinde – Mimar Sinan Kitap Alıntıları – Tuğba Sarıünal

Tuğba Sarıünal kitaplarından Yaptığın İşi Gönlünde Hissedersen Irmaklar Çağlar İçinde – Mimar Sinan kitap alıntıları sizlerle…

Yaptığın İşi Gönlünde Hissedersen Irmaklar Çağlar İçinde – Mimar Sinan Kitap Alıntıları

İnsanoğlu gariptir; hanlar, hamamlar, saraylar sahibi olunca mutlu olacağına inandırır durur kendini Ellerim boş olarak ayrılacağım bu dünya âleminde, maddeyi putlaştırıp ruhumu kirletmek niye?
Maddenin zehri vücuda ne kadar çok zerk olursa, dünyevi bağımlılıklardan kurtulmak da o derece zorlaşacaktır. En yararsız görünen böceği bile öldürmeye kıyamayacak kadar yüksek bir vicdan, hayallerine kulak verecek kadar erdemli bir yalnızlık ve her şeyin geçici olduğunu girebilecek kadar gelişmiş bir zihindir bütün ihtiyacımız.
Hayat seni diz çöktürdüyse dua etmek için mükemmel bir konumdasındır.
Dünyadan kopmayı göze alamayan dünyaya nasıl yarar sağlayabilirdi ki?
”Mimar Sinan taşlarla mekân yapan bir mimar değil, dünyayı içine toplayan bir adamdır. ”
Mimar Sinan’ın asıl ideali İslam’ın sadeliği ve tevazuu olsa da, inşa ettiği eserlerde mükemmeli hedeflemekten vazgeçmemiştir. Şatafat ve gösterişten uzak bir hayat sürüp kendini âciz bir kul olarak görmüş ancak estetik ve geometrik yönden hayranlık uyandıran yapılar inşa etmiştir. Çünkü bir Müslüman’ın böyle yaşayacağından söz eder büyük usta.
En büyük şans hakikat aynasında kendine rastlamaktır.
Mimar Sinan felsefesinin bir diğer öne çıkan özelliği ise insanın bu dünyada misafir olduğu inancıdır. Elleri boş geldiği dünyadan yine boş ayrılacağını bilse de, biriktirme isteğiyle yanıp tutuşuyor insan. Maddenin zehri vücuda ne kadar çok zerk olursa, dünyevi bağımlılıklardan kurtulmak da o derece zorlaşacaktır. En yararsız görünen böceği bile öldürmeye kıyamayacak kadar yüksek bir vicdan, hayallerine kulak verecek kadar erdemli bir yalnızlık ve her şeyin geçici olduğunu görebilecek kadar gelişmiş bir zihindir bütün ihtiyacımız.
Zanaatında ustalaşmak isteyen,yaptıklarını geride bırakmayı da bilmeli.
Eserinden ziyadesiyle memnun olursan öğrenmeyi kesersin. Ben artık oldum dersin.
Oracıkta kalır, yerinde sayarsın.
-Mimar Sinan
Sahip olduğun hiçbir şeyin sahibi olmadığını bil ey insan! Ağaçlar meyvelere sahip gibi görünür ama kendi meyvelerini yiyemezler. Güneş kendisi için ısıtmaz,ay kendisi için parlamaz. Kendine sakladığın her şeyin çürüdüğünü fark et. Paylaşmadığın bilgi harcayamadığın para kendine benzettiğin tutsak bir eş ve sahibi olduğunu iddia ettiğin her şey çürür ama bu öyle bir çürümedir ki kişinin ruhunu ele geçirmeden sona ermez.
Elde ettiğin kadar isteklerinden vazgeçecek kadar kendini bilmediysen, isteklerinin gerçek olması seni şanslı yapmaz ki! En büyük şans hakikat aynasında kendine rastlamaktır.
Maddiyatla fazla temas eden gözler, gönlündekini köreltir ve insanın içinde uyuyan hırs canavarını beslerdi.
Tıpkı bir pergelin sabit ayağı gibi kararlı oldum;pergelin diğer ayağı gibi başka diyarları gezmeyi özendim. Her yüksek eyvandan bir köşe her viran tekkeden bir kırıntı belleyip İstanbul’a döndüm.
-Mimar Sinan*
Hakkında dedikodu çıkaran insanları devlet erkanının hemen arkasında görünce ses etmez. İnsanlara verilecek en güzel cevap;yapamazsın dediklerini inşa edip,yıkılır dedikleri kubbenin altında birleşmelerini izlemekti.
Kubbe 28 metre çapında olacaktı. Ayasofya’nın kubbesinin çapı ise 30 metre 90 santimdir.
Ayasofya’yı büyüklük olarak aşmaktan vazgecmişti büyük usta ancak bu bir pes ediş değildi. Sadece boyutları ve kubbesiyle yarışmamaya karar vermişti ama kendisinin de söylediği gibi asıl niyeti, Mimari bir şaheser inşaa etmek idi. Ve şöyle ekleyecekti: Ben Ayasofya’dan daha güzel bir cami yapmak istiyordum. Güzellik büyüklükten daha güçlüdür.
Şehre Mimar Sinan gibi bakıyor olsaydık,bunları yapmazdık. Şu camiilerin etrafını boş tutardık mesela, civarda ahşap yapıları muhafaza ederdik. Velhasıl sadece Sinan’ın eserleriyle bile göz zevkimizi koruyabilir,ruhumuzu dinlendirebilirdik.
– İlber Ortaylı
Kötü yetişmiş bir çocuğun tüm eğitim sorumluluğunu anne babasına yüklemek bizlere hiçbir katkı sağlamaz. Hepimiz temas ettiğimiz her şeyden sorumluyuz.
“Yaptığın işi gönlünde hissedersen, ırmaklar çağlar içinde.”
“Şehre Mimar Sinan gibi bakıyor olsaydık, bunları yapmazdık. Şu camilerin etrafını boş tutardık mesela, civardaki ahşap yapıları muhafaza ederdik. Velhasıl sadece Sinan’ın eserleriyle bile göz zevkimizi koruyabilir, ruhumuzu dinlendirebilirdik.”
– İlber Ortaylı
Sanat, estetik ve ruhsallıktan uzak bir biçimde dünyaya saygı duymadan inşa edilen yapılar şüphesiz ki canlılığı da yok edecektir.
“Durmadan çeşitli yapılar inşa ediyordum ancak hiçbiri hayallerim kadar büyük değildi.”
-Mimar Sinan
Yapı ne kadar büyük olursa olsun, insana ‘Sen bir hiçsin’ duygusunu vermiyor.

‘Sen bu evrenin bir parçasısın, bu da senin bir parçan’ diyor.

-Zülfü Livaneli

Olabileceğim en güzel yer beni hiç tanımayan birinin duasında yer almak değil midir?
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
İnsanoğlu gariptir;
hanlar, hamamlar saralar sahibi olunca mutlu olacağına inandırır durur kendini… Ellerim boş olarak ayrılacağım bu dünya aleminde, maddeyi putlaştırıp ruhumu kirletmek niye?
Sahibi olduğunu bildiğin hiç bir şeyin sahibi olmadığını bil ey insan.Ağaçlar meyvelerin sahibi olduğunu bilir ama hiçbir zaman meyvelerini yiyemezler.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
En büyük şans hakikat aynasında kendine raslamaktir.
Herkesin içinde doğru olana eğri bakan bir göz vardır .Insanlara verilen en güzel cevap yapamazsın dedikleri inşa edip,yıkılır dedikleri kubbenin altında birleşmelerini izlemekti.
Tevazu esneklik ve sürekli öğrenmedir .Çünkü kendini üstün gören değil yetersiz gören sürekli bir öğrenme ve keşfetme yolculugundadir .
Dünya kisinin kendisidir.Herkesin acısı mutluluğu dünyaya baktığı pencere ile ilintilidir. Aynı yaşta aynı ailede büyüyen insanlarin karakterlerinin tıpatıp ayni olmasi bile mümkün değildir.Çünkü herkes zihninin filitresinden geçen bir dünyayı deneyimler.Kimi acının ortasında mutluluğu kimide mutlulugun içinde acıyı fark eder.
Olabileceğim en güzel yer ,beni hiç tanimayan birinin duasinda olmak degilmidir.
Allah’ın vermiş olduğu yetenekle övünen acizi sömüren,kendini üstün gören ve insanlari sınıflara bölen kişi, asıl acziyetin kendinde olduğunu göremez.
Hayır eden hayır bulur.Kişi bünyesinde ne barındırıyorsa dünyaya onu sunacak dünyada bir sure sonra kişinin sunduklarını geri yansıtacaktır .
Allah, kuluna vermeyeceği şeyi kulunun kalbine düşürmez.
Güzellik, büyüklükten daha güçlüdür.
Zengin, fakir, çocuk, büyük
her kim olursa olsun bir duaya muhtaçtır eninde sonunda.
Bu fani âlem akıp giden selin üzerine kurulmuş bir köprüdür. Karşıya geçebilecek olanlarsa sadece ehl-i tevekküldür. Cihanda hayra say etmek, hayır için mücadele vermek en yüksek hedeftir.
Yaptığın işi gönlünde
hissedersen,
ırmaklar çağlar içinde.
Sabır, üzerine düşen her şeyi yaptıktan sonra girilen bekleme sürecinin adıyken, tembellik öylece beklemektir. Sabırlı insan çalışkandır ancak tembel insan suçlamaya alışmıştır.
Tüm dünyadan kopuk hayal aleminde üretmeyi öğrenememiş kişinin şuurlu bir iş yapamayacağını benimser.
Hangi alanda olursa olsun yeteneğini keşfedip onun peşinden giden kişi dünyada cenneti deneyimleyecektir.
Şüphesiz mutluluk ve tatmin birbirinden ayrılamaz iki kavramdır.
Üretmenin tatminine ulaşan kişi ise maddeye ait mutluluğu reddedip gerçek olana erişebilendır.
Maddenin esiri olan insan, hayatını bir asalak gibi geçirmeye devam ederken üretmenin erdemini, bilmenin tatminini ama en önemlisi de kendini asla tanıyamadan bu dünyadan göçüp gidecektir.
Allah bir kuluna vermeyeceği şeyi, kulunun hayaline düşürmez.
Acılar ya da engellere kızma ey insan.
Hayat seni diz çöktürdüyse dua etmek için mükemmel bir konumdasındır.
Yalvar Rabbine, özlediğini söyle, sonsuz merhametinden bir damla, sayısız nimetinden bir parça dile.
Maddenin zehri vücuda ne kadar çok zerk olursa, dünyevi bağımlılıklardan kurtulmak da o derece zorlaşacaktır.
En yararsız görünen böceği bile öldürmeye kıyamıyacak kadar yüksek bir vicdan, hayallerine kulak verecek kadar erdemli bir yalnızlık ve her şeyin geçici olduğunu görebilecek kadar gelişmiş bir zihindir bütün ihtiyacımız.
Zanaatın da ustalaşmak isteyen, yaptıklarını geride bırakmayı da bilmeli.
Eserinden ziyadesiyle memnun olursan öğrenmeyi kesersin. Ben artık oldum dersin. Oracıkta kalır, yerinde sayarsın.
Yaşanan anın içinde karşımıza çıkan bir felaket sadece günler sonra şükür etmemiz için bir sebebe dönüşebiliyordu.
Ayağımıza takılan engeller başarıya çıkan merdivenlere, kelepçelerimiz kontrollü bir güce evrilebiliyordu – ki zaten her şeyin geçici olduğu bu dünyada kalıcı Üzüntülerin de anlamı yoktu.
Sarsılmaz bir yapı inşa etmenin ilk şartı sarsılmaz bir inanca sahip olabilmekti.
“Öyle ya bu devirde Sinan gibi bir mimar, Süleymaniye gibi eser nerede?
Mimar buldum desen Sinan bulamazsın, Sinan bulsan Süleyman bulamazsın;
hepsini bir yerde görmeyi dilersen, ille de Süleymaniye’ye çıkarsın.

“Selman Kayabaşı”

İnsanlara verilecek en güzel cevap; yapamazsın dediklerini inşa edip, yıkılır dedikleri kubbenin altında birleşmelerini izlemekti.
“ Mimar Sinan”
“Ben Ayasofya‘dan daha güzel bir cami yapmak istiyordum. Güzellik büyüklükten daha güçlüdür.”
Tevazu, yaptıklarımızın gölgesinin varlığımızı örtmemesi , yaptıklarımızın putlaşmaması, yaptıklarımızın kölesi olmamaktır.
Tevazu, sana emanet olan varlığı işlemek ve hayata bir zenginlik olarak sunmaktır.
Kendi davranış ve eserleri ile mekanı ve insanı beslemektir.
Tevazu esneklik, tevazu sürekli öğrenmedir. Çünkü kendini üstün gören değil, yetersiz gören sürekli bir öğrenme ve keşfetme yolculuğundadır.
Teslimiyeti tembellikle, boyun eğmeyi acziyetle karıştırmaz. Ona bunca yeteneği bahşeden Allah’a şükür ederken, asıl lütfa ulaşamamış olmasına da isyan eder.
Durmadan çeşitli yapılar inşa ediyordum ancak hiçbiri hayallerim kadar büyük değildi.
Herkesin deneyimi, acısı, özgürlüğü ya da mutluluğu; dünyaya baktığın pencere ile ilintilidir.
Sahip olduklarımı başkasına sunmadan yeteneğimin hayrını göremezdim.
Cihanda hayra say etmek, hayır için mücadele vermek en yüksek hedeftir.
Ellerim boş olarak ayrılacağım bu dünya aleminde, maddeyi putlaştırıp ruhumu kirletmek niye?
Olabileceğim en güzel yer beni hiç tanımayan birinin duasında yer almak değil mi?
Allah’ın “Sani“ sıfatını yaşam felsefesi olarak benimsediğini bizzat belirten Büyükusta, yaşadığı zorluklar ve önüne çıkan engellerle de şüphesiz motivasyonunu buradan almıştır. Allah, yarattığı her şeye son derece estetik bir görünüm, kusursuzluk, ince ve benzersiz bir sanat, uyum ve dizayn olarak yansır. O tektir ve Sani’dir, Şüphesiz sanatkarların en üstünü odur.
Alem bir aynadır.
Başkasının rızkınıa göz diken insan kısa süreliğine kazanmış gibi görünse de mutlak surette iç huzuru yok olacak ve günün birinde yaşattığını mutlaka yaşayacaktır.
Insanlara verilecek en güzel cevap; yapamazsın dediklerini inşa edip, yıkılır dedikleri kubbenin altında birleşmelerini izlemekti.
Herkesin içinde doğru olana eğri bakan bir göz vardır.
Şehre Mimar Sinan gibi bakıyor olsaydık, bunları yapmazdık. Şu camilerin etrafını boş tutardık mesela, civardaki ahşap yapıları muhafaza ederdik. Velhasıl sadece Sinan’ın eserleriyle bile göz zevkimizi koruyabilir, ruhumuzu dinlendirebilirdik. – İlber Ortaylı
Çünkü herkes zihninin filtresinden geçen bir dünyayı deneyimler ve kimi acının ortasında mutluluğu kimi de mutluluğun içinde acıyı fark eder.
Sahip olduğun hiçbir şeyin sahibi olmadığını bil ey insan! Ağaçlar meyvelere sahip gibi görünür ama kendi meyvelerini yiyemezler.
Sahip olduğun her şeyin sahibi olmadığını bil ey insan! Ağaçlar meyvelere sahip gibi görünür ama kendi meyvelerini yiyemezler. Güneş kendisi için ısıtmaz,ay kendisi için parlamaz. Kendine sakladığın her şeyin çürüdüğünü fark et. Paylaşmadığın bilgi,harcayamadığın para,kendine benzettiğin tutsak bir eş ve sahip olduğun her şey çürür ama bu öyle bir çürümedir ki kişinin ruhunu ele geçirmeden sona ermez.
En yararsız görünen böceği bile öldürmeye kıyamayacak kadar yüksek bir vicdan,hayallerine kulak verecek kadar erdemli bir yalnızlık ve her şeyin geçici olduğunu görebilecek kadar gelişmiş bir zihindir bütün ihtiyacımız.
Herkesin deneyimi,acısı,özgürlüğü ya da mutluluğu;dünyaya baktığı pencereyle ilintilidir.
Tüm dünyadan kopup hayal aleminde üretmeyi öğrenememiş kişinin şuurlu bir iş yapamayacağını benimser. Hangi alanda olursa olsun yeteneğin keşfedip onun peşinde giden kişi dünyada cenneti deneyimleyecektir. Şüphesiz mutluluk ve tatmin birbirinden ayrılmaz iki kavramdır. Üretmenin tatminine ulaşan kişi ise maddeye ait mutluluğu reddedip gerçek olana erişebilendir.
Kimi nasıl değerlendirirsen, ”O ” sun sen. Kişileri kılık kıyafetine göre değerlendiren pahalı bir mücevherin kölesi olur. Bir kula karakterini satmaktan, bir kula kulluk yapmaktan çekinmez. İşte en tehlikeli hal de budur. Maddenin esiri olan insan, hayatını bir asalak gibi geçirmeye devam ederken üretmenin erdemini, bilmenin tatminini ama en önemlisi de kendini asla tanıyamadan bu dünyadan geçip gidecektir.
Sahip olduğun hiç bir şeyin sahibi olmadığını bil ey insan! Ağaçlar meyvelere sahip gibi görünür ama kendi meyvelerini yiyemezler. Güneş kendisi için ısıtmaz, ay kendisi için parlamaz. Kendine sakladığın her şeyin çürüdüğünü fark et. Paylaşmadığın bilgi, harcayamadığın para, kendine benzettiğin tutsak bir eş ve sahibi olduğunu iddia ettiğin he şey çürür ama bu öyle bir çürümedir ki kişinin ruhunu ele geçirmeden sona ermez.
Ne yazık ki insanoğlu, başı derde girmeden pek de hatırlamaz yaratıcısını. Dünyanın rengine, nimetlerin zenginliğine ve tekdüze giden rutinine dalıp gidiverir. Acılar yada engellere kızma ey insan. Hayat seni diz çöktürdüyse dua etmek için mükemmel bir konumdasın. Yalvar Rabb’ine, özlediğini söyle, sonsuz merhametinden bir damla, sayısız nimetinden bir parça dile.
Mimar Sinan felsefesinin bir diğer öne çıkan özelliği insanın bu dünyada misafir olduğu inancıdır. Elleri boş geldiği dünyadan yine elleri boş ayrılacağı bilse de, biriktirme isteğiyle yanıp tutuşur insan. Maddenin zehri, vücuda ne kadar çok zerk olursa, dünyevi bağımlılıklardan kurtulmak da o derece zorlaşacaktır. En yararsız görünen böceği bile öldürmeye kıyamayacak kadar yüksek bir vicdan, hayallerine kulak verecek kadar erdemli bir yalnızlık ve her şeyin geçici olduğunu görebilecek kadar gelişmiş bir zihindir bütün ihtiyacımız.
Allah’a yakın olmak adına dünyevi olandan uzaklaşma isteği büyük ustanın da yaşam felsefesinin bir parçasıydı. Maddiyatla fazla temas eden gözler, gönüldekini köreltir ve insanın içinde uyuyan hırs canavarını beslerdi. Oysa arada bir bile olsa maddeden uzaklaşmak, zehri akıtmakla eşdeğerdi. Osmanlı hayatının asıl felsefesi olan zikir, fikir ve şükür üçlemesine büyük ustanın neredeyse tüm eserlerinde rastlamak mümkündür. Ayrıca cami avlusunu ikiye bölen iki medrese de eğitime verilen önemin bir başka göstergesidir.
Selimiye Camii’yle birlikte kubbe mimarisini zirveye taşıyan Mimar Sinan, zemin mühendisliği yaparak depremleri de hesaba katmış ve yapının harcında, içerisinde devekuşu yumurtası olduğu bilinen ”’Horasan Harcı ” karışımını kullanmıştır. Gökyüzüne uzanan ilahi birer nakış gibi ince, el emeği birer dantel kadar zarif dört minaresi bulunan Selimiye Camii’nin minarelerinin uzunluğu ise seksen metredir. Döneminin imkanları göz önünde alındığında imkansızın başarıldığı bu minareler üç yollu tasarlandığı için aynı anda mimariye çıkan üç kişi birbiriyle karşılaşmaz.
UNESCO Dünya Mirası Listesinde yer alan, Osmanlı sanatının zirvesi kabul edilen ve dünya mimarlık tarihinin başyapıtlarından olan Selimiye Camii, büyük usta Mimar Sinan’ın ustalık eserim diye tanımladığı muazzam bir yükselişin sembolüdür. Sanatsal deha, altın oran, bilgi, ustalık ve vizyon beşlemesinden doğan bu eşsiz yapı Osmanlı Devleti’nin İstanbul’dan önceki başkenti Edirne’ye inşa edilmiştir.

”Selimiye; mekan, büyüklük, yükseklik, topluluk ve ışık etkisi bakımından, yeryüzündeki bütün yapılardan üstündür. ”

#8212;Ernst Diez ”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir