Jean-Jacques Rousseau kitaplarından Yalnız Gezenin Düşleri kitap alıntıları sizlerle…
Yalnız Gezenin Düşleri Kitap Alıntıları
de değişiriz ve kimse bugün sevdiğini yarın da seveceğinden emin olamaz.
_Beni ölecek halde gördüğünüz zaman, bir meşenin gölgesine götürün, size vaat ederim ki oradan geri döneceğim.
_Ufukta mutluluk görüyordum. Meğer bütün felâketler kapıda beni bekliyormuş.
_Şerefini kaybettikten sonra yaşamaktan daha feci ölüm olur mu?
_Eski devlet adamları hep erdemden, ahlaktan söz ederlerdi. Bizimkiler yalnız ticaretten, paradan söz ediyorlar.
_Para ile her şey alınır ama ahlak satın alınmaz
_Diktatörlüklerde yüksek göreve erişenler, çoğu kez düzenbaz, entrikacı, aşağılık kimselerdir.
_Eşitlik olmadan özgürlük olmaz.
_Gerçekten mutlu bir varlık, yalnız olan varlıktır.
_Mucizeler yaratacağını söyleyen, ama bütün ustalığı hastalara dişlerini sıkıp dayanmalarını salık vermek olan bir hekim için ne düşünmeli?
_Başka ülkelerde işsiz bir takım insanların, kendi kendilerini en parlak övgülerle yüceltip başka milletlere barbar deyip geçiyorlar
_Oldukça uzun bir kaldıraçla insan dünyayı tek parmağı ile yerinden oynatabilir ama, onu taşımak için Herakles’in omuzları gerekir.
_Yasama gücü devletin kalbi, yürütme gücü ise beyindir. Bir insan aptal olsa bile yaşamını sürdürebilir, ama kalp durduğu anda canlı ölmüştür.
_Her insan özgür ve kendi kendisinin efendisi olarak dünyaya geldiği için, hiç kimse onu isteği dışında buyruk altına alamaz.
_Zor iş, zamanında yapmamız gereken fakat yapmadığımız koIay işIerin birikmesiyIe meydana geIir _Doğru yolda giden kaplumbağa eğri yolda giden yarış atını geçer
_Şefkatin en büyük amiIi anaIardır. Hayatımdaki bütün hataIarım ana terbiyesi görmeyişimden iIeri geImiştir _Her işte, güçlü olan gerçek suçlu, zayıf olan suçsuzu öne sürerek temize çıkar
_Sanatları öğrenirken en başa yaşama sanatını koymayı unutma…
_Hiçbir şeye bağlanmayarak yalnızca kendime dayanıyorum.
_Söyleyeceğiniz anı hazırlamadan söyleyeceğiniz şey bir anlam taşımaz.
_Ortaçağ felsefedinde tanrı, insanı kurgulayarak yaratır ve insan tanrıya ulaşmak için uğraşır. Bu kurgu dünyası bir sınavdır. Ortaçağ ilkel insanı bu yüzden bir maske takar. Rönesans özgür düşüncesiyle birlikte maskeler atılır herkes kendisi olur.nesne olmaktan çıkıp özne olabilen
_Aydınlanma, ışık demektir. Satir ateşi ilk gördüğünde öpüp kucaklamak istemiş ama promethus ona şöyle söylemiş: Ey sSatir, çenendeki sakallara çok üzülürsün çünkü o dokununca yakar. Uygarlıkla birlikte insan yaşamına giren yeniliklerin var olan gelişmeleri yakabileceğini ve sahte ışıklara adlanılmaması gerektiğini söylemiş.
_Gynesin yüzüğü herkesi gerçek yüzüyle gösterir, maskeleri düşürür. Bu yüzüğe sahip olmak mantıksız, fırlatıp atmak gerekli. Yüzüksüz beni hiçbir zaman göremezler. Yanlış görmekte ısrar ediyorlarsa onlardan kaçmak, doğru görüyorlarsa sadece maskeyi görüyorlar demek. Beni göremezler.
_Maske takarak yaşıyoruz ve maskenin içindeki gerçek beni unutuyoruz ve ideal benliği gerçek sanıyoruz. Gerçek benliğimizle çatışma sonucu hastalanıyoruz.
_Delilerle dolu bir dünyada akıllıca düşünebilmek, başlı başına bir deliliktir.
_İnsanlar bir kişinin buyruğu altına girdi mi, ortada bir halk ve başkanı değil, bir efendi ve onun köleleri vardır. Bir kalabalığı boyundurluk altına almakla, bir toplumu yönetmek arasında her zaman bir ayrım olacaktır .
_Hükümet halkın efendisi değil, emanetçisidir. _Devletin iktidara değil, halka ait olduğunu savunmuş ve ulus-devlet anlayışını benimsemişti. Yurttaşlar olmadan erdem, erdem olmadan özgürlük, özgürlük olmadan devlet olamaz
_Hoşumuza giden iyilikleri yapmamızın erdemli olmakla hiçbir ilgisi yoktur.
_Bir bütünü eline geçireceğini kesin olarak bilen bir insanın o bütünün bir parçasından vazgeçmesinde büyük bir özveri yoktur bence _Güçlü biri, insanlığa özgü zayıflıkların da üzerinde olmalıdır, yoksa sahip olduğu aşırı güç,onu diğer insanların aşağısına çeker _Onların sarayda yaşaması için senin sürünmek gerekir, saraylar ne kadar çoğalırsa halk o kadar yoksullaşır _Ancak yalnız olduğumda kendimi bulurum. Bunun dışında çevremin oyuncağıyım
_Devamlı çalışan ve oradan oraya koşuşturan hırslı insanlar, başkalarının özgür olmasından nefret ettikleri gibi kendileri için de özgürlük istemezler Bu insanlar, hayatları boyunca kendilerini istemedikleri şeyleri yapmaya zorlamış ve emir verebilmek uğruna her türlü esarete katlanmış insanlardır.
_Kalbimin ve aklımın aynı insana ait olmadığını söyleyebilirim
_Aşk gibi nefrette insanı aptallaştırır.
_Parçalanma, ilkin, hükümdarın yasalara uymaması ve egemen gücü zorla ele geçirmesiyle olur. Devlet’in kendisi daralıp küçülür; yani, büyük devlet dağılıp gider ve onun içinde, yalnızca hükümet üyelerinin kurduğu bir başka devlet ortaya çıkar; bu da, halkın geri kalanı için artık bir efendiden, bir zorbadan başka birşey değildir. Öyle ki, hükümet egemenliği zorla ele geçirir geçirmez toplum sözleşmesi bozulur; hukuk açısından doğal özgürlüklerine yeniden kavuşan sıradan yurttaşlar boyun eğmeye zorlanırlarsa da, boyun eğmek zorunda değildirler. Devlet dağıldığı zaman, hükümetin kötüye kullanılmasına, genel olarak anarşi denir.
_Doğduğumuzda girdiğimiz savaş meydanından ölünce çıkarız.
_Boş şeylere gerçek denilmesi,gerçeğin kutsallığına saygısızlıktır _Beni tutkularım yaşatmış, tutkularım öldürmüştür. Ne gibi tutkular? diye sorabilirsiniz. Bir sürü hiç _Beklemek karşılaşmaktan daha muthistir; tehdit, darbeden daha kötü.
_Bir çocuğun bir yaşlıya emretmesi, bir budalanın bir bilgeyi yönetmesi nasıl ki doğa kanununa aykırıysa açlık içindeki çoğunluk zorunlu ihtiyaç maddelerinden yoksun yaşarken bir avuç insanın gereksiz şeyler bolluğu içinde yüzmesi doğa kanununa açıkça aykırıdır Modern insanlar, sizlerin köleleriniz yok ama siz kendiniz kölesiniz. …
_Uçurumun dibinde rahatım; mutsuz bir ölümlü ve Tanrı’nın kendisi gibi duygusuz
_Konuşurken el ve baş hareketleri yapanlar sadece Avrupalılardır : sanki dillerinin bütün gücü kollarındadır ; buna bir de ciğerlerininkini eklerler ve bütün bunlar hiçbir işe yaramaz. Bir Frank birçok söz söylemek için çırpınıp dururken , bedenini hırpalarken bir Türk bir an nargilesini ağzından çıkarır , yarım ağızla iki sözcük söyler ve onu bir vecize ile ezer geçer
_Erkekler her zaman kadınların istediği gibi olacaklardır : Büyük ve erdemli olmalarını istiyorsanız, kadınlara büyüklüğün ve erdemin ne olduğunu öğretin.
_Hayvanlar evcilleşince bu üstünlüklerinin yarısını kaybeder;bizim bu hayvanlara iyi bakmak,onları iyi beslemek için gösterdiğimiz bütün özenin sadece onları yozlaştırmaya neden olduğu söylenebilir.İnsan için de durum böyledir:Toplumsallaşır ve kökleşirken,zayıf,korkak,sürünür hale gelir;bu,insanın yumuşak ve kadınsı yaşama tarzı hem gücünü hem de cesaretini azaltmak,onu gevşetmek sonucuna varır
_Düş kurmak beni dinlendirir ve eğlendirir ; oysa düşünmek beni yorar ve hüzünlendirir. _Hayal, gerçeğinden daha fazla sevilir. Sevilen herhangi bir şeyi tamamıyla görmek mümkün olsaydı aşktan eser kalmazdı. _Üzüntüler yalnızlıktan fazla büyür, bir sinek bir canavar olur
_Özgürlüğünden vazgeçmek, insan olma niteliğinden, insanlık haklarından, hatta ödevlerinden vazgeçmek demektir _İlkbaharı tasvir etmek istersem, kışta bulunmam gerekir.
_Karşılıksız sevmenin değeri yoktur
_Spartalı bir kadının orduda beş oğlu vardı; savaşla ilgili haberleri bekliyordu. Bir köle geldi; kadın titreyerek ondan bu konuda bilgi istedi: Beş oğlunuz da öldürüldü. -Aşağılık köle, ben sana bunu mu sordum?- Zaferi kazandık! Anne koşarak tapınağa gidip tanrılara şükretti. İşte size kadın vatandaş!
_Özgürlük, her iklimde yetişen bir meyve değildir, onun için her ulus ulaşamaz ona. _insan bilgilerinin sanıldığı gibi güzel bir kaynağı olmadığını göreceksiniz. Astronomi, boş inançlardan doğmuştur; güzel söz söylemek hırstan, kinden, dalkavukluktan, yalandan; geometri cimrilikten; fizik boş bir meraktan ve hepsi birden, hatta ahlak bile, insanın kendini beğenmesi neden doğmuştur _Hiç kimse aydınlıktan kafası karışmış kendisininkinden farklı koşullar hakkında yürüttüğü mantığın eziyet ettiği ilkel adamdan daha mutsuz olamaz.
_Büyük adamları yaratan büyük fırsatlardır
_Her işlerini tanrıların gözü önünde yapmaktan zevk alan insanlar, o za¬man kulübelerinde, tanrılarla birlikte yaşarlardı. Kötülükler başlayınca insanlar, bu rahat kaçıran seyircilerden usandılar ve onları heybetli mabetlere koyup kendilerinden uzaklaşnrdılar. En sonunda tanrıları bu mabetlerden de attılar ve içle¬rine kendileri yerleştiler. Daha doğrusu, tanrıların mabetleri, vatandaşların evlerinden ayırt edilmez oldu. İşte o zaman ah¬lak bozukluğu son haddine vardı.
_Mevsimlerin hiç değişmeden devam etmesini istemeye benziyor bu
_Hiçbir gereksinimi olmayan insanlara hangi boyunduruk dayatılabilir?.
_Kim genel istemi saymamaya kalkarsa, bütün topluluk onu saygıya zorlayacaktır _Halka halkın diliyle değil, kendi diliyle seslenmek isteyen bilge kişiler demek istediklerini anlatamazlar
_Tanrılardan oluşan bir halk olsaydı, kendisini demokrasiyle yönetirdi. Böylesine mükemmel bir yönetim insanlara göre değildir _Bundan böyle elimden gelebilecek tek iyiliğin, istemeden ve bilmeden kötülük yapmamak için hiçbir sey yapmamak
_Çocuğa bir gerçeği öğretmekten daha çok, her zaman gerçeği bulmak için nasıl davranması gerektiğini öğretmek. Çocuğunuzun zekasını geliştirmek istiyor musunuz? O halde çocuğunuz; koşsun, zıplasın, bağırsın, daima hareket içinde bulunsun siz, çocuğunuza sürekli olarak ne yapması gerektiğini söylerseniz onu ahmaklaştırırsınız. Gün boyu git, gel, bunu yap, şunu yapma, dikkat et, düşme, oradan yürüme, buradan koşma. Emirlerine muhatap olan çocuğun kendisine güvenmesini nasıl beklersiniz? Kafanızla çocuğun kollarını ve bacaklarını siz idare edecekseniz onun kafası ne işe yarayacak? ..
_Devlet varlığını yasalarla değil, yasama gücüyle sürdürür
_Güç ilk köleleri ortaya çıkardı ve korkaklık da bu durumu ebedileştirdi.
_Boş bir yanılgıya aldanmış ve kurban gitmiş
_Mutluluk anlatılmaz hissedilir. Anlatma imkanı ne kadar azalırsa hissetme o kadar artar
_ İnsanın, çıkarı için olduğundan başka türlü görünmesi gerekiyordu. Olmak ve görünmek birbirinden farklı iki şey oldu
_Bir çayırı renk renk süsleyen çiçekleri birer birer incelemek üzere durakladığınızda, bunu yaptığınızı görenler, sizi cerrah çırağı sanarak, çocuklarının kaşıntısını, insanların uyuzunu veya atların ruam hastalığını iyileştirecek otlar isterler.
_Tanrı beni yarattı ve yarattığı kalıbı parçaladı
_Endişeli ve dalgındım. Bu hâli anlatmak hayli zor.
_Alçalmış ruhların,büyük şeylere yükselmeleri mümkün değildir.Buna kudretleri olsa bile cesaretleri yoktur.
_Dünyaya yabancı bir gezegenden düşmüş gibiyim.
_Tüm bir milletin bir bayram gününün sevinciyle dolup taştığını, tüm kalplerin, hayatın bulutlarını çabucak, ama şiddetle delip geçen zevk ışınları altında parıldadığını görmekten daha büyük bir zevk var mıdır?
_Erkeklerin kadınlara kul köle olup onların istediği gibi yaşadığı, kadınların beğenmediği dram şiirlerine değer verilmeyen bir çağda ülkede doğmak felaketine uğramış bir sanatçı kendini beğendirmek için ne yapar Söyleyin ünlü Voltaire, bizim sahte nezaketimize uymak için nice kudretli ve erkekçe güzellikleri feda ettiniz!
_Mısırlılardan Yunanlılara geçmiş eski bir geleneğe göre bilimleri icat eden, insanların rahatına düşman bir tanrıdır………… _Hollanda’da halkın saati söylemek ya da yol göstermek için para aldığını söylerler. En sıradan insanlık görevlerini alışveriş konusu yapmak için pek aşağılık bir ulus olmalı.
_ Başkentte yükselen her sarayı gördükçe, bütün bir ülkenin yıkıntıya çevrildiğini görüyormuşum gibi gelir bana.
_Nasıl Okyanus sularının alçalıp yükselmesi gece bizi aydınlatan seyyarenin muntazam tesirine bağlı ise namus ve ahlakın akıbeti de ilim ve sanatların tekamülüne bağlıdır. Onların ışıkları ufkumuzda yükseldikçe faziletin kaybolduğu görülmüş ve aynı hadise her devirde ve her yerde vaki olmuştur…
_Acıma tatlı bir duygudur,çünkü kendimizi acı çeken kimsenin yerine koymakla yine de onun gibi acı çekmiyor oluşumuzun sevincini duyarız.
_Niçin Türkler genel itibariyle bize nazaran daha fazla insani ve misafirperverdirler? Bireylerin büyüklük ve saadetini geçici ve fani bulduklarından, başkalarının düşkünlük ve sefaletlerine karşı yabanci kalmayacak derecede insanlığa daha yakın olduklarından ve bugün yardım ettiklerinin akıbetine yarın kendilerinin de düşebileğini düşünür olduklarından
_Alçak ruhlar, büyük insanlara asla inanmazlar…
_Mutluluğun ta kapısına kadar varıp da içine giremediğim anlar çok olmuştur hayatımda. Bir bedende iki ruh istiyordum ben, başka türlü içimdeki boşluk dolmuyordu.
_Bilim, edebiyat ve sanatlar insanları bağlayan zincirleri çiçeklerle örter; özgür yaşamak için doğmuş görünen insanların damarlarında taşıdıkları özgürlük duygusunu söndürür. Onlara kölelik hayatını sevdirir; onları uygar milletler dediğimiz topluluklar durumuna sokar. Kuşkular, kıskançlıklar, korkular, soğukluk, uzaklık, nefret ve ihanet sürekli olarak kibarlığın o tek biçimli ve hain örtüsü altında gizlenir.
_Tüm zamanlarda çağlarının, ülkelerinin, toplumlarının gö¬rüşlerine boyun eğmek için doğmuş insanlar olacaktır. Tam bu nedenle, bugün özgür-düşünürler ve filozoflar olarak davranan kimileri eğer o zamanlarda yaşamış olsalardı birer fanatikten daha çoğu olamazlardı.
_iyi insanlar için dürüstlük bilgili insanlar için bilgililikten de daha değerlidir.
_Uygar insan köle doğar köle ölür. Doğunca kundağa sararlar ölünce tabuta kapatırlar.
_Emile ya da Eğitim Üzerine_
_Doğal bir ortam içinde dünyaya gelen Emile korunmaya muhtaç bir çocuk olarak diğer insanlar gibi annesine muhtaçtır. İlk öğretmeni annesidir. Emile özgürlüğünü kısıtlayıcı her türlü uygulamadan uzaktır. Onu korumak için doğasından uzaklaştırmak, ağladığında, hastalandığında, konuşmaya başladığında verilen kötü tepkiler doğal olmalıdır. Yapmacık şeyler onun kötü yetişmesine neden olabilir. Emile baskı görmez, ailesi ona kızmaz. Yaratıcılığı engellenmeden aşağılanmadan büyür. Annesi, Emile yaralandığında panik olmaz. Onun bunlardan da birer tecrübe edineceğini düşünür. Ağlamayı bir ifade biçimi olarak görür. Onu kısıtlamaz, dışarıda oynama saati eve dönmesi uyanması sabit değildir. Kendi kendine uyanır, karnı acıktığında yemek yer. İstediği şeyleri almak için bazen de uğraşması gerekir bu da ona çaba göstermeyi, istekleri için çalışmayı öğretir. Emile yetim kalınca J.J. Rousseau onu yanına alır ve eğitmeye başlar. Ancak 12 yaşına kadar hiç karışmaz. Din, sanat, bilim öğretmez. Rousseau bunları gereksiz gördüğünden Emile’e belirsiz bir şey için gelecek yatırımı gibi saçma bir düşünce için çocukluğunu özgürlüğünü boşuna harcatmaz. Bunu yaparsa onu esir edeceğini düşünür şımartmaması için her istediğini yapmaz. Ona ders vermez. Sadece iyi bir örnek olur. Dürüst davranır çünkü ondan dürüstlük bekler. Hayatı öğrenmelidir ve Robinson Crusoe’dur. Çünkü hayatta kalmak için gereken ihtiyaçlarını, bunlara karşı neler yapması gerektiğini öğrenir. Emile de bu halkanın bir parçası olmalı kendine burada bir yer edinmelidir Aynı zamanda dinler hakkında bilgi edinmeye, bunları yargılamaya başlar.
_Emile, insanlığın kokuşmuşluğu ve çürümüşlüğü karşısında bir gencin yetiştirilme öyküsü üstüne kurulmuştur.
_Çocuklar yaramazlık ve inattan dolayı ağladığında yanına gidilmemeli, sustuğunda yanına gidilmelidir. Kısa bir süre sonra çocuğun çağırma biçimi bağırma değil susma olacaktır.
_Çocuk, kullandığı mobilyaları kırıyorsa, yenilerini koymakta hiç acele etmeyin; mahrumiyetin acılarını ve sıkıntılarını çeksin. Odasının camlarını kırıyorsa gece gündüz rüzgâr altında kalsın.
_Zanaatlar içinde en önemlisi ve en itibarlısı tarımdır: İkinci sırada demircilik, üçüncü sırada da inşaatçılık yer alır. Onun için maddelerin kullanım değeri önemlidir cam da elmastan daha değerlidir.
_Krallar uyruklarına karşı niçin merhametsizdirler? Asla insan olmayı düşünmedikleri için. Zenginler yoksullara karşı niçin bu kadar acımasızdırlar? Çünkü yoksul olma korkusu yoktur onlarda. Soylular niçin halkı bu kadar küçümserler? Çünkü bir soylu kesinlikle halktan biri olmayacağından emindir. Türkler niçin genel olarak bizden daha fazla insan sever ve misafirperverdirler?
_İnsanlar başkalarının ancak kendilerinin de korunamayacaklarına inandıkları felaketlerinden etkilenirler.
_Kişinin anlamlı ve mutlu bir yaşam sürebilmesi için elden geldiğince toplumun zararlı etkilerine karşı korunaklı olması, yaratıcı, uyumlu, neşeli bir yaşam geliştirebilmesi için kendi kişisel kaynakları ile ahlaksal bağlanımlarına geri dönmesi gerekmektedir.
_Devletler, kendi hukuk, askerlik ve eğitim sistemleri üzerinde var olurlar. Rousseau Ortaçağ kilisesinin dogmalarına karşı “aklı” öne çıkaran bir “Aydınlanma Çağı” filozofu olduğu kadar, modernitenin getirdiği bozulmalara karşı doğayı, şehre karşı da kırı savunan romantizmin öncü yazarlarından biri olarak da kabul edilmektedir
_Hobbes’a göre; Doğa Durumu’nda insanlar birbiri ile kavgalıdır ve bir savaş durumu söz konusudur. Mutlak egemen (Leviathan) gelerek bu duruma son verir ve insanlar sözleşme sonucu bu egemene mutlak olarak itaat ederler. J. Locke’da ise Doğa Durumu’nda insanlar barış içindedir. Sözleşme neticesinde mülkiyetlerini korumak için bir araya gelirler ve egemenliği parlamento ile kısıtlanmış bir hükümdara itaat ederler. Rousseau’da da doğa durumunda insanlar barış içinde olsalar da, mülkiyetin oluşumu kargaşa yaratmıştır. Bu sebeple bir sözleşme ile kendilerinden oluşan bir “Genel İrade”ye özgürlüklerini teslim etme ihtiyacı hissederler.
_Emile “Yaradanın elinden çıktığı sırada her şey iyidir: Her şey insanın elinde bozulur” cümlesi ile başlar. Emile isimli bir erkek çocuğun doğumundan yirmili yaşlarına ve evliliğine kadarki süredeki eğitimi üzerine kurgulanmıştır.
_Gerçek eğitim derslerden ve ilkelerden çok uygulamadır.
_Onun eğitimi doğa ile uyum içindedir. Bu sebeple insana bahçesindeki bir ağaç gibi biçim vermek gerekir.
_Çocuk kentten ziyade köyün temiz havasında büyümeli, et yerine sebze ve bitkisel gıdalar ile beslenmelidir.
_Rousseau, Platon gibi çocuklara masal öğretilmesine karşıdır.
_Çok et yiyen insanlar acımasız ve barbar olurlar.
_Ben sana söylemiştim sözünden daha saçma bir şey yoktur. Söylediklerinizi hatırlatmanın en iyi yolu söylediğinizi unutmuş gözükmektir _Savoie’li bir rahibin dilinden Katolik kilisesinin dogmalarına ve dini inançlarına sert eleştiriler getirmektedir.
_Kitap Emile ve Sophie’nin tanışması, evlenmesi ve Rousseau’nun genç evlilere öğütleri ile son bulmaktadır.
____________________
_Yalnız Gezenin Düşleri_
_İşte, yeryüzünde yalnızım; kendimle baş başayım; artık ne kardeşim var, ne bir benzerim, ne dostum ne de ait olduğum bir toplum.
_Becerikli bir ikiyüzlü olmadığım, ahlaklı ve sabırsız biri olduğum için battım.
_Yarış alanının sonuna gelindiğinde arabayı daha iyi kullanmayı öğrenmek neye yarar?
_Birinin attığı taş bizi üzüyor, ancak yukarılardan bir yerlerden düşen taş kendiliğinden düştüğünden bizi üzmüyor.
_Özgürlük daha çok, yapmak istediğini yapmamaktır.
_Elde ettiği güç ile insanlığın üzerine çıkan biri, insanlığa özgü zayıflıkların üzerinde olmalıdır, yoksa bu güç fazlalığı onu diğer insanların, hatta bu güce sahip olmadan önceki kendisinin bile altına indirir.
_İnsanlar, toplum yaşamının bütün zevkini yüreğimden kopardılar. Bundan böyle iyilik de kötülük de etseler, onlardan gelen her şeye karşı ilgisizim. Süslenmekten de vazgeçtim; ne kılıç taşıyacaktım ne saat – Kendimi sevgiye ve beğenilmeye layık, sevildiğimi ve sayıldığımı sanan ben, birdenbire, yeryüzünde eşi görülmemiş bir canavara dönüştürüldüğümü gördüm. İnsanların yüzünde düşmanlıktan başka bir şey görmüyorum oysa doğa bana hep gülüyor.
_Kimseye bağlı olmaya katlanamazdım; işte özgürdüm; özgür olmaktan da daha çok bir şeydim.
_Doğarak girdiğimiz savaş alanından ölümle çıkarız.
_Yaşlı birinin yapacağı bir tek inceleme kalmışsa, o da yalnızca ölmeyi ögrenmektir.
_Yalnızlık ve düşünme saatleri, günün, bütünüyle kendim olduğumu, bana yabancı düşüncelerden uzak olduğumu, doğa benim nasıl olmamı istediyse öyle olduğumu gerçekten söyleyebileceğim tek anlarıdır. Hak ettiğimden dolayı beklediğim durumun gerçekleşme umudu olmasa, yalnızca anılarımla yaşayacağım. Böylece, kendimi büsbütün batırmadan önce görebilmek için, yeryüzündeki bütün umutlarımı yitirerek, yüreğimi besleyecek hiçbir besin bulamayarak onu kendi özüyle beslemeye ve besinini içimde bulmaya yavaş yavaş alıştığım döneme dönmeliyim.
_Kendimle karşı karşıya kalmak alışkanlığım, sonunda bana dertlerimi duyumsatmaz oldu. Mutluluk kaynağının bizde bulunduğunu, mutlu olmasını bileni mutsuz kılmanın insanların elinde olmadığını, deneyimimle öğrendim. Dört ya da beş yıldan beri, sevgiyle dolu yumuşak ruhların dünyadan uzaklaşmakta buldukları iç hazzını duymaktaydım.
_Yalnız dolaşırken düştüğüm bu esrime, bu kendimden geçme durumları, bana acımasız davrananlara borçlu olduğum zevklerdi. Onlarsız kendimde taşıdığım hazineleri ne bulabilir, ne de görebilirdim.
_Otların arasında dolaşıp eğleniyor, ot koleksiyonu için güzel bitkiler topluyorum. Bağbozumu bitmiş. İnsanlar çekilmiş, ıssızlaşmış sonbahar ve kış geliyor. Ruhuma öyle benziyor ki İçimi çekerek kendi kendime, Bu dünyada ne suç işledim? diyordum.
_Rousseau’nun bir kaza geçirmesi ve düşüp suratının dağılması sonucunda yerde akmakta olan kanına, bir derenin akışına bakar gibi bakması ve bu o anı ne zaman anımsasa bilinen hiçbir zevkle karşılaştıramadığı bir huzur hissetmesi.
______________
_İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı_
_2 tür eşitsizlik var. İlki, doğa tarafından. Yaş, sağlık ve zeka farklarından. Diğeri ise sonradan. Siyasi eşitsizlik.
_Doğal durumdan uygar toplumlara geçişte yitirilen bazı değerlerden bahsetmektedir. Bunlar, merhamet, acıma duygusu ve insanın kendi kendisini sevmesidir. Uygarlığın getirdiği aklı ön planda tutma ve akıl yürütmenin de bu değerleri yok edişi
_Eşitsizliğin en büyük nedenlerinden biri, özel mülkiyete doğal durumdaki son nokta ve sivil toplumun ortaya çıkışındaki ilk nokta yoksulun zengine bağımlı kılınarak köleleştirildiğini savunur.
_Özgürlükten vazgeçmenin insanlıktan vazgeçmek, köleleşmektir.
_Bireyin doğa durumundaki erdem ve değerlerin sosyal hayata geçişle birlikte yavaş yavaş yozlaştığını ve yok olduğunu varsaymaktadır.
_Rousseau, ruhun ölmezliğine , öte dünyada iyileri ödüllendiren ve kötüleri cezalandıran , varlığı doğanın harikalarının manzarası, kendi bilincinin sezgisi ile kanıtlanan bir tanrıya, ‘ Tanrısal iç güdüye’ inanır. Demek ki Rousseau “deist” –yaratmacı- dır. Rousseau ezilenlere haklarını verecek bir tanrıya ihtiyaç duyar.
_Eşitlik, özgürlük, yoksulluğu ve serüveni yaldızlı bir köleliğe her zaman üstün tutacaktır. Bir kısım insanların içinde yaşadığı bolluğun arkasında başkalarının yoksulluğu olduğunu 1756 Lizbon Depremi’ni Tanrısal iradeye bağlayan Papa’nın yalanını fark edip yaşanan depremin toplumsal sistemin ürünü olduğunu, çünkü yıkımın ve ölümün gelip yoksul mahallelerin başına çöktüğünü fark eden bir düşünürün yalnızlığıdır
_Uygarlık gelişir ve mülkiyet anlayışı değişir.
__________
_Jean-Jacques Rousseau (1712 – 1778)
_Düşüncelerinden dolayı aforoz edilip eleştriye maruz kalmış ve kimliğini gizleyerek sakin, yeşil bir köyde duygularını yazmış. Kendi ruhuyla bir iç konuşması yapan bir Botanikçinin itiraflarından derlenen bir kitap. Rousseau, Fransız Devrimi’nin şafağında, 1778’de öldü. Ölümünden 11 yıl sonra, 1789’da, en azından Avrupa tarihine bundan böyle politik düzlemde de yön vermeye hazırlanan burjuva sınıfının halkı arkasına alarak gerçekleştirdiği büyük devrimi göremedi.
_ Babası Isaac, Topkapı Sarayı’nda saat tamirciliği yapmıştır. Babası, Rousseau’yu kardeşine emanet edip terk etmiş, annesi is daha doğururken ölmüştür. Babasınin, Rousseau’nun teyzesi ile evlendiğimiş. Rousseau, amcası ile bir süre kaldıktan sonra evden kaçarak Cenevre’yi terk eder. Fransa’da yazıları yasaklanınca daha sonra aralarının açılacağı dostu David Hume’un daveti üzerine İngiltere’ye gider. Kalvenist olan Rousseau, Torino’da iken Katolikliğe geçer, daha sonra tekrar Kalvenist olur. 66 yaşında iken sabah yürüyüşü sırasında düşer ve kan kaybından dolayı hayatını kaybeder
_____________________
Özgürlük daha ziyade yapmak istemediğini yapmamaktır
dokunabileceğini araştırdılar ve beni kendileriyle birleştiren bağların hepsini kesip attılar. Kendileri istemeseler de, onları sevebilecektim; sevgimden ancak insan olmaktan çıkmak yoluyla kurtuldular. Öyle istediklerine göre, şimdi benim için yabancı, adı sanı bilinmeyen insanlar onlar; birer hiçler!
yeryüzünde ancak geçici zevklerle oyalanabiliriz; sürekli
mutluluğun tatlılığına pek inanmam. En derin hazlarımızda bile Şu anın tükenmez olmasını isterim diyebileceğimiz
dakikalar ya var ya yoktur. Öncesinin özlemini ve sonrasının
isteğini çektirip yüreğimizde boşluk ve kaygı bırakan geçici
bir ruh durumuna nasıl mutluluk diyebiliriz ?
çevremin oyuncağıyım.
de değişiriz ve kimse bugün sevdiğini yarın da seveceğinden emin olamaz.
düşünmeksizin yalan söylemek, yalan değil, bir tür uydurma oyunudur.