İçeriğe geç

Yağmur Kitap Alıntıları – Nurullah Genç

Nurullah Genç kitaplarından Yağmur kitap alıntıları sizlerle…

Yağmur Kitap Alıntıları

Uzaklardan kahkaha, haydi gül, kendine gül
Kalbine girdi cüzzam; çürü çürü ve dökül
Yerler ağzını açmış, bekliyor yutmak için
Neden çırpınıyorsun ruhu avutmak için
Bırak, dursun yerinde, açtığın pencereler
Bırak, dönsün ortada, haramiler, cüceler
Susarım; urganları koparılmış, dilimin
Toprakta şekillenen hercai sevgilimin
Saçlarına bakarken adımı unuturum
.
.
Bilmem neyi aradım bir ömür kışlarında
Binbir gece yürüdüm hangi muamma için
Ben kalbimi dağların derdiyle paylaşırım
Tende zerre olsan da, canda cihânsın güzel
Öfkeye karşı sükûn, kahra ziyânsın güzel
Sen yokken, ne ay vardı göğümde, ne yıldızlar
Yıkıldı yolunu bekleyen şehir
Şimdi gelsen de bir, gelmesen de bir
Ölüm seni sevmektir bir cellâdın elinde
Bilmem hangi yürekte böyle sultandı ölüm
Çoğaldıkça çoğalan bir sevda ülkesinde
Ellerime dokundun; sana inandı ölüm
Gittin de, intihara gömüldü çehreleri
Kaybolan yüzlerini bul bile diyemedim
İstanbul bilmeli ki,
Sahillerine mehtabı taşıyan senin bakışlarındır
İstanbul bilmeli ki, limanlardan gemiler
Önce senin yüreğine açılır
Aşk cefa ülkesinde umudun rüyasıdır
Ara sıra annem beni
Gözünün yaşıyla yıkar
Ebedî aşk hangi mum alevinde saklıdır
Kar yağar toprağıma; yaz olur, kalbim üşür
.
Nereden bileceksin, şehrin sokaklarında
Kaybolan ışıkların gözlerim olduğunu
.
Gittin; kirpiklerimde çürüdü papatyalar
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Yıkıldı yolunu bekleyen şehir
Şimdi gelsen de bir, gelmesen de bir
Hasretin alev alev içime bir an düştü,
Değişti hayal köşküm, gözümde viran düştü,
Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde,
Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Bileydim layık olmadığını
Yürür müydüm yollarında
Tut ki bir ben değilim
Annem, babam, o meczup kardeşimle
Karanlığı döşek yapıp
Gökleri yorgan diye çekiyorum üstüme
Tut ki yoksulluğun müptelasıyım.
Martılar en temiz yalnızlığıdır
Kirlenen denizimin
Her çiçeğe bakmıyorsun kalbim
Hep susuzluk değildir taşıdığım
Ayaklarım yanıltmasın
Yeminliyim, giremem her kapıdan
İtiraf ediyorum
Atalarımdan kalan
Bir avuç sevgiyle geçindiğimi
Uzanıp öpesim geliyor bulutları
Bulutların ötesinde gözlerin.
Kapattım kalbimin son kapısını
Dokunun; boşlukta bir taş gibiyim
Hafızası ölü nakkaş gibiyim
Çözüyorum hüznün muammasını
Ayaklara mâhkum bir baş gibiyim
Kuşlar öter, uçuşur, yeşil dallara konar
Umudun yaprak yaprak alevlenir de yanar.
Haritanın en beyaz noktasına kan düştü
Kırıldı adaletin kılıcı; kalkan düştü
Mahkûmlar yargılıyor; hâkimler mahkûm şimdi
Hakların temeline sanki bir isyan düştü.
İçimde kum saati ne ileri ne geri ..
Bir yerde sağnak sağnak hıçkırıktır yaşamak
İçimde kum saati ne ileri ne geri
‘Gelmedin; son hayal de yanıp yanıp kül oldu
Bu derûnî kavgada kırılan, gönül oldu.’
Gittin,
Kirpiklerimde çürüdü papatyalar
Kanayan feryâdımı bul bile diyemedim
“Allah katında makbul ve sevimli olan her fiil, öte âlemde başkalaşmış bir biçimde karşılamayı bekler failini.”
Suskunluğa dönüştü sokaklarda feryadım.
Gülüşümde bile hüzün var benim.
Bilmem ki nasılım bakışlarında
Ağlıyordu; sevdamız bir hayalin peşinde..
Yalnız sana gelmeye ayarlanmış pusulam
Bir damla gözyaşında boğulur mu hayal
Yıkıldı yolunu bekleyen şehir
Şimdi gelsen de bir, gelmesen de bir
Gittin; kirpiklerimde çürüdü papatyalar..
Her sabah yokluğunu düşürürsün peşime
Yüzünüzde arasam, bulur muyum ülkemi
Ruhunuz gökkuşağı olur mu benim için
Gülümse yalnızlığıma
Eski umutlarıma dönüyorum sessizce
İstanbul bilmeli ki, sahillerine
Mehtabı taşıyan senin bakışlarındır
Aşk cefa ülkesinde umudun rüyasıdır
Gelmedin; son hayal de yanıp yanıp kül oldu
Bileydim layık olmadığını
Yürür müydüm yollarında
Düşürmüşsün beni sensizliğe
Ölümü yaşadım, ölmeden önce
Benden anlamadın, şiirden anla
Senin gülüşünle yaşadığımı
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım
Nerdesin, ey masallar ülkesinin son kızı
Bırakıp gittin beni umarsız bir efkâre
Haber gönder, nerdesin, nerdesin ey Gülnâre
Bahira’dan Süzülen Bir Yaş da Ben Olsaydım.
Yıkıldı yolunu bekleyen şehir
Şimdi gelsen de bir, gelmesen de bir
Kalbimin pembe köşkü harâb oldu; gelmedin
Bahçesinde açan gül turâb oldu; gelmedin
Bil ki, kıyamet kopsa, bu ateş sönmeyecek
Heyhat! Şâir mehtaba bir daha dönmeyecek
Karanlıklar ülkesinden süzülen
Dantelli bir akşamdır ufuklarıma çöken
Kirpiğim uzaklarda ağlıyor
Kimi âşık görürsen, bil ki o, ma’şûktur.
Gül açmaz, çağlayan akmaz, İlâhî nûrun olmazsa
Söner âlem, nefes kalmaz, felek manzûrun olmazsa
Bedendeki tüm hücrelerinin ruhtan haberdar olması gibi kâinattaki tim zerreler de Efendimiz’den (sav) haberdardır.
Garip garip bakmışız öte âlem için hazırlık yapana. Perdeler değil; güneşlikler çekilmiş gözlerimize.
Manasını değiştirmişiz sözcüklerin, değiştiremediklerimizin de boşaltmışız içini. Aşk, arabesk bir şarkı eşliğinde kamyonet arkalarında yolların tozunu atar olmuş.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir