İçeriğe geç

Yangından Kalanlar Kitap Alıntıları – Atakan Öztürk

Atakan Öztürk kitaplarından Yangından Kalanlar kitap alıntıları sizlerle…

Yangından Kalanlar Kitap Alıntıları

&“&”

tutuşturdular!
önce yüreğimi, sonra her bir zerremi.
yandım..
ah bile etmedim.
burası benim cehennemim!
ateşime odun taşıyanlar
sağ olsun…
Sahi Büyüdük mü?

bir yığın boş güruhun arasındayım,
olan biteni hayretle izliyorum.
ah insanoğlu neden böylesin,
neden bu değişkenlik,
böylesi tutarsızlık niye.

çocukken erkenden büyümek isterdim,
büyüdükçe anladım ki;
en güzel elbisemiz çocukluğumuz.
şimdilerde aklını duygularını yitirmiş çoğunuz…
kin ve nefretle sarılmış,
sağımız, solumuz.

içimdeki o haylaz çocuk,
bazen kulağıma eğilir ve seslenir.
büyümeseydin güzel çocuk!
büyüyüp erkenden ölmeseydin.

siz yanmak nedir bilir misiniz?
alevlerin arasında çocukluk anılarının yanması gibi değil,
ateşte yananlardan çok yangından kalanlar gibi yanmak…
Tapınak Şövalyesi

Mitolojik çağda yaşayan tanrılardanım,
Khaos, Gaia ve Uranos’um.
Herşeyin başlangıcıyım,
Tanrılar armağanı Pandora’yım.
Ateşi ilk çalan benim.
Aşk için her şekle büründüm,
Antiope için satır, Aeigina için ateş.
Leda için kuğu, Danae için altın yağmuru,
Hera için Guguk kuşu kılığındayım.
Prometheus’um önceden herşeyi görenim.
Bellerophon’um ağzıyla ateşler saçan…
Khimaira’yı Pegasus ile uçup avlayanım,
Yeri yerle yeksan eden Poseidon’um.
Tüm sırları bilen Athena’yım.
Aşk tılsımını tüm evrene yayan Afrodit’im.
Yaşama sevincinin simgesiyim Dionysos’um.
Eski bir Tapınak Şövalyesiyim,
Olympos Dağı eteklerinde.
On iki Tanrı’yı bilen ve görenim.
Eski bir Tapınak Şövalyesiyim,
Ölmeden önce ölenim.

—Atakan Öztürk—
Yangından Kalanlar
Sayfa: 66

Ay kız!
Zulamda göğsümü yumrukluyor sevdan.
Bir hoyrat rüzgarın esişi gibi
Alıp götürüyor beni benden.
Sakallarıma aklar düşmüş
Bir cıgara dumanının efkarı;
Bıyıklarımda turuncuya çalan!
Susmuşum,
Uyuşmuşum,
Yorulmuşum:
Kime ne?
Kaç gece yüzüme vurmuş hüznün,
Kaç cılız alev sıcaklığın…
Eskimiş boyaları dökülmüş bir aynanın yaldızı,
Dizlerimde kanayan bir ömrün ince sızısı.
Kurumuş bir toprak gibi çatlayan,
Ellerim ellerinde.
Var bu yolun sonunu sen söyle?
Atakan Öztürk
mütemadiyen süren karanlığın içinde.
mürur-u zamanın dibindeyim,
izbe köşeden çek al beni,
iktifa etmişim aşk denilen üç harf tek heceye.
ruhum istifade etmişti gönül sofrasında;erenlerin kapısında,
nefs-i ihya edip ruhu tahlil ettim yığınların arasında.
sûkunet sessiz kalabalığın çığlığıdır,
mürşidin kamçısı söylediği sözdür.
velev ki sevdanın kanadı hep kırıktır,
vakar bir yakarıştır ismin dilimde,
gel etme cüd-a beni aşk ehline.
dûstur demeden girilmez yürekten içeri,
kim bilir? kim ham, kim pişmiş.
kim insan-ı kamil kim beşer-i…
Atakan Öztürk
her renk bir karakterdir aslında,
alıyla, moruyla, akıyla.
sükut griydi, sözlerden bile ağır.
unutulmaya yüz tutmuş herşey sarı,
gözlerin konuştuğunu dinleyebilen maviydi.
kalbinde hazine taşıyan kırmızıydı,
yarınlara güzel bakan beyaz.
ümit etmek yeşildi,
yalanlar toz pembe,
yüzler mosmor,
vicdanlar ise kapkara…
Atakan Öztürk
sen dizelerisin şiirlerimin.
ben içinde büyüyüp yeşeremesem de,
sen, yüreğimde;
kocaman bir ormana dönüşüyorsun.
bendeki sana bakmaya gerek yok…
sendeki beni görebilirsen eğer.
bazen kırsam da seni,
içimde hiç azalmıyorsun.
gülüşünle bahara dönecek iklimler,
yeşerecek kurak topraklar.
sen ki cana can oluşum,
soluğum…
sen ki en güzel duygum,
varılacak en son yolumsun.
Atakan Öztürk
Saçların bir patika yoldan memleketime vardığım,
Tan vaktinde düşlerimi astığım.
Kıblemdir gözlerin cemaline nur-u pak dediğim,
İki cihanda da varlığını ömrüme iliklediğim…
Tezat olan herşeyi seninle sevdim ben,
Sevişmenin aykırılığını.
Dişlerimdeki sızıya bastırırdın ağzını,
Bir dudak payı yalnızlık bırakmadan.
Tenindeki şefkat örterdi,
Üşüdüğüm zaman üstümü.
Saçların

saçların diyorum dilber saçların,
hani sabah ayazında yakılan sigara gibi,
cemalini gölgelere boğuyor dert etme!
ipekten bir tül gibi dokunuyor dudaklarına,
işte o an bir temaşa, bir sessizlik…

hele bir de başını göğe çevirdin mi?
bir deniz oluyorsun, bir gökyüzü neyleyim,
hangi papatyaya kıyayım da
saçlarına taç yapayım.
hangi rüzgârı kandırayım da estireyim sana!
söyle!
ben bu saçlarını, ah bu saçlarını,
bir düş çığlığı gibi neremde biriktireyim?

Atakan Öztürk / Yangından Kalanlar Kitabından

ve güneş tüm ihtişamıyla salınıyordu gölün üstünde!
yaz biriyle buluşacakmış gibi aceleciydi geçip giderken…
Bir adam acısını sadece yastığıyla paylaşır,
Solan kılıftan anlaşılır gözyaşının rengi…
Ölümlere aşina olan bu coğrafyada kim düşünür papatyaları.
siz yanmak nedir bilir misiniz?
alevlerin arasında çocukluk anılarının yanması gibi değil,
ateşte yananlardan çok yangından kalanlar gibi yanmak…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir