İçeriğe geç

Vatikan ve Tapınak Şövalyeleri Kitap Alıntıları – Aytunç Altındal

Aytunç Altındal kitaplarından Vatikan ve Tapınak Şövalyeleri kitap alıntıları sizlerle…

Vatikan ve Tapınak Şövalyeleri Kitap Alıntıları

Vatikan 21.yüzyılda insanlığın karşısına sadece bir dinin temsilcisi olarak değil, aynı zamanda belirli bir “ideolojiyi” savunan ve bunu yaygınlaştırabilmeyle çalışan bir kurum olarak hazırlanmaktadır. Ekümenizm hareketi olarak tanımlanan bu ideolojiyi tamamen dinsel temeller üzerine oluşturulmuş bir siyasal, toplumsal ve kültürel değişim programıdır. Ve programın iki merkez gücü vardır. Vatikan’ın Hıristiyan âlemi içinde ve dışındaki ideolojik yayılımım işte bu iki merkez güç yönlendireceğe benziyor. Bunlar daha önce adların söz ettiğimiz Opus Dei ve Cizvitlerdir.
18.yüzyılın Fransız Laisizm’i, Jacob’ın geleneğine uyarak, egemenliği hem Kral’dan hem de Kilise’den alıp, devleti yönetmekte görevlendirilmiş olan Bürokrasi’nin denetimine verilmiştir, Anglosakson kökenli Sekülarizm ise Kilise ile Devlet’in ayrı ayrı bağımsız birimler olarak bir arada var olmalarını öngörmüş ve Fransız Laisizm’de önemli rol oynayan Devletçi müdahelecilik anlayışını dışlamıştır.
O Roma Kilisesi’nde kadınlara bakış, “Mizogonizm” denilen evlilik, düşmanlığı kapsamındadır. Hıristiyanlığın ilk yüzyılında Roma Kilisesi’nin iki kurucusundan biri Aziz Paul tarafından formüle edilen kurula göre evlilik din adamlarının kesinlikle uzak durmaları gereken bir kurumdur. Hatta şöyle söylenmiştir: “Evlenmektense yakılarak ölmek evliyadır”
Filip’in baş düşmanı, Roma tarafından korunan ve tarihte “Templar” diye bilinen gizli bir şövalyelik örgütüydü. Tıpkı bugünkü Opus Dei ne ise o zamanlarda bu örgüt öyle güçlü ve etkiliydi. Templar (Tapınak) Şövalyeleri koyu Katolik, cesur, evlenemeyen ve sadece İsa uğruna ölmeye gönüllü soylular olarak tanınıyorlardı, Avrupa’nın hemen her yerinde gizli örgütleri vardı. Şöhretlerini Haçlı Seferleri sırasında Müslümanlara karşı yaptıkları savaşlarda edinmişlerdi. Filip’ten önceki Kral I.Richard kendilerine imtiyazlar vermişti. Örgüte üye olabilmek çok zordu.
Katolik ve diğer Hıristiyan tarikatlarının Osmanlı ve TC Devleti içindeki “Misyon Bölgeleri” özellikle 19.yüzyılda kurulmuştur. Nedir ki Papalarda Osmanlı Sultanları arasındaki açık ve gizli ilişkilerin tarihi çok eskilere Fatih dönemine kadar inmektedir.
Papalık tarihinin en karanlık ve tartışmalı dönemi, 14.yüzyılın başlarında yaşanmıştı. Bu dönemde daha önce sözünü edilmediği Lateran Papalarıyla Avignon Papaları arasında kıyasıya bir mücadele yaşanmıştı.
Vatikan’ı 20.yüzyılda en çok uğraştıran konuların başında komünizm, sendikacılık, işçi-öğrenci eylemleri, Nasyonal Sosyalizm, Liberalizm, Materyalizm, Sekülerizm ve Hedonizm (sadece zevk için yaşamak, zevkten başka değer tanımamak; hazcılık) gelmiştir. Vatikan bu akımlara karşı bazen onlardan yana bazen onlara karşı ama daima kendi çıkarlarını gözeterek tavır almıştır. Papalarda yaşamakta oldukları çağı iyi değerlendirerek bazen “Kızıl Papa” bazen “Sofu Papa” rollerine bürünmüşlerdir.
Hıristiyan âleminde Protestanlar kendi inanç sistemlerine daha sıkı bağlıdırlar, daha hoşgörüsüz ve katıdırlar ama Katolikler için milliyet ve ırktan önce Hıristiyanlık gelir. Dolayısıyla bir İtalyan veya Polonyalı kendisinin adının Hıristiyan, soyadının Katolik olduğunu söyler. Roma’daki Katolik Kilisesi’nin yüzyıllar boyunca ayakta kalmasının sağlamış olan psikolojik etmenlerden biri de budur işte
Nedir ki tahmin yapabilmek de belirli bir ön bilgilenmeyi getirmektedir. Bu nedenle tahminleri yapabilmek için öncelikle “Vatikan Siyaseti”ni iyi bilmek, bunun dünya ekonomi – politiğinde oynadığı yeri ve rolü iyi saptamak zorunludur.

Vatikan’da başlıca iki siyasi görüş vardır. Bunlardan birincisi “Tutucular” diğeride “İlerici”dir. İki tarafında güçlü tarafları vardır ve bunlar, “Renksiz” denilen görüşleri esnek olan kardinalleri taraflarına geçmek için uğraşır dururlar

Zoma Kilisesi, gerçekte insanlığın 2000 yıldır varlığını kesintisizce sürdürebilmek başarısını gösterdiği ender kurumlardan biridir. Dile kolay tam 2000 yaşındadır ve hâlâ etkili ve aktif bir kurumdur. Tarihte nice hanedanlar gelip geçmiş, nice devletler kurulup yıkılmışlar, nice barış anlaşmaları en çok 40 – 50 yıl dayanabilmiş ama Roma Kilisesi bütün bu alt üst oluşlardan kendini koruyup ayakta kalmayı başarmıştır.
Papalarla Osmanlı Sultanları arasındaki gizli yazışmalar ilkin, Papa V.Martin ile I.Mehmet arasında 1417’de başlamıştı. 1403 – 1566 yılları arasında 6 Osmanlı Sultanı ile 19 Papa arasında gizli yazışmalar yapılmıştı. Hatta ilginçtir ki pazar ayininde Türklerin Hıristiyanlığın baş düşmanı gösteren Papalar, belgelere göre aynı günün gecesi Türklerle nasıl anlaşacaklarını ve onlara hangi silahların satılacaklarını görüşmüşlerdi
Opus Dei (Tanrı’nın işleri) adlı gizli örgüt 2 Ekim 1928’de Madrid’ de kurulmuştu. Kurucusu sıradan bir papazdı. Adı Jose Maria Escriva de Balaguery Albas’tı. Escriva’nın amacı din adamlarını değil ama en az onlar kadar Katolikliğe sadık laik iş ve meslek sahiplerini bir araya getirerek Papa’ya Vatikan dışında destek olacak varlıklı ve iyi eğitim görmüş elit bir kadroyu oluşturmaktı. Oluşturdu da. Böylelikle Vatikan’a bağlı fakat onun içinde yer almayan ilk laik Muhafızlar örgütü kurulmuş oldu.
Hıristiyanlıkta gizli örgütler İsa’nın çarmıha gerilişinden sonra, hatta bizzat onunla birlikte vardırlar demek mümkündür. Örneğin spekülatif masonlar, İsa’nın ilk mason olduğunu düşünürler. Bunun geçmişi daha önce anlattığım Templar örgütüne dayanır. Ve temelinde Essene diye bilinen küçük bir Yahudi cemaati vardır. Ne olduğu ve kim oldukları tam bilinmeyen bu cemaat, iddaalara göre İsa’yı yetiştirmiş ve Yahudi Krallığı’na sahip olmak istemiştir. Ve yine inanışa göre çok gizli ve esrarengiz bir Suriyeli cemaat, İsa’nın öldürülmesinden sonra bu sırları saklamış ve Haçlı Seferleri sırasında Templar Şövalyeli tarafından korunan bu küçük cemaat, Avrupa’ya kaçırılmıştır. Burada gözlerden uzak olsunlar diye İskoçya’ya yerleştirilmişler ve daha sonra da Avrupa’ya giderek Templar’ın yardımıyla “Masonik Misyonerliği” başlatılmıştır.
İsviçreli parlamenter ve toplumbilimci Jean Ziegler’in dediğine göre Opus Dei kendisiyle Komünizm kadar mücadele edilmesi gerek, gizli çalışan aşırı sağcı bir harekettir. İngiliz araştırmacı Michael Walsh’ın deyimiyle bu örgüte Opus Dei değil Octopus Dei (Ahtapotun İşleri) denilmeliydi.
Altısı resmi, dördü metres olmak üzere 10 karısı ve 18 çocuğuyla yaşayan Karl, Davud Peygamber olduğunu öğrenince “Yeni Kudüs”ü kurmak için harekete geçti ve bugün Aachen diye bilinen kenti kurdu. O yıllardan kalma İslami belgelerde Karl’dan ilginçtir ki Frankistan Halifesi diye söz edilmişti. Karl Bağdat’taki Halifelerle iyi ilişkiler kurmuştu. Nedir ki, onun ölümünden sonra Hıristiyanlık yeniden Papaların denetimine geçti ve üçüncü başlık altında toplanmış olan “Popüler Hıristiyanlık” büyük darbe yedi. Papalar yeniden Hıristiyanları boyundurlukları altına almaya başladılar. Bunu sağlayabilmek için de bir dış düşman yarattılar: Müslümanlık. Papalar Müslümanların Hıristiyanlığın baş düşmanı olduğunu öne sürerek Haçlı Seferleri’ni başlattılar. Böylelikle Hıristiyanlığın geleneksel düşmanı sayılan Yahudilik geri plana çekilmiş, Müslümanlık öne çıkarılmış oldu. Papalar bu savaşlarda ilkin Karl tarafından konulmuş ve sınırları belirlenmiş olan bir kavramı kullanarak bunun genişletilmesi gerektiğine tüm prensleri inandırdılar. Bu kavram “Christendum” kavramıydı. Hıristiyanların yaşadığı topraklar anlamına geliyordu. Daha önce gördüğümüz “Ekümen” kavramınının Devlet (Kral) tarafından kullanılabilir hale getirilmiş olan şekliydi.
Batı dünyasında 13 tarihi eğer “cuma”ya rastlarsa uğursuz sayılır, işte bu gelenek Templar katliamından kalmadır. Yine Templar döneminden kalma bir sembolizm vardır. Bu da “Gül ve Haç” sembolizmidir. Templar geleneğinde yer alan çok gizli ve önemli bir sembolizmdir.
Şu anda Roma’daki Seküler = Dünyevi Parlamento’nun, Vatikandaki Ruhani Senato’dan (Kardinaller Koleji) beklediği acil yardım budur. Tek sorun Martini’nin Cizvit olması ve Vatikan’ın Opus Dei’nin baskısı altında bulunmasıdır.
Ortaçağın Engisizyon Mahkemesi günümüz Vatikan’ında hala sapasağlam durmaktadır ve Vatikan gerekli gördüğünde bugünkü yeni koşullarda bu eski mahkemeyi işletebilmektedir.
Kendisine yöntem, “Düstur” edinmiş ilk Devlet dışı kurum olan Vatikan’ın bu yöntemi “Eski için yeni fikirler dene, olmazsa yeni için eski fikirlere geri dön” şeklindedir. Vatikan’ın her devirde ayakta tutmuş olan sihirli formül budur.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Ama keşişler böyle değildirler. Onlar, kendilerini kapattıkları manastırlarından çıkmayı pek sevmezler. Gündelik basını bile çok ender izlerler. Dış dünyayla olabilecek en az şekilde ilgilenirler. Hatta birçok manastır, kendi yiyeceğini, kendi giyeceğini kendisi üretir, dışarıdan almaz. Televizyon gibi, bilgisayar gibi “modern” teknolojiyle pek ilgilenmezler, işte biraz genelleştirerek tanımladığımız bu din adamlarına da “Regulars” (Müdavimler, Daimiler) denilir
Kilise de, yaptığımız bu kaba hatlı ayrıma göre iki tip din adamı vardır. Bunlardan çoğunlukla “Priest = Papaz” diye bilinenlere “Seküler” denilir. Bunlar Kiliselerde görevlidirler ve insanların gündelik işleriyle uğraşırlar. Ana hatlarıyla söylersek bu papazların ilk hedefi dünyayı ellerinden geldiğince “insancıllaştırmak”tır.
Papaların Hıristiyan olmayan devlet ve siyaset adamları için de ayrı bir sıfatı vardır. Örneğin Müslüman bir devlet adamı Papa’ya doğrudan yukaradaki üç sıfatla hitap edemez. “His Holiness” veya “Your Holliness” demek zorundadır. Yani, temsil ettiği makamı itibariyle Kutsal sayılan kişi olarak tanımlanır. Benzer şekilde Kardinal Büyük elçiler için de “Ekselans” denilir. Diğer kardineller de “Monsenyör” denilir. Bu hitaplar çok önemlidir. Bu hitaplar çok önemlidir. Bunların ne zaman, kime, nasıl kullanacakları bilinmeden Vatikan mensuplarıyla görüşme yapamaz.
Bütün dünya da kısaca Papa denilen şahsın resmi sıfatı Papa değildir. Üç ayrı sıfatı vardır ve Papa’ya ancak bu sıfatlarıyla hitap edilebilir. Bunlardan ilki, “supreme pontiff”’tir
İkincisi Papalar, “Roma Başpiskoposu”dur.
Papaların üçüncü sıfatı ise “Holy Father (Kutsal Peder)”dir. Bu sıfat onların belki de en eski, en anlamlı sıfatıdır.
Papalık tüm Avrupa’da ilk kez toplu vergilendirme yöntemini uygulamaya sokmuştu, ayrıca Roma Kilisesi, tarihte ilk kez Dış işleri Bakanı kullanmış, elçilik ve konsolosluklar tesis etmiştir, ilk kez paralı asker kullanan, düzenli ordu kuranda onlardı. Matbaa ve yayıncılık alanında gelişmeler yaptırmış olanda onlardı.
Benzer şekilde ilk “Vasat Kitaplar” listesini (İndeks) hazırlatan da onlardı. Postacılık da ilk kez onlar tarafından örgütlenmiş, dağıtımın ağları kurulmuştu. Para basımı tekniğini geliştiren ve ilk kez “Senet” kullanımını yasal faizleme uygulayan da onlardı
Papalık tarihi araştırmacı Paolo Prodi’nin belirttiği gibi Roma Kilisesi, günümüz Batı Hıristiyan âleminde yer alan modern devletlerin temel esaslarını oluşturan yargı sistemlerini; üst mahkemeleri; hiyerarşik yargı kurumlarını ve pozitif hukuku Avrupa’ya ilk sokan kurumdur. Daha önce ne krallar ne de halk bu tip bir yargıdan ve hukuktan haberdardılar; ilginçtir ki ilk avukatlar da Kilise’den çıkma papazlardı. Bunlar prenslerin ve Kralların himayesine girerek o yüzyıllarda çoğunluğu okuma yazma dahi bilmeyen kralların Kilise karşısındaki haklarını ve toprak bütünlüklerini savunmuşlardı, Avrupa’da ilk sınır belirlemeleri işte bu Papaz – Avukatların bilgileri ve gayretleriyle olmuştu.
Dominikenlerin tam karşısında Fransizkan Tarikatı vardır. Bunlar içinse önce Roma’daki Kilise değil, “Önce Hıristiyanlık” gelir.
Fransiskanlar yoksulluklardan yana, din adına karşılıksız çalışan keşişler topluluğudur. Onlar için önce Kilise veya Papa değil, Hıristiyanlığın yeryüzünde egemen olması önemlidir.
Üçünçü topluluk Fransiskanlar kadar çalışkan ama Dominikenler kadar acımasız olabilen Cizvitler Tarikatı’dır.
Vatikan’da etkileri ve güçleri tartışmayacak başlıca altı akım vardır.
Bunlardan ikisi “Laik”, dördü “Dinsel” niteliktedir. Laikler, Opus Del (Tanrı’nın işleri demektir) ile Malta Şövalyeleri’dir. Opus Dei, İspanyol asıllıdır ve sadece 65 yıllık bir örgüttür. Buna rağmen günümüzde Vatikan’da en etkili olan “Laik” kurumdur. Gizli bir örgüt olan Opus Dei’nin tüm üyeleri Katolik meslek sahiplerinden oluşmakta fakat her ülkede örgütten sorumlu bir Kardinal bulundurulmaktadır. Vatikan pasaportu taşıyan bu Kardinallerin dokunulmazlıkları vardır ve sadece Papa’ya karşı sorumludurlar. Curia bile bunları dile getirmemektedir
Papaların seçimi çok önemli bir olaydır, ilkin şunu belirtmek gerekiyor. Papa seçilen şahıs bu “Taht”ta ölünceye kadar kalır. Papalıktan istifa etmek diye bir olay yok
18.yüzyıla gelindiğinde Fransa’da patlayan ihtilal, Kilise/Manastır çekilmesini de Kilise lehine sona erdirmişti. Fransa’da “Laiklik” işte ilk kez resmen Kilise/Manastır çekişmesine son vermişti. Kilise, Fransız Laisizmi’nin esasını teşkil eden din adamı düşmanlığını (Anti- Klerikalizm) konusunda Manastırları ve daima asi davranmış olan Keşişleri ihtilalcilerin önüne itmişti. Böylelikle binlerce keşiş öldürülmüş ve manastırlara ait tüm malvarlıkları devlete devredilmişti. Daha sonra Kilise bunların bir kısmını yine kendi malları arasına katmakta geçikmemişti.
Devlet ve siyasi erk olarak Vatikan’ın en önemli ve güçlü kurumu “Curia”dır. Bu kurum Devlet olarak Vatikan’ın beynidir.
Vatikan adı, ilginçtir ki, Hıristiyanlığın ilk 1350 yıllık döneminde hiç ağza alınmamıştır. Çünkü 1267’ye kadar böyle kutsal sayılmış bir yerleşim alanı yoktu. O zamana kadar Papalar Vatikan’da değil Lateran diye bilinen yerleşim alanında otururlardı. Papalar yaklaşık 1000 yıl buradan yönetmişlerdi Katolik alemini. 14.yüzyılda Papalar Fransa’nın şimdi tiyatro şenlikleriyle tanınan Avingon şehrinde yaşamaktaydılar. Bunlar Hıristiyanlığın en tartışmalı Papalarıydılar. Fransa kralları tarafından korunan bu Papalar 13. ve 14.yüzyıllara damgalarını vurmuşlardı.
Papaların Vatikan’a geçişleri 1377 yılında, Avignon’daki Papaların sultasının yıkılmasından sonra olmuştur. Bu nedenle “Lateran Kilise kararları” daima Vatikan kararlarına öncelik sağlamıştır. Bugünkü Vatikan’ın tesisi sırasında da yine Lateran Sözleşmeleri (Treaties) rol oynamıştır
Vatikan’ın özellikle 2.Dünya Savaşı sıradında güçlendirdiği müthiş bir istihbarat ağı vardır. Vatikan’ın içinden çeşitli ulusların başta Fransa, Polonya ve Almanya istihbarat örgütleriyle birlikte çalışan Kardinaller çıkmıştır. Bunlardan bazıları daha sonra Papa yapmışlardır. Örneğin 1978’de eceliyle ölen Papa 6.Paul, gizli istihbarat örgütleriyle içli dışlı olmuş bir Kardinal olarak tanınıyordu. Vatikan “Kirli” işlerinde daima taşeron kullanan bir devlettir. Bu pis işleri temizlemek Mafya’nın görevidir.
Malta Şövalyeleri ise öncekinden çok daha eski ve köklü, aristokratik bir örgüttür. Bu da önceki gibi kapalı devre işleyen bir örgüttür ve ününü Türklere karşı Katolik inancını savunarak edinmiştir, ilkin Rodos’ta kurulmuş, burası Osmanlı’nın eline geçince Malta’ya sürülmüşlerdir. Türklüğe ve İslamiyet’e kökten karşı bir örgüttür, ilginçtir ki bu sofu Katolik örgütü, ölümünden bir yıl önce Turgut Özal’a özel bir statü sağlayarak onursal üyelik beratı vermişti!
Osmanlı Imparatorluğu’ndaki misyonerlik faaliyetleri ilkin yoğun olarak 19. yüzyılda başlamıştır. Özellikle Tanzimat’tan sonra hız kazanmıştır. Bu dönemde Almanlar, Italyanlar, Ingilizler ve ilk kez denizaşırı misyonerliğe sıvanan Amerikalılar Osmanlı topraklarında cirit atmaya başlamışlardır.
Papalarla Osmanlı Sultanları arasındaki gizli yazışmalar ilkin, Papa V. Martin ile I. Mehmet arasında 1417’de başlamıştı. 1403-1566 yılları arasında 6 Osmanlı Sultanı ile 19 Papa arasında gizli yazışmalar yapılmıştı. Hatta ilginçtir ki Pazar ayininde Türkleri Hıristiyanlığın baş düşmanı gösteren Papalar, belgelere göre aynı günün gecesi Türklerle nasıl anlaşacaklarını ve onlara hangi silahların nasıl satılacağını görüşmüşlerdi.
Nihayet 1209’da Papalar büyük bir Haçlı ordusu kurarak,
kendilerine göre Heretik=Dinden sapmış kişi, kabul ettikleri Hıristiyan cemaatleri soykırıma uğrattılar. Kısaca, Cathare diye bilinen bu soykırım sırasında yaklaşık bir milyon insan öldürüldü. Soykırımı yöneten Katolik şövalyelerden biri şöyle demişti: Hepsini öldürün. Tanrı nasıl olsa hangisinin heretik, hangisinin masum olduğuna karar verir. Daha sonra Hitler de işte bu mantığı kullanarak milyonlarca insanı öldürmüştü Nedir ki kilise burada durmadı. 15. yüzyılda bu kez ebe kadınların Büyü ve Sihirle uğraştıklarını öne sürerek yaklaşık 2 milyon kadını Cadı oldukları gerekçesiyle diri diri yaktırdı ve bu dul kadınların kendilerine kocalarından kalmış
olan malları ve arazilerini gasp etti.
Katolik=Evrensel Kilise, kadınlar ve evlilik konusunda çok hassastır. Bu kilisede kadınların yeri ve rolü ile evlilik kurumu başlı başına bir sorundur. Roma Kilisesinde kadınlara bakış,
Mizogonizm denilen evlilik düşmanlığı kapsamındadır. Ve Hıristiyanlığın ilk yüzyılından itibaren Formüle edilmiştir. Eden de Roma Kilisesi’nin iki kurucusundan biri olan, Aziz Paul’dur. Ona göre evlilik din adamlarının kesinlikle uzak durmaları gereken bir kurumdur. Hatta şöyle söylenmiştir: Evlenmektense yakılarak ölmek evladır.
Roma Kilisesinde kadınlara bakış. Mizogonizm denilen evlilik düşmanlığı kapsamındadır. Hıristiyanlığın ilk yüzyılında Roma Kilisesinin iki kurucusundan biri Aziz Paul tarafından formülüze edilen kurala göre evlilik din adamlarının kesinlikle uzak durmaları gereken bir kurumdur. Hatta şöyle söylenmiştir: Evlenmektense yakılarak ölmek evladır.
Dünya nüfusunun %18.5’ini oluşturan Katoliklerin 359.000 kilisesi, 2.456 Diosez’i ve aktif papaz olarak da 154.148 din adamı vardır, ilginçtir ki kadınlara karşı en acımasız ve katı
kuralları koymuş olan Katolik Kilisesinde gerçekte erkekten çok kadın vardır. Kilise, l.000.000’dan fazla rahibeye sahiptir. Evlilik, kürtaj, boşanma vb. konularda tüm Katolikleri işte bu Kiliseler, rahipler ve rahibeler denetlemektedir. İlginç olan evlileri denetleyen bu insanların kendilerinin evlenmelerinin ve cinsel ilişkilere girmelerinin kesinlikle yasak olmasıdır. Yani cinselliği hiç tatmamış veya bilmeyen insanlar, din adamı olmayan insanlardan cinsel hayatlarını Kilisenin isteklerine göre düzenlemelerini istemektedirler.
Bilindiği gibi Kilise, boşanmaya da doğum kontrolüne de kürtaja da karşıdır. Bu nedenle 1995’te Kahire’de toplanan Dünya Nüfus Planlaması Konferansı’nda Iran’la ittifak kurmuş ve
aynı doğrultuda Red oyu vermiştir. Vatikan’ın boşanma işlemlerini kabul veya red etmekle yükümlü bir Temyiz mahkemesi vardır. Buna Rota denilir. Buradan izin almadan sivil
mahkemelerde boşananlar bağlı oldukları Kilisede yeniden evlilik yapamazlar.
1965 yılında tamamlanan 2. Vatikan Konsili’nde alınan hararlar çerçevesinde Vatikan, başta Türkiye olmak üzere Ortadoğu’da ve Türki Cumhuriyetler-deki Hıristiyanlaştırma faaliyetlerine hız verdi. Kendi yayın organlarında Müslüman Kürtleri savunur pozlarında Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ağır hakaretler yağdırmaya başladı.
Papalık seçimlerinde Vatikan’ın tüm iç dengeleri ve uluslararası siyaset çok önemli bir yer tutar. Gerçi inanca göre Papayı, Kutsal Ruh seçiyordur ama gerçekte ClA’sından KGB’sine ve MOSSAD’a kadar tüm istihbarat örgütleri de Kutsal Ruh’un seçiminde parmak oynat/yarlardır.
Papalık tüm Avrupa’da ilk kez toplu vergilendirme yöntemini uygulamaya sokmuştu, ayrıca Roma Kilisesi, tarihte ilk kez Dış Işleri Bakanı kullanmış, elçilik ve konsolosluklar tesis etmiştir. Ilk kez paralı asker kullanan, düzenli ordu kuran da onlardı. Matbaa ve yayıncılık alanında gelişmeler yaptırmış olan da onlardı.
Ateizmin kaynağı bizzat Roma Kilisesi olup özellikle de son 400 yılın ilk öncü Hıristiyan kökenli Ateistlerinin hep bu kiliseden çıktıkları görüldü.
Vatikan’ın özellikle 2. Dünya Savaşı sırasında güçlendirdiği müthiş bir istihbarat ağı vardır. Vatikan’ın içinden çeşitli ulusların başta Fransa, Polonya ve ALMANYA istihbarat örgütleriyle birlikte çalışan Kardinaller çıkmıştır. Bunlardan bazıları daha sonra Papa yapılmışlardır. Örneğin 1978’de eceliyle ölen Papa 6. Paul, gizli istihbarat örgütleriyle içli dışlı olmuş bir Kardinal olarak tanınıyordu. Vatikan Kirli işlerinde daima taşeron kullanan
bir devlettir. Bu pis işleri temizlemek Mafyanın görevidir.
Vatikan’ın servetinin tam olarak ne kadar olduğu hiçbir zaman açıklanmayan bir sırdır. Yıllık gelirleri bazı kalemlerde açıklanır, yaptığı açıklamalar biraz da abartılarak gösterilir ancak mal varlığı tam olarak asla açıklanmaz.
Bugüne kadar gelip geçmiş 263 Papadan kaçının eceliyle, kaçının cinayete kurban giderek öldüğü belli değildir. En yakın örnek, bugünkü Papadan önce Papa seçilen ve sadece 33 gün
Papalık yapabilen l. John Paul’dur. Vatikan uzmanı araştırmacı David Yallop’un belgeleriyle açıkladığına göre bu Papa, Vatikan’ın içindeki bir Konspirasyon=Fesat Örgütü ile
P2Mason Locası nın ortak girişimiyle öldürülmüştür.
Vatikan ‘kirli’ iş/erinde daima taşeron kullanan devlettir. Bu pis işleri temizlemek mafyanın görevidir.
Vatikan’ın ve Papalığın tarihi sayısız cinayet, entrika ve skandalla doludur. Vatikan’da gece sapasağlam yatıp sabaha ceset o/arak kaldırılmak su içmek kadar olağan bir durumdur.
Vatikan Devleti’nin gece yerleşik nüfusu 600 kişidir. Bu sayı sürekli konuk sayılan kişilerle birlikte 1014 olur. Gündüz nüfusu ise 3599’a yükselir. Bunlar Vatikan’da görev yapan işçiler
ve diğer memurlardır. Vatikan Pasaportu bizzat Papa tarafından verilir.
Günümüzde Vatikan diye bilinen yerleşim alanı yeryüzündeki tek Tanrı-Kenti statüsündedir. Vatikan bu özelliği nedeniyle Kutsal-Kent tir. 6u Tanrı-Kenti aynı zamanda bir Devleti içinde barındırır. Vatikan yeryüzündeki tek Tanrı-Kenti ve Devleti dir.
Vatikan’dan başka Tanrı-Devleti yani Teokrasi olan başka kentlerde vardır. (Örneğin, Kudüs, Kom, Hinduların, Budistlerin ve Şintoistlerin kutsal kentleri gibi).
Vatikan, ataizmle mücadele yemi ile dinlerarası diyalog oltasını Türkiye’ye attı. Fakat 2. Jean Paul’un dürüst ateistlerde cennete gider sözü hem ateizmin kaynağının kim olduğunu hem de bu oltanın ne anlama geldiğini bir kez daha ortaya koydu .
Türklüğe ve Islama kati bir şekilde karşı olan Vatikan devletinin koruyucularından ve etkili akımlarımdan olan Malta Şövalyeleri ölümününden bir yıl önce Turgut Özal’a özel statü sağlayarak onursal üyelik beraatı vermişti!
1000 kişiyi geçmeyen Vatikan bürokrasisi 2500 işçisiyle dünyanın en kalabalık dinsel örgütü, Yaklaşık 900 milyon hiçbir aksama olmadan yönetmektedir. Bu gerçeği yeni öğrenen Amerikalı kendini tutamamış ve AMAN TANRIM!meğer dünyanın en karlı şirketi Vatikan’miş deyivermişti.
Vatikan’ın ve Papa’nın tarihi sayısız cinayet, entrika ve skandallar doludur. Vatikan’da gece sapasağlam yatıp sabahta ceset olarak kaldırılmak şu içmek kadar olağan bir durumdur.
İsa Çarmıha gerildiği zaman hemen ölmemişti. Büyük bir ızdırap çekiyordu. Bunu gören bir asker dayanamayıp mızrağıyla İsa’nın böğrüne bir darbe vurmuştu. Askerin amacı İsa’nın daha fazla acı çekmeden bir an önce ölmesini sağlamaktı. İsa’nın böğründen akan kan, ayaklarından ve ellerinden çivilenmiş olduğu Haç’ın dibine damlamış ve inanca göre İsa’nın kanının damladığı Haç’ın dibinde birdenbire Güller yeşermeye başlamıştı. İşte bu gül ve kan İsa’nın tensel canıydı, İsa bir çiçek olmuş ve açmıştı. Bu olayda kuşkusuz Haç da önemli bir anlama sahipti. Çünkü Haç olmasaydı İsa’nın kanının Gül’e dönüştüğü de bilinemeyecekti.
Nihayet 1209’da Papalar büyük bir Haçlı ordusu kurarak, kendilerine göre Heretik=Dinden sapmış kişi, kabul ettikleri Hıristiyan cemaatleri soykırıma uğrattılar. Kısaca, Cathare diye bilinen bu soykırım sırasında yaklaşık bir milyon insan öldürüldü. Soykırımı yöneten Katolik şövalyelerden biri şöyle demişti: Hepsini öldürün. Tanrı nasıl olsa hangisinin heretik, hangisinin masum olduğuna karar verir. Daha sonra Hitler de işte bu mantığı kullanarak milyonlarca insanı öldürmüştü Nedir ki kilise burada durmadı. 15. yüzyılda bu kez ebe kadınların Büyü ve Sihirle uğraştıklarını öne sürerek yaklaşık 2 milyon kadını Cadı oldukları gerekçesiyle diri diri yaktırdı ve bu dul kadınların kendilerine kocalarından kalmış olan malları ve arazilerini gasp etti.
Bir şeyi bilmenin alameti doğru soru sormaktır.
Hristiyan aleminde iki tane önemli kilise kavramı var. Bir tanesi bildiğimiz kiliseler, ikincisi İnvisible Church dediğimiz göze görünmeyen kilisedir. Protestan tarafından kurulmuş olan bu kilise der ki, Şahısların Müslümanlıktan Hıristiyanlığa geçmesi gerekmez. Oldukları yerde, oldukları gibi kalsınlar. Ama bizim istediğimiz gibi düşünsünler.Yani Müslüman, Müslüman gibi düşünemesin;Hıristiyan gibi düşünsün, Müslüman gibi yaşadığına inansın
Misyonerlik faaliyetlerinde hedef kitle gençler olarak tayin edildi. Ama kırsal alandaki değil özellikle kozmopolit kültürlerin egemen olduğu büyük şehirlerin gençlerine özel ilgi gösterilmesi plana konuldu.
Katolik inancına göre Papa, yeryüzündeki tek hatasız kuldur. Papalar hata yapmaz(!)
Yanılmayan Papa(!), 20. yüzyılda yaşanmış tüm soykırımların sorumlusu olarak Müslüman Türkleri göstererek başta Katolik Hitler’i ve Nazileri ve tüm Faşizmi aklama çabasına girmiştir. Bu hesaba göre Katolik Hitler, milyonlarca insanı ve Yahudi’yi bizi örnek alarak öldürtmüştür.
Vatikan, bir faniyi aziz ilan etti mi onun evinin çevresinde de bir süre sonra mucizeler (!) görünmeye başlar.
Dünyada dinsiz demokrasi yoktur. Çünkü Demokrasi bir inanç ve tercih meselesidir. Ve dinsel inanç olmadan siyasal inanç ve tercihin olmadığı görülmüştür.
Hedef kitle gençlerdir. Gençlerdir ama kırsal alanın gençleri değildir.

Doğrudan doğruya büyük şehirlerin kozmopolit kültürü içindeki gençler, özellikle de milli ve
dini bütünlüğünden kopartılmış gençler birinci derecede av alanıdır.

Yani ülkemizde, özellikle Türkiye’de, birinci derecede hedef alınan kitle gençlerimizdir. Hangi gençlerimizdir? Kırsal alandaki gençlerimiz değil, büyük şehirlerimizdeki gençlerimizdir.

Mensubu olmakla ne kadar övünsek az gelecek Türk milletinin tarihine baktığımız zaman
dünyada belki de hiçbir millete nasip olmayan erdem, güzellik, izzet, şeref, adalet, şecaat,
ilim. Fikir ve teknikle süslü kendine has bir medeniyet örneği oluşturduğunu görürüz. Bu
örnek medeniyeti oluşturmanın hiç de kolay olmayıp dar geçitlerden, sarp kayalıklardan,
keskin virajlardan geçildiğini görürüz. Bu medeniyet binasının inşasında kurulan nice
tuzakların boşa çıkartılması, kapının önüne/evin içine bırakılan krizlerin avantaja
dönüştürülebilmesinin de büyük rol oynadığını görürüz.
200 milyon nüfuslu Abd’yi yönetebilmek için sadece Washington’da 250.000 devlet memuru bulunduğunu düşünülürse Vatikan “Mucizesi” daha iyi anlaşılır.
İhraç malı olarak sadece “Dua ve emirleri” olan bir devletin dünyanın en kalabalık topluluğunu yönetip dünyanın en zengin devletlerinden biri olabilmesi başka hangi sözcükle tanımlanabilir ki..
Papa 20 Kasım 2000 tarihinde 1915-1923 yılları arasında Türkler hunharca 8 milyona yakın hristiyanı katletmișlerdir. dedi. Biz Kurtuluş Savaşı diyoruz. Adam hristiyanlar katledildi, soykırım yapıldı, diyor.
Bir şeyi bilmenin alameti doğru soru sormaktır.
Mensubu olmakla ne kadar övünsek az gelecek Türk milletinin tarihine baktığımız zaman dünyada belki de hiçbir millete nasip olmayan erdem, güzellik, izzet, şeref, adalet, șecaat, ilim, fikir ve teknikle süslü kendine has bir medeniyet örneği oluşturduğunu görürüz.
Rastlantı bu ya, 1995’ten bu yana, Türkiye’de Diyalog’la yatıp Hoşgörü’yle kalkanlar, ne hikmetse tıpkı Vatikan ağzıyla konuşarak terörist bir örgütle Türkiye Cumhuriyeti’ni Diyalog ve Hoşgörü yuturmacasıyla, kendi deyimleriyle, Diplomatik görüşmelerde bulunmak üzere, eşit taraflar olarak Diyalog Masası na oturtmaya uğraştılar. Hâlâ da uğraşıyorlar
Aziz Paul: Evlenmektense yakılarak ölmek evladır.
Almanlar için önemli olan tıpkı tarihte kendilerinin yaptıkları gibi Türkiye’de İslamiyet’in Türkleştirilmesini istemekte ve bu yönde çalışmalar yapmaktadırlar. Fransa ise Türkiye’deki Laikliğin bekçisidir. Dolayısıyla Devletçi Laisizm’in her ne pahasına olursa olsun korunmasından yanadır. İngiltere bu iki görüşe karşıdır ve Türkiye’nin önderliğinde yeniden bir Hilafet kurulmasına sıcak bakmaktadır. Amerika ise, Türkiye’de artık Devlet’in değil, Liberalleşmiş bir Anayasa’nın en üst değer olarak tanınmasını ve bu anayasanın sınırlarını çizdiği İnsan Hakları çerçevesinde, Fransızlarınkinden daha özgür ve özerk bir “Din ve Vicdan Özgürlüğü”nü yerleştirmek istemektedir. Türkiye önümüzdeki yıllarda işte Batı’dan gelecek olan bu “İslam”la daha çok tanışacaktır.
Türk Dostu Papa diye tanınan 23. John’un Türkiye’de bulunduğu yıllarda Müslümanlar’a değil Yahudiler’e yakın olduğu bilinmelidir. Papa’nın Türkler’i seviyorum dediği doğrudur. Ancak bunlar Türk Vatandaşı olan Azınlık Türkleri’ydi, Müslüman Türkler değildi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir