İçeriğe geç

Yalnızlık Yenilemeden Kendini Kitap Alıntıları – Mahmud Derviş

Mahmud Derviş kitaplarından Yalnızlık Yenilemeden Kendini kitap alıntıları sizlerle…

Yalnızlık Yenilemeden Kendini Kitap Alıntıları

Bu sevinç bizi neden yalnızlaştırıyor?
Bizler hayatı seviyoruz, eğer onunla yollara dağılmasak
Savaşlar bize havanın tadına nasıl bakıldığını öğretir..
Ölüm burada uykunun sevgisi gibi olsa gerek
Aşk hayat gibi doğuyor
Düşünceyi süzerek.
Bu sevinç bizi neden yalnızlaştırıyor?
Dedim Hiçbir şeyim : hayat seninle
Güzeldir hayat güzeldir!
Özgürlüktür, ölümün özlediği yangın yeri
Delinmiş kalbini hatırlıyor musun
Son bir defa doğacak mıyım
Günahlarımı unutmak için?
Hayatımı yaşadılar istedikleri gibi,
Benimle değişerek,
Her ikimiz sonu tamamlarız,
gökle göğün arasında,
ayrıldığımız yerde!
Ben kimim?
her şeyi değiştirmeyi öğretti bize.
Hatta yaşam arasında
külün üstüne düşen giysilerin düğmeleri gibi,
yankısını duymadan. Söyle: Günaydın!
Bana yardımcı olacak hayatı söyle.
Kadim olan acılaşır bulanıklaşan bulutlu bir günde belki de gökyüzüne dolar.
Uzaklar keman gibi ağlar
beni taşıyan
hüzünlü bulutlar da
kırılır
Düşümüz aynı: yenileriz
bizi düşleyen düşümüzü
iki yüz yıldızı taşır gibi!
Kimse ulaşır mı,
belki de gurbetin yolunu çizeceğim
bu gurbetin gezintisiyle!
şimdiki inadım benim benliğimledir,
harflerin ilettiği dünü hatırlamaktır
dünümüz düşümüzle büyür,
Burada buharlaştı cesetlerimiz, öbek öbek bulutlar oldu gökyüzünde.
Burada ruhlarımız yeniden parlayacak, yıldızlarla marşların gökyüzünde.
Ama bir gerçeği biliyorum:
son güneşe veda edeceğimi, ve kendi adıma dolanıp nehri boylayacağımı biliyorum sonunda annemin kalbine döneceğim ey beyaz adam, sen bu topraklara giresin diye!
Çünkü Tanrı beyazdır gündüz kadar beyaz: herkesin dünyası kendisine
Yeryüzünün ve güneşli göğün altınlarını alabilirsin, bize adımızı aldığımız toprağı bırak yeter.
Gece ağacına gidenlerden ne istiyorsun?
Ruhumuz yücedir, çayırlar kutsal, yıldızlar ise sözü aydınlatan oysa bütün bunlara dikkatlice bakarsan hikâyemizi bulacaksın: burada ateşle su arasında doğduk bir daha doğacağız kuşkun olmasın kıyametten sonra, gökmavisi bir sahilin üstündeki bulutlarda
Aşktan bir şey istemiyorum başlangıçtan başka,
Göğün arkasında bir gökyüzüm var dönebileceğim,
Ben ilk kuşatılan. Ben
son düşleyen uzaktan uzak. Ben
olmayanda olan. Ben kasidelerin düşüncesi
ne bedeni ne şehri olan
ne çocukluğu ne doğumu olan.
Beni suya bağlıyorlar
senin
adınla
Dünle neyi yarattık? dedin,
biz yarınımız için sisi açtık
hadisin sanatçısı uzaklarda batar,
terk edilen sepetlerle. Dün bizi izler,
dedim, dolu sepetlerin izlediği gibi.
Çekip alacağım seni, göze alarak idamı
ziyaret edip ayrılarak. Ne hayatı ne
ölümü duyumsarım içimde
doğanın ardından uçaklar bombalar yağdırsa da
çekip alacağım seni /
Ben ve Mesih kendi halimizde:
Meryem’in nefsinde yaşar ölürüz,
şimdi düşlüyorum ikinci düşümü, yaşayan
ancak düşüm şimşek gibi çabuk
kardeşlerimle anar yer ve gök arasında /
Külden gökyüzümle
benzerim olmayanın benzeri oldum.
Şimdi saat kaç?
İçinde olduğumuz o mekânın adı ne? Yeryüzü
ve gökyüzünün arasındaki ayrılıkta.
Gecenin başlangıcını seviyorum, sen yanımdayken ellerini ellerime veriyorsun,
Zaman neye yetecek yarınımızda
Bizler hayatı seviyoruz, eğer onunla yollara dağılmasak
ey aşkım şımartılmış bir çocuktur sende!
İstediğimiz aşkı kazanmadan, kaybettik.
Giderim bugün dökülen gül gibi. Esir düşen kalbimi bağlayan mührün yolu gibi, gençliğim de gafil avlanan ömrü görmediğim yolda yürüyen
Sessizce.
Ey sevgilim, âşığım sana, sana şımartılmış bir çocuk gibi âşığım, ve bütün sözcükleri sana taşıyorum.
Aşkı aşkınla öğrettin bana, savrulan yapraklara bırakarak beni.
Düşlemekten korkarız
Ancak şimdi yaşıyorum asıl şimdi hayat hayattır.
Yaşadın, âşık oldun, tanıdın, ve bütün şeyler ölümüne
âşık mı oldu diyor?
Ah keşke yeniden
doğsak yaşayıp ölmek için.
Öldüm mü? Ömrüm kaç ricadan oluştu kaç yorgunluktan
Dizlerimin üstünde
uyu hazır yorgunken
Bu toprak kemiğimin derisidir.
Ve kalbimin
Şaire gereksinim duyar mı bir yara gibi açılmış uzak narlar?
Aşktan bir şey istemiyorum
başlangıçtan başka
Denizde görmek istemediğimi şimdi görüyorum, Günbatımının yanında martıların kanatları gözlerimi kapıyorum:
Ahretin göklerin den sonra nerede uçacak kuşlar
Bitkiler nerede uyuyacak ahretin havasından sonra?
Ah keşke yeniden doğsak yaşayıp ölmek için
hayat seninle
güzeldir hayat güzeldir!
“Bizden sonra bizleri anmayın bu hayatta”
Sen sen değilsin
Ben kimim bedenimden uzaklaştırıldıktan sonra? Ah benden, senden ve şehrimden.
Halkım buradaydı, burada öldü halkım. Halkımın
ruhlarını gizleyen kestane ağaçları buradaydı. Halkım
geri dönecek: hava, su ve ışık olarak!
Sırasıdır şimdi sevgililere armağanlar alıp birlikte
şarkılar söylemenin
Bu büyük göçte seni daha çok seviyorum
İstediğimiz aşkı kazanmadan, kaybettik.
Aşkı aşkınla öğrettin bana, savrulan yapraklara bırakarak beni.
Tanrım Tanrım, bende tatlı kıldığın nedir? Meryem’i neden evlendirmedin?
Ben
bura

ve burası
burada
ve ben
benim
ve burası
ben
ve ben
burası
Akan, hafif karanlıkta, kimse duygulanmayacak
göç ve intiharla uğraşırken. Her şeyden
boşalacak geçmiş, gerçek doğum
Güzel ölümü yaşayacağım,
Son vasiyeti de düzenlerim
ikinci bir idam kararına kadar
Soruyorum: ne zaman?
Dedi: daha fazla ölene dek bekle.
Uzaklara: seni uzaklığımızla da seviyoruz. Sevgimiz
bize kalan bir hastalık. Şehir onca zaman
nabzımız atıp atmadığı belli olmayan..büyürsün.
Şimdi öpüşmeden yağan, kendime dedim:
Yedi askıya gidelim: Taşın üstünde
yitirdim inancımı, olduğum gibi oldum
düşüm beni pazarlayarak uykuda.
Aydan aya atladım durdum.
Oysa, ben ‘Hiç kimseyim’
-Adımı bilmiyorum, adın ne?
Anımsadığım kadarıyla adım
unutkanlığa yakındır.
Bu gecenin adlandıramadığı bir adla çağır beni!
Bekleyeceğim: ne buradaki evim evim, ne ölümüm
Ölüm gibi. İşte burada esenleşiyorum
beni yaralayan denizin havasında
beni yaralayan gecenin kokusuyla
Duvar sarmaşlıkları sarkıtır beni
ölen kokularına ve rahmin sıcaklığına
‘Ölüm burada uykunun sevgisi gibi olsa gerek’
Oradaydım, İnsanlığımın oluşumu
ölümün hikayesini yazıyordu/hayatım
her şey paltom oluyor, ayla
*Anat!
Ben bütün anlamları istiyorum aşkın ve savaşın, ey Anat!
bendeki cehennemin içinde..
Seni seviyorum ey Anat!
Anat, benliğimi öldürür
benliğinde
benliğiyle.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir