Donna Rosenberg kitaplarından World Mythology: An Anthology of Great Myths and Epics kitap alıntıları sizlerle…
World Mythology: An Anthology of Great Myths and Epics Kitap Alıntıları
Herakles, Zeus’un ölümlü bir kadından olan oğluydu. Olympos’un efendisi, hem Herakles’in sonsuz üne erişeceğinden emin olmak hem de başka kadınlardan olan çocuklarından nef ret eden Hera’yı memnun etmek istiyordu. Bu nedenle Zeus, Hera’ya Herakles’in Tiryns kralı Eurystheus’un emrettiği on iki görevi yapmak zorunda olduğunu söyledi. Herakles’i ancak o zaman ölümsüz yapacaktı.
Kral ona bakarken omurgasının eğildiğini hissetti, artık dik durmak ona acı veriyordu. Sadece elleriyle ayakları yerdeyken rahat edebiliyordu. Sonunda Lykaon, gözlerini yabancının bakışından çektiğin de kafasının yere çok yakın olduğunu gördü. Orada, daha önce ellerinin olduğu yerde iki pençe ve onlara bağlı iki uzun, kıllı bacak bulunduğunu gördü. Kral, korkudan bağırmak için ağzını açtı; ancak tek çıkarabildiği ses uzun bir ulumaydı.
Yaratılış efsanelerinde geleneksel olarak İlk İnsanlar, belirli bir toplumda hangi malzeme daha fazlaysa ondan yaratılmışlardır. Örneğin, Navajo Kızılderilileri mitolojisinde ilk Adamla ilk Kadın mısır başaklarından, Norveç mitolojisinde İki ağaçtan yaratılmışlardır. Yunanistan’ın çok dağlık, toprağının çok kayalık olması nedeniyle, yeni kuşak insanların yaratılışında taşların kullanılması akla yakındır.
Zeus’un tahıl veren dünyaya yerleştirdiği beşinci kuşak, bizim kuşağımız Demir Irk’tır. Yaşamları her gün çalışmayla, kederle doludur. Her gece pek çoğu ölür. Dünyanın her tarafında insanlık tarihindeki en kötü suçlar işlenir. Buna rağmen hiçbir ölümlü suçluluk hissetmez. Adalet, inanç dünyayı terk etmiş;
yerlerini ihanetle hile, şiddetle açgözlülük almıştır.
Hesiodos’a göre, insanlar daha fazla teknoloji elde ettikçe değerleri bozuluyordu. Bu nedenle, son derece basit yaşam süren ilk Ölümlülerin altın ırkı Zeus’un yarattığı bütün ırkların en onurlusu, en mutlusuydu.
Uranos’un ölümsüz gövdesinden kopan parçalar denize battı ve çevrelerini beyaz bir köpük sardı. Zamanla bunlardan güzellik ve aşk tanrıçası, genellikle köpükten doğmuş tanrıça olarak anılan Aphrodite doğdu.
Kaos denilen başlangıçtaki boşluktan ilk üç ölümsüz varlık ortaya çıktı; Gaia (Toprak Ana), yeraltı dünyasının en derin, en karanlık bölgesini yöneten Tartaros İle eşsiz güzelliği pek çok ölümsüz tanrının yaratılışına esin kaynağı olan Eros (Aşk). Daha sonra Gaia, eşi olmadan Uranos’u (Gökyüzü Baba) doğurdu. Her yönden kendisini sararak, ölümsüz varlıklara bir barınak sağlaması için onu kendine denk tuttu. Gaia aynı zamanda Ourea (Dağlar) ile Pontos’u (Deniz) doğurdu.
İlkel insanlar, arzulanan özellikleri (cesaret, güç, akıl, yetenek gibi) bir başka yaratığın, genellikle sözü edilen özelliklere sahip korkulu bir düşmanın önemli organlarını yiyerek kazanacaklarına inanırlardı. Sonuç olarak ilk insanlar, öldürmüş oldukları hayvanın etini yedikleri gibi, öldürecek kadar büyük düşmanları olan birinin kalbini ye miş veya kanını içmiş olabilirler. Anaerkil toplumda rahibeler, verimliliğini elde etmek için kutsal kralın etini yiyecektir.
İnsanlar, bir kadının çocuk doğurma yeteneğiyle toprağın bütün bitkileri doğurma yeteneği arasında bir bağ kurmuşlardır. Bu nedenle toprağın ruhu kadındır, ilk Yunanların taptığı en önemli tanrısal varlıklar da kadındır.
Söylenceler, her zaman önemini koruyan sorulara verilen kültürel yanıtları yansıtır: Ben kimim? Yaşamımı nasıl geçirmeliyim?
Zeus’un tahıl veren dünyaya yerleştirdiği beşinci kuşak, bizim kuşağımız Demir Irk’tır. Yaşamları her gün çalışmayla, kederle doludur. Her gece pek çoğu ölür. Dünyanın her tarafında insanlık tarihindeki en kötü suçlar işlenir. Buna rağmen hiçbir ölümlü suçluluk hissetmez. Adalet, inanç dünyayı terk etmiş; yerlerini ihanetle hile, şiddetle açgözlülük almıştır.
Hesiodos’a göre, insanlar daha fazla teknoloji elde ettikçe değerleri bozuluyordu. Bu nedenle, son derece basit yaşam süren ilk Ölümlülerin altın ırkı Zeus’un yarattığı bütün ırkların en onurlusu, en mutlusuydu.
Bireyin yetersiz yiyecek ve zayıf teknolojiden doğan ekonomik belirsizliğe karşı verdiği yaşamda kalma mücadelesi, hayatın mutsuz ve kısa olacağı yönünde bir korku yaratır. Dini önderler, genellikle toplumun siyasal önderleriyle de işbirliği yaparak bu korkuları, kendi maddi çıkarları için İstismar ederler.
Odysseus, hayatın süresinden çok niteliğine değer verdiğinden, ölümsüzlük fırsatını geri teper. Kendi ölümlü karısını ve krallığının sorunlarını, çok güzel bir tanrıçayla evlenip sıkıcı bir yaşam sürmeye tercih eder.
Kahramanlar kendi toplumları için, insan davranışlarının birer modelidirler. Toplumlarına yardımcı olan büyük işler yaparak insanlar için ölümsüzlük anlamına gelen ebedi bir üne sahip olmuşlar ve öteki insanlara kendilerine benzeme olanağı tanımışlardır. İçine düştükleri koşullarda, rakip değer sistemleri arasında yollarını bulmaya çalıştıkları güç seçimler yapmak durumunda kalırlar.
Yaşam müzik içermeli! Şafağın uyanışına müzik eşlik etmeli. Düş gören insana esin vermeli. Bebek bekleyen anneyi rahatlatmalı. Başımızın üstünde uçan kuşların kanatlarında ve yakındaki derenin sularında duyabilmeli.
İrlanda söylencelerinde ışığın gücü, bereket ve yaşam, her zaman karanlığın gücünün, kısırlığın ve ölümün karşısında olmalıdır. Bu iki güç sık sık İrlanda’nın yönetimi için birbirine karşı savaşır. Kimi zaman ışığın gücü kazanır, kimi zamanda karanlığın gücü kazanır.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Zeus’un tahıl veren dünyaya yerleştirdiği beşinci kuşak,
bizim kuşağımız Demir Irk’tır. Yaşamları her gün çalışmayla, kederle doludur. Her gece pek çoğu ölür. Dünyanın her tarafında insanlık tarihindeki en kötü suçlar işlenir. Buna rağmen hiçbir ölümlü suçluluk hissetmez. Adalet, inanç dünyayı terk etmiş; yerlerini ihanetle hile, şiddetle açgözlülük almıştır.
Demir Irk, başkalarının gereksinmelerini düşünmez. Dünya nimetini paylaşmaz. Bunun yerine, dünyanın yüzeyini pek çok özel mülke bölüp kendimize olabildiğince çoğunu ayırırız. Toprağın verdiği tahıllarla yeterli zenginliğin sağlanamadığını düşünürüz. Bu yüzden gemiler inşa eder, daha fazla zenginlik elde etmek için bilinmeyene açılırız. İçinde sakladığı zenginlikleri aramak için, tahil veren toprağı parçalamışızdır. Gizli hazinesini bulmuş, onun demir, altın yataklarından faydalanarak güçlü ve zengin olmuşuzdur. Bu metallerin değerleri savaşa neden olur. ölümlü eller, zaferin alun hazinelerini açgözlülükle ele geçirmeye çalıştıklarından kana bulanır.
Eğer bu gidişi düzeltmezsek davranışlarımız bizi yok edecektir. Ev sahibiyle konuk dostça ve cömert davranmadığı zaman, arkadaş arkadaşla kavga ettiği zaman, kardeşler düşman olduğu zaman, çocuklarla ebeveynleri birbirleriyle anlaşamadıkları zaman, yetişkin çocuklar ana babalarının onlar için yaptıklarını unutup, onları eleştirerek, yaşlı, zayıf oldukları için onlardan şikâyet ederek onlara saygısızca, onursuzca davrandıkları zaman, sözlerini tutan, namustu, erdemli insanlar, kötü emeller için kaba güç kullananlardan daha az saygı gördükleri zaman, körü olanlar onurlu olanları incittiği zaman tanrıların ve ölümlülerin babasına, bizi besleyen dünyada yaşamaya uygun olmadığımızı göstermiş olacağımızdan, Zeus bizim Demir Irkı da yok edecektir.
Zamanı gelince benim de yıldızların ve güneşin olmadığı toprağın kalbine başımı yaslayıp sonsuzluk uykusuna dalmam mı gerekiyor?
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
ama eğer tanrılarda adalet varsa bunun acısını çekeceksin!
Başlangıçta, düşünceden başka hiçbir şey yoktu.
zihnim acı ve yorgunlukla dolu
Ölümsüz tanrılar onlara acı getirmek için ölümlülerin yaşamlarını dokurlar, oysa tanrılar acı nedir bilmez.
Aşkın ve neşenin karanlık tarafını oluşturan ihaneti ve kederi dinleyin.
Sigurd’daki karakterler gibi, biz de ne zaman öleceğimize karar veremeyiz, ama nasıl yaşayacağımızı belirleyebiliriz.
Ölüm kaçınılmazdır ve Kuzey tanrıları da hiçbir avuntu vermezler. Karakterler kaderlerini yönlendiremezler. Tek yapabilecekleri, değerlerini, tavırlarını ve davranışlarını yönlendirmeye çalışmaktır. 
Cesur insanlar kendilerine kalıcı bir ad bırakacak işler yaparlar.
Eski Yunanlar iki ilkeye önem verirler: “Kendini bil“, “Aşırılıktan kaçın“.
Homeros’un kişilerini kendi yaşamlarındaki sorunlarla mücadele ederken izlersek İÖ 800’de yaşamış insanların temelde bizden farklı olmadığını görürüz.
Hesiodos’a göre, insanlar daha fazla teknoloji elde ettikçe değerleri bozuluyordu.
Bireyin özel yaşam deneyimi, arketip imgelerin hangi özel biçim ve yolla ifade edileceğini belirler.
Kahramanlar kendi toplumları için, insan davranışlarının birer modelidirler.
Ve ölüm, boş gezenin de çok çalışanın da kaderi.
Eğer bu gidişi düzeltmezsek davranışlarımız bizi yok edecektir.
Yaratıcılar mısırı buldular, öğüttüler ve bu yiyecekten soylu yaratıklar biçimlendirdiler. Ve onları yarattılar. Onları yaratıcılar yaptılar. Böylece dört İlk Ata yaratıldı. Yaratıcılar, gövdelerini mısır unundan yaptılar. Öğütülmüş sarı ve beyaz mısırdan içecekler yaptılar ve bunlar yeni yaratıklarına kas ve et oldu ve bunlarla birlikte güç vermek için onları beslediler
İspanyollar 1542’se Mayaları egemenlikleri altına aldılar ve en önemli kentlerini içlerindeki tüm kitaplarla birlikte yaktılar. İspanyol misyonerler kızılderili halkı Roma katolik inancına döndürdüler ve pek çoğuna kendi dillerini fonetik Latin alfabesiyle yazmayı öğrettiler
Kahramanların en büyüğünün karşısına onu yok edecek güçte daha büyük bir kahraman bir gün mutlaka çıkar
İnsanlar yaşam karşısında nasıl sabırsız ve kördürler! Tanrının gizemli işlerini anlayamazlar ve kaderin değiştirilemeyeceğini kavrayamazlar. Her olayın insanın yaşam kilimine bir düğüm ekler ve kaderlerinden kurtulmak isteyenler, ancak yıkım getirecek olanları yalnızca ertelemekte başarılı olabilirler!
Biz de ünlü olmak isteriz ama ünün bedeli ölümse, ünü değil hayatı seçeriz
Japon yaratılış söylencesi kadına biçtiği köle rolüyle oldukça kışkırtıcıdır. Pek çok değişik versiyonunun tamamında, ilk önce erkeğin konuşmasının uygunluğu anlatılır. Kadının önce konuşması, yalnızca toplumsal olarak kabul görmeyen bir davranış biçimi değildir; aynı zamanda anormal çocukların doğumu gibi korkunç sonuçlara da yol açabilir. Ancak en önemli japon tanrısı kadındır. Güneş tanrısı Amaterasu Omikami bütün tanrıları ve evreni yönetir. O ayrıca ulu tanrıça veya ana tanrıça figürüdür, çünkü verimlilikten sorumludur.
Hepimiz yaşamın bize getirdiklerini kabullenmek zorundayız. Gelişmenin olduğu yerde çürüme vardır, doğumun olduğu yerde ölümün olduğu gibi. Zenginliğin olduğu yerde yoksulluk vardır. Arkadaşlık ve sevginin olduğu yerde ayrılık vardır
Soylu ya da köylü, eski Hintli ya da modern Amerikalı, hepimizin aynı temel gereksinimleri ve duygusal tepkileri vardır. İnsanlık evrenseldir, aynı temel değerler bütün zamanların ve mekanların halkları için geçerlidir
Dünyanın her tarafında insanlık tarihindeki en kötü suçlar işlenir. Buna rağmen hiçbir ölümlü suçluluk hissetmez. Adalet, inanç dünyayı terk etmiş; yerlerini ihanetle hile, şiddetle açgözlülük almıştır
Tarihte yamyamlık görülmemiş bir olgu değildir. İlkel insanlar, arzulanan özellikleri (cesaret, güç, akıl, yetenek gibi) bir başka yaratığın, genellikle sözü edilen özelliklere sahip korkulu bir düşmanın önemli organlarını yiyerek kazanacaklarına inanırlardı. Sonuç olarak ilk insanlar, öldürmüş oldukları hayvanın etini yedikleri gibi, öldürecek kadar büyük düşmanları olan birinin kalbini yemiş veya kanını içmiş olabilirler Anaerkil toplumda rahibeler, verimliliğini elde etmek için kutsal kralın etini yiyecektir
Önyargılar, kültürel farklılıklara ilişkin klişelerden ve yan tutmaktan kaynaklanır
Gılgamış Destanı en eski, en büyük edebiyat eseridir ve Gılgamış, edebiyattaki ilk insan kahramandır.
Gılgamış Destanı, Homeros’un İlyada ve Odysseia’yı yaşamasından en az bin üç yüz yıl önce çivi yazısıyla kil tabletler üzerine yazılmıştır.
Söylencelerin çözümlenmesi, teknolojileri ne denli ilkel olursa olsun, insanların zihinsel olarak aşağı olmadığını kanıtlar. İnsanların söylenceleri, yaşadıkları dünyayı anlayabilecek entelektüel yeterliliğe sahip olduklarını gösterir.
Yaşamla karşılaştırdığında armağan nedir!
Yaşam trajik bir deneyimdir ve insanın umabileceğinin en iyisi, onurlu yaşamaktır.
Lykaon her zaman bir kurt olmuştu.
İnsan kurban etmek, tarihsel açıdan dinsel kurbanın en eski şekillerindendir.
Bundan sonra ölümsüz tanrılar kurbanlarla, armağanlarla onurlandırılmayacaktır.
Zeus’un tahıl veren dünyaya yerleştirdiği beşinci kuşak, bizim kuşağımız Demir Irk’tır. Yaşamları her gün çalışmayla, kederle doludur. Her gece pek çoğu ölür. Dünyanın her tarafında insanlık tarihindeki en kötü suçlar işlenir. Buna rağmen hiçbir ölümlü suçluluk hissetmez. Adalet, inanç, dünyayı terk etmiş; yerlerini ihanetle hile, şiddetle açgözlülük almıştır.
Olympos Dağı efendisi, ölümsüz tanrıların babası Zeus, aynı zamanda insanların da babasıydı.
Ölümlü bronz ırkı, Miken Çağında yaşadı.
Hesiodos’a göre, insanlar daha fazla teknoloji elde ettikçe değerleri bozuluyordu.
Olympos Dağı üzerinde tanrılar için saray inşa ettiler.
Hera: Olympos kraliçesi, evlilik ve doğum Tanrıçası
Hades: yeraltı dünyasının hükümdarı, ölülerin efendisi.
Poseidon: denizler hükümdarı. Depremin nedenidir.
Selene: ay tanrıçası
Titanlar: On üç kardeş, Tanrılar onları yenmeden önce Çocuklarıyla birlikte dünyayı yöneten ölümsüzler ırkı.
Uranos: Gainin oğlu ve kocası, gökyüzünün hükümdarı.
Gai: Toprak ana.
Kronos, küçük çocuklarından onları yiyerek kurtulur. Tarihte yamyamlık, görülmemiş değildir.
Toprağın ruhu kadındır..
Yunanistan’da yaşayan insanlar, Bronz çağı kabileleri topraklarını işgal ettiklerinde ulu tanrıçaya tapmaktadırlar.
Toprak Ana olan Gaia, ilk ulu tanrıça yada ana tanrıçadır.
Aeneid gibi, Romulus ve Remus söylencesi de Romanın kuruluşunu anlatır.28
Vergilius’un Troya’nın yıkımını anlatan dramatik betini edebiyattaki en güçlü betimlerden biridir.
Romalılar, Yunan tanrılarını söylencelerini benimsemiştir.
Savaşları eski, ancak çektikleri acı çağdaştır.