İçeriğe geç

Yanılgılar ve Düşler Üzerine Kitap Alıntıları – Sigmund Freud

Sigmund Freud kitaplarından Yanılgılar ve Düşler Üzerine kitap alıntıları sizlerle…

Yanılgılar ve Düşler Üzerine Kitap Alıntıları

&“&”

Sözle bir insan bir başkasına mutluluk bağışlayabilir ya da onu umutsuzluğa sürükleyebilir, sözle bir hoca bilgisini öğrencilerine iletir, sözle bir konuşmacı karşısındaki topluluğu çoşturup, belli yargı ve kararları onlara benimsetebilir. Yine sözle insanlarda duygu ve heyecanlar uyandırılabilir, insanların birbirlerini etkilemede genellikle başvurdukları bir araçtır söz.
Ruh dinamik bir olgudur; kimi bilinçli kimi bilinçsiz ve birbirleriyle ahenk içerisinde olan birtakım ruhsal kuvvetler birbirlerine karşı harekete geçer."
İsteklerini aşağılar düş gören, onları sansürden geçirir, kısacası beğenmez, sevmez onları.
Hatta belki belli bir duygunun öne çıkışı, karşıtının bilinçdışındaki varlığının koşuludur.
Düş öyle suçlandığı gibi uykuyu sekteye uğratmaz, tersine onu koruyup kollar, uykuyu kaçıran etkenlerin ortadan temizlenmesine çalışır.
Biz uyurken niçin ruhsal yaşam da bizimle uyumamaktadır? Ruha rahatlık vermeyen bir şey vardır da onun için belki.
Gönülsüz çıkıp geldiğimiz dünyayla aramızdaki ilişki, dünyaya sürekli katlanma olanaksızlığımızı adeta içinde barındırır.
Bir düş insanı uyandırabilir uykusundan.
Toplum hayatında gözlemlenen bir şeydir; istemeden dünyaya getirilmiş ya da evlilik dışı beraberliklerden doğmuş çocuklar, yasal evliliklerden doğan çocuklara göre daha zayıf, nahiftir.
Belli bir şeyi söyleme isteğinin baskılanmasının bir dil sürçmesinin oluşumunda vazgeçilmez bir koşul olduğu sonucunu çıkarabilmeniz gerekir.
Toplum, cinsel dürtülerin yeniden özgürleşip başlangıçtaki amaçlarına gerisin geri dönmeleri kadar kültürlerini tehdit eden bir başka tehlike bilmez.
Psikanalizin burada yaptığı, kötülerin gerçekte yaptıklarını düşlerinde görmekle yetinenlerin iyi insanlar sayılacağına ilişkin Platon’un o eski sözünü doğrulamaktan başka nedir?
Düş öğesi, anladığımız kadarıyla, ortada aranan asıl şey olmayıp düş görenin bilmediği, yanılgıdaki gibi bu bilginin düş görende var olmasına karşın, kendisinin bu bilgiye ulaşamadığı, asıl şeyin yerine geçirilmiş bir başka şeydir.
İster akla uygun, ister saçma, ister açık seçik, ister karmaşık olsun, düşün görünürde bize söyledikleri, asla bizim aradığımız şeyler olmadığından dikkate alınmayacaktır.
… özellikle baskılanılmak istenen düşüncelerin akla gelen düşünceler arasında istisnasız en önemlileri olduğunu, bilinçdışı düşüncenin ele geçirilmesinde kesin önem taşıdığını, … edindiğimiz deneyimlerle görüp anlarız.
Düşsel öğeyle anlatılan yerdeş oluşumdan kalkarak, bu oluşumun bilinçdışında saklı kökenine kadar ilerlemeye çalıştık mı, düzenli olarak diretmelere toslayacağımız kesindir. Bu da gösteriyor ki, yerdeş oluşumun gerisinde önemli bir içerik saklı yatmaktadır. Yoksa bu içeriği ayakta tutmak için ne diye karşımıza bunca güçlük çıkarılsın? Bir çocuk yumruk yapılmış elini açıp içinde ne olduğunu göstermeye yanaşmazsa, avcunda bulunmaması gereken uygunsuz bir şey bulunuyor demektir.
Araştırmaların ortaya koyduğuna göre, özellikle böylesi (akla yakın görünen, pek karışık olmayan) düşler akla gelmedik ölçüde çarpıtılmışlık içerir.
Bir düşün bize anlattıklarını açık (manifest) düş içeriği, çağrışımların peşine düşerek ele geçireceğimiz bilinçdışında saklı içeriği ise gizli (latent) düş düşünceleri diye niteleyeceğiz.
Toplum, cinsel dürtülerin yeniden özgürleşip başlangıçtaki amaçlarına gerisin geri dönmeleri kadar kültürlerini tehdit eden bir başka tehlike bilmez.
Bizim inancımıza göre kültür, yaşamsal zorunluluğun baskısıyla içgüdüsel isteklerin doyuma kavuşturulmasından el çekilmesi pahasına yaratılmış olup, toplum yaşamına katılan her yeni bireyin bütünün çıkarını gözeterek içgüdüsel isteklerinin doyumundan vazgeçmesiyle büyük ölçüde boyuna yeniden yaratılıp duracaktır. Söz konusu içgüdüsel istekler arasında cinsel nitelikli olanları önemli bir yer tutar; bunlar yüceltme (sublimasyon) konusu yapılır, yani seksüel amaçlarından saptırılarak sosyal bakımdan daha üst aşamadaki cinsel olmayan bir amaca yönlendirilir.
Yanılgılarınızı doğrulamak istiyorsanız yadırgatıcı varsayımı kabullenmeniz gerekmektedir. Yalnız bu şekilde tutarlılık ve süreklilik elde edebilirsiniz.
Düşleri yargılarla karşılaştırma konusu ise ayırt edici bir noktadır. Yanılgı bir bozucu iken düş bozulan bir amaçtır.
Popüler bir yorum doğruluktan uzaktır ya da en azından komik bir doğruluğu içerir.
Bütün düşler, şimdi hayli uzaklarında kalmış bir dünyaya ilişkindi ama çokluk içinde yaşadığımız koşullardan kaynaklanıyordu…
Bir kimse, anısını içinde taşıdığı yaşantılara ilişkin bir şey bilmediğine inanıyorsa, içindeki başka olaylar konusunda da hiçbir şey bilmeyecektir.
Bir kimseyi ilgilendiren ve kafasını kurcalayan şey, ona yabancı ve onun için ilginçlikten yoksun şeyin yerine geçer.
Düşüncelerden kalan imgeler yeni algıları bulandırır.
“…kültür, yaşamsal zorunluluğun baskısıyla içgüdüsel isteklerin doyuma kavuşturulmasından el çekmesi pahasına yaratılmış olup, toplum yaşamına katılan her yeni bireyin bütünün çıkarını gözeterek içgüdüsel isteklerinin doyumundan vazgeçmesiyle büyük ölçüde boyuna yeniden yaratılıp duracaktır.”
Normalde hatasız konuşan birinin dilinin sürçmesi şu koşullarda gerçekleşebilir: 1)Biraz keyifsiz ve yorgunsa, 2)Heyecanlıysa, 3)Aklı fazlasıyla başka konularda ise.
Bilimsel bir çalışmada o an önümüzde bulunan ve incelenip araştırılması için ortada izlenecek bir yolun görüldüğü soruna el atmak, başarı bakımından daha umut vericidir.
Toplum cinsel dürtülerin yeniden özgürleşip başlangıçtaki amaçlarına gerisin geriye dönmeleri kadar kültürlerini tehdit eden başka bir tehlike bilmez.
Bizim inancımıza göre kültür, yaşamsal zorunluluğun baskısıyla içgüdüsel isteklerin doyuma kavuşturulmasından el çekilmesi pahasına yaratılmış olup, toplum yaşamına katılan her yeni bireyin bütünün çıkarını gözeterek içgüdüsel isteklerinin doyumundan vazgeçmesiyle büyük ölçüde boyuna yaratılıp duracaktır.
Ortaya koyduğu iki varsayımla psikanaliz bütün dünyayı küçük düşürmekte ve onun antipatisini üzerine çekmektedir ; varsayımlardan biriyle entelektüel, öbürüyle estetik – etik bir önyargıya karşı çıkmaktadır.
Yine de psikanalizi öğrenmek için izlenecek bir yol bulunmaktadır. Bir kez insan kendi kendini inceleyerek onu öğrenir.
Gönülsüz çıkıp geldiğimiz dünyayla aramızdaki ilişki, dünyaya sürekli katlanma olanaksızlığımızı adeta içinde barındırır.
Gönülsüz çıkıp geldiğimiz dünyayla aramızdaki ilişki, dünyaya sürekli katlanma olanaksızlığımızı adeta içinde barındırır.
Normalde hatasız konuşan birinin dilinin sürçmesi şu koşullarda gerçekleşebilir : 1-) Biraz keyifsiz ve yorgunsa, 2-) Heyecanlıysa, 3-) Aklı fazlasıyla başka konularda ise.
Toplum cinsel dürtülerin yeniden özgürleşip başlangıçtaki amaçlarına gerisin geriye dönmeleri kadar kültürlerini tehdit eden başka bir tehlike bilmez.
Bizim inancımıza göre kültür, yaşamsal zorunluluğun baskısıyla içgüdüsel isteklerin doyuma kavuşturulmasından el çekilmesi pahasına yaratılmış olup, toplum yaşamına katılan her yeni bireyin bütünün çıkarını gözeterek içgüdüsel isteklerinin doyumundan vazgeçmesiyle büyük ölçüde boyuna yaratılıp duracaktır.
Ortaya koyduğu iki varsayımla psikanaliz bütün dünyayı küçük düşürmekte ve onun antipatisini üzerine çekmektedir ; varsayımlardan biriyle entelektüel, öbürüyle estetik – etik bir önyargıya karşı çıkmaktadır.
Yine de psikanalizi öğrenmek için izlenecek bir yol bulunmaktadır. Bir kez insan kendi kendini inceleyerek onu öğrenir.
”Biz uyurken niçin ruhsal yaşam da bizimle uyumamaktadır? Ruha rahatlık vermeyen bir şey vardır da onun için belki. Uyku sırasında bazı uyarılar ruhu etkilemekte, ruh da bunlara ister istemez tepki göstermektedir. Demek oluyor ki düş uyku durumunu etkileyen uyarılara karşı ruhun bir tepki tarzıdır.”
“Gönülsüz çıkıp geldiğimiz dünyayla aramızdaki ilişki, dünyaya sürekli katlanma olanaksızlığımızı adeta içinde barındırır.”
Gerçekten de çocuk, bencillik yolunu izleyerek sevmeyi öğrenir.
Sözle bir insan bir başkasına mutluluk bağışlayabilir ya da onu mutsuzluğa sürükleyebilir, sözle bir hoca bilgisini öğrencilerine iletir, sözle bir konuşmacı karşısındaki topluluğu coşturup, belli yargı ve kararları onlara benimsetebilir. Yine sözle insanlarda duygu ve heyecanlar uyandırılabilir, insanların birbirlerini etkileme de genellikle başvurdukları bir araçtır söz.
Düş, çocukluktaki unutulmuş yaşantılara erişebilmekle kalmayıp, bütün özellikleriyle, bencilliğiyle, yasaksevisel obje seçimiyle çocukluktaki ruhsal yaşamın bilinçdışında varlığını sürdürdüğünü ortaya koymakta ve bizi geceleri alıp gerilere, bu çocuksal yaşam evresine götürmektedir.
Ayrıca, kin ve nefret de hiçbir sınır tanımadan tüm azgınlığıyla düşte açığa vurur kendini. En yakınlarına, hayatta en çok sevilen kişilere, anne babalara, kardeşlere, eşlere, kendi öz çocuklarına karşı beslenen hınç duygusu, ölüm isteği düşlerde pek karşılaşılmayan şeyler değildir.
Büyüklerdeki uyku bozukluğuna yol açan, uyuyacak kişinin uyku için gerekli havaya girmesini, ilgisini dış dünyadan çekip almasını önleyen söz konusu ruhsal uyarılardır. Bu uyarıların etkisiyle insan gündüzki yaşamını kesintiye uğratmaya yanaşmaz, dolayısıyla kafasını kurcalayan şeyler üzerinde çalışmasını sürdürmek ister, bu yüzden de uyuyamaz.
Çocuk düşü, gündüz yaşanıp geride bir üzüntü, bir özlem duygusu, gerçekleştirilmemiş bir istek bırakan bir olaya verilmiş tepkidir. Düş, bu isteğin dolaysız ve açıkça doyuma kavuşturulmasıdır.
Doğrusu istenirse, bir düşte karşılaşılacak hiçbir şeye rastlantı ürünü, olsa da olur, olmasa da olur gözüyle bakmaz, bir nedenden yoksun görünen fazlasıyla önemsiz ayrıntıların açıklığa kavuşturulmasının bizi hepsinden çok düşün yorumuna götüreceğini biliriz.
İnsanlara sunacak bir şeyi olan bir bilimin, kendisine kulak verecek taraftarlar peşinde koşmasının hiç gereği yoktur.
Gönülsüz çıkıp geldiğimiz dünyayla aramızdaki ilişki, dünyaya sürekli katlanma olanaksızlığımızı adeta içinde barındırır. Bu yüzdendir ki uykuda zaman zaman dünyaya gelmeden önceki durumumuza, yani ana karnındaki varlığımıza dönmeye bakar, en azından o vakitler içinde yaşadığımızdakine hayli benzeyen sıcak, karanlık ve uyarılara kapalı bir ortamı yaratmaya çalışırız. Bazılarımız kıvrılıp tortop olarak, tıpkı ana karnındakine benzer bir konumda uyur.
Şurası bir gerçek ki, düşlere karşı ilgi giderek azalıp batıl inanca dönüşmüş ve yalnızca eğitimsiz, sıradan insanlarda varlığını sürdürebilmiştir.
Nihayet bütün düşlerin önemsiz şeyler oldukları ileri sürülemez. Bir düşten uyandığımız andaki havanın gün boyu içimizden kaybolmadığını kendi yaşantılarımızdan biliriz; hekimlerin gözlemlediği öyle vakalar vardır ki, bir akıl hastalığı bir düşle başlar ve bu düşten kaynaklanan bir hezeyan kaybolmadan sürdürür varlığını.
Dile getirilmek istenenin tersinin dile getirildiği hemen bütün dil sürçmelerinde engelleyici istek engellenen isteğin karşıtını açığa vurur; yanılgı, birbiriyle bağdaşmaz iki eğilim arasındaki çatışmanın ürünüdür.
Ünlü bir kimyagerle ilgili olarak anlatıldığına göre, evleneceği kadınla evlenememesinin nedeni, nikah saatini unutup kiliseye gidecekken laboratuvara gitmesi olmuş.
Bir kimse normalde kendisine aşina bir ismi unutuyor ya da kendini ne kadar zorlarsa zorlasın ancak güç bela belleğinde tutabiliyorsa, bizim için akla yakın varsayım, ismin sahibine karşı o kişinin bir antipati duyduğu, dolayısıyla söz konusu kişiyi hatırına getirmekten hoşlanmadığıdır.
Yanılgılar tesadüfen oluşan şeyler değil, ciddiye alınması gereken ruhsal fenomenlerdir; bir anlamı içerir, değişik iki amacın etkinliği, daha doğrusu birbirini karşıt yönde etkilemeleri sonucu oluşurlar.
Bizim inancımıza göre kültür, yaşamsal zorunluluğun baskısıyla içgüdüsel isteklerin doyuma kavuşturulmasından el çekilmesi pahasına yaratılmış olup, toplum yaşamına katılan her yeni bireyin bütünün çıkarını gözeterek içgüdüsel isteklerinin doyumundan vazgeçmesiyle büyük ölçüde boyuna yeniden yaratılıp duracaktır.
&‘ilk insan’ hepimizin içinde yaşamını sürdürüyor…
Korkulu düş, çok vakit açıkça algılanabilen bir isteğin ama kuşkusuz sevimli olmayan, horlanıp aşağılanan bir isteğin açıkça gerçekleşimidir."
Psikianalitik araştırmalar yasaksevisel obje seçiminin düzenli olarak ilk başvurulan seçim olduğunu, ancak sonradan buna karşı çıkıldığını açık seçik ortaya koymuştur."
Çocuk, haz almak için yalnızca cinsellik organlarına yönelmekte kalmaz; vücudunun aynı duyarlılığı barındırmaya başlayan pek çok yerini de kendisi için cinsel organları gibi haz kaynağı yapar. Dolayısıyla, çocuk &‘çokyönlü sapık’ (polymorph pervers) diye nitelenebilir."
Bizim erişkinlerin sapıklık diye nitelediği şey, normal cinsel yaşamdan şu noktalarda ayrılır. Birincisi: soy sınırını dikkate almaması (insan ve hayvan arasındaki uçurum). İkincisi: iğrençlik sınırının aşılması. Üçüncüsü: yasaksevi (inzest).
Dördüncüsü: eşcinsellik yasağının çiğnenmesi. Beşincisi: cinsellik organlarının rolünün başka organlara ve vücudun başka yerlerine aktarılması. Bütün bunlar, başından beri var olan sınırlar değildir ancak gelişim ve eğitim süreci içinde yavaş yavaş oluşturulurlar."
Çocukta cinsel bir yaşamın varlığını yadsımak, bu cinselliğin ancak buluğ döneminde üreme organlarının gelişmesiyle başlayacağını düşünmek ağır bir yanılgıdan başka bir şey değildir. Tersine, çocuk en başından beri zengin bir cinsel yaşamla donatılmıştır, ancak bu yaşam ilerideki normal sayılan cinsel yaşamdan pek çok noktada farklıdır."
… çocuk bencillik yolunu izleyerek sevmeyi öğrenir.
Oğlun gözünde baba, gönülsüz katlanılan toplumsal zorbalığı şahsında canlandıran biridir…
Geceleri gözlerine uyku girmeyen öyle nevrozlu kişiler vardır ki başlangıçta uykusuzluklarının kendi isteklerinin bir sonucu olduğunu saklamayıp söylerler bize. Uyumayı göze alamaz, uyuduklarında görecekleri düşlerden yani düşsel sansürün etkinliğindeki azalmanın sonuçlarından korkarlar.
Düşler, uykuyu sekteye uğratmak isteyen ruhsal uyarıların halüsinasyon (sanrı) yoluyla saf dışı bırakılmasıdır.
Düş, bir isteğin dolaysız ve açıkça doyuma kavuşturulmasıdır.
Anne ve babalar sevisel tercihlerinde çok vakit cinsiyet ayrımının etkisi altında kalır; dolayısıyla baba sevgisini daha çok kızına yöneltirken, anne oğlu üzerinde yoğunlaştırır ya da evlilik yaşamlarındaki sıcaklığın kaybolması durumunda oğlunu, önemini ve değerini yitirmiş sevi objesi kocasının yerine geçirir; çocuklar da anne babalarının bu yaklaşımına Oedipus tutumuyla karşılık verirler."
Hekimlerin gözlemlediği öyle vakalar vardır ki, bir akıl hastalığı bir düşle başlar ve bu düşten kaynaklanan bir hezeyan kaybolmadan sürdürür varlığını.
Gönülsüz çıkıp geldiğimiz dünya ile aramızdaki ilişki, dünyaya sürekli katlanma olanaksızlığımızı adeta içinde barındırır.
… küçük kız annesine, babasına karşı beslediği sevginin önünde duran ve pekâlâ kendisinin doldurabileceği bir yeri elinde bulunduran bir kişi gözüyle bakar."
Dış dünyadan yorgun düştüğümde uyurum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir