İçeriğe geç

We Were Liars Kitap Alıntıları – E. Lockhart

E. Lockhart kitaplarından We Were Liars kitap alıntıları sizlerle…

We Were Liars Kitap Alıntıları

İnsanların farelerden korkmadığı bir yerde yaşamak istiyorsanız saraylarda yaşamaktan vazgeçmelisiniz.
İyi olacakmışım, öyle dediler.
Ölmeyecekmişim.
Sadece canım çok yanacakmış.
Acımı dindirmek için bir ilaç yazdılar, sonra başka bir ilaç ve ardından başkası çünkü ne ilki ne de ikincisi işe yaramıştı. Sorunun ne olduğunu bile bilmeden bana reçete ardına reçete yazdılar. Sadece acımı yatıştırmak için.
“Sessizlik, acının üzerindeki koruyucu bir zırh gibidir.”
Duygularımı dile getiriyorum, Johnny. Yaşayan, nefes alan bir insan olmak bunu gerektirir.
Sanki konuşmak durumu daha iyi yapabilirmiş gibi. Yaralar ilgiye muhtaçmış gibi.
Anlıyor musun, Cady? Sessizlik, acının üzerindeki koruyucu bir zırh gibidir.”
I washed off the shame and anger in cold, cold water.
The universe was good because he was in it.
I wanted to touch him like he was a bunny, a kitten, something so special and soft your fingertips can’t leave it alone.
He was standing at the counter wearing a worn gray T-shirt and jeans. His shoulders were broader than I remembered.
I am not talking about fate. I don’t believe in destiny or soul mates or the supernatural. I just mean we understood each other. All the way.
Gat said, “I do find you pretty, Cady. I didn’t mean that the way it came out. In fact, when did you get so pretty? It’s distracting.
We sat eating pistachios and breathing salt air. The sunlight shone on the water.
I wrote our names in the sand. Cadence, Mirren, Johnny, and Gat. Gat, Johnny, Mirren, and Cadence. That was the beginning of us.
Gat seemed spring- loaded. Like he was searching for something. He was contemplation and enthusiasm. Ambition and strong coffee. I could have looked at him forever.
I am the eldest Sinclair grandchild. Heiress to the island, the fortune, and the expectations.
Well, probably.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
The Sinclair daughters were sunburnt and blessed. Tall, merry, and rich, those girls were like princesses in a fairy tale. They were known throughout Boston, Harvard Yard, and Martha’s Vineyard for their cashmere cardigans and grand parties. They were made for legends.
The Sinclairs are athletic, tall, and handsome. We are old-money Democrats. Our smiles are wide, our chins square, and our tennis serves aggressive.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
“Gerçek hayatta trajedinin, sahnedekine ya da bir kitabın sayfaları arasındakine benzemediğini biliyorlarmış. Trajedi ne bir ceza ne bir dersmiş. Dehşeti tek bir insana yüklenemezmiş.”
“İnsanların farelerden korkmadığı bir yerde yaşamak istiyorsanız saraylarda yaşamaktan vazgeçmelisiniz.”
“Hem, resmin tamamını görmek istiyor musun ki? diye sordu. “Görsen anlayabilir misin ki?”
“Değiştirebileceğin bir kötülüğü asla kabullenme.”
Gerçek hayatta trajedinin,sahnedekine ya da bir kitabın sayfaları arasındakine benzemediğini biliyorlarmış.Trajedi ne bir ceza ne de bir dersmiş.Dehşeti tek bir insana yüklenemezmiş.
Sessizlik, acının üzerindeki koruyucu bir zırh gibidir.
Lacivert bir dalga, denizden bir balina gibi yükseldi. Tepemde kavis yaptı. Boyun kaslarım gerildi, boğazım düğümlendi. Dalganın ağırlığı altında iki büklüm oldum. Kan beynime hücum etti. Boğuluyordum.
“Silence is a protective coating over pain.”
Bizim için çok fazla şey istemiştim; sıkışmaların ve önyargıların olmadığı bir yaşam. Sevip sevilmekte özgür bir yaşam
Gat tırnaklarına baktı. ”Değiştirebileceğin bir kötülüğü asla kabullenme.”
Vecizelerden biri: “ Hayır’ı asla cevap olarak kabul etme”
İnsanların farelerden korkmadığı bir yerde yaşamak istiyorsanız saraylarda yaşamaktan vazgeçmelisiniz.
Anneme göre bu önemliydi; bu merhametti, bu en iyisiydi. Sıkıntı yaratma, diyordu, insanlara neyi kaybettiklerini hatırlatma. “Anlıyor musun, Cady? Sessizlik, acının üzerindeki koruyucu bir zırh gibidir.”
İnsanların farelerden korkmadığı bir yerde yaşamak istiyorsanız saraylarda yaşamaktan vazgeçmelisiniz.
“Sonsuzsa dek sürmese de sevilmek güzeldi.”
“Seni bütün kederime rağmen, delirmiş olsan da seviyorum. Yaptığından şüphelendiğim şeye rağmen seni seviyorum.”
“Ne kadar kötü hissettiğimi anlatacak bir Scrabble kelimesi dahi yok.”
“Harekete geçmedikçe yaşamanın ne anlamı var ki?”
“İnsanların farelerden korkmadığı bir yerde yaşamak istiyorsanız saraylarda yaşamaktan vazgeçmelisiniz.”
“Değiştirebileceğin bir kötülüğü asla kabullenme.”
“Sessizlik, acının üzerindeki koruyucu bir zırh gibidir.”
“Değiştirebileceğin bir kötülüğü asla kabullenme.”
“Gökyüzüne baktık. O kadar çok yıldız vardı ki bir kutlamaya benziyordu; sanki galaksi insanları uyuttuktan sonra görkemli, kaçak bir parti veriyordu.”
Sessizlik, acının üzerindeki koruyucu bir zırh gibidir.
İnsanların farelerden korkmadığı bir yerde yaşamak istiyorsanız saraylarda yaşamaktan vazgeçmelisiniz.
Aşk sonsuza dek sürmez, Cady. Bunu biliyorsun.
Bilmiyorum.
Pekala, o zaman bana inan; sürmez.
Yüzüm kızardı.
Haklıydı.
Gerçekten de insanların bana acımasını istiyordum. Evet.
Sonra da istemiyordum.
İstiyordum.
Sonra da istemiyordum.
Değiştirebileceğin bir kötülüğü asla kabullenme.
Daima, olman gerekenden biraz daha nazik ol.
Onunla nasıl konuşacağımı bilmiyordum.
Onu seviyordum.
Tam bir pislik gibi davranmıştı.
İnsanların farelerden korkmadığı bir yerde yaşamak istiyorsanız saraylarda yaşamaktan vazgeçmelisiniz.
Değiştirebileceğin bir kötülüğü asla kabullenme.
“Acınası görünüyordu. Güçlü görünüyordu. Onu seviyordum ama ondan hoşlandığımdan emin değildim.”
“Dün sana sarılamadım, “diye fısıldadı. “Bir ben sarılamadım.”
“Onunla birlikte bir parçam öldü,” dedi. “En iyi parçamdı.”
“Ölmeyecekmişim. Sadece canım çok yanacakmış.”
“Sessizlik, acının üzerindeki koruyucu bir zırh gibidir.”
“O kadar çok yıldız vardı ki bir kutlamaya benziyordu; sanki insanları uyuttuktan sonra görkemli, kaçak bir parti veriyordu.”
Acınası görünüyordu. Güçlü görünüyordu.
Onu seviyordum ama ondan hoşlandığımdan emin değildim.
En küçük prenses, babasını etin tuzu sevdiği gibi sevdiği için mi kalmış?
Yoksa babası ona krallığı bırakacağını temin ettiği için mi?
Prenses ayırt etmekte zorlanıyormuş.
Zamanında birileri, romanların bir dizi şaşkınlık yaratması gerektiğini yazmış. Seninle bir saat geçirince o hisse kapılıyorum.
Ayrıca, işte sana kurdeleye sarılı, yeşil bir diş fırçası.
Sana karşı hislerimi anlatmakta yetersiz kalıyor.
Çocuklarının ve torunlarının hâlâ yanında, her zamanki kadar güçlü ve neşeli olduğunu bilmesini istiyordu. Anneme göre bu önemliydi; bu merhametti; bu en iyisiydi. Sıkıntı yaratma, diyordu, insanlara neyi kaybettiklerini hatırlatma.
Ben artık inanmıyorum, dedi Gat. Hindistan yolculuğum, onca yoksulluk falan Hiçbir tanrının buna izin vereceğini hayal edemiyorum. Eve döndükten sonra aynı durumu New York sokaklarında da fark etmeye başladım. Dünyanın en zengin uluslarından birinde insanlar hasta ve açlıktan kırılıyorlar. Yani Artık o insanları gözeten birinin varlığına inanamıyorum. Bu, kimsenin beni de gözetmediği anlamına geliyor.
Gat’in sevdiğim bir tarafı da bu; o kadar coşkulu, dünyayla o kadar inadına ilgili ki bahsettiği konulardan diğer insanların sıkılabileceğini hayal dahi edemiyor. Bunu ona açıkça söylediklerinde bile.
Can I hold your hand? he asked.
I put mine in his.
The universe is seeming really huge right now, he told me. I need something to hold on to.
I’m here.
Be a little kinder than you have to.
Do not accept an evil you can change.
Ama hayır.
Beni terk ediyordu.
Elbette, çoktan ölmüştü.
Hikaye uzun zaman önce sona ermişti.
Mirren, özür bile dileyemiyorum. Ne kadar kötü hissettiğimi anlatacak bir Scrabble kelimesi dahi yok.
Yetişkin bir erkek gibi ağlıyordu, bir oğlan çocuğu gibi değil. İstediğini elde edememiş ya da hayal kırıklığına uğramış gibi değil, hayat acıymış gibi.
Acınası görünüyordu. Güçlü görünüyordu.
Onu seviyordum ama ondan hoşlandığımdan emin değildim.
İnsanların farelerden korkmadığı bir yerde yaşamak istiyorsanız saraylarda yaşamaktan vazgeçmelisiniz.
Sadeliği hayırseverlikle karıştırıp sahip olduğu her şeyi, gerçek anlamda bir iyilik yapmaksızın başkalarına dağıtmış.

Hastalığı cesaretle karıştırıp karşılığında övgü bekleyerek tarifsiz acılar çekmiş.

Nükteyi zekayla karıştırıp insanları rahatlatmak ya da düşündürmek yerine onları kahkahalarla güldürmüş.

Elinde sadece büyüsü varmış ve onunla, en hayran olduğu şeyi yok etmiş.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir