İçeriğe geç

Ve Durgun Akardı Don 4 Kitap Alıntıları – Mihail Şolohov

Mihail Şolohov kitaplarından Ve Durgun Akardı Don 4 kitap alıntıları sizlerle…

Ve Durgun Akardı Don 4 Kitap Alıntıları

İnsanın kendi anavatanı, nasıl olursa olsun her zaman başkasınınkinden daha azizdir.
Her şeyi bilirsen vaktinden önce ölürsün.
Bütün cahiller gibi sende de kulağa hoş gelen yabancı sözcükler kullanmak bir tutku halinde.
Rüyada her şeyin gerçek yaşamdakinden on kat daha korkunç oluşu ne tuhaf.
Eğer komutan ne yaptığını bilmiyorsa, erlerini kırdırması işten değildir.
Bir düşman kurşunuyla yere serilmek varsa kaderde, bunun nerede olacağı ne farkeder?
Yiğitliğin onda dokuzu kaçmak,biri de hiç görünmemektir.
Aksinya, her nedense gençliğini, o mutsuzluk içinde geçen uzun hayatını anımsadı. Yaşlanıyor olmalıydı Yoksa genç bir kadın durup dururken yüreğine düşen bir anıyı düşünür de ağlar mıydı hiç?
İyi uyudun mu? diye sordu babası.
Çook! Bülbüller uyandırdı beni. Bütün gece susmak bilmediler!
Panteley atın boynundan yem torbasını çıkardı, gülümsedi:
Yapacak başka işleri yoktur da ondan evlat. İnsanın bu güzel kuşlara gıpta ettiği günler oluyor. Onlar ne savaş bilir ne de yakıp yıkmak
Yiğitliğin onda dokuzu kaçmak, biri de hiç görünmemektedir
İyi olan yalnız ben değilim, biz analar, hepimiz iyiyizdir… Sizler için üzülürüz, zavallı yavrucaklar, hem de ölesiye üzülürüz!
İki oğlumu Alman savaşında yitirdim ben; en küçüğü de bu savaşta Çerkask’ta öldü. Onların hepsini bağrımda taşıdım. Emzirdim, besledim, gençliğimi uykusuz gecelerle geçirdim… Bu yüzden, askere alınan, savaşan bütün delikanlılara acırım.
Yeniden dünyaya gelmeyi çok isterdim, o zaman başka türlü yaşardım hayatımı.
Bir şeyin iyisini görmemiş bir adama en kötüsü de gösterilse, o bunu zevkle seyreder!
“Karanlıktır Don’da haziran geceleri. Kasvetli sessizlik içinde altın rengi yaz şimşekleri çakar bileğitaşı karası gökyüzünde, yıldızlar kayar, ırmağın hızlı akıntısı üzerinde yansır. Bozkırdan esen kuru, ılık bir rüzgâr, çiçeklenen kekiğin ballı kokusunu taşır evlere. Alçakta kalan yalı boyunda nemli ot, ıslak kum ve rutubet kokusu vardır. Yelve kuşları öter hiç durmadan ve ırmağın kıyısındaki ormanı sis, tıpkı peri masallarındaki gibi, sırma işlemeli gümüşi bir örtüyle örter.”
Hayatında, çok umutları ve emelleri boşa çıkmıştı. Belki işte onun için, deminki sevincinin yerini şimdi sürekli bir tasa almış, yüreğini doldurmuştu.
Ünde, şanda gözü yoktu. Sıkı sıkıya bağlandığı siyasi görüşleri de yoktu. Savaşa karşı tutumuna gelince, bir an önce sona ermesini istediği kaçınılmaz bir belaydı savaş.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Yoksul özgürlük iyi bir hapishaneden daha iyidir,
Kurdu istediğin kadar besle, o yine de ormanı arar.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
İnsan ihtiyaçtan doğmaz, ama yakınlık ihtiyaçtan doğar
Gelecek, benim için geçmişimden beter olamaz.
İnsanın kendi anavatanı, nasıl olursa olsun her zaman başkasınınkinden daha azizdir.
Dünyada hiçbir kadın yoktur ki, birini sevsin de ağzını açmasın, başkasına sevdiğinin kim olduğunu, nasıl sevdiğini söylemesin.
Genç,mutlu gözler kör olur.
Bilinçsizlik şimdi rahata ermekti:Unutkanlığın derin karanlığına gömülmek,karmakarışık gürültülü dünyadan elini eteğini çekmek
Bizim gibilerini bilirsin. Bizi yüreğimizden yakalayan bir şey yoksa körlemesine gideriz
Sensiz yaşayamam İstersen öldür beni, ama bir daha bırakma
İnsanın güpegündüz ölümü karşılaması korkunçtur; ama uyurken herhalde pek kolay olsa gerek
Ama ya o Acıman yüzünden dün gece seni günahsız yere öbür dünyaya yollasaydım? O zaman ne olacaktı?

Dünya bir mikroptan daha kurtulmuş olurdu

Her şeyi bilirsen erken ölürsün.
İstediğin kadar dene,bir kere dilim olmuş ekmeği somuna ekleyemezsin.
Bazen,gün olur,güzelim kuşları kıskanırım.Ne savaş bilirler,ne dert
Biz kadınlar kedi gibi dokuz canlıyızdır.
Bir şeyin iyisini görmemiş bir adama en kötüsü de gösterilse, o bunu zevkle seyreder!
Hepimiz aynı yolun yolcusuyuz, ama yürüyüş biçimlerimiz ayrı
Tanrım, kötülüğümü bağışla, çünkü ben bir günahkârım
Bıldırcınların özlem dolu haykırışları arttıkça arttı, tarlakuşlarının tatlı cıvıltılarıda açık seçik duyulur hale geldi, hatta ılık otları kımıldatan rüzgârın yakıcı sıcağı yerini hafif biz seninle ya bırakır gibi oldu
Dünyada hiçbir kadın yoktur ki, birini sevsin de ağızınızdaki açmasın, başkasına sevdiğinin kim olduğunu, nasıl söylemesin
Zaman bizi beklemez.
Karnını doyurmak için bile hısımların kapısını çalmak zorunda kalırsın
Bir düşman kurşunuyla yere serilmek varsa kaderde, bunun nerede olacağı ne fark eder?
Uzun yolculuğa çıkanların arkasından gözyaşı dökülmez!!!
Ettiğin teşekkürü bana değil Tanrı’ya et
Benden korkma, sana bir kötülüğüm dokunmaz
Oyun oynamayı bırak bakalım delikanlı,Beni kandıracağını da aklından çıkar
Ölüm hepinizin üzerinde kanadını çırpıyor.
‘Yoksul özgürlük iyi bir hapishaneden daha iyidir ,atasözünü bilirsin ‘zindanın sağlamlığını yalnız şeytanlar sever ‘
Şimdiyse , bu özgür kazakları Rusya halkına karşı giriştiği onursuz bir savaşta yenilip geri çekilmekte olan torunları , bu görkemli şarkıyı kederli bir sessizlik içinde dinliyorlardı
Mişatka ne zaman savaştan söz açarsa ,Gregor’un içini bir utanç duygusu kaplıyordu . çocuğun art niyetsiz basit sorularına verecek cevap bulamıyordu .kim bilir bu soruların cevaplarını kendini bile veremediğinden belki de .
“Gerçekten de insanoğlu ufacık şeylerle mutlu olabiliyor.”
“Şimdi içimden diyorum ki, şu koca dünyada kadın milletinden daha kötü bir şey olamaz. Isırgan otu mübarekler… Biliyor musun kardeş, Tanrının en kötü icadıdır kadınlar! Bana kalsa kadın milletinin kökünü kazırdım yeryüzünden! Şu anda kadınlar için düşündüklerim bu kadar kötü.”
“Ben gençken benim topal herif her gün canımı çıkarana kadar döverdi beni, hem de durup dururken, yok yere. Zerre kadar kabahatim yokken. Kendisi her türlü rezilliği yapar, sonra da öfkesini benden çıkarırdı. Sabaha karşı eve dönerdi, ben de açardım ağzımı yumardım gözümü, veryansın ederdim. İşte o zaman o da Allah yarattı demez, verirdi yumruğu… Bazen bütün bir ay çürük içinde dolaşırdım. Böyleyken yine de geçinmeye baktım, çocuklarımı büyüttüm, bir kerecik olsun çekip gitmeye kalkmadım. Grişa’yı övmek için söylemiyorum ama, onun gibi bir erkekle pekâla yaşanır.”
“Siz gençler çok alıngansınız, vallahi!’ dedi. ‘En ufak bir şey oldu mu hemen cinleriniz başınıza toplanıveriyor.”
İyi olan yalnız ben değilim , biz analar ,hepimiz iyiyizdir ..sizler için üzülürüz , zavallı yavrucuklar , hem de ölesiye üzülürüz!
‘Benden korkma ,sana bir kötülüğüm dokunmaz. iki oğlumu Alman savaşında yitirdim ben; en küçüğü bu savaşta Çerkask da öldü. onların hepsini bağrımda taşıdım .emzirdim ,besledim ,gençliğimi uykusuz gecelerle geçirdim …bu yüzden , askere alınan , Savaşan bütün delikanlılara acırım ‘bir an için sustu.
Yeniden dünyaya gelmeyi çok isterdim, o zaman başka türlü yaşardım hayatımı.
Yaşlanıyor olmalıydı Yoksa genç bir kadın durup dururken yüreğine düşen bir anıyı düşünür de ağlar mıydı hiç ?
“Bu horoz, kocakarı, Sovyet rejimine karşı öttü, biz de onu ölüme mahkûm ettik! Sen ne dersen de, güzelce pişirip çorbasını yapacağız. Onun yerine sana eski keçe çizmelerimizi veririz.”
– Sen de kocanı çok başıboş bıraktın onun gibi kocaların üzerinden gözünü ayırmaya gelmez.
– Bunu nasıl yapabilirdim ? Ben onun vicdanına güvendim Elinden tutup onu yanımda mı dolaştırsaydım yani ?
Dönüp dönüp çevremi seyrettim Tanrım, ne güzeldi her şey ! Oysa, şimdiye kadar bunun hiç farkında değildim.
Biraz daha yaşayacağım dünyanın tadını çıkaracağım, sonra elveda diyeceğim.
Ne önümde, ne ardımda bir kimsem var ne de kimsenin yüreğimde yeri inanmazsın ama, bu böyle !
“Onu yapamazsın, bunu yapamazsın: herkes işlediği günahların hesabını kıyamet günü vereceğini söyleyip korkutur seni Ama benim kendime vereceğim cezadan daha korkuncunu kimse düşünemez. “
“Tanrı mı ? Artık ondan bana bir hayır gelmez. Zaten bütün ömrüm boyunca hep benimle uğraştı.”
Kendin de bilirsin, kadınların çeşit çeşit dertleri olur.
Kazakların işi bu mudur; cellatlık mı, ihtiyar kadınları asmak, günahsız çocukları kılıçtan geçirmek midir ?
Sen ne gülüyorsun orada? Başkalarının bahtsızlığına yalnız budalalar güler.
Ne dersin Panteleyeviç? Bu dünyada döktüğümüz kan daha yetmedi mi?
Yetti sayılır
Peki, ne dersin,bu iş yakında bitecek mi?
Bizi alaşağı ettikleri zaman bitecek.
İnsan hiç yüreğine söz geçirebilir mi ?
“Yoldaşlar ! İleri! Beyazlara ölüm “ Bir avuç yiğit, Enternasyoneli söyleyerek karşı saldırıya geçip ölüme doğru atıldı.
Don kıyısında canlarını veren bu son yüz on altı kişinin hepsi Uluslararası Bölükten ve Komünistti.
Hayatında çok acılar çekmişti, haddinden çok belki. Artık bu acılara karşı koyacak gücü kalmamıştı
Yukarı Don Kazaklarının ayaklanması hatırı sayılır Kızıl Kuvvetlerinin Güney Cephesinden çekilmesine yol açarak; Don Ordusuna, Novoçerkask’ı koruyan kuvvetlerini yeniden toparlayıp en güvenilir ve en denenmiş alaylarından (özellikle aşağı Don Kazaklarıyla Kalmuklardan) kurulu yaman bir vurucu kuvveti Kamenskaya ve Ust-Belokalitvenskaya bölgelerinde yığma fırsatını verdi.
Sofraya eskisi gibi güzel güzel geçinen bir aile olarak değil de, rastlantı sonucu bir araya gelmiş insanlar gibi oturuyorlardı.
“Yeni devirler, yeni davranışlar getirir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir