İçeriğe geç

Uzaklar Kitap Alıntıları – Can Dündar

Can Dündar kitaplarından Uzaklar kitap alıntıları sizlerle…

Uzaklar Kitap Alıntıları

Anladım ki, severken vazgeçmek cinayettir.
Ve biz her suçlu gibi sonunda, cinayeti işlediğimiz yere, severken terk etmek zorunda kaldığımız şehre döneriz bir gün
Tıpkı severken vazgeçtiğimiz eski bir sevdalının telefonunu çevirir gibi gece yarısı
Döneriz bir gün eski şehirlerimize de; eski ilişkilerimize döndüğümüz gibi tıpkı
Biraz pişman, biraz naçar
Bir zamanlar doludizgin bağlandığı tutkulu aşkları asla unutamadığı gibi insan, bir zamanlar koynunda tutkuyla yaşadığı şehirleri de unutamaz hiç
Ondandır nereye gitse vazgeçemediği kitaplar gibi, o şehirleri de götürmesi beraberinde
Çünkü orada izler vardır
Dörtte üçünü köleleştirdiğin,yakip yiktigin bir dunyaya hükmetmek marifet mi?
Bazen çok uzaklarda olan yanınızdaymış
gibi gelir..
Bazen de yanınızda olan hiç yanınızda
değilmiş gibi !
Severken vazgeçmek cinayettir.
Ahmet Arif’in yazdığı gibi: Bilmezler nasıl aradık birbirimizi/Bilmezler nasıl sevdik/İki yitik hasret/İki parça can
Bahar bulaştı ya
Hayata
Ağaca
Suya .
İçimde öyle bir seyehat kımıldıyor ki,
Diren direnebilirsen .
Yüreğim bavulunu toplamış çoktan
Ruhum sırtlanmış çantasını
Uzaklar çekiyor..
Ben nereye gitsem, yalnızlığın başkenti orası.
Yasaklar isyanları tetikler oysa
Ve kimsenin yalnızlığı diğerininkini azaltmaya yetmiyor.
Az gelişmiş ülkelerin iki ortak sorunu var :biri cinsiyeti ayrımı, diğeri eğitim
Tıpatıp bize benziyor kentlerimiz
Ve kimsenin yalnızlığı diğerininkini azaltmaya yetmiyor.
İnsanın önünde yaşanacak yıllar, yaslanacak omuzlar azaldıkça hepten kıymete biniyor galiba, bir zamanlar yaşanmış yıllar, yaslanılmış omuzlar
Anladım ki, severken vazgeçmek cinayettir.
Döneriz bir gün eski şehirlerimize de;
eski ilişkilerimize döndüğümüz gibi tıpkı;
biraz pişman, biraz naçar
Özgürlük, aradığın yerde olmayabilir, ama kalkıştığın yolculuk seni özgürleştirebilir.
Umut, bu sırdadır.
İnsanın kendi ülkesinde yabancı durumuna düşmesinin ne demek olduğunu yaşatarak öğretiyorlar bize
Meğer ne çok olmuş gökyüzüne doyasıya bakmayalı .Gece yarısı ansızın kayan yıldızlardan dilek tutmayalı
Severken vazgeçmek cinayettir.
Ben nereye gitsem, yalnızlığın başkenti orası
Anladım ki, severken vazgeçmek cinayettir.
Yüzümüzden yansıyan pırıltılı caddelerin kuytularında bıçak bileyen zaaflar, gün battığında küfürlü ve acımasız bir yobazlığın perdesini açmıyor mu ?
Yasaklar isyanları tetikler oysa
Ben nereye gitsem, yalnızlığın başkenti orası
Medeniyet, yol boyunca yaninizdakiyle laflamak yerine başınızı ona eğip büroda bekleyen işleri düşünmenizi ister sizden
Insanın önünde yaşanacak yıllar, yaslanacak omuzlar azaldıkça, hepten kıymete biniyor galiba, bir zamanlar yaşanmış yıllar, yaslanılmış omuzlar
Hayat, bıkkın bir tevekkülle akmaya devam ediyor.
Hayatla kaynaşmak, onun bütün tecellerini savurup her cilvesine saygı göstermek
Kendi gözünle gördüğün bir şey, sordugun yüz sorudan değerlidir.
20.yüzyila Bu adamların ulaştığı düzeye ulaşmamız lazım diye başladık.
21.yüzyıl başında hâlâ aynı cümleyi koruyoruz.
Çirkin kadın yoktur az votka vardır.
Ve gerçek yolculuk, kendine yapılan yolculuktur.
Ütopyalar insanlara daha az çalışma, daha çok boş zaman vaat ediyorlardı.
Maskelerimizi takip sahte ciddiyetine gömülüyoruz hayatin
Kırk beş saniyelik tanışıklıklarda yalnızlığından soyunmaya çalışıyor.
Kalıcı dostluklar ve derin ilişkilerin yerini anlık karşılaşmalar ve uzun suskunluklar alıyor.
Hoşgörüsüzlük ve bağnazlık bayraklarının bıçak bıçak dalgalandığı bu kalabalık obada artık kimse kimsenin dilinden anlayacak durumda değil
Hayatımızı parselleyenlere sözümüz geçmiyor. Hayata sarılmaya gücümüz yetmiyor.
Böyle durumlarda en iyisi bir uçağa doluşup uzaklara kanat açmaktır çare Elveda imzalı son satırlar bırakarak geride
Acaba sığ suların mutedil dalgalarında sörf yapar gibi mi ilişkiler yaşıyoruz; derin denizlerde nefessiz inci arar gibi mi?
Çocuklarımız oynamıyorlar artık, oynayanlara bakıyor lar.
O ışıklı caddelerin olduğu kadar bu sefil izbelerin de sahibi biziz.
Tıpatıp bize benziyor kentlerimiz
Ben nereye gitsem, yalnızlığın başkenti orası
İnsanın önünde yaşanacak yıllar, yaslanacak omuzlar azaldıkça hepten kıymete biniyor galiba, bir zamanlar yaşanmış yıllar, yaslanılmış omuzlar.
Anladım ki, severken vazgeçmek cinayettir.
Yeniden buluştuğumuzda aslında hiç ayrılmadığımızı fark ettim.
Hayatımızı parselleyenlere sözümüz geçmiyor. Hayata sarılmaya gücümüz yetmiyor.
Çoğunuz I love you yu bilir, şarkısını söylersiniz de, şurada kaç nesildir birlikte yaşadığınız Kürtlerin dilinde Seni çok seviyorum un nasıl denildiğini merak bile etmemişsinizdir.
Ne olursa olsun yaşamaya mecbursun!
Kendi gözünle gördüğün bir şey, sordugun yüz sorudan daha değerlidir diyor bir Çin atasözü..
Her zaman , dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi bir kişiye yapılan haksızlığı iliklerinize değin hissedecek kadar duyarlı olun.
Köhne bir sandalda yalnız kalsak, onca koşuşturmadan biriktirdiklerimiz bir işe yarar mı? Kimsesiz bir adada her şeye sıfırdan başlamayı göze alabilir miyiz ?
Çin seferine çıkmadan Ankara’daki Çin Büyükelçisi demişti ki:
2000 yıl önceki Çin’i görmek istiyorsanız Şian’a gidin.
200 yıl önceki Çin’i görmek istiyorsanız Pekin’e gidin.
Bugünkü Çin’i görmek istiyorsanız Şanghay’a gidin.
Ve Asya’nın incisinden (Hindistan) Garp’a, çağımızın hükmeden medeniyeti ne doğru uçarken Romain Roland’ın daha 1930’da Ramakrişna’nın Hayatı nda sorduğu soru çınlıyor kulaklarında:
Dörtte üçünü köleleştirdiğin, yakıp yıktığın bir dünyaya hükmetmek marifet mi?
Dünya global bir kent ” e dönüştü ve taşrasını yitirdi .

Şimdi yeryüzünün her köşesinde aynı damak tatları aynı hitap tarzları aynı şehir planları benzer otel lobileri , moda müzikler ve tek tip gözlükler var .

Gezegenimiz eskisi kadar ilginç bir yer değil artık .
En azından dünün özgün arka bahçelerini özleyenler için

Ahmet Arif’in yazdığı gibi: Bilmezler nasıl aradık birbirimizi/Bilmezler nasıl sevdik/İki yitik hasret/İki parça can
Anlıyorsunuz ki, diğer tüm türlerle birlikte kendi soyundan olanlara da kıyacak kadar vahşileşebilen tek bir canlı yaşıyor yerkürede
Onu biz hayvanların en gelişmişi ve en uygarı sayıyor, içindeki yabaniliği güzel kıyafetler ve nazik jestlerle gizlemeye çalışıyoruz.
20. Yüzyıla Bu adamların ulaştığı düzeye ulaşmamız lazım diye başladık.
21. Yüzyıl başında hâlâ aynı cümleyi kuruyoruz:
Bu adamların ulaştığı düzeye ulaşmamız lazım..
Sonunda kendi hazinesi ni bulur..
Anlar ki, keşfedilecek ülke insanın kendisidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir