Lev Tolstoy kitaplarından Vahşi Zevkler kitap alıntıları sizlerle…
Vahşi Zevkler Kitap Alıntıları
Bilinçlerinin göstereceği yolda yaşam tarzlarını değiştireceklerine, onun sesini susturmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Ne var ki ışık karanlıkta parlar; gerçek de işte böyle çağımızın karanlıklarında parlıyor.
Hayvanlara yapılan kötülüklerin dışında avcılar kendi karşılıklı ilişkilerinde de kendini beğenmişlik, övünme, kötü niyetlilik, çekemezlik gibi bencil duygular içine girer ve yalan söylerler.
İnsanın yaşamı pahasına benzerine yardıma koşacağı öylesine çok neden var ki, bu nedenle insanın yaşamını zevki için tehlikeye atması bir cinayettir.
Ne var ki akıl, her türlü alçaklığı haklı çıkaracak bahaneler bulmaya hazırdır.
Et yemek yalnızca hayvani hisleri, oburluğu, şehvet düşkünlüğünü, sarhoşluğu geliştirmeye yarar.
İhtiyaçları gidermenin de bir sınırı vardır, ama zevkin sınırı yoktur.
Erkek ve kadınların asıl uğraşı, özellikle de ilk gençlik çağları geçtikten sonra yemek yemektir. Nasıl yemeli? Ne yemeli? Ne zaman yemeli? Nerede yemeli?
İnsanın kendisini bir şeyden yoksun bırakmadan ahlaklı bir yaşam sürmesi mümkün değildir.
Vicdanlarının göstereceği yolda yaşam tarzlarını değiştireceklerine, vicdanlarının sesini susturmak için ellerinden geleni yapıyorlar.
İnsanlar çıkarları söz konusu olduğunda kolayca kendilerini aldatırlar.
Zamanımız her türlü çelişkiyle doludur.
İnsanın kendini bir şeyden yoksun bırakmadan ahlaklı bir yaşam sürmesi mümkün değildir.
İnsan bir işi gösteriş olsun diye değil, isteyerek yaparsa o işi hakkını vererek yapmış olur.
Ne varki ışık karanlıkta parlar.
ahlaklı bir yaşamın koşulu oruç tutmaktır
Aslında başkalarına iyilik yapan insanın ahlaki bir yaşamı vardır.
Kendine hakim olamayan insanın kolaylıkla her türlü kötülüğün pençesine düşeceği ve ahlaklı bir yaşantı sürememeyeceği gün gibi ortadadır
büyük filozoflar, başka Sokrates, elde edilmesi gereken ilk erdemin, insanın kendini bir şeyden yoksun bırakması olduğu konusumda hemfikirdiler.
İnsanların büyük çoğunluğu Hristiyanlığın özünü boşaltıp onu yalnızca biçimsel olarak kabul etmiş durumdadır
insanın ruhsal mükemmelliğe erişebilmesi için fazladan bir çaba göstermesine gerek yoktur, bunun başka yolları vardır diyerek ahlaklı yaşama duyulan eğilimi zayıflatan ve ahlaklı yaşamın gereklerinden adım adım uzaklaşan yeni bahaneler ortaya atılıyor.
Ahlaklı bir kişi, emekçilerin eziyetle ürettiği lüks ürün tüketiminden vazgeçer. Bu ahlaklı kişi, herhangi bir inanclı olabilir, hristiyan olmasa da olur, adalet dostu olan kişi de olur
ilk iş sigarayı bırakmak olmalıdır, çünkü sigara içmeye devam ederse insan, tütün üretimini desteklemiş olmakla kalmaz, kendi sağlığını da bozar
İlerlenmezse geriye gidilir
Yarın devlet liderleri birbirlerine budalaca laflar edecek ve ben de bana hiçbir şey yapmamış olan, üstelik de sevdiğim insanları öldürmeye giderken ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kalacağım!
Merhamet insan ruhunun en değerli yetilerinden biridir.
Çünkü bakıyor ama görmüyoruz, işitiyor ama duymuyoruz.
Toprak ayağının altından kayarken insan olduğu yerde duramaz.
Vicdanım! Cezasını görmeksizin hiç kimseye zarar veremeyeceğimi ve bir canlı varlığı yaralayarak aslında ruhumu yaraladığımı bana anımdat. (Mercier)
Barışın neden mümkün olmayacağını anlatan bir kitap
Platon’a göre, kazanılması gereken en önemli nitelik insanın kendini bir şeyden yoksun bırakmasıydı.
İşin tuhafı, Tanrının gazabını üzerine çeken Baltazar’ın şöleninin bile yanında hiç kaldığı bu sofraların başına geçip her gün bu şekilde yemek yiyen insanlar, ahlaklı bir yaşam sürdürdüklerine de safça inanırlar.
İnsanlarının çoğunluğunun ne arzuladığını öğrenmek için ruhlarının derinliklerine inilebilseydi, bunun iştah olduğu görülürdü.
Günümüz insanlarının çoğu elli yıl öncesinin Ogarev ve Herzen’i gibi, efemine bir yaşantının, bol ve yağlı gıdalarla beslenmenin, zevk ve lüksün ahlaki bir yaşantıya engel oluşturmayacağına inanıyor. Bu konuda başarılı olmamaları ise gayet anlaşılır, çünkü kötümserlik onları esir almış ve şöyle diyorlar: Burada insanın trajik durumu söz konusu.
Gerçekten de çağımızda bazı çocuklar sanki bizleri dehşete düşürmek için eğitiliyor.
İnsan ancak eğilim duyduğu lüks ve zevklerden arındığı zaman tam anlamıyla ahlaklı bir yaşantı sürebilir.
Platon’a göre, kazanılması gereken en önemli nitelik, insanın kendini bir şeyden yoksun bırakmasıydı.
Güç mücadelesi bütün diğer yasaları düzenleyen bir doğa yasasıdır, diyen Darwin ile aynı düşüncedeyim. Bu ilahi bir yasadır, diyen Joseph de Maistre’yle de aynı düşüncedeyim.
(Melchior de Vogüé)
(Melchior de Vogüé)
Devlet liderlerinin hepsi barış istediklerini belirtiyor ve barışçı olduklarını en şatafatlı şekilde ilan etmekte birbiriyle yarışıyorlar. Aynı gün ya da ertesi gün, silahların arttırılması konusunda parlementoya yasa tasarıları sunuyor ve buna gerekçe olarak da, barışı güvenceye almak amacıyla önleyici tedbirler almayı gösteriyorlar.
Hangi görüşten olursa olsun, ister faydacı ahlâkı, ister Hristiyan ahlâkını, ister putperestliği benimsemiş olsun, eğer insan emeği, çoğu zaman da başkalarının yoğun emeğini kendi yararına kullanıyorsa, kötü yapıyor demektir; İyi bir insan olarak yaşantısını sürdürmek istiyorsa bırakması gereken birinci alışkanlık bu olmalıdır.
Tolstoy // Vahşi Zevkler, s.36 – Kaos Yayınları
Tolstoy // Vahşi Zevkler, s.36 – Kaos Yayınları
Bilinçlerinin göstereceği yolda yaşam tarzlarını değiştireceklerıne, onun sesini susturmak için ellerinden geleni yapıyorlar.ne var ki; ışık karanlıkta parlar gerçekte işte böyle Çağımızın karanlıklarında parlıyor.
Tolstoy / Vahşi Zevkler, sh.27 (Kaos Yayınları)
Tolstoy / Vahşi Zevkler, sh.27 (Kaos Yayınları)
Ancak tarih gösteriyor ki Sezar’dan Napolyon’a, Napolyon’dan Bismark’a kadar hükümet özünde hep adaleti ihlal eden güç olarak davranmıştır, başka türlüsü de olamaz. Şiddet uygulamak üzere kandırılmış ve yetiştirilmiş ve bu konuda kullanılmaya hazır insanları -askerleri- emrinde bulunduran ve onlar aracığıyla başkalarına egemen olan kişi ya da kişiler için adaletin hiçbir bağlayıcılığı olamaz.
İnsanın kendisini alıklaştırmasını sağlayacak maddi çareler bulunmasaydı, insan soyunun yarısı hiç tereddüt etmeksizin beynini patladırdı, çünkü insan, bulunduğu çekilmez durumla vicdanı arasındaki çelişkiyle yaşamak zorunda kalıyor.
Devlet liderlerinin hepsi barış istediklerini belirtiyor ve barışçıl olduklarını en şatafatlı biçimde ilan etmekle birbirleriyle yarışıyorlar. Aynı gün ya da ertesi gün, silahların arttırılması konusunda parlamentoya yasa tasarıları sunuyor ve buna gerekçe olarak da, barışı güvenceye almak amacıyla önleyici tedbirler almayı gösteriyorlar.
lükse alışmış, efemine bir adama ‘iyi bir adam’ ve ‘ahlaklı bir yaşantısı var’ diyoruz.
İyi ve ahlaklı olmak başkalarına aldığından çok vermek demektir lükse alışmış bir insan bunu yapamaz
İyi ve ahlaklı olmak başkalarına aldığından çok vermek demektir lükse alışmış bir insan bunu yapamaz
Aslında başkalarına iyilik yapan insanın ahlaki bir yaşamı vardır; böylesi bir yaşantıya alışmış biri nasıl iyilik yapabilir?
İyilik yapmadan önce kötülük yapmayı bırakması gerekir.
Çoğu zaman farkında olmadan başka insanlara yaptığı kötülüklerin hepsini bir sayın, o zaman onun amacından ne kadar uzak olduğunu göreceksiniz..!
Üçkağıtçılık, kalleşlik, tuzağa düşürmek, pusu kurmak, çok sayıda kişinin bir kişiye ya da güçlünün zayıfa saldırısı, yavruların ailelerinden ve ailelerin yavrularından koparılması; bütün bunlar kurbanların niteliğinden bağımsız olarak kendiliğinden kötü eylemlerdir.
İhtiyaçları gidermenin bir sınırı vardır, ama zevkin sınırı yoktur.
İnsan bir işi gösteriş olsun diye değil, isteyerek yaparsa, o işi, hakkını vererek yapmış olur. Önceden yapılması gereken işi sonraya bırakıyor ya da hiç yapmıyorsa veya o işin gerçekleşme koşullarını yerine getirmiyorsa, kişi gerçekten o işle ilgilenmiyor, yalnızca ilgileniyormuş gibi davranıyor demektir.
Çağdaşımız olan her insanın, yaşamı ile bilinci arasındaki çelişki anlaşılacak olursa, derin bir umutsuzluk içinde olduğu görülür.
Ne iyi ne de kötü vardır, insan sadece kendi kişisel çıkarı için yaşamalı, gerisini de evrim yasasına bırakmalı.
İnsanın kendisini bir şeyden yoksun bırakmadan ahlâklı bir yaşam sürmesi mümkün değildir.
Savaş için insanlık suçu yasasını uygulamak gerektiğine inanıyorum ve tüm insanlık suçu yasalarında yapmamız gerekeni yapmalıyız, yani bu yasaları yumuşatmak, mümkün olduğunca az uygulamaya koymak, elimizden geldiğince bu yasaların yararsız olduğunu anlatmak gerekir. Ancak tüm tarih gösteriyor ki, yeryüzünde iki adam, ekmek, para ve bu iki adam arasında bir kadın kaldığı sürece bunlar ortadan kalkmaz.
Kongrenin beni tekzip etmesinden mutluluk duyardım. Kongrenin tarihi, doğayı, tanrıyı tekzip etmesinden de kuşkuluyum.
Melchior de Vogüe
insan ancak eğililim duyduğu lüks ve zevklerden arındıği zaman tam anlamıyla ahlaklı bir yaşam sürebilir.
bakmadığımız zaman görmek istemediklerimizin gerçekleşmediğine inanamayız.
İnsanın erdemli olma yolunda ilk adımı, eskilerin dediği gibi sağduyulu olmak ya da nefsine hakim olmayı öğrenmektir.
Her savaş ilanından sonra hükümet neden yargılanmasın? Halklar bunu anlamış olsalardı, katil iktidarlardan kendileri hesap sorarlardı, sebepsiz ölüme gitmeyi reddetselerdi, silahlarını kendilerini katliam yapmaya gönderenlere karşı kullansalardı, işte o gün savaş ölmüş olurdu. Ama o gün hiç gelmeyecek.
Guy de Maupassant
Guy de Maupassant
Şimdi avcılığı yalnızca insanlık dışı bir eylem olarak değil, aynı zamanda uygarlaşmamış ve inandığımızı sandığımız ahlâkî gelişme seviyesiyle uyum sağlamamış ilkel insanlara özgü kan dökücü bir eylem olarak görüyorum.
Vicdanım!
Cezasını görmeksizin hiç kimseye zarar veremeyeceğimi ve bir canlı varlığı yaralayarak aslında ruhumu yaraladığımı bana anımsat
Cezasını görmeksizin hiç kimseye zarar veremeyeceğimi ve bir canlı varlığı yaralayarak aslında ruhumu yaraladığımı bana anımsat
Mercier
/Et yemek yalnızca hayvanî hisleri, oburluğu, şehvet düşkünlüğünü, sarhoşluğu geliştirmeye yarar./
Nasıl insanın kendisini bir şeyden yoksun bırakması, ahlâklı yaşamın birinci koşulu ise insanın kendisini bir şeyden yoksun bırakmasının birinci koşulu da ‘Oruç’tur.
İnsanın kendini bir şeyden yoksun bırakması, insanın şehvet düşkünlüğünden kurtulup bilgeliğin yoluna girmesi demektir.
Yeryüzündeki herhangi bir insanın ahlaklı bir yaşam sürmeye başlaması ya da hiç olmazsa bu yola girmesi için her şeyden önceki kötü yaşamından vazgeçmesi ve o kötü yaşamın koşullarını ortadan kaldırması gerekir.
/Kişinin günümüzde saygı ve kabul gören hoş ve yararlı etkinliklerde bulunması, o kişinin ahlâklı bir yaşam sürdürdüğünün göstergesi olamaz./
Ne yazık ki birbirlerinden izole olmuş ve farklı çıkarlar doğrultusunda yönlendirilen birçok çağdaş devletin bugünkü örgütlenmesiyle savaşın tamamen ortadan kaldırılması, bir hayaldir ve bu konuda aldanmak tehlikeli olabilir.
Avrupa’da yılda 60.000 intihar olayının meydana gelmesi bizleri şaşırtıyor, oysa bu sayı sadece bilinen ve kayda geçmiş rakamlardır, Rusya ve Türkiye bunun dışındadır. Tam tersine intihar sayısının bu kadar az olmasına şaşırmak gerekir. Çağdaşımız olan her insanın, yaşamı ile bilinci arasındaki çelişki anlaşılacak olursa, en acımasız durumda bulunduğu görülür.
Gerçek barış karşılıklı güvene dayanır, oysa bu korkunç silahlanmalar devletler arasındaki düşmanlığı, açıkça ya da en azından gizli bir güvensizliği ortaya koyuyor. Samimi duygularını dostça belirtmek isteyen bir adamın, elinde silahla, aralarındaki anlaşmazlıkları görüşmek üzere komşusunu evine davet ettiğini bir düşünün.
Yahudilerin, Yunanlıların, Romalıların kendi bağımsızlıklarını, insanları kırarak korumaları, öteki halkları egemenlikleri altına almaları anlaşılır bir şeydir, çünkü bu ulusların her biri kendisinin Tanrı’nın sevgili, iyi ve seçilmiş halkı olduğuna kesin olarak inanıyordu, öteki halklar ise Filistinli ya da barbardılar. Ortaçağ insanları, hatta geçen yüzyılın sonunda ve bu yüzyılın başında yaşamış insanlar da yine aynı inancı taşımış olabilirler. Ama bizler, tüm kışkırtmalara rağmen buna inanamayız. Bu çelişki, çağımızda öylesine korkunç bir boyuta gelmiştir ki, buna bir çözüm bulmadan yaşamamız imkansızdır.
Bir canlı varlığın çektiklerine acıyarak insan kendini unutur ve onun düştüğü talihsiz durumu anlar. Bu duyguyla, kendini kendi yalnızlığından kurtarır ve kendi varlığını başka bir varlıkla birleştirme olanağını elde etmiş olur.
Nefsine hakim olmaya yönelen insan doğal olarak belirli bir düzeni izleyecektir, bu düzen içinde, birinci erdem yiyecek konusunda azla yetinmek olacaktır, kısacası göreceli bir oruç.
bakıyor ama görmüyoruz, işitiyor ama duymuyoruz.
yanıbaşımızda ise, ne yeterli yiyeceği, ne sağlıklı bir barınağı, ne yeterince giysisi ve eğlencesi olan emekçi halk vardır, bu halkın, boş zaman bir yana dinlenecek zamanı bile yoktur. İşten bitkin düşmüş bu yaşlılar, kadınlar, çocuklar uykusuz geçirdikleri geceleriyle, hastalıklarıyla, tüm yaşamları boyunca bizim için çalışır, lüks ve konfor için gerekli nesneleri üretirler, bizler için bir gereksinimden çok bir fazlalık olan bu şeylere onlar sahip değildirler.