İçeriğe geç

Üzüm Kitap Alıntıları – Aysun Çetin

Aysun Çetin kitaplarından Üzüm kitap alıntıları sizlerle…

Üzüm Kitap Alıntıları

Özellikle üzüm güçlü antioksidan özelliği ile serbest radikallerin zararlı etkilerine karşı mükemmel bir savunma yapmaktadır.
Kokulu üzümlerden (tarım ilacı sıkılmadan, doğal olarak, egzoz gazı olmayan bölgede yetiştirilmiş) bir kilo alınır. Üzümler iyice yıkanır. Daha sonra derin bir borcam içinde iyice ezilir. 3 litrelik bir cam kavanoza konur, üzerine 1-2 yemek kaşığı bal ilave edilir. Güneş gören bir yerde, ağzı hava alacak şekilde fermente olmaya bırakılır. 2 günde bir tahta bir kaşık yardımı ile karıştırılır. 30-45 gün sonra süzülür, tekrar cam kavanozda ancak güneşten uzak bir yerde ağzı hava alacak şekilde (sirke sinekleri üremeye başlayacağı için, içine girmemeleri açısından bir tülbent ile örtülüp) dinlendirilir. Yavaş yavaş sirke anası dediğimiz maya üzerini kaplamaya başlar. 15-20 gün sonra tekrar süzülür. Bu işlem sirkenin tadı damak tadınıza uygun olacak şekilde 3-6 ay boyunca devam edebilir. Normal lezzette bir üzüm sirkesi ortalama 4-6 ayda olur. Sirke durdukça değeri ve lezzeti artar

Üzüm sirkesi yaparken kesinlikle plastik kap kullanmamak gerekir. Sıcak ortamda meyve fermantasyonu olacağı için plastikteki (insan viücudundaki endokrin sistemi bozan ve kansere sebep olabilen) zararlı kimyasallar sirkeye geçebilir!

Sirke antimikrobiyal ve antibakteriyel özelliklere sahiptir. Bu nedenle sebze ve meyvelerin mikroplarından temizlenmesi için sirkeli su ile yıkanmalıdır.
Üzüm suyu bir kapta beklemeye alındıktan sonra, ağzı kapatılmaz havayla teması sağlanırsa önce alkol, devamında asit fermantasyonundan geçerek sirke oluşur. Oysa üzüm suyu ağzı kapalı kaplarda, ışıksız ortamda bekletilirse şarap oluşur.
Şarap ve sirke arasındaki tek fark, şarapta etil alkol sirkede ise asetik asidin bulunmasıdır.
Üzüm suyunun fermantasyonu (mayalanması) ile sirke ve şarap üretimi yapılmaktadır. Hammaddeleri üzüm suyu olmasına karşın, bu iki ürün birbirinden bileşim ve tat olarak çok farklıdır.

Şarap, üzüm suyunun saccharomyces cinsi mayalarla ve oksijensiz (anaerobik) şartlarda fermantasyonu ile üretilen alkol bakımından zengin, keyif verici ve sarhoş
edici bir üründür. Şarabın oluşumunda meydana gelen bu fermantasyona, alkol fermantasyonu denir

Periodontal hastalıklar ise dişeti ve dişleri destekleyen diğer dokuları etkileyen iltihabi hastalıklardır. Erişkinlerde, diş kayıplarının yüzde 70’inden periodontal hastalıklar sorumludur. Periodontal hastalıklar dişeti iltihabı (gingivitis) ile başlar. Yani gingivitis, Periodontal hastalığın erken dönemidir. Bu dönemde dişetleri kanamalı, kırmızı ve hacim olarak büyümüş durumdadır. Erken dönemde çok fazla rahatsızlık vermeyebilir. Tedavi edilmezse hastalık periodontitise ilerleyerek dişeti ve dişleri destekleyen alveol kemiğinde geriye dönüşsüz hasar oluşturabilir.
Katarakt, normalde şeffaf bir mercek olan lensimizin herhangi bir nedenle saydamlığını kaybetmesi sonucu oluşan ve tüm dünyada birinci sırada gözlenen körlük nedenidir.
Tip 2 diyabet, şeker hastalarının yüzde 80 ila 90’ını oluştururlar. Pankreas insülin üretir ancak ya miktarı yeterli değildir ya da yeterli derecede kullanılmaz (insülin
direnci). Sık enfeksiyona yakalanma, ciltteki kesik ve yaraların zor iyileşmesi, sık idrara çıkma, açlık ve susuzluk hissinin artması, bulanık görme ve yorgunluk hissi gibi belirtilerle uzun dönemde ortaya çıkabilir.
Diyabet diğer adıyla şeker hastalığı, sık görülür ve ciddi sonuçlara yol açar. Pankreastan salgılanan insülin hormonunun yetersizligi veya yokluğu sonucu, kandaki şeker miktarının yükselmesi ile ortaya çıkan ömür boyu devam eden bir hastalıktır.
Verilere göre Türkiye’de 6 milyon diyabet hastası bulunmakta ve üstelik bu rakama her yıl 250 bin yeni kişi eklenmektedir. Metabolik Sendrom Derneği’nin araştırmasına göre de maalesef diyabetlilerin çoğu hasta olduğundan habersiz yaşamaktadır.
• Dışkılama ve idrar alışkanlıklarında değişiklikler
• Uzun süren, iyileşmeyen yaralar
• Beklenmeyen kanama ve akıntılar
• Meme veya başka organlarda elle hissedilen şişlikler
• Yutma güçlüğü veya hazımsızlık
• Siğil ve benlerde belirgin değişiklik
• Uzun süren ses kısıklığı ve öksürük
• Geçmeyen aşırı yorgunluk, bitkinlik
Büyüme faktörleri normalde DNA’daki çeşitli genlerin etkisiyle oluşan proteinlerdir. Bu genler değişime (mutasyona) uğrayarak hücrelerin aşırı büyümesine sebep olurlarsa, o zaman kanser oluşur ve bu genlere de kanser yapıcı gen anlamında onkogen denir. Kanserler kötü huylu (malign) tümörlerdir. İyi huylu (benign) tümörlerin aksine hem komşu organ ve dokulara yayılma (invazyon), hem de kan ve lenf yoluyla uzak organlara yayılma (metastaz) özelliği gösterirler.
Çevresel ve içsel olarak ikiye ayrılabilir. Çevresel nedenler (kimyasal, radyasyon, virüsler, genetiği değiştirilmiş gıdalar vb) ve içsel nedenler (hormonal, bağışıklık bozuklukları, kalıtsal mutasyonlar ve diğer genetik nedenler vb) birlikte veya ardışık olarak hücreleri etkileyerek uzun yıllar içinde kansere yol açabilirler.
Dünyada her yıl 12 milyon kişiye kanser tanısı konulmakta ve 7,6 milyon kişi kanserden ölmektedir.
Çağın vebası olarak bilinen kanser, DNA hasarı sonucu hücrelerin kontrolsüz veya anormal bir şekilde büyümesi ve çoğalmasıdır.
Hızla yayılan bir sağlık sorunu olan metabolik sendromun başlıca belirtileri; “mahşerin dört atlısı diye adlandırdığımız şişmanlık, hipertansiyon, damarları hızla
daraltıp tıkayabilen kan yağı dengesizliği (aterojenik dislipidemi) ve kan şekeri yükselmesi ile bu bileşenlerin kesişme noktasındaki insülin direncidir. Ülkemizdeki her 5 kişiden birinde bu sendroma rastlanmaktadır.
Eğer kalbe giden kan azalırsa, bu durum bir kalp krizine yol açacaktır. Eğer beyne giden atardamarlar daralırsa, bu durum felce yol açabilir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Türk Erişkinlerinde Kalp Sağlığı ve Risk Faktörleri (TEKHARF) araştırmasında ise Türk halkında gözlenen koroner kalp hastalığına bağlı ölüm oranının, Avrupa ülkeleri arasında en yüksek düzeyde olduğu tespit edilmiştir.
Uzun süre alkol kullanımı özellikle B vitaminlerinin (özellikle folik asit ve tiamin) ve diğer besinlerin emilimini engelleyebilir.
üzüm hangi renk olursa olsun toplandıktan sonra fazla ezilmeden sadece suyu çıkarılıp sonra fermente edildiğinde beyaz renkli şarap elde edilirken, üzüm iyice ezilip kabuğu, çöpü, çekirdeği ile bir süre
bekletildikten (maserasyon işlemi) sonra sıkılıp fermente edildiğinde kırmızı renkli şarap elde edilmektedir.
kırmızı şarabın kalp hastalıklarından koruyucu bir içecek olduğu yapılan çalışmalarla gösterilmiştir.
Fransa, doymuş yağ ve kolesterol içeren besinlerin en çok tüketildiği ülkelerden biri olmasına karşın, kalp ve damar hastalıklarının Japonya’dan sonra en az görüldüğü ikinci ülkedir. Üstelik Fransız toplumunda sigara tüketimi yaygındır. Buna rağmen, Fransızların kalp hastalıklarına karşı bu denli dirençli olmalarını ve uzun yıllar yaşayabilmelerini bilim adamları Fransız Paradoksu olarak değerlendirmektedir.
Lif oranı yüksek bir besin olan üzüm suyu bağırsakları yumuşatarak, kabızlığı gidermede etkili olmaktadır.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Demirden fakir beslenmek, aşırı çay-kahve
tüketmek, uzun süren ishaller, kronik enfeksiyonlar, barsak parazitleri, reflü, özefajit gibi mide hastalıkları, kadınlarda adet kanamaları, sık doğumlar, çocuklarda yanlış beslenme, besinlerle ihtiyaç olan demirin yeterince alınmaması, erken dönemde inek sütüne başlama ve çok fazla inek sütü alımı gibi nedenlerle kansızlık yaygındır.
Üzüm suyu özellikle bebeklerin beslenmesinde anne sütü yetmediği durumlarda tavsiye edilen çok değerli bir gıda maddesidir. Bu nedenle diğer bir adı da bitkisel süt tür. Üzüm suyu, litrede yaklaşık 150 gram şeker içermekte olup, bu şekerin çoğunluğunu glikoz ve fruktoz, az miktarını ise sukroz oluşturmaktadır.
Ankaferd kan içindeki proteinlerle ve asıl olarak da fibrinojenle karşılıklı etkileşime girerek pıhtılaşmaya yardımcı olur ve saliseler içinde kanamayı durdurur. Trafik kazaları dâhil her türlü kanamada güvenle kullanılabilen ve dünyada muadili bulunmayan Ankaferd’in, Türk ürünü olması gurur vericidir.
Asma yaprağının önemli tıbbi etkilerinden birisi de kanamayı durdurmaya yardımcı olmasıdır. Buna en güzel örnek, Türk bilim adamlarının keşfettiği ve kanama kontrolünde yüzyılın buluşu olarak dünyayı ayağa kaldıran ve dünyada bir ilk olup eşdeğeri bulunmayan Ankaferd adlı üründür.
5 adet asma yaprağı (yaklaşık 14 gram) sadece 13 kalori içerir. Bu nedenle diyet yapanlar gönül rahatlığıyla tüketebilirler.
Günlük 50 adet kırmızı-siyah renkli üzüm tanesinin yenmesiyle resveratrolün koruyucu etkilerinden yararlanılabilinir.
Alzheimer zihinsel işlevlerde bozulmaya yol açan, ilerleyici bir beyin hastalığıdır. Hafıza, konuşma, yön bulma, insanları tanıma gibi konularda sorunların yaşandığı, günlük işlerin yerine getirilemediği ve davranış bozukluklarının görüldüğü, ileri dönemde tekerlekli sandalye veya yatağa bağımlı hale gelindiği ölümcül bir hastalıktır.
Üzüm kabuğunun en önemli özelliği ve şifa kaynağı olmasının nedeni kanser önleyici bir madde olan resveratrol içermesidir.
Özellikle sınava girecek öğrencilere kuru üzüm yedirilmesinin bilimsel bir dayanağı vardır. Üzüm çekirdeğinde bulunan proanthosiyanidin maddesinin beyin
dokusunda serbest radikallerin sebep olduğu lipit peroksidasyonu ve protein oksidasyonunu engelleyerek antioksidan savunma mekanizmalarını güçlendirdiği, böylece zihni daha hızlı çalıştırdığı ve hafızayı güçlendirdiği kanıtlanmıştır.
Stresten, üzüntüden, uykusuzluktan uzak durun.
Evde uygulayabileceğiniz saç bakım kürü:
2 çorba kaşığı zeytinyağı, 1 çay kaşığı üzüm çekirdeği yağı ve 1 yumurta sarısını karıştırıp saç diplerinize uygulayın. Daha sonra başınızı boneyle örtün. Yarım saat
bekledikten sonra saçlarınızı yıkayıp durulayın. Bu kürü 15 günde bir uygulayabilirsiniz.
Proanthosiyanidin maddesinin saç üzerindeki olumlu etkilerinden faydalanmak için üzümü taze veya kuru
olarak yiyebilir ya da günlük 100-200 mg kadar üzüm çekirdeği tüketebilirsiniz.
Erkeklerde saç dökülmesi tipik bir şekilde meydana gelebilir (ön taraftaki saç çizgisinin geri çekilmesi ve/veya tepedeki saçlarda incelme/azalma). Tıbbi adı androjenik alopesi olup en yaygın gözlenen saç dökülmesi tipidir ve erkeklerde herhangi bir yaşta, hatta ergenlik çağlarında bile başlayabilir. Bu durum genelde 3 etkenin ortak sonucu olarak meydana gelebilir: Ailevi saç dökülmesi şekli, erkek hormonlarının varlığı ve ilerleyen yaş.
Şeker hastalığı, tiroid hastalığı (hipotiroidi veya hipertiroidi), seks hormon denge
kanserin cildi tutması (yayılması) gibi bazı hastalıkların belirtisi olarak da saç dökülmesi meydana gelebilir. Hastalığın tedavisiyle saç kayıpları giderilebilir.
Her gün yaklaşık 50 ile 100 arası saç telinin dökülmesi normal sınırlar içerisinde kabul edilir.
Danimarka Kopenhag Üniversitesi’nde menopoza girmiş kadınlar üzerinde yapılan bir çalışmada 6 ay boyunca besinsel takviye olarak üzüm çekirdeği verilmiş, bu süre sonunda, araştırmaya katılmış kadınların, yüz, göz ve ağız çevresi kırışıklıkları ile gözaltı morluklarinın ve değişik renklerdeki lekelerinin belirgin olarak azaldığı, üzüm çekirdeği kullanımının deri yaşlanmasını
azalttığı, cildin daha sıkı ve elastiki özellik kazanmasına katkıda bulunduğunu tespit edilmiştir. *

*Skovgaard GR, Jensen AS, Sigler ML.Effect of a novel dietary supplement on skin aging in post-menopausal women. Eur J Clin Nutr. 2006: (10): 1201-1206.

Özetle bardağın dolu tarafını görüp yaşamaktan keyif alın ve huzura odaklanın. Sizi mutlu eden şeyleri ortaya çıkarın ve yapın.
Kızılcık, deve dikeni, rezene, anason, kereviz, ayçiçeği, çemen, hardal, sarı kantaron, papatya çayı, vişne, lahana, badem, findık gibi gıda maddeleri ile magnezyum ve çinko içeren diğer gıdalar
melatoninden zengindir. Bu tür gıdaların akşam saatlerinde alınması, gündüz alınmasından daha uygun olabilir.
Düzenli ve yeterli bir melatonin salınımı için, karanlık ortamda uyumak gerekmektedir. Sigara, alkol, aşırı kahve
tüketimi, uyku ve tansiyon ilaçları, stres, yatakta elektrikli battaniye kullanılması, yoğun ışık altında, televizyon ve bilgisayar ekranı başında uzun süre kalınması melatonin salgılanmasını azaltan ya da durduran diğer faktörleri. Gece 24.00’ten önce uykuya başlamak ve yeterince uyumak, akşam yemeklerini azaltmak ya da tümüyle terk etmek melatonin üretimindeki olumlu etkenlerdir.
Yaşlanmadan genetik mirasın etkisinin yüzde 25-30 civarında olduğu düşünülmektedir.
Görünen yaşı “biyolojik yaş olarak tanımıyoruz. Doğum tarihine göre hesaplanan yaşa da takvim yaşı
(kronolojik yaş) diyoruz.
Eğer son 20 ya da 30 yılınızı bir huzurevinde, kırılmış bir kalça ile bir bastona dayanarak, oraya niçin geldiğimizi unutarak ve her yemekte bir sürü ilaç yutarak geçirecekseniz 125 yaşına kadar yaşamanın hiçbir anlam yoktur.
Günümüzde bilim adamları maksimum yaşam süresi potansiyelini 125 yıl civarında kabul etmektedirler.
Toplumdan topluma değişmekle beraber her toplumda yaşlı bir kesim olmuştur. Bu ortalama yaşam süresi Antik Roma’da yaklaşık olarak 22 yıl iken, 1800’lü yıllarda 41-42 yıla, bugün ise 75-80 yıla çıkmıştır. Bu sonuç, gittikçe daha uzun yaşadığımızı ve bu süreyi daha sağlıklı ve başarılı kılabilmek için çaba göstermemiz gerektiğini ortaya koymaktadır. Literatürde 65-75 yaş grubu genç yaşlılar , 75-85 yaş arasındakiler orta yaşlılar , 85 ve üzerindekiler ise en yaşlılar olarak kabul edilmektedir. ABD’de her gün 5.000 kişi 65 yaşına basamakta, 65 yaş ve üstü 3.600 kişi ölmektedir. Dolayısıyla her gün bu yaş kesiminden topluma net 1.400 kişi katılmaktadır. 65 yaş ve üstü grup nüfusun en hızlı artış gösteren kesimidir. Bu grup, bir yüzyıl önce ABD toplumunun yüzde
2’si iken, bugün yüzde 12’si seviyesine yükselmiştir. Avrupa Birliği’nde nüfusun yüzde 12-18’ini, ülkemizde ise 2000 yılı verilerine göre nüfusun yüzde 5,6’sını (yaklaşık 4 milyon) 65 yaş üstü insanlar oluşturmaktadır.
Yaşlanma bir süreçtir. Doğumla başlar ve bir daha durmaz.
ABD Genel Tabipler Birliği, ABD’de her yıl 2,2 milyon ölümden 1,8 milyonunun beslenme ile ilişkili olduğunu bildirmiştir.
Anti-aging, kelime anlamı olarak yaşlanma karşıtı demektir. Bilim adamlarının gençliği korumanın sırrını keşfetmek için uzun yıllardır yaptıkları yoğun araştırmalar sonucu ortaya çıkan yeni yönteme anti-aging adı verilmiştir. Buradaki hedef uzun yıllar gençliği korumak ve fit kalmayı sağlamaktır!
Üzüm güçlü antioksidan özelliği ile serbest
radikallerin zararlı etkilerine karşı mükemmel bir savunma yapmaktadır. Bundan dolayı sağlıklı bir yaşam için mutlaka üzüm ve üzüm ürünlerini her mevsimde ve her öğünde soframızda bulundurmamız gerekir.
Günlük beslenmemizde ortalama 5-6 porsiyon renkli sebze ve meyve yememiz veya bunu yapamıyorsak, antioksidan etkili tamamlayıcılar almamız gerekir.
Antioksidanlar taze meyve ve sebzelerde, özellikle de A, C, E vitamini ve A vitaminin öncülü olan beta karoten içeren meyve-sebzelerde bulunurlar.
Normalde, vücutta serbest radikallerin oluşum hızı ile serbest radikallerle savaşan antioksidan savunma sistemleri denge halindedir. Eğer bu denge serbest radikal yönünde bozulursa, serbest radikaller hücrede aşırı miktarda oluşur ve hücreye zarar vererek oksidatif stres e neden olur. Vücudun hassas dengesinin bozulmasıyla oksijenin başını çektiği oksidasyon (oksitlenme) hasarı, doku ve hücrelerde yıpranmaya yol açar.
Son yıllarda adı sıklıkla duyulan serbest radikaller, insan vücudunun normal metabolik faaliyetleri sırasında oluşabildiği gibi; radyasyon, besinlerde katkı maddeleri, ilaç artıkları, güneş ışığı, havadaki kimyasal maddeler, egzoz ve baca dumanları, çevre toksinleri, stres, virüsler, alkol, sigara ve ağır metaller vb pek çok dış kaynakli etkenlere bağlı olarak da ortaya çıkabilirler. Yaşamak için ihtiyaç duyduğumuz oksijen aynı zamanda serbest radikallerin kaynağıdır, bu nedenle serbest radikallerin kaçınmamız mümkün değildir. Serbest radikaller bazı biyolojik süreçlerde önemli bir rol oynar, bunların bazıları yaşam için gereklidir. Örneğin nötrofil granülositler tarafindan bakterilerin hücre içinde öldürülmesi gibi.
Son yıllarda yapılan araştırmalarda üzümün antioksidan özelliği sayesinde kanser başta olmak üzere pek çok hastalığa karşı vücudu koruduğu, kalp ve damar sistemindeki dokulara esneklik sağladığı, yaşlanma etkilerini azalttığı gösterilmiştir.
Özellikle çekirdekli kırmızı üzüm yerken çekirdeği atılmamalı ya da olduğu gibi yutulmamalıdır. Bunun yerine ağızda çiğneyerek yutma gerçekleştirilmelidir.
Üzüm, çok miktardaki su ve yüksek orandaki potasyum içeriği nedeniyle mükemmel bir idrar söktürücüdür,
özellikle böbrek hastalarına önerilir.
Özellikle çocuklarda, iştahsızlık sorunu çekenlerde pekmez ve üzüm suyu tüketimi fark edilir derecede olumlu etkilere sahiptir.
Ülkemiz, çekirdeksiz kuru üzüm üretiminde ve ihracatında çok uzun yıllardır dünya liderliğini sürdürmekte ve dünya çekirdeksiz kuru üzüm pazarının da yüzde 50’sinden fazlasını kontrol etmektedir.
Öküzgözü:
Elazığ bölgesinde yetişir ve ismini yuvarlak iri tanelerinden alır. Anadolu’da yetişen en değerli şaraplık kırmızı üzüm çeşididir. Dolgun yapılı, yoğun aromalı, asitçe zengin ve açık yakut rengindedir.
Kalecik Karası:
Ankara yöresinde yetişen çok kaliteli, kırmızı şaraplık bir üzüm çeşididir. Rengi koyu kırmızı-siyah, eti sulu ve kabukları kalındır. Az bulunan ve çok kıymetli olan bu üzüm çeşidi, Anadolu’nun farklı bölgelerinde yetiştirilmeye başlanmıştır.
Dünyadaki üzüm çeşidi sayısı yaklaşık 10 bin dolayındadır.
Yaş üzüm ile karşılaştırıldıklarında, kuru üzüm ve pekmez, daha az su içerdiklerinden daha yüksek kalorili, demir ve kalsiyum mineralleri bakımından daha zengindirler.
Üzümde bulunan başlıca şekerler glikoz ve fruktoz olup, bu şeker türleri doğrudan kana geçme özelliğinden dolayı özellikle bebek ve çocukların beslenmesinde
önemlidir.
Yozgat Alişar’da elde edilen kazılardan MÖ 1800- 1600 yıllarına ait üzüm salkımı şeklinde kap kacak bulunmuştur. Ege ve Marmara Bölgesi’nde bağcılığın geliştiği yörelerde (Lapseki, Çanakkale, Bergama, Aliağa, Dikili, Bozcaada, Çeşme, Karaburun ve Seferihisar’da) basılan paralar üzerinde üzüme yer verilmiş olması bağcılığa ve üzüme verilen önemi göstermektedir.
Üzümün anayurdu Anadolu’dur. Anadolu’da üzüm kültürü Hititlerden beri bilinmektedir.
Yunanca phyton (bitki) ile therapeia (tedavi) kelimelerinden oluşan fitoterapi , taze veya kurutulmuş bitkiler ve onların doğal ekstreleri ile hastalıkların tedavi edilmesi yöntemine verilen addır.
Yüce Allah, binlerce yıl önce Kur’an-i Kerim’de üzüm mucizesini bildirmiştir. Kur’an-ı Kerim’de Nahl suresinin 67’inci ayeti şöyledir: Hurmalıkların meyvelerinden, üzümlerden de sarhoş edici bir içecek ve güzel bir rızık elde edersiniz. İşte bunda, aklını işleten bir topluluk için kesin bir mucize vardır.
Üzümün hem çekirdeği hem de kabuğu kanser önleyici bir madde olan resveratrol içermektedir.
Üzümün güçlü antioksidan özelliğinin E vitamininden 50, C vitamininden ise 30 kat daha fazla olduğu kanıtlanmıştır.
Normalde vücutta serbest radikallerin oluşum hızı ile serbest radikallerle savaşan antioksidan savunma sistemleri denge halindedir. Eğer bu denge serbest radikal yönüne bozulursa kanser dâhil pek çok hastalık gözlenebilir.
A ve B vitaminleri yönünden zengin olan üzüm ayrıca bol miktarda potasyum ve demir içermektedir. Vitamin ve minerallerin yanı sıra üzümde karbonhidrat, organik asitler, azot, pektin ve ferment de bulunmaktadır. Bu yüzden üzüm enerji ve besin değeri açısından büyük önem taşımaktadır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir