İçeriğe geç

Yapboz Kitap Alıntıları – Jodi Picoult

Jodi Picoult kitaplarından Yapboz kitap alıntıları sizlerle…

Yapboz Kitap Alıntıları

Belki en dürüst insanların bile içinde belli koşullar bir araya geldiğinde açıveren bir kötülük tohumu vardır.Çoğumuzun içinde sonsuza dek atıl kalır. Ama bazılarımızda çiçek açar. Bir kere çiçek açtı mı da sarmaşık gibi yayılıverir; mantıklı düşünceyi boğar,şefkat ve acıma duygusunu öldürür.
Görünüşe bakılırsa hayat devam ediyor.Sırf bir felaketle burun buruna geldiğiniz için sizi ayrıntılardan koruyacak evrensel bir kural yok.
Şiddet hayatının sürekli bir parçası olunca insan gaddarlığı kanıksıyor.
Günah mürekkep gibi; insanın içine işliyor, rengini değiştiriyor, eskisinden farklı biri yapıyor. Lekesini çıkarmak imkânsız. Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, kendinizi geri alamıyorsunuz.
Daha önce hüküm giymiş pek çok çocuk tacizcisiyle karşılaştım. Hiçbirinin üzerinde ahlaksızlıklarını gösteren herhangi bir rozet, işaret veya dövme yok. Pisliklerini yumuşak, babacan bir gülümsemenin ardına gizliyor, gömleklerinin cebinde saklıyorlar. Bizlerden biri gibi görünüyorlar, durumu bu denli korkutucu yapan da bu – bu canavarların aramızda olduğunu, ama bizim onları göremediğimizi bilmek
Çünkü biliyor ki, insan kendine ait olmayan bir şeyi istediği için kıskanır.
Ve sahip olduğu bir şeyi kaybettiği için kederlenir.
Dışarıdan bakınca kusursuz görünen bir şey, içinde ne olduğunu gizliyor olabilir
Zaman belki de insanın yaşlanınca farkına vardığı ve o andan itibaren de kontrolünü eline alamadığı bir şey.
Hayatınızın dizginlerini elinize aldığınızı düşündüğünüz an, onu elinizden kaçırmanızın en muhtemel olduğu andır.
Umut, gerçekliğin tesellisidir.
Yeni bir acıya sebep olacaksa, mevcut bir acıyı dindirmek doğru mudur?
Yenilmezliğin ve dokunulmazlığın en küçük zaafın kadardır.
Düşmek, uçmayı öğrenmenin ilk adımıdır.
Yenilmez olduğumuzu, hayatın keskin virajlarından son hızla dönüp hiçbir yere çarpmadan yola devam edebileceğimizi düşünecek kadar safmışız.
Dışarıdan bakınca kusursuz görünen bir şey, içinde ne olduğunu gizliyor olabilir.
Şartlar ne olursa olsun, karşı kıyıda umudun silik silüetini gördüğünüz sürece vazgeçmezsiniz.
Zamanın kavşağından bir kere döndün mü dün bile insana yabancı gelir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Bakış açını değiştirirsen görüş açın da tamamen değişir.
“Dünyaya yıllarca kesinliklerin gözlüğünden baktıktan sonra o bana en ufak bir ihtimali bile dikkate almayı öğretti.”
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Daha önce hüküm giymiş pek çok çocuk tacizcisiyle karşılaştım. Hiçbirinin üzerinde ahlaksızlıklarını gösteren herhangi bir rozet, işaret veya dövme yok. Pisliklerini yumuşak, babacan bir gülümsemenin ardına gizliyor, gömleklerinin cebinde saklıyorlar. Bizlerden biri gibi görünüyorlar, durumu bu denli korkutucu yapan da bu – bu canavarların aramızda olduğunu, ama bizim onları göremediğimizi bilmek.
Günah mürekkep gibi; insanın içine işliyor, rengini değiştiriyor, eskisinden farklı biri yapıyor.Lekesini çıkarmak imkansız.
Bazen çocuğunuzu kucağınıza aldığınızda ellerinizin altında kendi kemiklerinizin haritasını hissedebilir ya da onun boynunda kendi kokunuzu duyabilirsiniz. Anneliğin en sıra dışı yanı budur; kendinize ait bir parça sizin bedeninizden ayrı olarak mevcut, ama görünmeyen bir bağla ona bağlısınız ve ondan ayrı yaşayamıyorsunuz.
Sebepsiz yere bir darbe aldığımızda, karşılığını çok şiddetli vermeliyiz; öyle ki, bize vuran bunu bir daha yapmaması gerektiğini öğrensin.
Charlotte Bronte, Jane Eyre
Umut, gerçeğin tesellisidir.
doğru dürüst bir şey konuşmuyoruz, çünkü ya konuşacak bir şeyimiz yok ya da söyleyecek o kadar çok sözümüz var ki bizi tıkıyor, söyleyemiyoruz
ama yalan, insanoğlunun dudakları arasından bir çırpıda çıkıveriyor,
Dualar doğrudan Tanrı’ya ulaşması haricinde doğum günü pastasının mumunu üflerken tutulan dileğe benziyor.
Evdeki kurallar şöyle:
Sabah kalkınca yatağını yap. Dişlerini günde iki kez fırçala. Köpeğin kulaklarını çekme. Spagetti kadar güzel olmasalar da sebzelerini tabağında bırakma.
Okuldaki kurallarsa söyle:
Kaydırağa dışarıdan tırmanma. Arkadaşın sallanırken salıncağın önünden geçme. Bir şey söylemek istiyorsan elini kaldır. İsteyen herkes herhangi bir oyuna katılabilir. Boyama yapacaksan önlük giy.
Ama bildiğim başka kurallar da var:
Emniyet kemerini tak.
Yabancılarla asla konuşma.
Kimseye söyleme, yoksa cehennemde yanarsın.
Belki dürüstlüğün değeri abartılıyordur. Asıl paha biçilmez olan, yanlışların içinden duymaya en çok ihtiyacın olanları seçmektir.
Iletişim kurmanın tek yolu, anlattığınızı anlayabilecek birini, affetmenin tek yoluysa affetmeye istekli birini bulmaktır.
İnsan, kendisine ait olmayan bir şeyi istediği için kıskanır. Ama sahip olduğu bir şeyi kaybettiği için kederlenir.
O, bahçesindeki çiçekleri sulayan yan komşuydu. O, asansörde gülümseyen yabancıydı. O, caddede küçük bir çocuğun elinden tutup karşıya geçmesine yardım eden adamdı. Göremiyor musunuz? diye bağırmak istedi. Farkında değil misiniz?
İnsan bazen bir rüya görürken rüya gördüğünün farkındadır, bilir misiniz?
Hayatınızın dizginlerini elinize aldığınızı düşündüğünüz an onu elinizden kaçırmanız en muhtemel andır .
Ama öyle duygular vardır ki,çok büyük bir alan kaplarlar sözcükler onları anlatmaya yetmez.
Gerçek mahkeme salonlarında sık karşılaştığımız bir kavram değildir.
Çünkü biliyor ki insan kendisine ait olmayan bir şeyi istediği için kıskanır .
Ve sahip olduğu bir şeyi kaybettiği için kederlenir.
Aynı anda bir insandan nefret edip hem de ona deli gibi aşık olumabileceğini fark ediyor.
Sessizliği seviyorum çünkü söylenecek kelime olmayınca yanlış kelimeleri seçme gibi bir risk de kalmıyor.
Bazılarımız Tanrı ‘nın bize verdiklerini en iyi şekilde kullanmayı bilmez.
Anne?Ya bu bir lav kuyusu olsaydı?
O zaman mayo giymezdim.
Ya suya girince ellerim ve ayaklarım ne yapacaklarını unutursa?
Unutmazlar.
Unutabilirler.
Tamam sorun değil, diyorum.Oysa sorun hem de çok büyük bir sorun.
Cennet kırılıp parçalara ayrılsa onu kim tanır eder acaba
Yeterince istersen bunun gerçek olacağını düşünüyorum.
Görebilseydim de göremediğimi söylerdim.
Sebepsiz yere darbe aldığımızda karşılığını daha şiddetli vermeliyiz;öyle ki ,bize vuran kişi bunu bir daha yapmaması gerektiğini öğrensin .
Bakış açını değiştirirsen görüş açın da tamamen değişir.
Daha önce hüküm giymiş pek çok çocuk tacizcisiyle karşılaştım. Hiçbirinin üzerinde ahlaksızlıklarını gösteren herhangi bir etiket, işaret veya dövme yok. Pisliklerini yumuşak, babacan bir gülümsemenin ardına gizliyor, gömleklerinin cebinde saklıyorlar. Bizlerden biri gibi görünüyorlar, durumu bu denli korkutucu yapan da bu: O canavarların aramızda olduğunu, ama bizim onları göremediğimizi bilmek.
Görünüşe bakılırsa hayat devam ediyor.Sırf bir felaketle burun buruna geldiğiniz için sizi ayrıntılardan koruyacak evrensel bir kural yok.
Hayatınızın dizginlerini ele aldığınızı düşündüğünüz an, onu elinizden kaçırmanızın en muhtemel olduğu andır.
Geçen zaman içerisinde öğrendiğim bir şey varsa o da baştan başlamak diye bir şey olmadığı; bunun yerine hatalarla yaşamayı öğrenmek gerekiyor. Belki öncelikle ne yapmamamız gerektiğini kavrayarak yaşamayı öğrenmeliyiz.
Umut, gerçekliğin tesellisir.
Belki dürüstlüğün değeri abartılıyordur; asıl paha biçilmez olan, yanlışların içinden duymaya en çok ihtiyacın olanları seçmektir.
Hayatınızın dizginlerini elinize aldığınızı düşündüğünüz an, onu elinizden kaçırmanızın en muhtemel olduğu andır.
Çocukları her gün tanık kürsüsüne çıkarırım, orada ezilip büzülmelerini, yıkılmalarını izlerim, sonra da tacizcilerin, tecavüzcülerin ellerini kollarını sallaya sallaya yürüyüp gitmelerini seyrederim.
‘Düşmek, uçmayı öğrenmenin ilk adımıdır.’
İşte o an anlıyorum: Peder Szyszynski de birinin oğluydu, onun da bir annesi vardı.
..
Kendimi Nathaniel’in intikamını aldığıma inandırabilirim, ahlaki açıdan doğru olanı yaptığımı söyleyebilirim
Ama benim yüzümden başka bir annenin çocuğunu kaybettiği gerçeğini değiştiremem.
~Yeni bir acıya sebep olacaksa, mevcut bir acıyı dindirmek doğru mudur? ~
Ona neden yalan söylediğini bilmiyor. Ama yalan dediğin şey insanoğlunun dudakları arasından bir çırpıda çıkıveriyor, ayrıca adamın o an kendisine söylenen her şeye inanacak olduğunu bilmek içinde garip bir özgürlük hissi yaratıyor.
düşmek, uçmayı öğrenmenin ilk adımıdır.
bakış açını değiştirirsen, görüş açın da tamamen değişir.
İletişim kurmanın tek yolu, anlattığınızı anlayabilecek birini, affedilmenin tek yoluysa affetmeye istekli birini bulmaktır.
Caleb omuz kaslarının yandığını hissediyor. Öfkeli, afallamış ve sarsılmış durumda. O kadının ruhunun her santimini biliyor, onu neyin ağlatacağını ve neyin çıldırtacağını biliyor, bedeninin her kıvrımı ezberinde. Ama işte O an onu tanıyamıyor.
Bu elbette ki herhangi bir anne veya babanın çocuğunu hedef alan iblise yapmak istediği şey. Ama ebeveynlerin yüzde 99.9’u istediği şeyi yapmıyor. Nina belki Nathaniel’in intikamını alacağını düşündü, ama kendi hayatını hiç düşünmeden harcadı. Szysznski hapse girse belki bir şeyler eksik olacaktı, ama yine de bir aile olacaklardı. Nina hapse girerse Caleb karısını yitirecek. Nathaniel annesini yitirecek.
Yüreğin lime lime olurken yine de yaşamaya devam edebiliyorsun. Kanın yine vücudunda dolaşıyor, nefes alıp veriyorsun, sinir hücrelerin işlevlerini yerine getiriyor. Eksik olan şeyse duygu ; seslerde ve herkeslerdeki merak uyandırıcı dinginlik. Bu farkedildiği halde öyle derin bir boşluk yaratıyor ki, ucu bucağı yokmuş gibi görünüyor.
Caleb! O adam Nathaniel’in canını yaktı. Onu incitti.Yaptığı yanına kâr kalacaktı.
Bundan emin olamaz
Eminim. Buna her gün tanık oluyorum. Ama bu kez söz konusu olan benim çocuğum. Bizim çocuğumuz. Sence Nathaniel kaç yıl yaşadıklarıyla ilgili kâbuslar görecek? Kaç yıl terapi alması gerekecek? Oğlumuz hiçbir zaman eskisi gibi olamayacak. Szysznski onun bir parçasını alıp götürdü ve o parça bir daha asla yerine gelmeyecek. Aynısı benim de ona yapmamam için tek bir neden gösterebilir misin?
‘Başkalarına sana davranmalarını istediğin gibi davran, ‘ diye düşünüyorum.
Ama Nina Sen Dilinin ucuna geleni söyleyemiyor.
Durumu öğrendiğinde, Nathaniel onun adını söylediğinde aklından ilk ne geçti?
Caleb kucağına bakıyor. Onu öldürmek istedim.
Evet!
Başını sallıyor. Szysznski mahkemeye çıkarıldı, yargılanacaktı. Yaptığının cezasını çekecekti.
Bu yetmez. Yargıcın verebileceği hiçbir ceza onun yaptığının karşılığı olamaz ve bunu sen de biliyorsun. Herhangi bir anne babanın yapmak isteyeceği şeyi yaptım. Yakamı kurtarmak için de deli gibi görünmem gerekiyor.
Yakanı kurtarabileceğini nereden biliyorsun?
Çünlü hukuki olarak deli kabul edilmek için ne gerektiğini biliyorum. Sanıklar duruşma salonuna girdiği anda kimin suçunun sabit olduğunun tespit edilip mahkûm olacağını, kimin elini kolunu sallayarak çıkıp gidebileceğini biliyorum. Deli kabul edilmek için ne söylemem gerektiğini, ne yapmam gerektiğini biliyorum. Dosdoğru Caleb’in gözlerinin içine bakıyorum. Ben bir avukatım. Ama yargıcın ve bir salon dolusu insanın gözü önünde bir adamı vurdum. Deli değilsem neden öyle bir şey yapayım ki?
Caleb bir an sessiz kalıyor, gerçeği zihninde evirip çeviriyor. Bana bunları neden anlatıyorsun? diye soruyor yavaşça.
Çünkü sen benim kocamsın. Duruşmada aleyhime tanıklık edemezsin. Bunları anlatabileceğim tek kişi sensin.
Öyleyse ne yapacağını bana neden söylemedin?
Çünkü, diyorum, Söylesem bana engel olurdun.
Caleb ayağa kalkıp pencereye doğru yürüyor, ben de peşinden gidiyorum. Elimi yavaşça sırtına, yetişkin bir insanda bile öylesine savunmasız görünen o kuytuya koyuyorum. Nathaniel bunu hak ediyor, diye fısıldıyorum.
Caleb başını sallıyor. Kimse bunu hak etmiyor.
Kendini yerime koyup duruma bir de bu taraftan bakmadan beni yargılama. Yenilmezliğin ve dokunulmazlığın en küçük zaafın kadardır ve bu zaaflar aslında çok küçüktür; uyuyan bir bebeğin kirpiklerinin uzunluğu ya da bir çocuğun avucunun sıcaklığı gibi önemsiz görünen şeyler olabilir. Yaşamın seyri aniden değişebilir ki, görünüşe bakılırsa insanın bilinci ve vicdanı için de aynısı geçerli.
Daha önce hüküm giymiş pek çok çocuk tacizcisiyle karşılaştım. Hiçbirinin üzerinde ahlaksızlıklarını gösteren herhangi bir etiket, işaret veya dövme yok. Pisliklerini yumuşak, babacan bir gülümsemenin ardına gizliyor ,gömleklerinin cebinde saklıyorlar. Bizlerden biri gibi görünüyorlar, durumu bu denli korkutucu yapan da bu: O canavarların aramızda olduğunu ,ama bizim onları göremediğimizi bilmek.
Hepsinin olan bitenden habersiz onları seven kız arkadaşları veya karıları var.
Annelerin evlerinin içinde birilerinin taciz edildiğini nasıl olup da sezmediğini merak ederdim. Görmek istemedikleri bir şeyi tam da görmek üzerelerken bilinçli bir kararla arkalarını döndükleri bir an olmalıydı mutlaka. Hiçbir eşin, yanında yatan kocasının aklından neler geçtiğini bilmemesi mümkün olmadığını düşünürdüm.
Dışarıdan bakınca kusursuz görünen bir şey içinde ne oluğunu gizliyor olabilir.
Şartlar ne olursa olsun, karşı kıyıda umudun silik siluetini gördüğünüz sürece vazgeçmezsiniz.
Dün sabah uyandığı günün bu sabah günle aynı olmadığını anlatacak kelimeleri nasıl bulur insan? Dünyada hiç olmaması gereken gaddarlıkları nasıl açıklar? Bir savcı olarak hukuk dilinde kullanılan sözcükleri -penetrasyon, taciz, mağduriyet- sürekli kullanıp durdum ama, bu kelimelerin teki bile ‘Birisi oğluma tecavüz etti,’ cümlesi kadar ham ,ağır ve gerçek değil.
On yaşındaki çocukların yüzlerinde kırk yaşındaki insanların bakışlarını görmekten yorgun düşmüştü.
Aman Tanrım!Nefes almıyor-nefes almıyor-sonra aniden kocaman bir soluk patlıyor.Sırılsıklam elbiselerinin içinde ağırlığı iki katına çıkmış,yine de onu küvetten çıkarıp banyo paspasının üzerine yatırıyorum;her yerinden sular damlıyor.
.
.
Beş yaşında bir çocuk intihara teşebbüs edebilir mi?Oğlumu üstünde elbiseleriyle su dolu küvetin içinde uzanırken bulmamın sebebi başka ne olabilir ki?
‘Nathaniel gibi düşün,’diyorum kendi kendime.’Beş yaşında olsan nereye saklanırdın?’
Gökkuşağına tırmanırdım.Altlarında uyuyan cırcırböceklerini görmek için taşları kaldırırdım,yoldaki çakılları renkleri ve ağırlıklarına göre ayırırdım.Bunlar Nathaniel’in eskiden yaptığı,bir gecede büyümesi gerekmeden önce zihnini dolduran şeyler.
Biliyorum,aptalca ama hayatım boyunca batıl inançlarım olmuştur. Bunlar dökülen tuzu omzumun üzerinden atmak ya da kopan kirpikle dilek dilemek ya da duruşmalarda şanslı ayakkabılarımı giymek şeklinde batıl inançlar değildir;kendi talihimin başkalarının talihsizliğinde olduğuna inanmışımdır.Meslek hayatıma avukat olarak başladığımda kimsenin karşılaşmak istemediği korkunç davalar olan cinsel taciz ve tecavüz davalarının gelmesi için Tanrı’ya yalvardım.Yabancıların sorunlarıyla her gün yüz yüze gelirsem kendi hayatımda sorun olmayacağını inanırdım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir