Ali Demirsoy kitaplarından Ustaca Yaşam kitap alıntıları sizlerle…
Ustaca Yaşam Kitap Alıntıları
Ara sıra
Kendini tutamayabilirsin
Yüreğini isyana kaptırabilirsin
Fakat unutma ;
Evreni yargılamak imkânsızdır
Onun için kavgalarını sürdürürken bile kendinle barış içinde ol
Bu dünyada bırakacağın en büyük miras dürüstlüktür
İnsanları yargılarsan onları sevmeye zamanın kalmaz
Sevmiyorsan eğer
Sever gibi yapma.
Aptal ve cahil oldukları zaman bile dinle onları ,
Çünkü dünyada herkesin bir öyküsü vardır
Onurlu bir insan için ölüm , sadece kalbin durması demek değildir
Düşün
Kim üzebilir seni senden başka ?
Kim doldurabilir içindeki boşluğu , sen istemezsen ?
Kim mutlu edebilir seni , sen hazır değilsen ?
Kim yıkar, yıpratır sen izin vermezsen ?
Her şey sende başlar , sen de biter
Yeter ki yürekli ol tükenme , tüketme
Tükettirme içindeki yaşama sevgisini
Ya çare sizsiniz ya da çaresizsiniz
( Nietszche ‘den seçmeler)
Yeryüzünde barışı sağlayacak sihirli değnek analar ve öğretmenlerin elindedir
Bilgisizlik ve dogma , insanı korkak yapmaya ; korkaklık da yanlış yapmaya iter
Düşünmek zordur. Çoğu kişi bu nedenle yargılamayı tercih eder
(Carl Gustav Jung)
Yorulmayan organ dildir ; konuşabildiğin kadar konuş !!!
Hata düzeltilebiliyor, ancak utanmazlık düzeltilemiyor
Eğer biri size ihanet ederse bu onun hatasıdır , ama ikinci kez ihanet ettiyse bu sizin hatanızdır
Bu dünyada sadece bir insan olabilirsin ; ama bir başkası için yerine göre bir dünya da olabilirsin
Duvara asılı diplomalar insanı insan yapmaya yetmiyor
Unutmayın ki insanoğlu altta kalanın üzerine basmaktan , yukarıda olanı da aşağı çekmekten çekinmez , mutlu da olur
Başarı sadece insanın kendi emeğinden elde edilir
Eğer bir şeye doğru ve ahlaklı yoldan ulaşmanız gerekiyorsa , belirli bir alın terini , gözyaşını , eziyeti , rahatsızlığı önceden göze almanız gerekir
Çocuğunuzu doğru dürüst eğitemezsiniz , suçu öğretmene ; eşinizle geçinemezsiniz , suçu ailesine ; çalıştığınız yerde yükselemezsiniz , suçu müdüre yüklersiniz ; başaramadığınız her şeyde hayali bir suçlu yaratırsınız
En önemlisi , bir aydın düşüncesini satmayan kişidir
Ağzından allah sözünü bırakmayan,din sömürüsü yapanlar bu ülkeyi en çok soyanlar, soyduranlar oluyor.
Yolsuzluk, arsızlık, rüşvet, hırsızlık, üçkağıtçılık, köşe dönmecilik artık toplumun ortak özelliği durumuna gelmiştir.
Sınırlarımız yol geçen hanıymış
Sosyal evrimleşmenin önündeki en büyük engel dinciler ve tutuculardır.
Bir gün din eğitiminin yaygınlaştırılmasıyla kadın öldürümleri arasındaki korelasyon incelenirse eminim çok ilginç sonuçlar çıkacaktır.
Bu ülkede başarı ve namuslu davranış cezasız kalmaz.
Bu kültür Endonezya’dan Cezayir’e,Sudan’dan Türkiye’ye kadar kavga, anlaşmazlık, itişme kakışma, yalan, dolan, talan üretmektedir.
Bir kişi karşılığını vermeden bir şeyler almaya alıştırılmış ise -çoğunlukla akşam sabah Tanrı’ya dua ederek bir şeyler dileyen ve dilenen, ondan rızık talep eden insanlarda bu davranış şekli çok gelişmiştir – o insanı satın almak kolaylaşır.
Bilgisizlik ve dogma, insanı korkak yapmaya; korkaklık da yanlış yapmaya iter.
Bilimsel yarışma insan soyunda hep oldu hep de olacak. Gelgelelim ki, gittikçe ağırlık verdiğimiz dinde (90.000 camimiz var; yaklaşık 120.000 kadar imama maaş ödeniyor) yarışma yoktur, dogma vardır.
İnönü hükümeti, Turancıları yargılattırdı ve böylece Sovyetler’e hoş görünmeye çalıştı. Daha sonra da Türkiye Hariciyesi hiçbir ciddi politika geliştiremedi.
Dogmatikler ne yaparsanız yapın fikirlerini değiştirmezler. Çünkü yıldırımın çarptığı kişi, gök gürültüsünü duyamaz (Macara atasözü).
Orta eğitimde, din eğitimi başladıktan sonra, devleti soymanın ve toplumu sömürmenin bu kadar organize edildiği, bencilliğin, arsızlığın arttığı hiçbir dönem olmamıştır.
Din eğitiminin yoğun olduğu tarihsel dönemlerde ya da bugün din eğitiminin ağırlıklı olarak verildiği toplumlarda, neden ahlak düşüklüğü daha yaygındır sorusuna kimse yanıt vermek gereğini ya da cesaretini duymamaktadır.
Dogmaya saplanmış kesim kolay yol olan naklen verileni seçer. Halbuki insanı yüceltecek bilgi aklen kazanılan bilgidir; yeniliklere açık, değişebilir, revize edilebilir bilgilerdir.
Nerdeyse ülkedeki tüm camiler din ticareti müessesesinin şubeleri gibi çalışıyor.Hemen hepsinin altı ticarethane.Din en büyük ticari işletmedir. Din olmazsa milyonlarca insan aç kalır. Bugün Apple neyse, din de onun gibi bir ticari devdir. Binanın taşıyıcı kolonlarındaki din tuğlası çekildiğinde tüm dogmalar yerle bir olur.
Asıl yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine vardım.
Tuvaletleri temiz tutun, turistlere ayıp oluyor . Bir toplumu bu kadar aşağılayan bir ifade olabilir mi?
Kendi milli benliğimizi yıprattığımız için altta Arap milliyetçiliği, üstte Batı emperyalizmi arasında un ufak oluyoruz.
Aşağılık davranış biçimi, özellikle din dogmatizmiyle birleşince, dünyayı kan gölüne çevirdi. Dünya savaş tarihine bakın, hemen çoğunda,dinler arasında,olmadı mezhepler arasında, olmadı aynı mezhebin kolları arasında, olmadı aynı kola sahip kişilerin iktidarı ele geçirme ihtiraslarına bağlı nedenlerle ortaya çıktığını göreceksiniz.
Kul zihniyetiyle yetişmiş toplulukların kendi geleceklerini yaratma yetisi sınırlanmıştır. İşte İslam ülkelerinin hemen hepsi, Osmanlı’nın son devirleri, hep Batılı başşehirlerde şekillendirilmiştir. Bu yoldan gitmeyi reddeden tek kişi ulu önderimiz Atatürk olmuştur.
Gereksiz gördüğün insanları hayatından atmak istiyorsun.
Hiçbir doğaüstü güç, hiçbir insana iltimas ederek ona ayrıcalık tanımamıştır. Başarı sadece insanın kendi emeğinden elde edilir.
Her zaman türbanla, cahillik, despotizm, özgürlük karşıtlığı, bilimdışılık, yalancılık, dolandırıcılık birlikte anılıyor?
Başını örtüp, türban takıp da özgür düşünceye ulaşmış bir ülke ya da topluluk tanıyor musunuz? Yaklaşık 58 Müslüman ülkede -ki bunların hemen hepsinde türban ya da benzeri örtü zorunludur-özgür düşünce yaygın mıdır?
Arkamda yürüme, ben zannettiğiniz gibi öncü olmayabilirim; önümde de yürümeye kalkışmayın, sizin takipçiniz olmayabilirim; yanımda yürüyün böylece ikimiz de eşit olduğumuzu ve birbirimize güç verdiğimizi hissederiz. ( Ute Kabilesi)
Bu sistemi nasıl ayakta tutabilirsiniz? Kölelere ulufe dağıtarak. Hangi adla bu ulufeyi dağıtacaksınız? Tabi ki sosyal devlet ya da demokrasi diyerek.
Okuma yazma bilmeyen, hayatı boyunca bir kitabı baştan aşağı okumamış, yaşamı boyunca artı değer üretmemiş yani hiç vergi numarası almamış, devlet yardımlarını alarak benim kazandıklarıma ve ürettiklerime ortak olmuş
Uçmaya kalkışırsan , düşmeyi de göze alacaksın ,
Korkarak yaşıyorsan , yanlızca hayatı seyredeceksin.
Cesur yaşıyorsan bedelini ödeyeceksin.
Bu dünyada sadece bir insan olabilirsin; ama bir başkası için yerine göre bir dünya da olabilirsin.
Yaşlı olsun genç olsun yarın kimse için taahhüt edilmiş bir gün değildir. Bugün belki de sevdiğimiz şeyleri gördüğümüz son gündür. Bir gülümseme , bir kucaklama , bir öpücük için zaman ayırmamış olabiliriz. Pişman olmamak için hemen gereğini yerine getirirdim.
Düzeyli bir tartışmanın seyrini şu gözlemle anlayabilirsiniz: Karşınızdakinin suskunluğunun nedeni sizi anlama çabasından mı yoksa konuşma sırasının kendine gelmesini sabırsızlıkla beklemesinden mi?
Birbirinizi tanıdığınızdan ve anladığınızdan kuşkunuz olmayabilir. Ancak yine de Dostoyevski’nin bir sözünü dile getirmeden edemeyeceğim: “İnsanların birbirini tanıması için en iyi zaman, ayrılmalarına en yakın zamandır.”
Ksentos (Xenthos) tapınağında milattan önce 9. yüzyıldan bir duvar yazısı:
Gürültü patırtının ortasında sessizce, sükünetle dolaş; sessizliğin içinde huzur var. Sakın bunu unutma.
Herkesle dost olmaya çalış. Sana bir kötülük yapıldığında verebileceğin en iyi karşılık, unutmak olsun.
Bağışla ve unut
Ama kimseye teslim olma
İçten ol; telaşsız anlat
Kısa, açık ve net konuş
Başkalarına da kulak ver
Aptal ve cahil oldukları zaman bile dinle onları,
Çünkü dünyada herkesin bir öyküsü vardır.
Yalnız
Yaptığın planların değil
Başardıklarının da
Tadını çıkar
Ne kadar küçük olursa olsun işinle ilgilen. Hayattaki dayanağın işindir, unutma. Sevebileceğin bir iş seçersen yaşamında bir an bile çalışmış ve yorulmuş olmazsın. İşini öyle seveceksin ki, başarıların bedenini ve yüreğini güçlendirirken verdiklerinle de yepyeni hayatlar başlatmış olacaksın
Olduğun gibi görün
Ve göründüğün gibi ol
Sevmiyorsan eğer
Sever gibi yapma
Çevrene, tanıdıklarına
Önerilerde bulun
Fakat asla hükmetmeye kalkma.
İnsanları yargılarsan onları sevmeye zamanın kalmaz. Ve unutma ki, insanlığın sevgi konusunda yüzyıllardır öğrenebildiği bir kumsaldaki kum taneciği bile değildir.
Aşka sakın burun kıvırma
Aşk nedir?
Çöl ortasındaki yemyeşil bahçedir
O bahçeye bakmayı
hak etmiş bir bahçıvan olmak için her bitkinin sürekli ilgiye,
yardıma, bakıma, sevgiye ihtiyacı olduğunu da unutma.
Hayatta kaybedebilirsin
Kaybetmeyi
Ahlaksızca bir kazanca tercih et.
Birincisinin acısı bir an, ötekinin vicdan azabı bir ömür boyu sürer.
Bazı idealler o kadar değerlidir ki; o yolda mağlup olman bile zafer sayılır.
Bu dünyada bırakacağın en büyük miras
dürüstlüktür.
Yıllar geçiyor, geçecek
Yılların geçmesine öfkelenme
Gençliğe yakışan şeyleri gülümseyerek teslim et geçmişe. Yapamayacağın şeylerin yapabileceklerini engellemesine
izin verme.
Rüzgarın yönünü .. .
Değiştiremiyorsan .. .
Yelkenlerini
Rüzgara göre ayarla
Çünkü dünya, karşılaştığın fırtınalarla değil, gemiyi limana getirip getirmediğinle ilgilenir.
Ara sıra
Kendini tutamayabilirsin
Yüreğini isyana kaptırabilirsin
Fakat unutma:
Evreni yargılamak imkansızdır.
Onun için kavgalarını sürdürürken bile kendinle barış
içinde ol. ..
Annenin seni doğurduğu.
Saatleri hatırlıyor musun?
Sen ağlarken
Herkes sevinçle gülüyordu
Öyle bir ömür geçir ki, sen öldüğünde herkes ağlasın.
Sabırla, sevecen ol..
Erdemini yitirme
Önünde, sonunda sahip olduğun tek servet yine kendinsin. Görmeye çalış ki, bütün pisliğine ve kalleşliğine rağmen
dünya yine de insanoğlunun biricik güzel mekanıdır.
Bu kadar kin, bu kadar garez, bu kadar acımasızlık, bu kadar nefret, bu kadar gaddarlık benim mensup olacağım topluluk olamaz. Eğer geleneğimiz buna izin veriyorsa, ben bu gelenekten değilim, eğer kültürümüz buna izin veriyorsa
ben bu kültürden değilim; eğer milli duygularımız buna izin veriyorsa, ben bu milletten değilim, eğer dinimiz buna için
veriyorsa ben bu dinden değilim. Eğer insanlık bu ise ben insan bile değilim. Belli ki kalabalığın içinde yalnız kalmış birkaç insandan biriyim.
Türkiye ne yazık ki çok daha vahim gelişmelere gebe gibi gözüküyor. Onun bunun ağzını kapatmakla, yetkileri kısıtlamakla, meydanlarda efelenmekle bu sorunlar çözülmez. Bu ülkenin insanları Nutuk’u yeniden okumalı.
Recep İvedik Filmlerinin Kapalı Gişe Oynadığı Bir Ülkede Magna Carta Yazılmasını mı Bekliyordunuz?
Yaklaşık 150 yıllık Batı kökenli kapitalizm dünyayı ikiye bölmüştür. Bir tarafta bilimin itici gücüyle kısa zamanda zenginleşen bir kesim, öbür tarafta dünyadan haberi olmayan, geleceğini dine, duaya, mucizelere bağlamış, kendi üzerinde
oynanan oyunlardan bile haberi olmayan, çoğunlukla yöneticilerini bile doğrudan ya da dolaylı kapitalistlerin yönlendirmesiyle seçen fakir mi fakir, yöneticilerinin Batı bankalarında milyarlarca doları olsa bile hem fikren hem de madden
fakir bir kesim oluştu.
Tutucuların çok önemli bir mantığı oluşmuştur: Ben senin kutsal bildiğin şeylere dil uzatabilirim; ancak sen benim kutsal bildiğim şeylere dil uzatırsan seni öldürürüm.
Bir halk yöneticileri için ne olmuş yani çalarsa çalsın, bana da bedelsiz kömür
verdi, yiyecek dağıttı diyorsa, bu toplumun demokrasi denen erdemli bir yönetime yönlendirilmesi çok zor olacaktır.
Uygarlığı ve demokrasiye bağlılığıyla
bilinen rahmetli Bülent Ecevit bile -bir kesimi kendi yanına çekebilmek için- bir zamanlar bir cemaate göz kırpmıştı.
Şu andaki yönetim cemaatle 10 yıl kol kola gezdi, halkın değil, hocanın dediklerini fazlasıyla yaptı (ben değil bizzat o zamanki başbakanımız bunu böyle açıkladı), oylarını gözü kapalı aldı; bunları elde ederken övgüler dizildi, göz kamaştırıcı toplanhlar ve gösteriler düzenlendi. Ancak sistemi laçka ederek bir şeyler (ve oy) elde etmenin bir bedeli olmalıydı. O bedel ödenmeye başlayınca da 10 yıllık söylemlerini çirkin bir şekilde yalayarak demokrasinin temel taşlarıyla oynanmaya kalkışıldı. Hukukun denetlemesine izin verilmediği bir
yapıda, olanakları peşkeş çekerek oy elde edilen bir kesimin sizi denetlemeye kalkışması beklenen bir olguydu. Buna bilimde negatif feed back (olumsuz geri denetim) denir.
Eski alışkanlıklarla yeni sistemi yürütme çabası. Bütün bunlar bir de parti başkanının tek seçici olduğu bir uygulamaya dönüşmüşse, artık bunun
adı demokrasi değil, modem faşizm, modern krallık ya da modem padişahlıktır.
Uygar bir dünyada köleliğe, kulluğa, uşaklığa yer yoktur.
Bilgisi ve yeteneği olmayanların seçilme ve yönetme hakkı kısıtlanmalıdır.
Lübnan’ daki iç çalışmada Hıristiyanlara
gizli olarak uçaklarla silah vermemiz, İngiliz ve Fransız birliklerinin Türkiye’ den kalkarak Süveyş Kanalı’nı işgali, Cezayir’ in Fransız sömürgesi olarak kalması hususunda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyesi olarak Fransızların lehinde oy kullanmamız, U7 uçaklarını gizli gizli ülkemizden kaldırarak komşumuz Sovyetler Birliği’nde casusluk yapmalarına izin vermemiz, Amerika’nın Sudan’ı işgalinde komutan ve askeri birlikler olarak Türkiye’nin en önde olması, Afganistan’ın işgalinde asker ve yetkili kişiler olarak Türkiye’nin, Amerika’nın yanında olması, komşumuz Irak’ın 10 yıl boyunca topraklarımızdan kalkan uçaklarla bombalanması, bugün düşmanımız olan Barzani’ye Saddam’a karşı (esasında bize
karşı) kullanması için el altından silah yardımı yapmamız, açıkça Amerika’nın jandarması olmamız, Kıbrıs çıkarması neden gösterilerek en az 4 yıl askeri ambargo uygulanmasına ve Kıbrıs’ ta Kuzey Kıbrıs Türk Devleti ilan edildikten birkaç saat sonra Amerika’nın açıklama yaparak her kim bu devleti tanırsa ona askeri ve ekonomik ambargo uygulayacağını beyan ederek tüm devletleri tehdit etmesine, Yunanistan’ın tekrar NATO’ya girmesi için verdiği sözlerin yerine getirilmesi için
garantör olduğunu söyleyerek bizi tuzağa düşürüp söylediklerinin hiçbirini yapmamasına, PKK’ya silah vermesine, topraklarımızın bir kısmını Kürdistan diye gösteren haritalar yayımlamasına, resmi ağızlarının Kuzey Irak’ tan Kürdistan diye
bahsetmesine sessiz kalmamız başka hangi mantıkla açıklanabilir? Bir ülkenin kendi kuyusunu kazabilmesi için böyle
bir seçmen profilinin olması kaçınılmazdı. Öyle de oldu
İnönü iktidarları dönemleri, Türkiye’nin çeşitli açılardan Amerika’ya pazarlandığı dönemlerdir. İşbirliği adı altında,
eğitimden tutun, askeriyeye kadar çeşitli anlaşmaların yapıldığı ve Türkiye’nin Amerika’nm gizli sömürgesi olduğu
bir süreçtir. İnönü yönetimindeki Türkiye Cumhuriyeti 1946 yılında seçim yasasını ele alırken Amerika devreye girerek
herkesin, okuma yazma bilmeyenlerin bile oy kullanması için Türkiye’ye baskı uygulamıştır; halbuki o Amerika, o dönemlerde kendi ülkesinde dahi, o verme haklarını belirli kıstaslara bağlamıştı. (Araştırmacı-yazar Cengiz Özakıncı’nın 04.04.2008 tarihinde Kanal Türk’te Ceviz Kabuğu programındaki konuşmasından.)
Yönetimin tamamen teknik bilgiye dayalı bir eğitim gerektirdiği bir dünyada, cahil ve yeteneksizlerin bu seçme hakkını kullanması bilim dışılığın ta kendisidir. Dünya, bu cahilliği artık kaldıracak durumda değildir.
Lavoisier, ölüm cezasını alır almaz ilk olarak kendisi gibi bilimle uğraşan en yakın arkadaşını arar ve şöyle der: Ben nasıl olsa başımı verdim; bari bu başı verirken bilimsel bir denemeyi de gerçekleştirelim. Acaba bir insan kafası, kesildikten sonra da belirli bir süre düşünebilir mi? der ve ilave eder Benim başım kesilip sepete düşer düşmez, eğer ben düşünebiliyorsam, gözkapaklarımı üç defa açar kapatırım ve sen de anlarsın ki ben kafam kesildikten sonra da düşünebiliyorum .
Türkiye çölleşmektedir, Türkiye çoraklaşmaktadır. Türkiye biyolojik çeşitlilik bakımından fakirleşmektedir, Türkiye yok olmaktadır; toprak ayağımızın
altından kaymaktadır; yetkililer hala uyanmamaktadır.
Demokrasi kültürünün yerleşmesindeki engellerden biri belki de dinden sonraki en büyük engel, ırkçılıktır. Eğer bir ırkı diğer ırktan üstün görüyorsanız ya da daha fazla hak sahibi olmasını bekliyorsanız, orada demokrasi kültürünün yerleşmesini bekleyemezsiniz. Bunlar bizde var mı? Okul kitaplarına bakmanız, birkaç televizyon kanalını izlemeniz yeterli.
Bazıları midesine göre, bazıları imanına göre, bazıları çıkarına göre, pek azı da geleceği daha iyi bir mecraya sokma özlemiyle oyunu kullanır.
Bu ülkede başarı ve namuslu davranış
cezasız kalmaz.