İçeriğe geç

Vatan Sağolsun Kitap Alıntıları – Aziz Nesin

Aziz Nesin kitaplarından Vatan Sağolsun kitap alıntıları sizlerle…

Vatan Sağolsun Kitap Alıntıları

1934 yılında soyadı kanunu çıktı, her Türk kendine bir soyadı alacaktı. Herkes kendisine soyadını kendisi seçtiği için insanların bütün gizli aşağılık duyguları ortaya çıktı. Dünyanın en cimrileri “Eliaçık”, dünyanın en korkakları “Yürekli”, dünyanın en tembelleri Çalışkan” gibi soyadları aldılar. Bir mektup yazılabilecek zamanda ancak imzasını atabilen bir öğretmenimiz kendisine Çevikel” soyadını almıştı. Irkçılığın yayıldığı günler olduğundan, özellikle Türklüğü karışık olanlar, irkçılık anlatan soyadlarını kapışıyorlardı. Hertürlü yağmada hep sona kaldığım için, güzel soyadı yağmasında da sona kaldım. Bana, ortada böbürlenebileceğim bir soyadı kalmadığından, kendime “Nesin” soyadını aldım. Herkes “Nesin?” diye çağırdıkça ne olduğumu düşünüp kendime geleyim istedim.
Tahıl borsası, pamuk borsası, altın borsası gibi, insan değerinin de borsası vardır; bu borsa pazarında insanın değerini biçen dostları, arkadaşlarıdır.
Yalnız iki şeyimi başkalarından saklıyabiliyorum; biri yorgunluğumu, biri de yaşımı
Hayatımda istediklerimi yapamadım, yaptıklarımı da istemedim.
Ne zaman bir namusuzluğa otursa hemen duaya diz çöker, tespihine asılır o gavat.
Ağlansın diye yazdıklarımın çoğuna okurlarım gülüyorlar.
Kapitalist ülkelerde tüccarların, sosyalist ülkelerde de yazarların durumları çok iyidir. Yani işini bilen bir insan sosyalist bir ülkede ise yazar, kapitalist bir ülkedeyse tüccar olmalıdır.
– Allahaşkına söyle muhtar, madem haklıyım, niye kızları okula göndermediniz?
– Nasıl gönderek bey, kızları okula gönderdik miydi, gayrı everemeyiz, hiçkimse almaz okulda oğlanlarla oynaştı, elleşti diye kızın adı çıkar. Kızı everemedik mi, başlık alamayız, kız kocar da evde kalır. Ama sen gene de haklısın.
“Elliüç yaşımdayım, elliüç kitabım var. Kırkbin lira borcum, dört çocuğum, bir torunum var.” Şimdi, altmışdört yaşımdayım. Kitaplarımın sayısı, yaşımı geçti, yetmiş kitabım var, borcum yok sayılır, dört çocuğum, üç torunum var. Yapıtlarımın çevrildiği dil sayısı otuzu geçti.
Cıgaraya alışmakla dünyanın en büyük akılsızlığını, cıgarayı bırakarak da dünyanın en büyük akıllılığını yaptım ki, sonuçta akılsızlık akıllılığı götürünce, sıfıra sıfır, elde var sıfır
Ağlansın diye yazdıklarımın çoğuna okurlarım gülüyorlar.
1937’de subay oldum, yani bir Napolyon Daha doğrusu, Napolyon’lardan biriydim. Her yeni subay, kendini Napolyon sanır. Kimilerinde bu kendini Napolyon sanma hastalığı bütün yaşamlarınca sürer. Kimileri, bisüre sonra kendilerini bu hastalıktan kurtarabilirler. Napolyonculuk tehlikeli ve bulaşıcı bir hastalıktır. Bu hastalığın belirtileri şunlardır: Hastalığa tutulanlar Napolyon’un yalnız utkularını düşünür, ama bozgunlarını hiç düşünmezler, sağ ellerini ceket düğmelerinin arasından geçirmeyi severler, dünya haritasını önlerine koyup kırmızı kalemle haritaya oklar çizerek bütün dünyayı beş dakikada zapt ve istila ettikten sonra dünyanın bu denli küçük olmasına üzülürler. Hastalığa yakalananlar yüksek ateş içinde sayıklarlar. Hastalığın ihtilatları da vardır. Sonradan kendilerini Timurlenk, Cengiz, Atillâ, Annibal, Moltke, hatta Hitler yada bunlar gibi birileri sanmaya başlayanlar olur.
22-23 yaşlarında çiçeği burnunda bir subayken, harita üzerinde kırmızı kalemle dünyayı günde bikaç kez fethederdim. Benim Napolyonluk hastalığım ancak biriki yıl sürdü. Bu hastalık sırasında bile faşist eğilimli olmadım.
1934 yılında soyadı kanunu çıktı, her Türk kendine bir soyadı alacaktı. Herkes kendisine soyadını kendisi seçtiği için insanların bütün gizli aşağılık duyguları ortaya çıktı. Dünyanın en cimrileri “Eliaçık”, dünyanın en korkakları “Yürekli”, dünyanın en tembelleri “Çalışkan” gibi soyadları aldılar. Bir mektup yazılabilecek zamanda ancak imzasını atabilen bir öğretmenimiz kendisine “Çevikel” soyadını almıştı. Irkçılığın yayıldığı günler olduğundan, özellikle Türklüğü karışık olanlar, ırkçılık anlatan soyadlarını kapışıyorlardı. Hertürlü yağmada hep sona kaldığım için, güzel soyadı yağmasında da sona kaldım. Bana, ortada böbürlenebileceğim bir soyadı kalmadığından, kendime “Nesin” soyadını aldım. Herkes “Nesin?” diye çağırdıkça ne olduğumu düşünüp kendime geleyim istedim
Yaşamımda istediklerimi yapamadım, yaptıklarımı da istemedim.
Kapitalist ülkelerde tüccarların, sosyalist ülkelerde de yazarların durumları çok iyidir.
Ama kendisi de inanıyordu bu sözlerine, kendi yalanlarına kendisini inandırmıştı.
Bu dediklerimin hiçbiri olmadı, hiç bir sözümü tutmadılar. Hem, haklısın diyorlar, hem de yine kendi bildiklerini okuyorlar.
Bu kaçakçılık işleri nasıldır, bilir misiniz? Nerden bileceksiniz Bilmesine bilmezsiniz ya belki bir bilenden duymuşsunuzdur. Bu kaçakçılık işinde, sırtını bir hükümet adamına dayayacaksın ki işi yürütesin. Arkanda hükümet adamı olmamış, kaçakçılık olmaz
Kendime “Nesin” soyadını aldım. Herkes “Nesin?” diye çağırdıkça, ne olduğumu düşünüp kendime geleyim, istedim
Hayatımda istediklerimi yapamadım, yaptıklarımı da istemedim.
Kapitalist ülkelerde tüccarların, sosyalist ülkeler de yazarların durumları çok iyidir. Yâni işini bilen bir insan, sosyalist ülkedeyse yazar, kapitalist ülkedeyse tüccar olmalıdır. Benim ne kadar ters bir insan olacağım daha çocukluğumda anlaşılmış; çünkü daha on yaşımdayken, Türkiye gibi kapitalist bozuntusu bir ülkede, yazar olacağım diye tutturmuşum, hem de ailemde ne yazar, ne okur varken
Dalkavukluğu kendine yediremeyenler, işi alçakgönüllülüğe vururlardı.
İnsan, kendi kendine de konuşur ama ille konuşacak birini arar.
Dünyanın en cimrileri Eliaçık, dünyanın en korkakları Yürekli, dünyanın en tembelleri Çalışkan gibi soyadları aldılar.
Bana ortada böbürleneceğim bir soyadı kalmadığından Nesin soyadını aldım. Herkes Nesin? diye çağırdıkça ne olduğumu düşünüp kendime geleyim istedim.
Ne olur, kimde fazla zaman varsa bana birazcık versin.
Ne zaman bir namussuzluğa otursa hemen duaya diz çöker, tespihine asılır o gavat.
İnsan geçim sıkıntısından dara girip de bir eşyasını satmak zorunda kalınca içinde bir yeniklik acısı duyuyor; hayat savaşında yenik düşmenin, başarısızlığın buruk, ezik acısı
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Heç bi vakit memlekette hırsız sayısının pulis sayısını geçtiği görülmemiş Velakin bu son zamanlarda hırsızlara bi bereket geldi, çoğaldı da çoğaldı.Eskiden hırsız başına on pulis düşerken şincik on hırsıza bir polis değil yarım bekçi düşmüyo
Yaşamımdaki üçüncü değişiklik, elli beş yaşından beri saçımı kestirmek için bile olsa kafamı başkasının eline teslim etmeyişim.
Adımı Nusret koymuşlar. Bu Arapça kelimenin Türkçesi “Tanrı yardımı” demektir. Tam bize uygun bir addır. Çünkü başka hiçbir umutları olmadğından, ailem bütün umudunu Tanrıya bağlamıştı.
Karının eskisi, hükümet adamının yenisi işe yaramaz beyim.
Biz zamanımızı bilmedikçe, zamanın değerini anlamadıkça daha çoook çekeriz
Tahıl borsası, pamuk borsası, altın borsası gibi, insan değerinin de borsası vardır ; bu borsa pazarında insanın değerini biçen dostları, arkadaşlarıdır.
İstatistik olmadan bir memleketin gerçeği anlaşılamaz.
Olur ama, Bu kadar hak yemek, Bu kadarda yolsuzluk olur mu?
Kendilerini akıllı sananlardan gördüğüm zararı deliciklerin hiçbirinden görmedim.
Ülkemizde ayrıntılarla uğraşıldığından öz arada kaynayıp gider.
Aziz Nesin
Kapitalist ülkelerde tüccarların, sosyalist ülkelerde de yazarların durumları çok iyidir.
Deliler beni neden severler? Kendilerine yakın mı bulurlar, beni de kendilerinden mi sayarlar?.. Bilmem Yok ama, kendilerini akıllı sananlardan gördüğüm zararı deliciklerin hiçbirinden görmedim.
Ne olur, kimde fazla zaman varsa bana birazcık versin
Bana ortada böbürleneceğim bir soyadı kalmadığından, kendime Nesin soyadını aldım. Herkes Nesin? diye çağırdıkça ne olduğumu düşünüp kendime geleyim istedim.
Hükümet adamı şaraba benzer; ikisi de eskidikçe değerlenir.
Yaşamımda istediklerimi yapamadım, yaptıklarımı da istemedim.
Ne şaşılası şey, Nazım Hikmet benden ondört yaş büyüktü, şimdi ben ondan dört yaş büyük oldum. Sabahattin Ali benden yedi yaş büyüktür, oysa ben şimdi ondan beş yaş büyüğüm. Hele Orhan Veli, benden bir yaş büyükken, şimdi ben ondan öyle yaşlıyım ki Benden beş yaş büyük olan Kemal Tahir’den üç yaş büyük oldum. Sabahattin Eyuboğlu, Bedri Rahmi, daha kimler Bugün biyerde onlarla buluştuğumuzda, hepsi de bana Aziz Ağbi mi diyecek?
Bütün insanlık tarihinde ölmemiş tek kişi bulunsaydı, ona bakıp ben de ölmeyecektim. Ama ne yapayım ki örnek yok, suç benim değil, öleceğim herkes gibi
Günümüzde adını şaire çıkarmış olanların çoğu, şiire saygıları olmadığından şiir yazdıkları sanısını sürdürüyorlar.
Kendilerini akıllı sananlardan gördüğüm zararı deliciklerin hiçbirinden görmedim.
Vaay Hocayım diye geçinen bu gavat yine duaya mı oturdu? Öyleyse onun yeni bir dalaveresi olmak gerek Ne zaman bir namussuzluğu olursa, hemen duaya diz çoker, tespihine asılır o gavat
– yahu, ölmemiş mi?
– ölür mü? cimriliğinden azraile can bile vermiyor herif
Aziz Nesin
1934 yılında soyadı kanunu çıktı, her Türk kendine bir soyadı alacaktı. Herkes kendisine soyadını kendisi seçtiği için, insanların bütün gizli aşağılık duyguları ortaya çıktı. Dünyanın en cimrileri Eli açık , dünyanın en korkakları Yürekli , dünyanın en tembelleri Çalışkan gibi soyadları aldılar. Bir mektup yazabilecek bir zamanda ancak imzasını atabilen bir öğretmenimiz kendisine Çeviker soyadını almıştı. Irkçılığın yayıldığı günler olduğundan, özellikle Türklüğü karışık olanlar, ırkçılık anlatan soyadlarını kapışıyorlardı. Her türlü yağmada hep sona kaldığım için, güzel soyadı yağmasında da sona kaldım. Bana ortada böbürleneceğim bir soyadı kalmadığından, kendime Nesin soyadını aldım. Herkes Nesin? diye çağırdıkça ne olduğumu düşünüp kendime geleyim istedim
Ülkemizde ayrıntılarla uğraşıldığından öz arada kaynayıp gider.
Bakışları can alıcı bakıp duruyor.
Gözleri fıldır fıldır, cin gibi zeki,ama zekinin sevimlisi
Bizim İstanbul’a ilk gelişimiz değil sen bizi enayi mi belledin
Sen her gördüğünü enayi belle me!
Biz Bu İstanbul’un kurduyuz.
Herkes kendi malının Hamalıdır;
Hastayı görmeden hastalığın ne olduğu söylenemez
Çünkü insan çıkar umduğu çıkar beklediği kişilere dalkavuk eder.
Alçakgönüllü insanın her davranışı alçakgönüllü olur
Yabancıyla sözüm ona konuşuyoruz ama, ne o beni anlıyor ne ben onu.
Borcum borçtur Allah bana ben sana .

Ben namuslu adamım olunca öderim.

Yetmişine kadar aklını başında tutup evlenmemişken, yetmişinden sonra evlenmesi delilik değilse nedir? Demişler.
Şurda daha ne kadar Zaman ağlayacağız çocuklar?

Bırakın da doya doya ağlayalım istediğimiz gibi .

Siz ağlarken gülecek miyim yoksa?
İnsan, kendi kendine de konuşur ama yinede ille konuşacak birini arar
Eskiden ne gülerdik ne gülerdik..
Yanlışsa yanlış size ne?

Ne demek size ne?

Ben bir vatandaşım

Tahıl borsası,pamuk borsası,altın borsası gibi insanın değerinin de borsası vardır.

Bu borsa pazarında insanın değerini biçen dostları arkadaşlarıdır.

Türkçe çok güzel bir dil müzik gibi .
Biz bir memlekete gitmeden o memleket İçin yazılmış bütün kitapları okuruz.
Elin İngilizi.taaa nerden kalkıp gelmiş okuduğu kitaplardan bize İstanbul’u öğretecek.
Yok .

Sen de umut yok boş yere yatak işgal etme diye taburcu ettiler.

Heç bi vakit memlekette hırsız sayısının polis sayısını geçtiği görülmemiş

Velakin bu son zamanlarda hırsızlara bir bereket geldi çoğaldı da çoğaldı..

Hele namussuz bu gece de kaçtın!

Ulan namussuz, adaletin pençesinden gurtulunur mu ?

Ulan bu direk buraya dikilir mi be
Karım durmadan,

Sekiz çocuk anasıyım, hiç bu kadar kolay çocuk doğurmadım diyor.

Aman kardeşim, biraz yavaş.. O kadar da acelemiz yok
Çok mu namuslu adam yahu ..
Kim olduğumu öğrenecekler diye ödüm kopuyor.
Eşşekliğin lüzumu yooook

Özür dilerim. Beyefendi .

İnsan bu dünyada ne için yaşar?

Şerefi için, haysiyeti için . işte o kadar..,

Herifte insanlığın zerresi yok ki .
Öyle bir namussuzdan korkacak değilim ya .
Alçak herif . Herkese ahlak, namus dersi verir; sonra da kendisi karaborsacılık yapar.
Haklıya haksız denir mi bey haklısın .

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir