Paul Auster kitaplarından Yalnızlığın Keşfi kitap alıntıları sizlerle…
Yalnızlığın Keşfi Kitap Alıntıları
“Adalet varsa, herkes için olmalıdır. Hiç kimse bunun dışında bırakılamaz, yoksa adalet diye bir şey olmaz.”
Yalnızlık değil bizim ki, o Tanrısal bir eylem biçimi, bizim ki daha çok tek başınalık.
“Babamın duygularını kimse değiştiremezdi: Kardeşlerinin hiçbiri aleyhine bir şey söylemezdi. Ne yaptığı değil, onun kim olduğu önemliydi. Ağabeylerinden biri ona yüz vermese ya da karşı çıkılması gereken bir şey yapsa, en azından hiç yorumda bulunmazdı. O benim kardeşim, derdi, sanki bu her şeyi açıklarmış gibi. Kardeşlik temel ilkeydi, doğruluğundan kuşku duyulamayacak ilkel gerçek, din ve inancın tek koşulu. Tanrı’ya olan inanç gibi; ondan kuşkulanmak doğru yoldan sapmakla birdi”
“Her kitap bir yalnızlık imgesidir. Elinize alabileceğiniz, bırakabileceğiniz, açıp kapatabileceğiniz somut bir nesnedir, içindeki sözcükler bir insanın yalnızlığının yıllarını değilse bile aylarını gösterir, öyle ki bir kitapta her sözcüğü okuduğunuzda o yalnızlığın bir zerresiyle karşılaştığınızı söyleyebilirsiniz kendi kendinize. Bir adam tek başına bir odada oturup yazar. Kitap yalnızlıktan da, arkadaşlıktan da söz etse, kesinlikle bir yalnızlık ürünüdür.”
“ Anlayabildikleriyse ,söylemek istediklerini vermiyor gibiydiler “
“Dünyayı salt parasal açıdan görürseniz, sonunda onu hiç görmezsiniz.”
“Parası olmak, bir şeyleri satın alabilmenin ötesinde bir anlam taşır: Dünya size asla bir şey yapamaz. Öyleyse zevk değil, korunma anlamında paradır bu. Parasız, dolayısıyla da dünyanın çılgınlıklarına karşı savunmasız bir çocukluk geçirdiğinden, varlık kavramı onun gözünde kaçış kavramıyla eşanlamlı olmuştu: Zarar görmekten kaçış, acı çekmekten kaçış, kurban olmaktan kaçış. Mutluluğu satın almaya değil, yalnızca mutsuzluğu ortadan kaldırmaya çalışıyordu. Para, onun insan olarak duyumsadığı en derin, en açıklanmaz isteklerinin somutlaşması, her derde deva ilacıydı. Parayı harcamak istemiyordu, ona sahip olmak, onun var olduğunu bilmek istiyordu. Öyleyse para, bir iksir değil, bir panzehirdi: balta girmemiş bir ormana girerken cebinizde taşıdığınız ufak ilaç şişesi, zehirli bir yılanın sizi sokması olasılığına karşı.”
dünya onun gözünde bu odanın boyutlarına inmiş durumda ve bu odayı anlaması ne kadar sürerse o kadar kalmak zorunda burada. emin olduğu tek şey var: burada oluncaya kadar hiçbir yerde olamaz.
sık sık öyle zamanlar olur ki yaşantısı artık şimdiki zamanda geçmiyormuş gibidir kişinin bu nedenle çok sayıda yeri bulunmalı. der Cicero.
Daha iyi bir yolu
Zamanı ve dünyayı yenmenin
Geçip gitmek ve iz bırakmamak olmalı
Geçip gitmek ve bir gölge bırakmamak
Duvarlarda
Zamanı ve dünyayı yenmenin
Geçip gitmek ve iz bırakmamak olmalı
Geçip gitmek ve bir gölge bırakmamak
Duvarlarda
Bunu istemiş değildim, değil
bunu (ama dinle sessizce,
istemek bedenlere özgü
bizse salt ruhlarız şimdi)
“Her şey eskiden olduğu gibi, bundan sonra hep olacağı gibi. Kimsenin işine karışmadan, yalnızca kendisini bekleyen yaşamı düşünerek bir günden ötekine geçer bu adam. Sonra, ansızın, ölüm geliverir. Adam yavaşça iç geçirir, oturduğu yere yığılır; işte bu ölümdür. Ölümün bu apansız gelişi düşünmeye yer bırakmaz, zihnin avutucu bir söz arayıp bulmasına fırsat tanımaz.”
Uyku, dünyadan çekilmenin en güçlü yolu.
Van Gogh’un bir mektubunda şu sözlere rastladım :Herkes gibi ben de aile ve arkadaşlık, sevgi ve dostça ilişki gereksinimi duyuyorum. Bir yangın musluğu ya da lamba direği gibi taş ya da demirden yapılmadım ki!
Ama gerçekler bile her zaman doğruyu dile getirmezler.
Parası olmak, bir şeyleri satın alabilmenin ötesinde bir anlam taşır: Dünya size asla bir şey yapamaz.
Başka birinin yalnızlığına girmenin olanaksız olduğunu anlıyorum. Bir başka insanı, az da olsa, tanıyabileceğimiz doğruysa, bu ancak o kişinin kendini tanıtmak istediği ölçüde gerçekleşebilir.
İnsan büyüse bile, babasının sevgisine duyduğu açlık tükenmez.
Bir ev ne zaman ev olmaktan çıkar? Damı kaldırıldığı zaman mı? Pencereleri söküldüğü zaman mı? Duvarları yıkıldığı zaman mı? Hangi anda bir moloz yığını olur bu ev? O değişik biri, hepsi bu, diyordu babam, onun bir şeyi yok. Sonra günün birinde evinizin duvarları çöküverir. Ama kapı hâlâ yerinde duruyorsa, yapacağınız tek şey, o kapıdan geçmektir, böylece yine evin içinde olursunuz. Yıldızların altında yatıp uyumak çok hoştur. Yağmura ise aldırmayın. Çok uzun sürmez nasılsa.
“Doğruyu ararken beklenmedik şeylere hazır ol, çünkü onu bulmak zordur, bulunca da şaşırtıcıdır.”
”Çünkü belleğin çalışması ancak yalnızlığın karanlığında başlayabilir. ”
”Sanki bir başkasının yalnızlığı aslında insanın kendi yalnızlığının yankısıymış gibi. ”
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Her kitap bir yalnızlık imgesidir. Elinize alabileceğiniz, bakabileceğiniz, açıp kapatabileceğiniz somut bir nesnedir, içindeki sözcükler bir insanın yalnızlığının yıllarını değilse bile aylarını gösterir, öyle ki bir kitapta her sözcüğü okuduğunuzda o yalnızlığın bir zerresiyle karşılaştığınızı söyleyebilirsiniz, kendi kendinize. Bir adam tek başına bir odada oturup yazar. kitap yalnızlıktan da arkadaşlıktanda söz etse kesinlikle yalnızlık ürünüdür. ”
Ben yalnızlığın beni ele geçirdiğini hissediyorum. ”
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Pascal’ ın sözleriyle ”İnsanın mutsuzluğu bir tek şeyden kaynaklanır. Sessizce odasında kalmayı başaramamasından. ”
Olağandışı gerçeğin karşısında düş gücün yerini bilinç alır
Ölüler ağladıkları zaman iyileşmeye başlamışlar demektir ” dedi karga ciddi ciddi.
Ünlü dostum ve meslektaşımla aynı görüşte olmadığım için üzgünüm dedi baykuş ” ama kanımca ölüler ağladığında bu onların ölmek istemediğini gösterir.
Ünlü dostum ve meslektaşımla aynı görüşte olmadığım için üzgünüm dedi baykuş ” ama kanımca ölüler ağladığında bu onların ölmek istemediğini gösterir.
Zaman bizi değiştirmez ,zaman bizi yaşlandırır.
Nerede, ne zaman durmamız gerektiğini bize bildiren de duyduğumuz yorgunluktur.
Ölmüş bir adamın eşyalarıyla yüzyüze gelmekten daha korkunç bir şey olmayacağını öğrendim. ”
Çölde dolaşıyor olmanız vaat edilmiş toprak bulacağınız anlamına gelmez. ”
İnsanın tüm mutsuzluğu bir tek şeyden kaynaklanır.Sessizce odasında kalmayı başaramamasından.(Pascal)
Çölde dolaşıyor olmanız, vaat edilmiş bir toprak bulacağınız anlamına gelmez.
Belki de asıl önemli olan bu işte; ortada görünenle yetinmeyip insanca duyguların özüne inebilmek.
Bir başka insanı, az da olsa, tanıyabileceğimiz doğruysa, bu ancak o kişinin kendini tanıtmak istediği ölçüde gerçekleşebilir.
Beyazlar giymiş iki hemşire odasına girerek şöyle söylediler ona; “Bugün öleceksiniz. Size yardım etmek için çok geç. Kendisine karşı neredeyse mekanik bir aldırmazlık içindeydiler. Ağlayıp yalvardı onlara, “Ölmek için çok gencim, şimdi ölmek istemiyorum, dedi. “Çok geç,”îşte tabut orada. Gidin, içine yatın, gözlerinizi kapayın, hemen ölürsünüz.” Kaçmak istiyordu.
.dünyaya ayak bastım, kuşkusuz ağlayarak.
Marifet onları gerçekten aldatmak değil, aldatılmak istemekten zevk almalarını sağlamaktır
hayır – vazgeçmeyeceğim hiçlikten
baba – ben
yalnızlığın
beni ele geçirdiğini hissediyorum
baba – ben
yalnızlığın
beni ele geçirdiğini hissediyorum
Bir yaşam yalnızca onu yaşayan kişinindir..
Bazı şeyler sonsuza dek yitirilmiştir, başkaları sonradan akla gelecektir, daha başka şeyler de yitirilmiş, bulunmuş ve yine yitirilmiştir.
Bu yazıların beni iyileştireceğini sanmıştım, ama onun yerine yaramın açık kalmasına neden oldular.”
“Düşüncemi yazarken bazen kaçıp gider; buysa sürekli unuttuğum kendi güçsüzlüğümü aklıma getirir. Bu bana unutulmuş düşüncem kadar şey öğretir, çünkü ben yalnızca kendi hiçliğimi öğrenmeye çabalıyorum.” (Pascal)
Anı Kitabı için olası önsöz(ler).
“Düşünceler, rastgele gelir ve rastgele gider. Onlan elinde tutmanın ya da oldurmanın yolu yoktur. Bir düşünce kaçıp gitti; Onu yazıya dökmeye çalışıyordum: Bunun yerine benden kaçtığını yazıyorum.” (Pascal)
“Düşünceler, rastgele gelir ve rastgele gider. Onlan elinde tutmanın ya da oldurmanın yolu yoktur. Bir düşünce kaçıp gitti; Onu yazıya dökmeye çalışıyordum: Bunun yerine benden kaçtığını yazıyorum.” (Pascal)
Çünkü hiçbir sözcüğü görmeden yazamayız, o sözcük sayfaya ulaşmadan önce bedenin bir parçası durumuna gelmelidir, kişi yüreğiyle, midesiyle ve beyniyle nasıl iç içe yaşıyorsa, o sözcük de aynı biçimde insanın birlikte yaşamış olduğu bedensel bir varlık olmalıdır. Öyleyse anı, içimizde taşıdığımız geçmişimiz olmaktan çok şimdiki zamandaki yaşantımızınkanıtıdır. Kişi kendisini çevreleyenşeylerin arasında gerçekten var olmak istiyorsa, kendisini değil, neler gördüğünü düşünmelidir. Orada var olabilmek için kendisini unutmalıdır.
“İbrahim’in Tanrısı, İzak’ın Tanrısı, Yakub’un Tanrısı” filozofların ve bilim adamlarının değil.
“Göremediğimizi hayal etmek çok eğlenceli oluyor,”
Evet, büyümeyebiliriz, yaşlanırken bile her zamanki çocuk olarak kalabiliriz. Eskiden nasılsak öyle anımsarız kendimizi ve değişmediğimizi duyumsarız. Kendimizi şimdi olduğumuz biçime eskiden soktuk, yıllar geçse de öylece kalıyoruz. Kendi açımızdan değişmiyoruz. Zaman bizi yaşlandırıyor ama biz değişmiyoruz.
Her kitap bir yalnızlık imgesidir..
Ölümün resmi bu, görünmeyen bir
adamın portresi.
adamın portresi.
Doğruyu ararken beklenmedik şeylere hazır ol, çünkü onu bulmak zordur, bulunca da şaşırtıcıdır.”
Anlamadığımız bir dünyada başıboş sürükleniyormuşuz gibi
Yitirilmiş bir dünya bu!
Sonsuza dek
Sonsuza dek
Ama ne de olsa, insanlar değişmiyor .
Yaralanmıştım, bu yaranın ne kadar derin olduğunu şimdi anlıyorum. Bu yazıların beni iyileştireceğini sanmıştım, ama onun yerine yaramın açık kalmasına neden oldular.
İnsanın tüm mutsuzluğu bir tek şeyden kaynaklanır. Sessizce odasında kalmayı başaramamasından.
Örneğin, bir odada tek başına oturan bir adam imgesi. Pascal’ın dediği gibi: İnsanın tüm umutsuzluğu yalnızca bir tek şeyden kaynaklanır: odasında sessizce kalmayı başaramamasından.
Ölüm hiçbir şeyi değiştirmedi. Tek fark, artık zamanımın olmaması.
evde hiçbir şey kalmamıştı. Bir düşünce bile ..
Ölmüş bir adamın eşyalarıyla yüz yüze gelmekten daha korkunç bir şey olamayacağını öğrendim.”
Aynı anda hem yalnız olmak hem de olmamak olasıdır.
Yalnızlığından çıkmak için çok uğraşırmış gibiydi ..
Başka birinin yalnızlığına girmenin olanaksız olduğunu anlıyorum.
Ölüm, insanın bedenini kendisinden alıp götürür. Yaşarken, insan ve bedeni aynı anlamı taşırlar, öldükten sonra ise ayrılırlar
Yaşadığı yer yaşamının merkezi değildi
Alışkanlık öldürücü bir şeydir.”
Yaşam her an durabilir
Uzun bir hastalıktan sonra gelen ölümü çaresiz kabul edebiliriz. Kaza sonucu ölümü bile yazgıya yükleyebiliriz. Ama bir insanın, görünürde hiçbir neden olmadan, yalnızca insan olduğu için ölmesi, bizi yaşamla ölüm arasındaki o görünmez sınıra o denli yaklaştırır ki, artık hangi tarafta olduğumuzu kestiremeyiz.
Zihnim kendi kendisinin içine tam olarak sığmayacak kadar dar.
Aynı anda hem yalnız olmak hem de olmamak olasıdır.
Örneğin, bir odada tek başına oturan bir adam imgesi. Pascal’ın dediği gibi: İnsanın tüm umutsuzluğu yalnızca bir tek şeyden kaynaklanır: odasında sessizce kalmayı başaramamasından.