İçeriğe geç

Xəzər Sözlüyü Kitap Alıntıları – Milorad Paviç

Milorad Paviç kitaplarından Xəzər Sözlüyü kitap alıntıları sizlerle…

Xəzər Sözlüyü Kitap Alıntıları

Kaleyi fethetmek isteyen önce kendi ruhunu feth etmelidir (prenses ateh)
Her yeni yaranın, kendi kendine atan yeni bir yürek olduğunu söylüyordu.
Bu dünyada çok uzun zamandan beri bütün düşler görülmüştür.
Her yeni yaranın, kendi kendine atan yeni bir yürek olduğunu söylüyordu.
Çünkü bir insan ömründeki güzler, baharlar ve diğer mevsimler herkes için aynı değildir, çünkü kimse her gün genç yahut her gün yaşlı değildir ve bütün bir ömür mum ateşi gibi toplanabilir, öyle ki bir üfleyiverseniz doğumla ölüm arasında tek bir soluk bile kalmaz
İşte anıların da ölçülemez kütlelerini hissetmeyiz çünkü buzdağlarının suya batmış hâlde saklanması gibi anılar da zamana batmış hâlde saklanır.  Ama şayet anıların yollarına dikkatsizce çıkarsak kendi geçmişimizin kıyılarına vururuz ve gemimiz kıyıda çürür gider
Çünkü insan kelamı açlık gibidir, her zaman aynı kuvvette olmaz
Hep geç kalkan kız gibisin sen; o kız ki komşu köye gelin gidip ilk defa erken kalkmak zorunda kaldığında tarlalardaki kırağıyı görür ve kayınvalidesine Bizim köyde bundan yok! der. Tıpkı onun gibi, sen de dünyada aşk olmadığını düşünüyorsun. Halbuki aşk her sabah yerinde, sadece sen onu görecek kadar erken kalkmıyorsun hiç
Hazarların inancına göre yaşlılık insanın kendi yahut başkasının bedenine bakmasından gelir çünkü bakışlar bedenleri en çeşitli ve ölümcül aletlerle yarar, kesip biçer ve tutkularını, nefretlerini, tasarılarını ve iştahlarını yaratır
Ama bize sadece çalışmayı öğrettiler, yaşamayı değil. Ben de bilmiyorum yaşamayı
Çocuksuz bir insan sadece kendi ölümüyle ölür.  Sadece onunla. Çocukları olan bir kimseyse tersine kendi ölümüyle değil, tekrar tekrar, çocuklarının ölümüyle ölür. Çok çocuklu insanların ölümü korkunçtur
İki evet arasındaki fark yeri gelir/ Büyük olur evet’le hayır’ın farkından
Bir insanın hayattaki eylemleri yemek, düşünceleri ve hisleri de o yemeklerin baharatı gibidir. Kiraza tuz yahut tatlıya sirke döken sonuçtan memnun kalmaz
Sizin küçük kızı mutlu edecek başka bir şey bulun, efendim. Bu mutluluk ona zor gelir. Ki geç kalmış bir mutluluktur bu
Dönüşte dikkatli olun! diye bağladı sözünü Prenses Ateh. İnişi kotaramazsan dağlara başarıyla tırmanman boşa gidiverir
Yerin altındaki yaşıtlarım, üstündekilerden fazla.

Bir gün, toprağın altına girdiğimde, ben de dirilerin birçoğuyla aynı yaşta olacağım.  Ama işte, şimdi toprağın üstündeyim ya, benden genç ölülere ihanet ediyorum

Birinin başına güzel bir şey gelirse, diye açıkladı Petkutin’e, o güzel şeye her zaman bir tutam nahoşluk baharatı katmak gerekir, ki o an daha iyi hatırlansın.  Çünkü insan hayattaki nahoş şeyleri, hoş şeylerden daha uzun süre hatırlar
Bu dünyadaki bütün sorunların sebebi günlerimizi oldukları şekli ile kullanıyor olmamız: en kötü günleri atlayamıyoruz.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Akşam uykuya teslim olduğumuzda hepimiz birer aktör oluyoruz ve rolümüzü oynamak üzere her seferinde başka bir sahneye çıkıyoruz. Ya gündüz? Gündüz vakti gerçek dünyada bu rolü öğreniyoruz. Bazen kötü öğreniyoruz bu rolü ve sahneye çıkmaya cesaret edemiyoruz ve o günün sözcüklerini ve yürüyüşünü daha iyi bilen öteki aktörlerin arkasına gizleniyoruz.

Ama sen, tiyatroya bir rol oynamak için değil, bizi seyretmeye geliyorsun. Ben rolümü iyi öğrendiğim anda gözün üstümde olsun, çünkü hiç kimse haftanın yedi günü akıllı ve güzel değildir!

“Ne kadar aranırsa, o kadar bulunur.”
“Uyandığında acı çekmiyorsan, bil ki artık dirilerden değilsin.”
Oruç tutarken ağzına tek kelime koyma; kulağın arınamayacağına göre ağzın arınır kelimelerden böylelikle hiç değilse.
Zamanın hangi yöne doğru aktığını unutursan, sevgi klavuz olacaktır sana. Çünkü zaman her zaman sevgiye ihanet eder
Çünkü düşleriniz gecelerin içindeki gündüzlerdir
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Çocukları olmayan insanlar da kolay ölürler, çünkü öbür dünyadaki tüm etkinlikleri yalnızca bir anda olup biten tek bir yok oluşun işaretini taşır
İki evet arasındaki fark, bir evet ve bir hayır arasındaki farktan büyük olabilir
İnsanın eylemleri yemek gibidir, düşünceler ve duygular da bu yemeğin çeşnileridir
Okurken yazılı olan her şeyi algılamıyoruz. Düşüncemiz başkasının düşüncesini kıskanır ve her an gizler onu, çünkü içimizde aynı anda iki kokuya birden yer yoktur
Mutluluğu bulduğumuzda onu küçük bir hoşnutsuzlukla gölgelendirmemiz gerekir; böylelikle onu daha güçlü bir biçimde anımsarız. Çünkü insan her zaman hoş olmayan keyifsiz anları, hoş ve keyifli anlardan daha uzun hatırlar
Düş, şeytanın bahçesidir ve bu dünyada çok uzun zamandan beri bütün düşler görülmüştür
Sözlükçü gözlemlerini yemekten önce yazacak, okuyucu da bunları yemekten sonra okuyacaktır. Böylelikle açlık, sözlükçüyü kısa kesmeye zorlayacak, doymuş olan okuyucu da ön bilgileri çok uzun bulmayacaktır
Bize her zaman nasıl çalışılması gerektiğini öğrettiler ve nasıl yaşanması gerektiğini öğretmediler.
Çünkü düşleriniz gecelerin içindeki gündüzlerdir.
Düşünceler gökyüzünden üstüme kar gibi yağıyordu. Daha sonra kendimi ısıtmak ve yaşama dönmek için çok zorluk çektim
İnsan kılıçla, hastalıktan ya da yaşlılıktan ölür, ama ölümünü her zaman başkasının aracılığıyla anlar. Hiçbir zaman kendi ölümünü görmez, başkasının ölümünü, gelecekteki bir ölümü görür hep.
Nasıl anlayamıyorsunuz? Kulaklarınızla mı düşünüyorsunuz siz? Şu dünyadaki tüm sorunlarımız, günlerimizi geldikleri gibi harcamamızdan kaynaklanıyor. En kötü günleri atlatamadığımızdan kaynaklanıyor
bunlar.
Ama düşünceler, kelimelerle temas edince bozulurlar, kelimeler düşüncelerle temas ettiklerinde ne kadar çabuk bozulurlarsa, o kadar çabuk bozulurlar.
Her yeni yaranın, kendi kendine atan yeni bir yürek olduğunu söylüyordu
En ünlü düşavcılarından biri, bir efsaneye göre, Mukaddesi el Sefer’di. Sırrın en gizli noktasına kadar girmeyi başarmıştı balıkları başkalarının düşlerinde evcilleştirmeyi, orada kapıları
açmayı başarmıştı ve en derin yerlere kadar, kendisinden öncekinin gitmiş olduğundan daha derine gitmişti, Tanrı’ya kadar ulaşmıştı, çünkü her düşün derinliklerinde Tanrı vardır.
Yahudi cehennemi Belial’de, melekler, karanlıklar ve günahlar krallığında, sizin sandığınızın tersine Yahudiler bulunmaz. Orada yalnızca size benzeyenler, yani Araplar ve Hıristiyanlar yanar. Aynı biçimde Hıristiyan cehenneminde de Hıristiyanlar yoktur-orada ateşe, Muhammediler ve Davud’un dinine inananlar atılır, oysa İblis’in İslam cehenneminde, yalnızca Hıristiyanlar ve Yahudiler bulunur, tek bir Türk ya da Arap yoktur.
Hazarlar üstüne bir sözlük hazırlamak, Türklerle Avusturyalıların savaşmakta olduğu Tuna üzerinde savaşa gitmekten daha tehlikelidir.
‘Mutluluğu bulduğumuzda onu küçük bir hoşnutsuzlukla gölgelendirmemiz gerekir; böylelikle onu daha güçlü bir biçimde anımsarız. Çünkü insan her zaman
hoş olmayan keyifsiz anları, hoş ve keyifli anlardan daha uzun süre hatırlar ‘
Brankoviç ona açık bir kitabın bir sayfasını sol gözüyle, öbür sayfasını da sağ gözüyle
okumayı, sağ eliyle Sırpça, sol eliyle Türkçe yazmayı öğretti.
Hayatlarını, koşarak geçenlerden değil o. Geleceğini yavaş yavaş ve özenle hazırlıyor.
Dünyaya yeniden gelmek istiyorum, ama kendimi en iyi duruma getirmiş biri olarak .
Kitabın gizli anlamını, onu doğru yönde okuyarak bulabilecek olan okuyucu, bu dünyayı uzun zamandan beri terk etmiştir ve bugünkü toplum, imgelemin, kendisinin değil yazarın meselesi olduğunu kabul etmektedir.
Hiçbir acı duymadan uyandığınızda, biliniz ki artık canlılar dünyasında değilsinizdir.
Kitabı açan anında felçleniyor, kendi yüreği kendisine bir iğne gibi batıyordu. Okuyucu dokuzuncu sayfadaki şu sözcükleri okuyunca da ölüyordu:
Verbum cara factum est (Kelam beden oldu ).
Hazar Sözlügü: Hazar kağanı bir düş görür ve bu düşün derin anlamını öğrenmek için üç dinden (Müslüman, Hıristiyan, Yahudi); temsilciyi sarayına davet eder. Bu temsilcilerden hangisi düşünü en inandırıcı biçimde yorumlarsa, halkıyla birlikte onun dinine geçeceğini ilan
eder. Ve Hazarlar din değiştirdikten kısa bir süre sonra hiçbir iz bırakmadan
ortadan kaybolurlar. Her din, Hazarların din degiştirişini kendine göre yorumlar. Bu üç yorumu biraraya getiren ilk Hazar
Sözlügü 1691’de Daubmannus
tarafından yayımlanır. Ama bir nüsha dışında bütün baskı Engizisyonca imha edilir.
17. yüzyılda üç dinden üç kişi,
bu tek nüshanın izini sürerek Hazarları yeniden gündeme getirmek ister,
1982’de üç düşavcısı (bkz. Düşavcıları maddesi) İstanbul’da buluşur,
İşte o zaman, akıllı balıkların etinin, aptal balıkların etinden daha sert ve daha zararlı olduğunu belirten denizcilerin özlü sözünü uygulayarak yeni bir yol izledi. Sonuç olarak, aptalları da akıllıları da yalnızca aptallar yer, oysa akıllılar yalnızca aptalları seçer ve korurlar.”
“Mutluluğu bulduğumuzda onu küçük bir hoşnutsuzlukla gölgelendirmemiz gerekir; böylelikle onu daha güçlü bir biçimde anımsarız. Çünkü insan her zaman hoş olmayan keyifsiz anları, hoş ve keyifli anlardan daha uzun süre hatırlar.”
“Kötü bir iniş, zaferle sonuçlanan bir dağa yükselişi yok edebilir.”
Zamanın hangi yöne aktığını unutursan, sevgi kılavuz olacaktır sana. Çünkü zaman her zaman sevgiye ihanet eder.
Bu dünyada çok uzun zamandan beri bütün düşler görülmüştür.
‘’Bu kitabı hiçbir zaman açmayacak okuyucu burada yatıyor. Burada, ebediyen ölmüştür.’’
Bir bardak yeter, iki bardak çok az!
Ünlüler ünsüzlerin bedenindeki ruhtur.
Binlerce, yüz binlerce gece, zaman içinde kuşlar gibi, takvimlerde ve duvar saatlerinde peş peşe birbirlerini izleyecekleri yerde, aynı anda gerçekleşirler.
Hiçbir şey sevincin üstünde olan şeyden daha iyi değildir, hiçbir şey adaletsizliğin altında olan şeyden daha kötü değildir.
Düşmanlar hep birbirinin aynıdır ya da zamanla birbirlerinin aynısı olurlar, aksi takdir¬ de düşman olmazlardı.
Hiçbir acı duymadan uyandığınızda biliniz ki artık canlılar dünyasında değilsinizdir.
Geçmiş, beslendiği şimdiki zaman içinde hapsolmuştur ve başka gereç yoktur.
‘’Eğer bu yaşamda bir daha karşılaşmazsak, gelecekteki başka bir yaşamda göreceğiz birbirimizi.’’
Yorumlanmamış bir düş okunmayan bir harf gibidir.
Zaman, geciken sonsuzluğun bir parçasından başka bir şey değildir.
Bir gerçekten, ancak bu gerçeğin içine koymuş olduğunuz şeyi alabilirsiniz.
Aynanın kendisine yansıttıklarına, bir önceki an ve bir sonraki an içinde göz kırpmıştı.
İnsan her zaman hoş olmayan keyifsiz anları, hoş ve keyifli anlardan daha uzun süre hatırlar.
Yolun sonuna ulaşanın artık yola ihtiyacı yoktur ve yol gösterilmez ona.
Biz belki de, günün birinde bizden çıkacak olan ruhların köklerinden başka bir şey değiliz. Ruhun gebedir belki de ve bir gün benim ruhumu dünyaya getirecektir, ama daha önce her ikisi de belli bir mesafeyi kat etmelidir..
Eğer bu yaşamda bir daha karşılaşmazsak, gelecekteki başka bir yaşamda göreceğiz birbirimizi, dedi Bayan Efrosinya
Yorumlanmamış bir düş okunmayan bir harf gibidir
‘Ünlüler ünsüzlerin bedenindeki ruhtur.’

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir