İçeriğe geç

Vahyin Binbir Sesi Kitap Alıntıları – Senai Demirci

Senai Demirci kitaplarından Vahyin Binbir Sesi kitap alıntıları sizlerle…

Vahyin Binbir Sesi Kitap Alıntıları

Allah, isyanına rağmen senden ümit kesmiyor. Ama sen rahmetine rağmen Allah’tan ümit kesiyorsun. Ayıp değil mi?
Yusuf’ça güzelsen, itildiğin kuyu bile rüyalarının gerçekliğini başlatan bir umuda açılır.
Yusuf’ça saf bir ayna taşıyorsan göğsünde,sen de saadet eylersin yaşadığın asr ı, adı ahirzaman olsa bile.
Şükretmez olmuşsa bir insan, güzelliğe dair her şeyi yitirmiştir.
Allah’tan uzak kaldığımız her yer serinlik karşısında yangın, özgürlüğe karşı tutsaklık, barışa karşılık savaş ve yıkım olmalı
İnfak kültürü; bizi sahip olamadığımız her eşyanın açgözlüsü ve dilencisi, sahip olduğumuz her eşyanın ise bıkkını ve küskünü eyleyerek sürekli koşturan, bir türlü mutlu etmeyen tüketim ateşine karşı bir serinliktir.
Ateşin içinde var ettiyse seni Yaradan, ateşte yanmaz bir İbrahimi ten de lutfedecektir sana, inan. Ateşin içinden çıkarılmayı istediğin kadar ateşin içinde de O’na dost/halil olmayı bil.
Ey dünya toprağıyla örtülmüş kutlu tohum, kalk, kır kabuğunu, sende senden fazlası var, göster! Oyalanma eşyanın küflü ufkunda, aç gözlerini sonsuza, uyan!
Öfkelendiğinde seni öfkelendireni değil de, öfkelendireni karşına koyan Allah’ı görürsen, ihsan edersin. Öfkeni yutarsın.
Hata yapan bir insanla karşılaştığında, hatayı ve hatayı yapanı değil de, hata yapan insanla seni karşılaştıran Allah’ı görürsen, ihsan edersin. Bağışlarsın. Çünkü, Allah muhsinleri sever diye bitiyor ayet.
Allah mahzun ettiği her kalp için, mutlaka bir teselli saklar. Yolların yokuşa çıktığında, yılma;yokuşun ardından düzlük gelir.
Allah, özünden sızdırdığın sözlerinin de farkında, sözünle perdelediğin özünün de.
Allah, açıkca dillendirdiğini de bilir, yutkunarak sakladıklarını da. Söyle{ye}mesen de işitir seni.
De ki, eğer Allah’ı seviyorsanız, bana itaat edin ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın (Al-i İmran, 31)

Sevdiğini iddia eden, sevilmek isteyen Allah’ın Resulüne seve seve itaat eder öyle değil mi?

Ayrı renkler, ayrı diller, ayrı ırklar, bambaşka kültürler, apayrı alışkanlıklar ihramın beyazında çözülüyor, Arafat’ın düzünde eriyor. Kalpleri birbirine bağlayan bağlar yeniden g/örülüyor, ateşli bir ümide dönüşüyor. Dua için açılmış avuçlarda, herkes İbrahim’in (as) alıştırdığı, Muhammed’in (asm) sevdirdiği Bir’inin sonsuz göğünde, özgürlüğüne kavuşmuş kuşlar gibi kanat çırpan yüreklerini seyrediyor.
Gözünün gördüğü ölümden korkarken, gözün gördüğü hayata tutunurken, gönlünün ürktüğü ölümlü ameller e korkmadan nasıl yürüyorsun? Bir gün daha yaşamak için ilaçlara tutunurken, gönlünün özlediği diri amelleri gözünü kırpmadan nasıl terk ediyorsun?
Korkun ölmekten değil, yaşamanın hakkını verememekten olsun.
Rabbimiz vermek istemediği için değil;
Biz Rabbimizden istemediğimiz için olmasın?
O’ndan uzaklığı hapishane gibi, O’na yakınlığı eşsiz bir özgürlük gibi hissetmemiz gerekiyor. Namaza firar ederek mi gidiyorum mesela?
Yoksa namazdan mı firar ediyorum?
Oruca kaçıyorum mu, oruçtan kaçıyorum mu?
Garanti edilmiş rızkı için telaşta, garanti verilmemiş akıbeti için uykuda.
_ Allah onların kalplerini mühürlemiştir. (Bakara, 7)
_ Öyle ya; Kalpleri olduğu halde kavrayamazlar. (A’raf, 179)
_ Allah onların . İşitmesini mühürlemiştir. (Bakara, 7)
_işte bu yüzden Kulakları olduğu halde işitmezler. (A’raf, 179)
_ Onların gözleri üzerinde perde vardır. (Bakara, 7)
_ Haliyle, Gözleri olduğu halde görmezler. (A’raf, 179)
Hayrı şer sanacak kadar kördür kalbim; şerri hayır sanacak kadar da şaşkın.
Hiç ümit vermeyenin, hiç ümit etmeyenin, hep ümit verenden ve hep ümit edenden ümit kesmesi yakışık alır mı?
Olan olmuşsa onun dilediğidir. Olmamışsa, O’nun neyi dilediğini bilemeyiz. Dilemesini bekleriz. Öyleyse, ne unutulduk, ne gözden çıkarıldık, ne de bir yazının soğukluğuna mahkum edildik. Kader hep bizimle akıyor. Bizimle yazılıyor.
Elhamdülillah diyebildiğim için elhamdülillah
Dilerse ateşsiz de yakar. Dilerse ateş içinde de yakmaz. Dilerse taşları kalplerden yumuşak eyler. Dilerse kalpleri taşlar kadar katı eyler.
Hep şartların değişmesini bekleyen ben, ateş içinde de kurtuluşu gören Halil İbrahim’ce dost olabilir miyim?

Ateşten yakıcı olmadığı aşikar engellerden şikayetci olan ben, İbrahim’ce teslim olmuş sayılır mıyım?

Vur asanı taşa buyurduk. (Bakara, 60)

Taşlar yumuşadı, taşların asa-yı Musa dokunuşuyla yumuşadığını gören kalpler katı kaldı.

El aleme kendimi beğendirmek için çırpınıp durmama ne gerek
Alemlerin Rabbine ise minnetim, O’na beğenilmek olmalı biricik derdim.
Ah, Rabbim, işte kulun bu, günahkâr olur.
Ah ettiğime şükür ki, bugün ah kâr olur.
Gözü yaşlı döndüm ya Sana, bu günah kâr olur.
Nesimi’ye sordular ki yârin ile hoş musun?
Hoş olayım olmayayım o yâr benim kime ne?
Allah, isyanına rağmen senden ümit kesmiyor. Ama sen rahmetine rağmen Allah’tan ümit kesiyorsun. Ayıp değil mi?
Yâre söylenenler ağyara duyurulmamalı.
Hiç sınanmadığımız için işlemediğimiz günahlar sayesinde erdem inşa edilmez. Düştükten sonra kalkmaktır asıl marifet. Ayaklarının kayacağı yerlerden uzak yürüyenlerin dik duruşları sahici değildir.
Umduğunu bulamadı mı, sarsılıyor insan.
Artık şehirlerimizin merkezinde bankalar var. Neredeyse bankasız tarif edeceğimiz bir adres kalmadı. Niye? Bize açık ça açılan o borçlanma yolunu yürümüyoruz diye yolumuzu kesiyor bankalar. Niye var bankalar? Birilerimiz artırdığı parayı güvenle emanet etsin diye. Bir kardeşine verirse ödünç olarak, istediğinde geri alabileceğinden emin olamıyor çünkü. Bankalar niye var? Birilerimiz de eksik parasını faiz ödeyerek tamam edebilsin diye. Bir kardeşinden isterse, parası olduğu halde parası olduğunu söyleyeceğinden, olsa bile borç vermek isteyeceğinden emin olamıyor çünkü. Bankalar niye var? Biz kardeşler , biz Muhammed-ül Emin’in / Güvenilir Muhammed’in ümmeti sayılmayı uman şaşkınlar, borç verecek kadar birbirimizden emin olmadığımız için, birbirimizi birbirimize borç istemeyi hak edecek kadar emin edemediğimiz için. Tek sayfalık tek ayetin hakkını verebilirsek, birbirimize güvensizliğimizi sermaye edinen bankalar da önümüzden çekilecek İnşallah!
Kim değer kaybeden bir malı hiç paha biçilmez bir karşılıkla satın almak ister?

Cevap: ALLAH!

Sanki namaz ömrün zekâtı: Ömrümün bir kısmını, mesela 1/24’ünü Allah’a iade ediyorum namazda. Böylece 24/24’ünü O’nun adına yaşamış sayılıyorum. Bana verilen 24 saatin birini Rabbimin harca! dediği yerde harcıyorum.Bedenimi infak ediyorum
Çoklarının yetim bıraktığı mihrabın saçlarını okşuyorum. Yoksul düşmüş seccadenin gönlünü yapıyorum. Öksüz kalmış seher vaktinin ellerinden tutuyorum
Terk edilmiş hata, hiç yapılmamış hatadan daha anlamlı
Günahkârlığın getireceği kârlar için günahsızlığımın boynunun vurulması gerekirmiş.
Hiç günah işlemeyen olmaktansa, günah işleyip pişman olmak, boynu bükük, yüzü yerde af dilemek daha güzel olurmuş.
Hep şartların değişmesini bekleyen ben, ateş içinde de kurtuluşu gören Halil İbrahim’ce dost olabilir miyim?
Ne garip şey şu varolmak! Var olmakla, sonra ki var olmakları hak ediyor sayılmak; çok daha garip!
Hamd edilesi bir Rabbi bilmeyen, hamd edesi bir halde olduğunu fark etmeyen vahyin sofrasında lezzet alamaz.
Hiç karşılıksız iyilik görene, hiç hak etmediği hediyeler alana, hiç karşılığını veremeyeceği sofralara oturtulana minnet duyup teşekkür etmekten başka ne düşer ki
Oku: Söz eyle suskun varlığı.
Oku: Seslendir dilsiz suskunluğu.
Oku: Nefesine dola cansızlığı.
Oku: Aklınla yeniden üret, o ilk söz le var edileni.
Ol! emriyle söz varlık kesildi.
Oku emriyle, varlık söz kesildi.
Eğer ‘ben affedilmem’ diyerek ümit keserseniz, kalbinizi de günaha ortak edersiniz. Eğer ‘bu da günah mı ki’ diyerek hatanızı yüceltirseniz, özür dilemezseniz, kalbinizi de günahkâr edersiniz.
Kalp ki kalıbı ayağa kaldırır.
Karşılıksız verenler, karşılık olarak Allah’ı bulurlar.
Ah, Rabbim, işte kulun bu, günahkâr olur. Ah ettiğime şükür ki, bugün ah kâr olur. Gözü yaşlı döndüm ya Sana, bu günah kâr olur.
Söyle[onlara], Allah’ın fazlıyla ve rahmetiyle, evet işte bunlarla ferahlansınlar. Bu onların biriktirdiklerinden daha hayırlıdır.
Gerçekten seven sevdiği ile arasının hoşluğuna-nahoşluğuna bakmaz. Sevildiğini bilen, sevdiğini bilen için yâr benim dir.
Yarin ile hoş musun?
Hoş olayım olmayayım o yâr benim kime ne?
Sakın sen rabbim benim demekten vazgeçme!
O’nun razı olması için O’na razı olmak gerek
Ya Rab, çoğalt bizi, eksiltme. Değerimizi artır bizim, değersiz etme. Ver bize, mahrum etme. Başkalarına tercih et bizi, başkalarını bize tercih etme. Razı ol bizden, bizi razı eyle.
Rahmet’ten kopuş öylesine ağır bir ruhsal felç durumu doğuruyor ki, felcin tuttuğu kişi ne ileri gidebiliyor ne geri dönebiliyor.
Ey nefis bil ki, kulluğunla sana daha sonra verilecek cennet gibi ödülleri hak ediyor değilsin, aksine sana daha önce verilmiş nimetlerin hakkını vermeye çalışıyorsun. Sanma ki, Allah’ın seni sevmesi, senin Allah’ı sevmenden sonradır. Allah seni sevmiş ki, sana henüz hakkını bile veremediklerini önceden vermiş. Allah seni sonradan sevseydi, hakkını verdiğin ninetleri verirdi sana sadece ve sen hakkını verdikten sonra verirdi. Öyleyse, Allah en başından sevilmeyi hak etmiştir; sonradan sevilecek biri değil O. Allah sen seviyorsun diye sevilmeye değer olacak değildir; zaten sevgilidir O. Allah, sen sevdin diye seni sevecek değildir; zaten sevmiş seni O.
Önemsendiğini bilen önemser: dua eder
De ki, size değer verdiğini nereden bilecektiniz ki Rabbimin, eğer şu anda dua ediyor olmasaydınız.
Öyleyse, var olanların varlığı dua etmeleri sebebiyledir.
Hatta varlıkları ile dua aynı şeydir.
Kur’an’ca düşünmek, bulanmadan donmadan akmak demektir.
Ne kadar söz varsa düne ait. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.
Yâre söylenenler ağyara duyurulmamalı.
Şehvetini uzaklara gönderen, yerine kalbî lezzetlerin, ruhani hazların, manevi doyumların uçarak geldiğini görür. Nefsinin toprağından silkinir, ruhunu özne yapar kendine. Dirilir. Diriltir.
Hiç ölmeyecekmiş yaşama arzusu, uzun ömür sürme sevdası hiç yaşamamış gibi ölmeleri doğurur.
Örtmek anlamına gelen tesettür, görmesini Allah’ın görmesine açık, sözünü Allah’ın işitmesine açık, niyetini Allah’ın bilmesine açık bilmektir ki bilinçli bir kapalılığı besler. Yine örtmek anlamına gelen küfür de, kendini Allah’tan gizlediğini sanmaktır ki sorumsuz bir açık-saçıklığı doğurur.
Tesettür önce iman etmektir.
Tesettür sadece başını örtmek değildir.
Tesettür önce bakışla ilgilenir, bakılan şeyle değil.
Tesettür önce erkeklere farzdır.
Kuyuya atılsan da, gömleğini kanlasalar da, yırtsalar da, sen yine de Yusuf’ça güzel kal.
Her gıybet, kardeşimizi kuyuya itiştir.
Beni evcilleştirirsen eğer, birbirimize ihtiyacımız olacak. Sen benim için tek ve eşsiz olacaksın, ben de senin için.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir