İçeriğe geç

Uyuyamayanlar Kitap Alıntıları – Adrian Barnes

Adrian Barnes kitaplarından Uyuyamayanlar kitap alıntıları sizlerle…

Uyuyamayanlar Kitap Alıntıları

Belki hayattan, gerçekte verebileceğinden fazlasını beklemiştim hep. Romantiğin tekiydim belki.
Atticalı soyguncu Procrustes yakaladığı herkesi demir bir yatağın altına yerleştirirmiş. Yerleştirdiği kişinin boyu yatağı aşarsa dışarıda kalan kısımları keser, kısa gelirse zavallıyı aradığı boya gelene dek gerermiş.
“Güzellik içtedir.”
dünya masum yüzü tek lokmada yutmaya hazırlanan kocaman bir kurttu.
Acil servise her gelişimde aynı korku filmi sıkıntısına, köşelerden birinden üzerime her an çığlık çığlığa bir şey atlayacağı, akla uygun tüm seçeneklerin yanlış çıkacağı ve seçimlerin doğrudan Cehennem kapılarına götüreceği hissine kapılmışımdır.
Hayat kabuk tutmuş bir yaradır ve kabuğu, kanayana kadar didiklemek doğamızdır.
Ah, uyku.
Uykuda hepimiz, her gün ölürüz. Neden bu gerçeğe daha sık dikkat çekilmez? Her gece uykuya daldığımızda sabahına uyanacağımızın hiçbir garantisi yoktur oysa.
Pers kralı Serhas, Yunanistan seferine çıkmadan önce muhteşem ve muazzam ordusuna bakınca yaşanacak katliamları düşünüp ağlamış.
sözcüklerim elimden alınınca verecek başka bir şeyim kalmadığı hissine kapıldığımı hatırlıyorum.
Uykuda hepimiz, her gün ölürüz. Her şekerleme, son potansiyeli taşır. E, madem her gece memnuniyetle hatta hevesle güvenip atıyorsak kendimizi, niye ölümden korkuyoruz?
Zoe’yle ev yoluna düştük biz de. Seçenek kalmayınca insan evine, yuvasına döner. İstediğin üniversite-terk gence ya da sevgilisi sırra kadem basmış taze anneye sor. Şartlı salıverilmişe ve şizofrene sor. Yuvanın ne olduğunun önemi yoktur. Yuva sahte umut olsa bile. Kalkar, gidersin. Oturur ve olacakları beklersin.
“Yok saymak, yok etmeyecek. Görmezden gelemezsiniz.”
Biri bir defasında zamanla hikayelerimiz yeni kişilerin kalplerimize giden yoldaki çalılar arasında yol bulmalarını engelleyecek denli sıklaşıp karmaşıklaştığında her geçen yıl sevilmemizin daha zorlaştığını söylemişti.
Ölüyü diriden ayırmak gittikçe güçleşiyor.
Herkes duyulmak istiyordu;kimse dinlemek istemiyordu.
Sözcüklerin amacı,düşünceleri gizlemektir.
Adlarda, söylediklerimizde ve söylemediklerimizde ne çok şey var! Az daha söyleyeceklerimizde! Söylemeyi hiç düşünmediklerimizde! Ya da gizlediklerimizde!
Cehennem, zamandır; gayet açık, değil mi? En büyük hazzımızın yahut en müthiş fantezinizin sürgit gerçekleştiğini düşünün. Bir gün, bir hafta, bir yıl, onlarca yıl.
Her gün önemlidir; her gün bizi biz yapar. Hiçbir şey olmayanlar bile. Hatta nasıl çamurla dolup diğer, daha önemli görünen anları ağırlıkları altında ezip gömdükleri düşünülürse özellikle onlar önemlidir. Yeni anlıyorum.
Çile hep vardı ama mizah, çileyi hep katlanılır kılmıştı.
Ama içten içe hepiniz, severken bile aslında bilinemez ve yapayalnız olduğumuzu biliriz.
Hayat kabuk tutmuş bir yaradır ve kabuğu, kanayana kadar didiklemek doğamızdır.
Uykuda hepimiz, her gün ölürüz. Neden bu gerçeğe daha sık dikkat çekilmez? Her gece uykuya daldığımızda sabahına uyanacağımızın hiçbir garantisi yoktur oysa. Her şekerleme, son potansiyeli taşır. E, madem her gece memnuniyetle hayta hevesle güvenip atıyorsak kendimzi, niye korkuyoruz ölümden?
Ama gerçekçi olalım: kim, neye boş vermiş, neyi kurcalamadan rahat bırakmıştır?
Herkes duyulmak istiyordu; kimse dinlemek istemiyordu.
Hayat kabuk tutmuş bir yaradır ve kabuğu, kanayana kadar didiklemek doğamızdır.
Uykuda hepimiz, her gün ölürüz. Neden bu gerçeğe daha sık dikkat çekilmez? Her gece uykuya daldığımızda sabahına uyanacağımızın hiçbir garantisi yoktur oysa. Her şekerleme, son potansiyeli taşır. E, madem her gece memnuniyetle hatta hevesle güvenip atıyorsak kendimizi, niye korkuyoruz ölümden?
Hayat kabuk tutmuş bir yaradır ve kabuğu, kanayana kadar didiklemek doğamızdır.
Her konuşmanın sonunda havai vedalar dillendiriliyordu ya, sözcükleri sarmalayan sessizlikler resmiydi. Havasız ve kaskatıydı.
Herkes duyulamak istiyordu; kimse dinlemek istemiyordu.
“ İnsanlara ayıracak vaktim yoktu pek; türümüze dair kuşkularım vardı denebilir. Belki unutulmuş, kullanılmayan sözcükler ormanında, türdeşlerimin arasına güvenle çıkamayacak denli uzak kalmıştım ”
Kimsenin zihnini kemiren sorusu yoktu: sadece her şeyi kemiren uyduruk, fantastik yanıtlar vardı.
Dünya, masum yüzü tek lokmada yutmaya hazırlanan kocaman bir kurttu
Olacağı varsa olur Matematik kadar kaçılmaz bir düşünce
En saf aşklarımiz herhalde tanımadığımız yahut hayali kimselere duyduklarımizdir.
Hor görme fenadir ama acıma en beteridir
İnsan sevmeyen, herkesi eşit sevmez
Hayat kabuk tutmuş bir yaradır. Kabuğu , kaynayana kadar didiklemek doğamızdir.
İnsanlara ayıracak vaktim yoktu pek ; türümüze dair kuşkularım vardı denebilir.
Herkes duyulmak istiyordu. Kimse dinlemek istemiyordu. Bazı şeyler hiç değişmiyor. Belki aslında hiçbir şey değişmemiştir.
Sözcüklerin amacı ,düşünceleri gizlemektir
Dunya donusunu kesip gerisingeri donmeye basladiginda ayak suruyenler, en arkada kalanlar surunun basina geciyodu herhalde. Muthis bi duygu olmaliydi.
Gözyaşları daha kişiseldir
Yok saymak, yok etmeyecek. Görmezden gelemezsin.
aşka muhtacız çünkü hoşlanılacak gibi değiliz. Basit, değil mi? Öylesine hiçbir şeye değmez, öylesine titrek, öylesine geçiciyiz ki Aşk, biçare ruhlarımıza acımayla kök salışı yüzünden ıstıraptı hepi topu. Buna rağmen sadece aşk bizi bir arada tutmayı umabilirdi. Aşksız ne olurdu peki?
Hayat kabuk tutmuş bir yaradır ve kabuğu, kanayana kadar didiklemek doğamızdır.
Bize dair yayınlardan, hakkımızda söylenenlerden kalma kırıntılarla beslenmemiz ne utanç verici
Aşka muhtacız çünkü hoşlanılacak gibi değiliz.
Çocuklar her türlü insani günahın edebi, sessiz şahitleridir ve saflıklarını ne kadar parçalarsak tertemiz, bembeyaz ‘masumiyet’ gömleklerini o kadar yüceltiriz.
Uykuda hepimiz her gün ölürüz
Neden bu gerçeğe daha sık dikkat çekilmez?
Madem her gece memnuniyetle uyuyorsak, niye korkuyoruz ölümden?
İnsanlar deli falan değil yaptıkları delice !
Sözcüklerin amacı, düşünceleri gizlemektir.
Ama gerçekçi olalım: kim, neye boş vermiş, neyi kurcalamadan rahat bırakmıştır ? Hayat kabuk tutmuş bir yaradır ve kabuğu , kanayana kadar didiklemek doğamızdır.
Çile hep vardı ama mizah, çileyi hep katlanılır kılmıştı.
Ama gerçekçi olalım: kim, neye boş vermiş , neyi kurcalamadan rahat bırakmıştır? Hayat kabuk tutmuş bir yaradır ve kabuğu, kanayana kadar didiklemek doğamızdır.
Yok saymak, yok etmeyecek. Görmezden gelemezsiniz.
Hiçbir şey gelmese bile beklemek gerekirdi; kurallar böyleydi.
Herkes duyulmak istiyordu;kimse dinlemek istemiyordu.
Herkes duyulmak istiyordu; kimse dinlemek istemiyordu.
Sözcüklerin amacı, düşünceleri gizlemektir.
Her taraf peygamber kaynıyor zaten, sıkıntı havari bulmakta.
Herkes duyulmak istiyordu; kimse dinlemek istemiyordu.
Herkes duyulmak istiyordu; kimse dinlemek istemiyordu.
Ah, uyku.
Uykuda hepimiz, her gün ölürüz. Neden bu gerçeğe daha sık dikkat çekilmez? Her gece uykuya daldigimizda sabahına uyanacagimizin garantisi yoktur oysa. Her şekerleme, son potansiyeli taşır. E, madem her gece memnuniyetle hatta hevesle güvenip atiyorsak kendimizi, niye korkuyoruz ölümden?
Yuvanın ne olduğunun bir önemi yoktur. Yuva sahte umut olsa bile. Kalkar, gidersin. Oturur ve olacakları beklersin.
Tanrı mı? Hiç Tanrı lafına girme, arkadaşım. Tanrı olsaydı bu rezilliğe batmazdık.
Senin için yapabileceğim bir şey var mı, Tyler?
Gülerek kafa salladı. Beni vurabilirsin, kardeş Yapar mısın?
Ben bile uyuyamıyorum artık, arkadaşım. Çok canım yanıyor.
İzninle ağıt yakacağım.
Sıyırmış bir dünyadan bir diğerine bakmak nasıldı acaba?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir