İçeriğe geç

Ustadır Arı Kitap Alıntıları – Yaşar Kemal

Yaşar Kemal kitaplarından Ustadır Arı kitap alıntıları sizlerle…

Ustadır Arı Kitap Alıntıları

Yaşar Kemal kitaplarından Ustadır Arı kitap alıntıları sizlerle

Ustadır Arı Kitap Alıntıları

Adam ekmek yediği sofraya bıçak sokar mı!
Akşam olur mahpushane kitlenir
Kimi kağıt oynar, kimi bitlenir.
Kiminin temyizden evrakı gelir.
Düştüm bir ormana yol belli değil,
Yatarım, yatarım yıl belli değil.
Tüketim kültürü – buna kültür denirse – insanlık kültürünü yiyor, yok ediyor.
Ama her şeye karşın bugün de hapsetseler, zulmetseler ülkemden ayrılmak istemem.
İnsan; sevinci sürdürebilmek için, yaşamanın ağırlığından kurtulabilmek için kendine yeni bir dünya yaratıyor.
Sömürücülük bir bütündür. Bir memlekette iç sömürücü varsa, mutlaka o memleket halkı dış sömürücüye peşkeş çekilecektir.
İnsan, en çok acı çeken yaratıktır çünkü o, öleceğini bilen tek yaratıktır.
O iyi insanlar, o güzel atlara binip gittiler.
Ben, her şeyden önce anlaşılmayı isterim. Ne kadar karmaşık olursam olayım, ben derdimi anlatmak isterim insanlara.
Dünyanın en güzel işi, zor işlerin üstesinden gelmektir. Yıkılacak Çin Seddi de olsa
İnsanlarımız baskılar altında, kendi öz kültürünü küçümseme, hor görme yüzünden, yozlaşmış medyası, okulluktan çıkmış okulları, tükenmiş üniversiteleriyle yaratıcılığını yitirdi yitirecek.
İnsanoğlu, umutsuzluktan umut yaratandır.
Ne mutlu o büyük sanatçıya ki sanatını, erişilmez ustalığını insanın, gerçeğin, doğruluğun, güzelliğin emrine vermiştir.
Cehennem yerinde hiç ateş yoktur,
Herkes ateşini buradan götürür.
İnsan, eğitim kurumlarınca, iletişim araçlarınca bilinçli bir köleleştirilmede.
Hani şimdiki yöneticilerimiz, bizim itibarımız göklere ulaştı dünyada, diyorlar ya, doğru söylemiyorlar.
Demokrasiyi bilinçlenmiş halklar yaratır.
Enginde, yüksekte yatan erenler,
Yetişin imdada aldı dert beni.
Başım alıp hangi yere gideyim?
Gittiğim yerlerde buldu dert beni.
Akşam olur mahpushane kitlenir
Kimi kağıt oynar, kimi bitlenir.
Kiminin temyizden evrakı gelir.
Düştüm bir ormana yol belli değil,
Yatarım, yatarım yıl belli değil.
Biz dünyadan gider olduk,
Kalanlara selam olsun.
Bizim için hayır dua,
Kılanlara selam olsun.
Düşüncemin namusunu korumak için, şu demokratik ülkemde işkencelerden işkence, hapislerden hapis, zulümlerden zulüm, yoksulluklardan yoksulluk beğen, başıma gelmeyen kalmadı.
Tarih, büyük yanlışlardan dolayı tükenmiş ulusların mezarlarıyla dolu
Az gelişmiş memleketin az gelişmiş aydını, insan gibi insan değildir; insandan ayrı, yarı-tanrı bir yaratıktır. Yani bunlar kendini yarı-tanrı sayan yaratıklardır.
Kim gerçekleri en iyi bir şekilde yalanla dolanla örtebilirse, en iyi politikacı da o, en iyi adam da , en muteber kişi de o
Bizim aydınımız, hiçbir zaman alçakgönüllü olamadı.
Komprador burjuvasının boyattığı bir memlekette, o hızla yoksulluk boy atar, büyür.
Anadolu’yu soymak için dünya çapında şebekeler kurulmuş.
Bir milletin kültürünü yozlaştırarak, o milletin kişiliğini yok etmek isterler. Kişiliği olmayan kimseler, köleliğe daha uygundurlar.
Çalıp çırpmakta, hainlikte dehşet bir alışkanlıkları var.
Türkiye’de oturan taklit burjuvaların hiçbir ahlaki kuralları olamaz. Olmamıştır. Bir tek kuralları vardır, maymuncasına Avrupa’daki ağalarını taklit etmek
Türkiye’deki burjuvalar, soygunları sürüp gitsin diye her şeye, her kötülüğe başvururlar.
Türk vatanseverlerinin hepsi mi Çanakkale’de öldü? Hepsi mi Dumlupınar’a gömülü? Kimse kalmadı mı?
Yurt, vatan sözü; onlar için birer sömürme aracıdır.
Uzun insanlık tarihinde halkın tek tutunduğu dal masal olmuştur, dersek o kadar da yanılmayız.
Ay üstüne bir röportaj yap, eğer kız bacakları yoksa Ay’da bir tane fazla sürüm yapar mı ki gazete?
Ölüm Allah’ın emri, ayrılık olmasaydı
Geri toplumların belli başlı özelliklerinden biri, belki de birincisi, o toplumların içerisinde bulunan ya da dışarıdan gelen asalaklarca sömürülmeye uygunluğudur.
Çünkü kitap okumak namuslu bir iştir. Çünkü kitapların çoğunluğu yozlaşmış burjuvazinin işine gelmez
insan var karartır ak gündüzü
insan var ağartır gecemizi
Geleneksel kötülüklerin önüne yalnız ve yalnız halkı
okutmakla, iyiyi kötüden ayırdedebilmesini sağlamakla
geçilebilir. Gerisi lafü güzaf.
Bir şeyh, radyo kadar günah bir yaratık olmaz, diyordu. Bir
radyoyu bir kere dinleyenin kulağına cehennemde yedi yüz
bin yıl kurşun akıtılacaktır. Radyo sesi sinen su, zehirden
kötüdür. İçen bir daha Müslümanım demesin, diyordu.
Aynı şeyh, ağaların, beylerin çalıştırdığı, fakiri fukarayı
yerinden, çalıştığı tarladan edip dağlara düşüren traktör için
de kutsal bir makinadır diye fetva çıkarmıştı. Çünkü köylüler,
kendilerini çalıştığı topraklardan eden makinaları kırıyor,
onlara diş biliyorlardı.
Ağaların, beylerin işine gelen her şey iyi, halkı uyandıran her şey kötü.
Bizde bir zamanlar Atatürkün sayesinde bu iş uyumuş,
yerine çekilmişti. Yaşadığımız günleri fırsat bilen faydacılar
hurafe ocaklarını, hatta tekkeleri bile ayağa kaldırdılar.
Milletin üstüne bir kara duman gibi çöktüler ki, aman Allah…
Her ilde, her köyde eski yazı… Çocuklar kara cahil, görgüsüz
mollaların ardında. Ama okullarda öğrenci yok. Bu bir kara felakettir.
Bir kısım insanların yaşamaları hurafeler yüzündendir.
Ağaların, beylerin, hocaların. Yalanla dolanla kandırıyorlar
halkı. Birtakım politikacılar da bunlara katılıyorlar, birkaç oy
için onlara yüz veriyorlar.
Şeyhlerin halkı soyabilmeleri, hurafelerle korkutabilmeleri onları kara cahil koymakla olasıdır. Başka hiçbir çıkar yolları yoktur. İlkokulu bitirmiş bir kimse gidip de bu zamanda bir şeyhe tapmıyor. Onların yalanlarına, karalarına inanmıyor. Okumuş aklı başına gelmiş bir kimse gidip de bir ağanın kapısında boğaz tokluğuna çalışmıyor. Hakkını istiyor.
Hevesimiz kursağımızda kaldı. Biz ne sanmıştık, devran ne getirdi.
Sovyetler Birliği dünya sosyalizminin kamburuydu. Bunu yakında herkes öğrenecek
Başlangıçta epece öykünmüşüz. Söyledim ya, bizim ulusal edebiyatımız Nâzım Hikmetle başladı. Ondan sonra da dilimiz bize öykünmek olanağı tanımadı
Bana gelince, ben Sovyetler Birliğini görmüştüm. Görmeden önce de Nâzım Hikmetle karşılaştım. Nâzım bana Sovyetler Birliğinin ne olacağını, nereye gittiğini anlatmıştı Pariste. Bu da Nâzım Hikmetin büyüklüğünü, kavga namusunu gösterir. O ne sosyalizmin yanlışlarıyla beraberdi, ne şununla, ne bununla… Sovyetler Birliğini görmüştü ve beni ikna için günlerce uğraştı. “Nasıl olur da Sovyetler Birliği senin dediğin şekilde olur, Koca Nâzım?” diyordum. “Olur evladım,” diyordu. Çok olgun bir adamdı
Bizim dilimizde de Nâzım Hikmet gibi bir deha var. O da halkın dilinden, büyük kaynaktan geliyor. Hep söylerim, Anadolunun dili, bütün Türk dünyasında çok zengin bir dildir.
Nâzımın Türkçesi erişilmez bir Türkçe.
..Bir millet esir olabilir, sömürge olabilir, yüz yıl, yüz elli yıl, iki yüz, beş yüz yıl sonra bile o millet kurtulabilir.Ama bir toprakta gidip de gelmeyecek şeyler var. Hemen çaresi bulunmazsa elimizden uçacak, kanı çekilecek can damarları var.Orman giderse geri gelmez. Orman giderse bir memleketin
toprakları ölür.
Masal ayağı yerde, yüzde yüz somuttan soyuta giden sanat eseridir. Uzun yıllar, yüzyıllar, insanların edindiği deneylerden, olaylardan ortaya çıkmıştır. Sanatın doğuşunda masal vardı dersek, yeridir. İnsanoğlu bütün duygularını, çektiklerini, özlemlerini masala koymuştur. Masal, yüzyıllar boyu bütün koşullarda insanların can yoldaşı olmuştur. Toprak gibi, daha doğrusu doğa gibi bir şey. Masalsız, efsanesiz bir insan dünyasını aklımıza bile getiremeyiz. Uzun insanlık tarihinde halkın tek tutunduğu dal masal olmuştur, dersek, o kadar yanılmayız.
Cehennem yerinde hiç ateş yoktur
Herkes ateşini burdan götürsün
Adam ekmek yediği sofraya bıçak sokar mı hiç!
Tarih boyunca, emperyalizme gelinceye kadar kültürler biribirlerini yememiş, biribirlerini beslemişlerdir.
Çiçekten bal yapar ustadır arı.
Bütün yeryüzündeki küçük dağlar onundur. Büyükleri de dedesinden kalmıştır.
Bir kişi eğer kendisi değilse, kendi kafası, kendi yüreği değilse o hiçbir şeydir.
Türk halkı seviyesini, kültürünü yüzyıllardan bu yana ispat etmiştir. Tam üç yüz yıl Karacaoğlanı, Pir Sultan Abdalı kafasında gönlünde, dilinde taşımıştır. Dadaloğlunu, Köroğlunu taşımıştır. Yunus Emre gibi bir ulu ozanı sevmiş, beslemiş, büyütmüş, yaratmıştır. Nasrettin Hoca inceliğindedir
Çünkü kitap namuslu bir iştir. Çünkü kitapların çoğunluğu yozlaşmış burjuvazinin işine gelmez.
Türkiyede oturan burjuvalar Avrupadaki, Amerikadaki ağalarının maymunudurlar.
Şu memleketin varlıklarını koruyayım da daha uzun bir süre sömüreyim, demez. Kaynaklar biterse, ben de kendime başka bir yer ararım, der.
Türkiyede oturan burjuvalar taklit insanlardır. Kökleri gelenekleri yoktur. Zalimdirler. Vicdansızdırlar. Dünyadaki burjuvalar da öyle ya,
Adam kırk yıl profesörlük ediyor, doğru dürüst bir araştırma yapmak değil, kitaba benzer bir ders kitabı bile yazmıyor. Haydi yazmıyor, diyelim, çevirmiyor bile.
Ağaların, beylerin işine gelen her şey iyi, halkı uyandıran her şey kötü.
Demokrasi önce bir ulusun onurudur.
İnsan en çok acı çeken yaratıktır, çünkü o öleceğini bilen tek yaratıktır.
Herkesin bir Çukurovası vardır.
Dünyanın en güzel işi, zor işlerin üstesinden gelmektir.
İnsan var karartır ak gündüzü
İnsan var ağartır gecemizi
Eğer bir gün yeryüzünde ikiyüzlülük anıtları dikilirse en görkemli anıt bizim yöneticilerimizin anıtı olacaktır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir