İçeriğe geç

Yanlış Okumalar Kitap Alıntıları – Umberto Eco

Umberto Eco kitaplarından Yanlış Okumalar kitap alıntıları sizlerle…

Yanlış Okumalar Kitap Alıntıları

İçindekiler;
Granita
Parçalar
Sokrates Usulü Soyunma
Kitabınızı Üzülerek İade Ediyoruz
Esquisse d’un nouveau chat
Cennetten Son Haberler
Şey
Bir Po Vadisi Toplumunda Sanayi ve Cinsel Baskı
Son Yakındır
Oğluma Mektup
Alışılmamış Kitap Eleştirileri
Amerika’nın Keşfi
Kendi Sinemanı Kendin Yap
Mike Bongiorno Olgubilimi
Benim Abartı-Yorumum
Hayalin bir gölgeye, oturduğun yerse bir mezara dönüşünceye kadar anımsarım seni ..
Bir insan birçok kitap okuyarak ve bu kitapların söylediklerini unutmayarak kültürlü olur.
Sıradan insan, öğrenmeyi reddeder fakat oğlunu okutmaya kararlıdır.
Yalan, bir maske oluyor; maske kişilik oluyor. Çok uzak olmayan gelecekte bir gün, insanın en derindeki varlığını tanımlamak için geriye kalan tek terim, en yüzeysel görünümü gösteren maske, persona olacak.
Platon; “Öğretmenlerimiz, kendilerinden nasıl isteniyorsa öyle yaparlar. Ve delikanlı onun harflerini öğrenip de ne yazıldığını anlamaya başlayınca… büyük şairlerin yapıtlarını okunmak ve zorla ezberlenmek üzere karşısında, sıranın üzerinde bulur… böylece gençlik, onlara öykünerek, onlar gibi olmayı arzu eder.”
Heraklitos; “Niye beni şuraya buraya çekiştirip duruyorsunuz kara cahiller? Sizin için yazmadım ben, beni anlayabilenler için yazdım. Bir insan benim için yüz bin insan değerindedir; güruhsa, hiç.”
Ve siz, doğumundan beri faşistlere düşman olan bey, çocuğunuzla partizanlar oyununu oynadınız mı hiç?
Gerçeğe geri dönmüştüm. Bundan böyle yalnızca kişisel deneyime güvenecektim.
O zaman özgür insanın başvuracağı tek şey, kendi köşesine, eğer gücü varsa kendi zilletine, kendi acısına çekilmektir.
Zoraki uyurgezerlik ütopik bir düş değil artık, bir gerçeklik.
Statü diyalektiğinin neşeli bir iyimserlikle yüceltildiği meritokratik bir toplumda yaşıyoruz (Eğer bir insan kente yararlı ise, ne yoksulluk ne de belirsiz bir toplumsal konum ona engel olmayacaktır ).
Demokrasi denen şeyin özü budur, ilk buyruğu da şu galiba: Başkaları nasıl yapıyorsa sen de öyle yap ve çoğunluğun yasasına boyun eğ. Kendisini seçecek yeteri sayıda insan toplaması koşuluyla, herkes resmî bir görevi elinde tutmaya layıktır. Çünkü kitle insanı mantığı doğuştan şansa bağlı olduğu için, daha az önemli görevler şansa güvenir.
Kitle insanının başlıca özelliği bilme aşkıdır, bilgiye düşkünlüğüdür.
Ruhunuz henüz tamamen kurumamışsa, yapacağınız tek şey sıradan bir günde agoradan geçmektir.
Niye beni şuraya buraya çekiştirip duruyorsunuz kara cahiller? Sizin için yazmadım ben, beni anlayabileler için yazdım. Bir insan benim için yüz bin insan değerindedir; güruhsa hiç.
Kutsal drama ortak bir sahte tavır gibi görünür: Her oyuncu aynı zamanda bilinçli ve umarsızdır, çözümün kaçışta değil de mistik üretim gücüne tümüyle ve aşkla teslim olmada yattığına gönülden inanmıştır.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Yeni şarkılar ustası olmayabilirsin, ama yine de tadı tuzu olan öyküler söylemeyi bilirsin sen. Sıra sende.
Ama bir kaza Şans demektir, biliyorsun.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
İblis’i erken doğmuş bir faşiste, bir kripto komüniste döndürdüler. Olsa olsa bir sosyal demokrattı o. Reform hakkında fikirleri olan bir entelektüel, hepsi bu, hani o ihtilallerde hep öldürülen türden. Gerçekte İblis ne istiyordu? Daha geniş bir temsil ve Kaos’un daha adil bir bölüşümü.
Hoşnutsuzluk her yere yayılmış durumda.
Durumun değişmesini istiyorsunuz, fakat kendinizde bir değişmeyi kastediyorsunuz.
Iki yüzlü olmanızın bir yararı yok.
Sizin evreninizdir bu. Düşünmekte olduğunuz şey, hakkında hiçbir şey bilmediğiniz, onların da sizin hakkınızda hiçbir şey bilmediği insani bir evrendir. Yine de bu düşünce baştan çıkarıyor sizi.
Hiçbir şey beklenmedik değildir.
Evrenin birbirine ters uçlarından bile yankılansa, yakınlıklarını, benzerliklerini ortaya koyan kadanslar vardır.
Karşıtı bütün kanıtlara karşın gelecek kuşaklar diye bir şeyi önceden görebilmek Ne büyük bir inançtı bu!
Çok geçmeden apaçık ortaya çıktı ki, yaklaşan trajediyi eski dünyalılar arasında yalnızca kültür adamları sezmişti.
Bir şey, sonsuza kadar sır kalacaktır bizim için: insanlar [ ] çok kısa aydınlık ve karanlık dönemlerin birbirini izlemesinin zorunlu kıldığı o anlamsız yaşam tarzına nasıl uydurabildiler kendilerini?
Gençliğin başarılarına cesaretle bırakıyordum kendimi.
Hovarda kılığı altında daha yüksek bir ahlak yatar.
Sırada insan öğrenmeyi reddeder, fakat oğlunu okutmaya kararlıdır.
O ünlü deyiş’e göre, istatistik, eğer bir adam günde iki tavuk yiyor, bir başkası hiç yemiyorsa, her birinin günde bir tavuk yediğini söyleyen bilimdir.
Başka bir deyişle, bir gemici amirale karşı uygunsuz bir biçimde davrandığında, başına bir darbe yer ve denize atılır. İsyanı kesin olarak çözme denen andır bu.
Heraklit, kitabı Artemis tapınağına emanet etti, bazıları da onun kitaba ancak onu okuyabilenlerin yaklaşabilmesi için bilerek kapalı bir dille ve kendisini kara kalabalığın nefretine uğratacak hiç de hafif olmayan bir tonda yazdığını söylüyor. Heraklit’in kendisi ise: Niye beni şuraya buraya çekiştirip duruyorsunuz kara cahiller? Sizin için yazmadım ben, beni anlayabilenler için yazdım. Bir insan benim için yüz bin insan değerindedir; güruhsa, hiç, demiştir.
Kilise, alanda kayda geçmiş bilgilere göre, seküler ve dünyevi bir iktidardır, gözünü dünyayı yönetmeye, her gün daha çok mal mülk edinmeye, politik yetke kaynaklarını kontrol etmeye dikmiştir;
Papa Devletleri, inançlı ve aydın insanların emeğini sömürerek İtalya’yı bir tek hükümet altında toplamak için yorulmadan çalışıyordu.
ve gelecek savaşta kazanan diye kimse olmayacaktır.
Sana diyeyim, bu böyle gitmez. Huzursuzluk çok fazla. Halk hareket halinde. Kaynama noktasına geldik artık.
Bir on bin yıl daha geçsin. Göreceksin.
Eski bir kovboy filminde imdada yetişen atlı gibi. Onu görmüş olan hiç kimse unutmadı bunu. Ah o eski güzel günler.
Dökülüyor, diyorum. Bu koskoca bürokrasi, ama hiçbir şey katı, sağlam değil. Hikaye de bu.
Ve O bilmiyor. Bir tek şey bile. Her şey Daha Yüksek Kademelerce yürütülüyor; onların sözleri yasa, hiçbir şeyi paylaşmamıza izin vermiyorlar. Makine dönüp duruyor yalnızca.
Bir kedinin öyküsünü düşünüyorsunuz, başına bu kadar çok, böyle korkunç şeyler geleceğini hiç kimsenin ummadığı -aslında böyle şeyler gören- doğuştan soylu, saygıdeğer bir kedi.
Tek sözcükle, bu Homeros tam aradığımız adam. Akıllı. Belki de çok akıllı Acaba diyorum, tamamı gerçekten onun eseri mi?
Yağmurda şarkı söylüyorum, işte şarkı söylüyorum yağmurda, şahane bir duygu bu
Granita. Gençliğimin çiçeği, gecelerimin işkencesi. Bir daha görecek miyim seni? Granita. Granita. Gran-i-ta. İkinci ve üçüncüsü, sanki birinciyle çelişir gibi, bir küçültme belirteci oluşturan üç hece. Gran. ita. Granita, dilerim, hayalin bir gölgeye, oturduğun yerse bir mezara dönüşünceye kadar anımsarım seni.
Bir insan çok kitap okuyarak ve bu kitapların söylediklerini unutmayarak kültürlü olur
Ama olur da büyüdüğünde, çocukça düşlerinin o canavar tipleri hâlâ sürüyor olursa belki de peri masallarına karşı eleştirel bir tavır kazandığın için, yaşamayı ve gerçekliği eleştirmeyi öğreneceksin
O zaman özgür insanın başvuracağı tek şey, kendi köşesine eğer gücü varsa kendi zilletine, kendi acısına çekilmektir. Yoksa kültür sanayi kölelere bile derslerini verir bir gün ve tin aristokrasisinin son temelinin de altını oyar
Yalan bir maske oluyor, maske kişilik oluyor
Geçmişte kültürden kurtarıcı bir sözcük sunması istenirdi; bugün kurtuluş bir sözcük oyununa indirgenmiştir
Hitchcok izleri taşıyan, heyecanlı bir şey. Sondaki cinayet, örneğin. Alıcısı olabilirdi
Örneğin, noktalamaların yerinde yapılması zorunlu. Cümleler üzerinde çok fazla uğraşılmış, bazıları bütün bir sayfa tutuyor
Ucuz erotizm, şiddet ve apaçık edepsizlik pasajlarıyla dolu
Hem karı-koca bağlılığı hem de yasak aşk çılgınlıkları olmak üzere yeterince aşk ilişkisini içeriyor
Sodom ve Gomora bölümü Rebalais’e yaraşır güzellikte, Nuh’un öyküleri Jules Verne, Mısır’dan çıkış beni büyük bir film yapın, diye bağırıyor
Kefaret öder gibi katlanılan bir hüner çeşnisi katılmış, kayıtsızlıktan oluşan can sıkıcı bir cinsellik
Aristoteles’in daha aklı başında anlarından birinde ileri sürdüğü gibi, doğanın özgür insanların bedenini kölelerinkinden ayrı yarattığını ve insanların doğal adalete uygun olarak, köle ya da özgür olduğunu unutacak mıyız yoksa? Kitle kültürünün özgür insanı da kapsamaya çalışarak bir köle ırkına verdiği uğraşlardan, bir avuç kişi de olsak, paçayı kurtarabilecek miyiz yine de? O zaman özgür insanın başvuracağı tek şey, kendi köşesine, eğer gücü varsa kendi zilletine, kendi acısına çekilmektir. Yoksa kültür sanayi, kölelere bile dersini verir bir gün ve tin aristokrasisinin son temelinin de altını oyar.
Tapınakların sütunları arasında kurulmuş altın oranlar görüyorsunuz artık; mimar, bir denetçi coşkusuyla selamlıyor bunları ve Polykleitos, kusursuz, sanayileşmiş yontuculuk için bir yasa veriyor size; çünkü acı bir biçimde belirtildiği gibi, onun Doryphoros’u bir yapıt değil, bir poetika’dır, taşa kazınmış bir tezdir, mekanik kuralın somut bir örneğidir artık. Sanat ve sanayi birbirine ayak uydurmuş durumda şimdi; çevrim tamamlandı; sibernetik yontuculuk kapıya dayandı.
Benim parolam: Sıkı İnan, Güçlü Günah İşle. Ha ha ha!
Bir sanayi olamayacak kadar doğal olan seks, Aspasia’nın söylediği gibi, yine de ticarileşmiştir. Seks, sistemle bütünleşmiştir. Phyrne’nin jesti, satın alınamaz yargıçlara inancın bile pek temelli olmadığını anımsatır acı acı. İnsan ruhunun bu çelişkilerine ve talihsizliklerine hazır bir yanıtı vardır kültür sanayinin: Bu tür skandallar yararlıdır, tragedya yazarları için hammadde sağlar.
İnsanı, kendisine hiç çekici gelmeyen estetik, ekonomi ya da ahlak gibi şeylerle ilgilendirin.
Geçmişte, kültürden, kurtarıcı bir sözcük sunması istenirdi; bugün kurtuluş bir sözcük oyununa indirgenmiştir.
evrensel insan topluluğu; hücresel kümelerin bir kümesi, içinde her bireyin aklına göre değil de üretkenlik olasılıklarına ya da bütünsel düzleşme kalıbına daha çok ya da daha az uyuşuna göre sokulduğu ve kataloglandığı bir delikli mercan yığını olacaktır.
Yasadışına düşmekten inanılmaz derecede korku duyarız biz: Yönetimde birbirini izleyen, yasalara, özellikle yasaları izlemeyenlere karşı genel bir aşağılama uyandıran yasalara aşırı bağlı olanlara boyun eğeriz.
Çünkü kitle insanının başlıca özelliği bilme aşkıdır, bilgiye düşkünlüğüdür. Aklın, herhangi bir kimsenin emrine verilemeyecek derecede değerli bir hazine olduğunu bilen Herakleitos’un gösterdiği kısıtlamanın aksine, bugünlerde Aristoteles diye biri, bütün insanların doğal olarak bilgi istediklerini açıklıyor ve bunun kanıtının da herhangi bir kazanç hırsından bağımsız, sırf öyle olduğu için sevdikleri duygulardan, özellikle de görsel duygulardan aldıkları zevk olduğunu söylüyor.
İblis’i erken doğmuş bir faşiste, bir kripto komüniste döndürdüler. Olsa olsa bir sosyal demokrattı o. Reform hakkında fikirleri olan bir entelektüel, hepsi bu, hani o ihtilallerde hep öldürülen türden. Gerçekte İblis ne istiyordu? Daha geniş bir temsil ve Kaos’un daha adil bir bölüşümü.
Ama toplumsal yönden inkar edilemez bir kast hiyerarşisini (ya da dilerseniz sınıf diyelim) ortaya koyuyorsa, metafiziksel olarak striptiz, seyirciyi, kullanımında olan hazları tam da doğaları gereği kendisinin sahip olamayacağı hazlarla karşılaştırmaya götürür: Kendi gerçekliğini idealle, kendi kadınlarını Kadınlıkla, kendi cinsel yaşantısını Cinsellikle, sahip olduğu çıplakları hiçbir zaman bilemeyeceği hiper Afrodit Çıplaklığıyla. Sonra mağaraya geri dönmek ve duvardaki gölgelerle, kendisine bağışlananlarla yetinmek zorundadır. Böylece bilinçdışı bir çözümlemeyle, striptiz, Platoncu durumu toplumsal baskı gerçekliğine ve öteki-yöne geri döndürür.
Oldukça uygun ücretlerle ve günün her saatinde, hatta ceketsiz, -giysi kuralı olmadan- hatta gösteri devamlı olduğu için üst üste iki kez izleyebileceğiniz striptiz; bu tür striptiz ortalama vatandaşa seslenir. Ve ona dinsel yoğunlaşma anları sunulurken, teolojisi üstü örtülü olarak verilir, gizli inandırma biçiminde sunulur ve engizisyon’da gösterilir. Bu teolojinin temeli, inançlı tapınıcının dişi zenginliğin haz verici maddelerine hayran olabileceği ama onlardan yararlanamayacağıdır, çünkü böyle bir kullanım onun elinde değildir. Eğer isterse toplumun ona bağışladığı ve yazgının ona ayırdığı kadınları kullanabilir.
Sevgili Stefano,
Noel yaklaşıyor, çok geçmeden kent merkezindeki büyük mağazalar -oğulları için alıyormuş gibi yaparak- çok sevdikleri elektrikli trenleri, kukla tiyatrosunu, yay ve oklarıyla birlikte hedef tahtasını ve pingpong setlerini kendileri için satın alacakları anı sevinçle beklemiş, her yılki ikiyüzlü cömertlik senaryolarını oynayan babalarla dolup taşacak.

benim de sıram gelecek; anne egemenliğindeki eğitim aşaması geçecek, tüylü oyuncak ayı yönetimi son bulacak ve kapanacak ve babalık yetkesinin tatlı ve dokunulmaz şiddetiyle senin yurttaş bilincini kalıba dökmeye başlayabileceğim an gelmiş olacak. O zaman Stefano
O zaman armağanların silahlar olacak.

.Stefano, oğlum benim, sana tüfekler vereceğim. Çünkü tüfek bir oyun değildir. Bir oyun esinidir o. Onunla bir durum, bir dizi ilişki, bir olaylar diyalektiği bulmak zorunda kalacaksın.

Sen hala koltuğun arkasında gizlenip ateş ederken sana fikirler vermeye çalışacağım.
Önce, kızılderililere değil, kızılderililerin yaşadıkları bölgeleri yok eden silah tüccarlarına ve içki satıcılarına ateş etmeyi öğreteceğim. Kongolu yamyamlara değil fildişi avcılarına ateş etmeyi öğreteceğim. Lawrece’a karşı Arapları oynayacağız; eski Romalıları oynuyorsak biz, Piemonteliler gibi Kelt olan ve yakında kuşkuyla bakmayı öğreneceğin Julius Ceasar’dan çok daha temiz olan Galyalılardan yana olacağız; Çünkü ölümünden sonra yurttaşların gezinebileceği bahçeleri bahşiş gibi bırakarak, demokratik bir topluluğu, özgürlüğünden etmek yanlıştır.

Bunlar olağanüztü oyunlar olacak.

Sapkın çocuk terbiyesi mi diyorsunuz buna?

Hayır, siz oğlunuza inşaat blokları verdiniz ve onu Amerikan yerlilerinin kökünü kurutan dövüşleri göklere çıkartan filmlere gönderdiniz hizmetçiyle.
İşte böyle, sevgili Stefano, sana tüfekler vereceğim.

Evet, anlatım özgürlüğü, politik doğruluk hakkında bütün o şeyleri ve elimizdeki şeyi de biliyorum, ama bize ekmek veren eli de ısıramayız.
Bir felsefe yapıtı aramıyoruz biz. Günümüz alıcısı seks, seks ve daha çok seks istiyor. Her şekil ve biçimde.
[ ] sanıyorum ki bir kitap okuyucusu neyin zaman harcamaya değer, neyinse değmez olduğunu anında hissetmelidir.
Geçmişte, kültürden, kurtarıcı bir sözcük sunması istenirdi; bugün kurtuluş bir sözcük oyununa indirgenmiştir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir