İçeriğe geç

Uyku Kitap Alıntıları – Haruki Murakami

Haruki Murakami kitaplarından Uyku kitap alıntıları sizlerle…

Uyku Kitap Alıntıları

”Dünyanın hiçbir değişikliğe uğramadan dönüp durmaya devam ettiğini sanıyorlar.Fakat öyle değil işte.Dünya onların farkında bile olmadığı anlarda hızla değişiyor.Geriye dönüşü olmayacak şekilde. ”
”Yaşarken gerçeklik hissi vermeyen bir yaşam ne kadar uzun sürerse sürsün,bir anlamı olmayacağı kanısındaydım. ”
”Hiç kimse bendeki değişikliğin farkında değildi.Benim hiç uyuyamadığımın,durmaksızın kitap okuduğumun,aklımın gerçeklikten yüzlerce yıl,on binlerce kilometre uzakta bir yerde olduğunun hiç kimse farkına varmadı. ”
”Yalnızca şaşırıyordum işte. Dünle evvelsi günü ayırt edemememe, böyle bir yaşam içerisinde sıkışıp kalmış, yutulmuş olduğum gerçeğine. Bıraktığım ayak izlerinin ben daha dönüp bakmaya zaman bulamadan, göz açıp kapayana kadar rüzgarla silinip gittiği gerçeğine ”
Kim ölümü gerçekten tecrübe edebilmiş ki? Hiç kimse. Ölümü tecrübe edenler çoktan öldüler..
Eğer ölüm hali bir mola değilse, bizim güçsüzlüklerle dolu, bütünlükten yoksun yaşamlarımız nasıl kurtulur?.
Ölüm dedikleri, bir tanım getirmek gerekirse, normal uykudan çok daha derin, bilincin asla var olmadığı bir uyku. Sonsuza ulaşan bir mola, kendinden geçme..
İnsanlar böyle değişiyorlar işte,dedim içimden.fakat bu değişimi kimse anlamıyor.hiç kimse fark edemiyor..
İnsanın yaşamı nasıl oluyor da böylesine değişip, tam tersi bir hal alabiliyor..
Ben uyumaya çalışan bir bedendim ve aynı zamanda uyanık kalmaya çalışan bir zihin.
.
Hiçbir zaman hiçbir şeyi seçmiyoruz. Olur böyle şeyler. Ya da değil

.
Gözlerimi kapatıyorum ve karanlık çöküyor, renklerle köre boyanmış bir karanlık.

.
Aslında, olduğum kişi olmaktan son derece memnun değilim. Görünüşümle, yeteneklerimle, durumumla ya da herhangi bir şeyle ilgisi yok. Sadece ben olmakla ilgisi var. Durum bana çok adaletsiz geliyor.

.
Ölüm her şey olabilir.

.
Ben çok basit şaşırdım. Günler arasındaki sınır eksikliğinde.

Böyle bir hayatın parçası olduğum gerçeği, beni tamamen içine çeken bir hayatın. Arkamı dönüp onlara bakma fırsatı bulamadan ayak izlerimin uçup gitmesi gerçeğine

Eğer bu şekilde ölüp gidersem, benim yaşamımın anlamı ne olacak
Yaşarken gerçeklik hissi vermeyen bir yaşam ne kadar uzun sürerse sürsün, bir anlamı olmayacağı kanısındaydım.
Ben bir an önce kitaba dönmek istiyordum. Tek başıma koltuğa uzanıp, çikolata yiyerek Anna Karenina’nın sayfalarını çevirmek istiyordum. Bulaşıkları yıkarken, sürekli Vronski hakkında düşünmüştüm. Nasıl oluyor da Tolstoy denen adam, roman kahramanlarının hepsini böylesine ustaca avucunun içinde oynatabiliyor, diye. Tolstoy, kahramanlarını muhteşem bir şekilde tasvir ediyordu. Fakat tam da bu yüzden, bir tür kurtuluş şansından mahrum bırakıyordu onları.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
bu değişimi kimse anlamıyor. hiç kimse fark etmiyor. benden başka kimse anlayamıyor. açıklasam bile onlar anlayamazlar herhalde. inanmaya bile çalışmazlar. diyelim ki inandılar, benim neler hissettiğimi asla tam olarak ayrımsayamazlar. onlar, beni kendi kendilerinin varsayımlarından oluşan dünyalarını tehdit eden bir unsur olarak görürler yalnızca.
doğallığın ne olduğunu kim bilebilir ki? neyin biyolojik açıdan doğal olduğu, nihayetinde deneyimsel varsayımlardan öteye geçmez. üstelik ben o varsayımları aşan noktadayım. sözgelimi benim insan ırkının muazzam evriminin son aşamasına bir örnek olduğumu düşünürsek nasıl olur? uyumayan kadın. bilincin genişlemesi
ölümün nasıl bir şey olduğunu kimse anlayamaz. kim ölümü gerçekten tecrübe edebilmiş ki? hiç kimse. ölümü tecrübe edenler çoktan öldüler.
öylece yere kapaklanıp derin bir uykuya dalmak istiyordum. fakat olmuyordu, bilincim yanı başımda hep uyanık bir şekilde duruyordu.
ben uyumaya çalışan bir bedendim ve aynı zamanda uyanık kalmaya çalışan bir zihin.
dünyada yaşıyor olduğum gerçeği bile bana bulanık bir hayal gibi geliyor.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
ne olursa olsun, kim olursa olsun, ayda bir iki kez iyi gününde olmayabilir, işler yolunda gitmeyebilir. dünya böyle bir yer işte.
insanın yaşamı nasıl oluyor da böylesine değişip, tam tersi bir hal alabiliyor.
yaşamakta olmanın gerçekliğini hissedebiliyordum. yaşarken gerçeklik hissi vermeyen bir yaşam ne kadar uzun sürerse sürsün, bir anlamı olmayacak.
odaklanma yetisinden yoksun bir yaşam, gözler açıkken hiçbir şey görememekten farksızdı.
insanlar böyle değişiyorlar işte. fakat bu değişimi kimse anlayamıyor. hiç kimse fark edemiyor. benden başka kimse anlayamıyor. açıklasam bile, onlar anlayamazlar herhalde. inanmaya bile çalışmazlar. diyelim inandılar, benim neler hissettiğimi asla tam olarak ayrımsayamazlar. onlar, beni kendilerinin varsayımlarından oluşan dünyalarını tehdit eden bir unsur olarak görürler yalnızca.
fakat ben gerçekten değişiyorum.
bir şeyler yanlıştı.
fakat yanlış olan neydi bilemiyordum. kafamın içi kesif bir karanlıkla kaplanmıştı. o karanlık beni hiçbir yere götürmüyordu.
Yaşarken gerçeklik hissi vermeyen bir yaşam ne kadar uzun sürerse sürsün, bir anlamı olmayacağı kanısındaydım.
Eğer ölüm hali bir mola değilse, bizim güçsüzlüklerle dolu, bütünlükten yoksun yaşamlarımız nasıl kurtulur?
tüm varoluşum, dünyada yaşıyor olduğum gerçeği bile bana bulanık bir hayal gibi geliyordu
Dün evvelsi günle yer değiştirse bile hiç tuhaf gelmeyecek gibiydi.
Eğer ölüm hali bir mola değilse bizim güçsüzlüklerle dolu bütünlükten yoksun yaşamlarımız nasıl kurtulur?
Ölüm öylesi bir zifiri karanlığın içerisinde sonsuza dek uyuşup kalmak demek de belki de
Odaklanma yetisinden yoksun bir yaşam gözler açıkken hiçbir şey görememekten farksızdı
Fakat etrafımı ne kadar kolaçan edersem edeyim hiçbir yerde sarılabilecek bir şey göremiyordum
Tüm varoluşum, dünyada yaşıyor olduğum gerçeği bile bana bulanık bir hayal gibi geliyordu
Bilincim yanı başımda hep uyanık bir şekilde duruyordu. Onun soğuk gölgesini sürekli hissediyordum
Ben uyumaya çalışan bir bedendim ve aynı zamanda uyanık kalmaya çalışan bir zihin
Yaş almanın sevindirici bir şey olduğu düşüncesinde değilim, ama yaşlandıkça kolaylaşan şeyler de var.
bir şeylere sımsıkı sarılmak istiyordum. Fakat etrafımı ne kadar kolaçan edersem edeyim, hiçbir yerde sarılabilecek bir şey göremiyordum.
Bedenim suda boğulmuş birinin cesedi gibi hislerini yitirmişti. Her şey silikleșmiș, puslanmıștı. Tüm varolușum, dünyada yaşıyor olduğum gerçeği bile bana bulanık bir hayal gibi geliyordu.
“Dün evvelsi günle yer değiştirse bile hiç tuhaf gelmeyecek gibiydi. Bu nasıl bir yaşam, diyordum arada sırada. Bunu söylerken bir sahtelik hissediyor değildim. Yalnızca şaşırıyordum işte. Dünle evvelsi günü ayırt edemememe, böyle bir yaşam içerisinde sıkışıp kalmış, yutulmuş olduğum gerçeğine.”
..tam olarak uyku denemezdi buna. Uykunun kıyısı diyebileceğim bir şeyi parmak uçlarımda çok hafif hissedebiliyordum. Öte yandan bilincim tamamen açık oluyordu. Hafifçe uyukluyordum. Fakat ince bir duvarla ayrılmış yan odada bilincim tüm berraklığıyla açık oluyor, öylece beni izliyordu. Bedenim yalpalaya yalpalaya loş odanın içerisinde sürüklenirken, kendi bilincimin bakışlarını ve soluk alıp verişlerini hemen yanı başımda hissetmeye devam ediyordum. Ben uyumaya çalışan bir bedendim ve aynı zamanda uyanık kalmaya çalışan bir zihin.”
İnsanın dişlerini çürütecek kadar tatlı sözlerle dolu vıcık vıcık aşk şarkıları.
Ölüm dedikleri, bir tanım getirmek gerekirse, normal uykudan çok daha derin, bilincin asla var olmadığı bir uyku. Sonsuza ulaşan bir mola, kendinden geçme..
Dahası, her şeyden öte, özgürlüğe ihtiyacım vardı.
İnsanın yaşamı nasıl oluyor da böylesine değişip, tam tersi bir hal alabiliyor, dedim içimden.
insanlar böyle değişiyorlar işte,dedim içimden.fakat bu değişimi kimse anlamıyor.hiç kimse fark edemiyor.
Ben uyumaya çalışan bir bedendim ve aynı zamanda uyanık kalmaya çalışan bir zihin.
Gece olduğunda yatağıma girip, haydi artık uyuyayım, diyordum. İşte tam o an, sanki şartlı refleks gibi uykum kaçıveriyordu. Ne kadar uyumaya çabalasam da uyuyamıyordum. Uyumaya çalıştıkça aksine uykum daha da çok açılıyordu.
Ben uyumaya çalışan bir bedendim ve aynı zamanda uyanık kalmaya çalışan bir zihin.
Ölüm dedikleri, bir tanım getirmek gerekirse, normal uykudan çok daha derin, bilincin asla var olmadığı bir uyku Sonsuza ulaşan bir mola, kendinden geçme
Gerçeklikle baş etmek oldukça basitti. Yalnızca gerçeklikti işte. Yalnızca ev işleri, yalnızca aile işleriydi. Tıpkı basit bir makineyi hareket ettirmek gibiydi; bir kez hareket ettirme prosedürünü öğrenince sonrası bunların tekrarından ibaretti. Bir düğmeye basıyor, bir manivelayı çekiyordunuz. Dereceyi ayarlıyor, kapağı kapatıyor, zamanlama ayarını yapıyordunuz. Her şey tekrardan ibaretti.
“Bütün mutlu aileler birbirine benzer; her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır.” Böyle başlıyordu.
Bedenim suda boğulmuş birinin cesedi gibi hislerini yitirmişti.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir