İçeriğe geç

Yalan Kitap Alıntıları – Tahsin Yücel

Tahsin Yücel kitaplarından Yalan kitap alıntıları sizlerle…

Yalan Kitap Alıntıları

Doğruyu söylemek doğru olmaya yetmiyor, doğru olmak da doğruyu söylemeye.
Doğruyu bulmak için yanlışı bilmek gerekir.
Şimdi ona öyle geliyordu ki insan ancak içinde kendi kişisel sözcükleri tükendiği zaman tükenirdi.
Öyle görünüyordu ki Yusuf Aksu’nun tüm bu aşk atılımları boşa dönen bir çarkın deviniminden başka bir şey değildi: tutkusu bedeninin derinliklerinden gelmiyordu, yüzeyindeydi. Belki de bu yüzden, tutku yüzünde, gözlerinde, ellerinde açık açık okunmaktaydı.
Sözcükler her şeyi bayağılaştırıyor, ama onlardan başka bir şey de kalmadı elimizde.
Sözcükler her şeyi bayağılaştırıyor, ama onlardan başka bir şey de kalmadı elimizde.
Ama sen de herkes gibisin: üstesinden geliyorsun da altından kalkamıyorsun, tıpkı benim gibi.
Dünyadaki kitapları okumakla bitiremezsin, hiç kimse bitiremez!
Yoksa sen artık gerçek adalet bu ülkeyi bırakıp gitti mi sanıyordun? Doğru, çekildi ortalıktan. Ama adalet de tüm mallar gibidir, zaman zaman karaborsaya düşer, el altından sağlanır. Biraz pahalıya mal olur o zaman, her iki yana da, ödeyene de, ödettirene de
Zenginlikler de iktidarlar gibi hep böyle damarlardan beslenir: kim bilir, belki de bir toplum yasasıdır: senin büyük adamının Maçka’nın yukarısından denize bakarak rahat rahat dil feksefesi yapması için Karagümrük’te o insanların o pislik içinde oturması, bir de bunun karşılığını ödemesi gerekiyor.
tutkunun nesnesinin yokluğunu ya da önemsizliğini kavramak ondan kurtulmak anlamına gelmiyordu
Durumundan hoşnut bir sürgünsünüz, gene de sürgünsünüz.
kitabin da şanslısı var, şanssızı var; benimkiler yoksulluğu paylaşıyor, burası benim yoksulluk odamdır
Dev kanatları engel olmakta yürümesine!
adalet de tüm mallar gibidir, zaman zaman karaborsaya düşer, el altından sağlanır. Biraz pahalıya mal olur o zaman, her iki yana da, ödeyene de, ödettirene de
Doğruyu söylemek doğru olmaya yetmiyor, doğru olmak da doğruyu söylemeye
Müzik insanların en soylu yaratımıdır, çünkü yitik dilin aranmasıdır; hiç kuşkusuz, bulamazlar; öyle bir nokta vardır ki hiçbir zaman ulaşamazlar ona
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
yeryüzünde işim ne, bilemiyorum, şu yaşadığımız yaşama bir anlam veremiyorum, insanların çoğu davranışlarına akıl erdirmekte güçlük çekiyorum.
Sözlerimiz gibi gözlerimiz de gerçeği çok ender olarak kavradığından mı?
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Şimdi ona öyle geliyordu ki insan ancak içinde kendi kişisel sözcükleri tükendiği zaman tükenirdi.
Kusurun dilin kendisinden çok, dili kullananlarda olduğu söylenemez mi?
Her şeyi birbirine karıştırmamıza dil neden oluyor.
Kuş sevenden kötülük gelmez. Kuşların dilinden anlamak insanların dilinden anlamaktan daha önemli.
dilin insanlar arasında bildirişim sağladığı düşünülebilse bile, ille de gerekli olduğu söylenemez.
onlar önce söz vardı derler. Yalan. Belki de dünyanın sonu, ortada yalnızca sözler kaldığı zaman gelecek.
İnsanların dili, düşüncelerini birbirlerinden daha iyi gizleyebilmek için buldukları.
ezgiler de hep aynı özlemi dile getirir, ilk dile dönme özlemini.
Kekemelik, özlemin daha ileri bir aşamasıdır.
Gerçek böyle hıyarların yalanlarının son dönüşümüdür.
İnsan dili evrensel değil çünkü yapay. Oysa hayvanların her türünün kendi dili var, her yerde anlaşıyorlar, çünkü dilleri doğal.
Her hayvanın, her böceğin kendi ötüşü yani sizin anlayacağınız kendi dili var. Tüm hayvanlar da birbirlerinin, en azından türdeşlerinin dilini anlar. Ama insanlar böyle mi?
Anlam hep aralıklardadır.
Sözlerimi anlayamamanız çok acı, hocam; benim için değil sizin için! dedi.
Refika Hanım, ne çok konuşmaktan hoşlanırdı ne çok konuşanlardan.
Siz durumundan hoşnut bir sürgünsünüz, ama gene de sürgünsünüz.
Müzik insanların en soylu yaratımıdır, çünkü yitik dilin aranmasıdır; hiç kuşkusuz, bulamazlar; öyle bir nokta vardır ki hiçbir zaman ulaşamazlar ona, ama arda bir bulur gibi olanlar çıkar; bu dinledigimiz de öyleydi, yitik dilin kapısında dönüp duruyordu.
Şunlara bak, şu insanlara bak, nasıl kaynıyorlar, fareler, karıncalar gibi deliklerden çıkıp deliklere giriyorlar sanki, fareler ve karıncalar gibi onlar da kendi yavrularından başka hiçbir şey üretmiyorlar.
Nereye giderse gitsin, insanların sürekli üzerine dikilen şaşkın ve düşman bakışları onu hem ürküttü, hem yaşamdan uzaklığını kesinledi. Gittikçe kalınlaştırdı kabuğunu.
İnsan dili evrensel değil, çünkü yapay. Oysa hayvanların her türünün kendi dili var, her yerde anlaşıyorlar, çünkü dilleri doğal.
Doğruyu bulmak için yanlışı bilmek gerekir.
Yoksa sen artık gerçek adalet bu ülkeyi bırakıp gitti mi sanıyordun?Dogru,çekildi ortalıktan.Ama adalet de tüm mallar gibidir,zaman zaman karaborsaya düşer,el altından sağlanır.Biraz pahalıya mal olur o zaman ,her iki yana da,ödeyene de,ödettirene de yani;ancak bizimki bir dost armagani,hic üzülme,cebimizden tek kuruş çıkmayacak.
“Dünyadaki kitapları okumakla bitiremezsin, hiç kimse bitiremez!”
Nietzche dilin sanki yalnızca sıradan, bayağı insanlar için yaratıldığını, konuşmaya başlayan insanın aynı zamanda bayağılaşmaya da başladığını yazmıştı,
Parasız günah dağıtılacak desen, hepsi koşup kuyruğa girer.
Yalancı olmak için ille de yalan
söylemek gerekmiyordu
yalan sözcüklerde değildi yalnız, edimlerde, düşüncede, içgüdüde, her yerde, her şeydedi.
Tüm bu diller insanlar arasında anlaşmayı engellemek için çıkarılmış ortaya..
Doğruyu bulmak için yanlışı bilmek gerekir.
İnsanın dili evrensel değil, çünkü yapay. Oysa hayvanların her türünün kendi dili var, her yerde anlaşıyorlar, çünkü dilleri doğal.
En kötü yalanlar söylenmeyen yalanlardı
Yaşamı baştan sona yalan olmuşsa, sürekli yalana başvurduğu için değil, başkalarına boyun eğdiği için olmuştu;
Kimdi? Neydi? Bir yanıt bulamadı Ama gerçeğe nasıl ulaşılır ki? İnsan nasıl yüzde yüz kendisi olabilir ki?
Dev kanatları engel olmakta yürümesine.
Ana ile baba, ilk çocukları doğunca, adıyla belirtilen bu çocukla bağlarını dile getiren bir bağ-adı alırlar. Örneğin Tama Awing, Tinen Awing, ‘Awing’in babası’, ‘Awing’in anası’. Çocuk ölünce, bağ-adının yerini bir ölüm-adı alır: ‘ilk doğan çocuğu ölmüş. Kardeşler arasında geçerli olan özel kurallar durumu daha da karmaşıklaştırır. Tüm erkek ve kız kardeşleri yaşıyorsa, çocuk kendi adıyla çağrılır. Bunlardan biri ölünce, bir ölüm-adı alır: ‘büyük kardeşi ölmüş’, ‘küçük kar deşi ölmüş’. Ama
oysa gerçek eksiklik onu tanıdıktan, yani o bir eksiklik olmaktan çıktıktan sonra başlamıştı
İlim ilim bilmektir, ilim kendini bilmektir
Doğruyu söylemesek de sırf herkesin söylediğinin dışında kalan bir şey söylemekle bile boyun eğmediğimizi göstermiş oluyoruz: seninle ben boyun eğenlerden en az bir parmak daha yukarıdayız.
Bir kez daha, yaşanmışı yeniden yaşamaktı tüm yapabildiği.
Konuşmamın kısırlığı beni onun yetersizliğini günahsız uydurmalarla karşılamaya zorladığı zaman, iyi etmiyordum, çünkü kişi başkasını eğlendireceğim diye kendini alçaltmamalı.
Bizim uyanik dusunurlerimiz yillardir bu insanlarin getirdigi buyuk degisimden, gerceklestirdikleri dogal devrimden soz edip durdular, hic gormedin mi? Bir gecede bir ev diken yabanil gucun bir kez bu eve yerlestikten sonra, cok daha buyuk seyler yapacagini, toplumu ve ulkeyi gelistirip yenileyecegini soylediler. Adamlar gercekten yenilediler her seyi, adaleti, onuru, ekini, sanati, dini, her seyi. Sonra ortaya senin kendini cehennemde sanmana yol acan yeni yasama bicimi cikti.
Kus sevenden kotuluk gelmez. Kuslarin dilinden anlamak insanlarin dilinden anlamaktan daha onemli.
“Bir kanıdır, yayılır çoğu kez, herkesçe paylaşılıverir. Bir bakarsın, en büyük faşist bir demokrasi kahramanı oluvermiştir.”
“Doğruyu bulmak için yanlışı bilmek gerekir, “ dedi.
“Ama doğru bilinmeden de yanlış bulunmaz. İşte bütün sorun burada!”
Sözcükler herseyi bayağilaştiriyor ama onlardan baska birsey de kalmadi elimizde
Ancak, Budala da, kendi yaşamı da gösteriyordu ki yalan sözcüklerde değildi yalnız, edimlerde, düşüncede, içgüdüde, her yerde, her şeydeydi.
Ama, bana kalırsa, yanlış bilgi her zaman doğru bilgiden daha kolay benimsenmiştir, çünkü daha kolay, daha yaygın, her yanda o var. Bir düşünün, insan ancak bir konuda uzman olabiliyor, bu tek konuda da her şeyi bilemiyor. Ya geri kalan alanlar? Dünya bilgisizlik üzerine kurulmuş. Doğru bilgiden başta uzmanlar kuşku duyar. Doğruları doğru olarak görüp söyleyen insanların çevresi çabucak boşalıverir.
Öyle anlaşılıyordu ki düşüncede doğan yaralar bedenin derinlerindeki yaralardan çok daha sızılı, çok daha ölümcül olabiliyordu.
“Ama gerçeğe nasıl ulaşılır ki? İnsan nasıl yüzde yüz kendisi olabilir ki?”
Ama düzeni yıkmak istemek başka, düzenin yıkılmasının zorunlu olduğunu düşünmek başka.
Doğruyu söylemek doğru olmaya yetmiyor,doğru olmak da doğru soylemeye.
“Ben müzik sevmem, türkü severim.”
söyleyecek fazla bir sözü bulunmayanların bu denli rahat konuşabilmelerine bir kez daha başkaldırıyordu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir