İçeriğe geç

Written on the Body Kitap Alıntıları – Jeanette Winterson

Jeanette Winterson kitaplarından Written on the Body kitap alıntıları sizlerle…

Written on the Body Kitap Alıntıları

.
Rüyalar bizi hayal eder, değil mi ?

Kontrolde olan biz değiliz

.
Artık hissetmediğimde nasıl hissettiğimi söylemekte çok daha iyiyim.

.
Ben bir yaraysam aşk merhem olur mu?

Dilsiz kalırsam aşk ağız olur mu?

.
Olduğumuz şeyi olmak için öldürdüğümüzde, cesetlerle ne yaptık ?

Çoğu insanın yaptığını yaptık; onları döşeme tahtalarının altına gömdüler ve kokuya alıştılar.

.
Korku içinizdeyse onu nasıl dışarı çıkaracaksınız ?

.
Seni bir kuşun uçmayı sevdiği gibi, etin tuzu sevdiği gibi, bir köpeğin kovalamayı sevdiği gibi, suyun kendi seviyesini bulduğu gibi seveceğim.

Yoksa seni hiç sevmezdim.

.
Asla tüm sevgini söyleme !

.
Kan kaybından ölmemi istiyorsun ki paylaştığımız yarayı kimse bilmesin.

.
Sık sık aşık olur musun ?

Evet, sık sık. Manzaralı, kitaplı, köpekli, kedili, sayılarla, arkadaşlarla, tamamen yabancılarla, hiçbir şey olmadan.

Işığın üzerinde oyunlar oynadığı, berrak suyla dolu bir havuzsun sen.
Seni seviyorum her zaman bir alıntıdır. Onu ilk söyleyen ne sensin ne de benim, yine de sen söylediğinde ve ben söylediğimde, keşfettikleri iki kelimeye tapınan barbarlar gibi oluyoruz.
“Bazen insana en iyi eşlik eden kendisidir.”
Sevgili arkadaşım, izin ver yanında uzanayım ve toprak üzerimizi örtüp ikimiz de yok olana kadar bulutları birlikte seyredelim.
Sorun iç organlarımda değildi. Duygusal bir hastalıktı bu. Başka birine de hastalık bulaştırma ihtimaline karşı kalbimi kendime saklamalıydım
Biliyosun aşk muhteşem bir şey ama senin gibiler için klinikler mevcut.
“Bazen insana en iyi eşlik eden kendisidir.”
İç organlarımda değildi sorun, duygusal bir hastalıktı bu. Başka birine de hastalık bulaştırma ihtimaline karşı kalbimi kendime saklamalıydım.
O halde hiçbir soru sormamak daha mı iyi? O halde halinden şikayet etmeyen bir domuz olmak, mutsuz bir Sokrates olmaktan daha mı iyi?
Kalplerimizi çevreleyen halkanın bize yol göstermesini istiyorum, korku vermesini değil. Ne seni tahammül edebileceğinden daha yakına çekmek istiyorum, ne de bağların gevşeyip yanlardan kendimizi asmaya yetecek kadar sarkması ipin.
“”Seni seviyorum” dedin. Neden birbirimize söyleyebileceğimiz en sıradan şeyi duymayı bu kadar çok isteriz hâlâ? “Seni seviyorum” her zaman bir alıntıdır. Onu ilk söyleyen ne sensin ne de benim, yine de sen söylediğinde ve ben söylediğimde, keşfettikleri iki kelimeye tapınan barbarlar gibi oluyoruz.”
Ne aşkın susuzluğunu giderecek kadar su var, ne de onu boğacak kadar büyük bir sel. Nedir aşkı öldüren o zaman? Tek bir şey: ihmal.
Mutluluk bir özgürlüktür. Istırap bir genelleme.insanlar genelde neden mutlu olduklarını çok iyi bilir. Mutsuzluklarının nedeninin ise çok ender farkındadırlar.
Işığın üzerinde oyunlar oynadığı, berrak suyla dolu bir havuzsun sen.
Aşk kendine aittir, yalvarışlara kulak asmaz ve şiddeti umursamaz. Aşkın pazarlığını edemezsin. Aşk arzudan daha güçlü olan tek şey ve baştan çıkarılmaya direnmenin tek yerinde nedenidir.
Bir insanın güvenini kötüye kullanmak başlangıçta hic bir şeye mal olmaz. Bir şekilde idare edip tükenene kadar harcarsın yavaş yavaş. İşin ilginci, sonunda ellerinin bütün o alıp götürdüklerinle dolu olmasını beklersin, ama açıp baktığında boşturlar.
Kalbini hic bir zaman tam olarak elden çıkarmazsın, arada ödünç verirsin. Öyle olmasaydı sormadan nasil geri alabilirdik?
Kadınların ağaçlara dönüştüğünü anlatan bir sürü efsane var, acaba ağaçların kadınlara dönüştüğünü anlatan efsaneler var mı?
Freud’un bütün bulguları dogru değil. Bazen meme yalnızca memedir.
Haziran. Kayıtlara geçmiş en yağmurlu Haziran.
Biliyorsun, aşk muhteşem bir şey fakat senin gibiler için klinikler mevcut.
Kesin bir duygu, kesin olarak ifade edilmek ister. Hissettiğim şey kesin değilse ona aşk demeli miyim ?
Bana konuşmayı öğrettin ve benim bundan tek kazancım beddua etmeyi öğrenmek oldu.
Kalbini tam olarak elden çıkartmazsın hiçbir zaman; arada ödünç verirsin. Öyle olmasaydı sormadan nasıl geri alabilirdik?
Zaman teninin renklerini, dokularını alıp götürse bile ben sıkı sıkı sarılacaktım ona. İskeletinin toza dönüştüğü ana kadar binlerce yıl sarılacaktım. Nesin sen beni böyle hissettiren? Kimsin sen ki zaman sana dokunmuyor?
Şüphe kurdu uzun zaman önce gelip yerleşti içime. Neye güvenmem gerektiğini ya da neyin doğru olduğunu bilmiyorum artık.
Bana konuşmayı öğrettin ve benim bundan tek kazancım beddua etmeyi öğrenmek oldu.
Bazen insana en iyi eşlik eden kendisidir.
Ne aşkın susuzluğunu giderecek kadar su var, ne de onu boğacak kadar büyük bir sel. Nedir aşkı öldüren o zaman? Tek bir şey: İhmal.
Açık denizler için yuvasını kim terkeder? Hele de pusulasız, hele de kış günü, hele de yalnız
Sana ait hiçbir şey güzelliğini yitirmedi. Hala kanımın rengisin. Kanımsın. Aynaya baktığımda gördüğüm kendi yüzüm değil. İki kere senin bedenin. Bir sen bir ben. Hangisinin kim olduğunu bilmem mümkün mü?
Vahşi ormandaysan kurtlarla ulumalısın.
Neden birbirimize söyleyebileceğimiz en sıradan şeyi duymayı bu kadar isteriz ki? ‘Seni seviyorum’ her zaman bir alıntıdır.
Kararlar verebilmek için fazla battım dibe ve bu sersemletici bir özgürlük duygusu yaratıyor insanda.
Yalnız olma tercihi,sıcak tutan bir paltoyla karda yürümenin zevkine benziyordu.Karda çıplak yürümeyi kim ister?
Tatlım dayanamadığım bir şey varsa o da hiçbir hedefi olmayan bir kahraman.Böyle insanlar sırf sonradan çözebilmek için problem yaratır.
Bir şeyleri riske atmak,onların değerlerini gösterir.Aşkın olduğu yerde kalp ve arayış tek vücut olur.
Aldatmak kolay.İhanetin övünülecek bir tarafı yok.Bir insanın güvenini kötüye kullanmak başlangıçta hiçbir şeye mal olmaz.Bir şekilde idare edip,tükenene kadar harcarsın yavaş yavaş.İşin ilginci,sonunda ellerinin bütün o alıp götürdüklerinle dolu olmasını beklersin,ama açıp baktığında boşturlar.
.
‘Seni seviyorum’ dedin.

Neden birbirimize söyleyebileceğimiz en orijinal olmayan şey hala duymak istediğimiz şey ?

‘Seni seviyorum’ her zaman bir alıntıdır. Önce sen söylemedin, ben de söylemedim, yine de sen söylediğinde ve ben söylediğimde üç kelime bulan ve onlara tapan vahşiler gibi konuşuyoruz.

Onlara tapıyordum ama şimdi kendi bedenimden oyulmuş bir kayanın üzerinde yalnızım.

Zaman teninin renklerini, dokularını alıp götürse bile ben sıkı sıkı sarılacaktım ona. İskeletinin toza dönüştüğü ana kadar binlerce yıl sarılacaktım. Nesin sen beni böyle hissettiren? Kimsin sen ki zaman sana dokunmuyor?
Daha büyük sorularla, birden fazla cevabı olan sorularla ve hiç cevabı olmayan sorularla sessizlikte baş etmek daha da zordur. Bir soruldular mı, havaya karışmak, zihni daha dingin düşüncelere bırakmak nedir bilmezler. Bir sordular mı, bir şekle şemale ve karaktere bürünüp merdivende ayağını kaydırır, gece seni uykundan ederler. Kara bir delik etrafındakileri yutar ve ışık bile asla kaçıp kurtulamaz ondan.
İkiyüzlü bir insan olduğumu düşünmek istemiyorum ama eğer sana seni seviyorum diyor ve aslında öyle hissetmiyorsam iki yüzlü değil de neyim ben? Senin üzerine titreyecek, sana hayranlık duyacak, senin yanında duracak, senin için daha iyi bir insan olacak, sana bakacak ve seni her zaman gözetecek, sana hep doğruyu söyleyecek miyim? Ve aşk eğer bütün bunlar değilse, neler o zaman?
..tavaya tükürdüğünü biliyordum. eski bir yöntem, bütün aşçılar kullanır ya da kullanmışlardır. bu yüzden, ona çorbada neler olduğunu sorduğumda en önemli malzemeyi atladığını biliyordum.
yalnızca pişirdiğin yemeklerde de olda tadacağım seni.
Bu mutlu son mu bilmiyorum ama işte burada, bu uçsuz bucaksız tarlalarda özgürüz.
Ne aşkın susuzluğunu giderecek kadar su var, ne de onu boğacak kadar büyük bir sel. Nedir aşkı öldüren o zaman? Tek bir şey: İhmal.
Ne kadar gülünç bir halimiz var, hiçbir biçimde doğanın bir parçası değiliz.
Orada olacağını bilmek içimi rahatlatan bir güven duygusu veriyor. Beni bekliyorsun. Değişmeyen şeyler var. Özgürlük var. Uçurtma olup birbirimizin iplerine tutunabiliriz. Rüzgâr hoyrat eser diye korkmamıza neden yok.
Şüphe kurdu uzun zaman önce gelip yerleşti içime. Neye güvenmem gerektiğini ya da neyin doğru olduğunu bilmiyorum artık.
Topraktan geldik, toprağa gideceğiz.
Delik kusursuz bir dengeleyici, çünkü içine giren zenginlik ne olursa olsun, zengin ve fakir sonunda aynı evi paylaşır. Çamurdan gökyüzü.
Sevdiğin kadından kaçmazsın. Hele de bunun onun iyiliği için olduğunu düşünüyorsan hiç yapmazsın böyle bir şey.
Aşk her şeye değer.
Hayatım iki parçaya ayrılmış olmasına rağmen hayatı hâlâ istiyordum. İntiharı mutsuzluğa bir çözüm olarak düşünmedim hiç.
Saat kaç sence?
Uykusuz bir başka geceden sonra sabahın erken saati.
Neden zihin kendini meşgul edecek konuyu seçme kapasitesine sahip değil? Neden bir şeye yoğunlaşmayı aşırı derecede isterken istisnasız başka bir şeyi düşünürüz?
Bedende yazılı olan, yalnızca özel bir ışığın görünür kıldığın gizli bir kod; bir ömrün birikimi var orada.
Parmakların ifade gücü sağırların ve dilsizlerin dili, arzuyla kıvranan vücuda imzasını atan dildir.
Bir düğümü ilginç kılan onun biçimsel karmaşıklığıdır. En basit, birbirine neredeyse simetrik lobları olan uçlu bir düğüm bile artistik olduğu kadar matematiksel bir güzelliğe de sahiptir.
Onu terk etmemeliydin.
Onu terk etmek?
Bu benim aklımdaki kahramanca davranış gibi gelmiyor kulağa pek.
Ben kendimi onun için feda etmemiş miydim?
Kendi hayatımı onun için gözden çıkarmamış mıydım?
Onu terk etmemeliydin.
Onu terk etmek? Bu benim aklımdaki kahramanca davranış gibi gelmiyor pek kulağa. Ben kendimi onun için feda etmemiş miydim? Kendi hayatımı onun için gözden çıkarmamış mıydım?
Çocuk değildi o.
Evet, çocuktu. Benim çocuğum. Benim bebeğim. Korumak istediğim narin şey.
Ona ne istediğini söylemek için bir şans vermedin. Ayrıldın.
Ayrılmak zorundaydım. Benim yüzümden ölecekti yoksa. Onun uğruna yarım bir hayat yaşamak benim için daha iyi değil miydi?
Gizleyecek çok şeyi olan bir insan gibi, derin uykudaki rüya evresini atlatmak için gece bitkin düşene kadar ayık kalmaya çalıştım. Kendilerini bütün gün açlığa mahkum edenlerin, akşam olduğunda inkar edilmiş bedenleriyle dolaptaki her şeye saldırarak, çiğ ete bile itiraz etmeyip kedi maması, tuvalet kağıdı ve ihtiyaçlarını karşılayacak ne varsa mideye indirdiklerinin farkına varmaları gibi.
Her zaman bir bahane, davranışlarımızı açıklayacak iyi bir neden vardır. Aklıma iyi bir neden gelmiyordu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir