İçeriğe geç

Ursule Mirouet Kitap Alıntıları – Honore de Balzac

Honore de Balzac kitaplarından Ursule Mirouet kitap alıntıları sizlerle…

Ursule Mirouet Kitap Alıntıları

İçimizde öyle bir doğruluk duygusu vardır ki -en uygar insanda olduğu gibi en yabanında da vardır bu duygu- içinde yaşadığımız toplumun yasalarına göre haksız biçimde elde edilmiş bir maldan huzur içinde yararlanmamızı engeller; çünkü iyi örgütlenmiş toplumlar, doğrudan Tanrı’nın âlemlere verdiği düzeni örnek almışlardır. Bu açıdan toplumların kökeni tanrısaldır. İnsan düşünce bulmaz, biçim yaratmaz; her yanını saran sonsuz ilişkilere öykünür. Bu yüzden bakın ne olur: idama giden ve isterse cürümlerinin sırrını da birlikte götürebilecek olan cani, gizemli bir gücün etkisiyle itirafta bulunmadan kafasının kesilmesine razı olmaz.
Budalalar, zayıflıkları sayesinde, akıllıların güçleriyle kazandığından fazlasını elde ederler. Yazgısına karşı koymaya çalışan büyük bir adama kimse yardım etmez, ama top atan bir bakkala hemen arka çıkılır. Neden bilir misiniz? İnsan bir budalayı korumakla ondan üstün olduğunu sanır da ondan; oysa üstün yetenekli birine yardım eden kişi, olsa olsa onunla eşit olur ki, bu da can sıkıcı bir durumdur.
Çıkara dayanan mantığın ne korkunç bir gücü vardır!
Nereden geleceği bilinmeyen bir felaketi beklemek, herkes için korkunç bir işkencedir.
Gönülleri kendine bağlamak ve gözleri büyülemek için yaratılmış, bu hem tatlı, hem hoşgörülü, hem ince zekâlı, hem akıllı kadında, bu yaşamını saraylarda geçirmiş biri gibi terbiyeli, hiç insan içine çıkmamış biri kadar sade yaratıkta, ruhun ateşi, gözlerde tanrısal bir alçakgönüllülükle yumuşuyordu.
Kimbilir, belki duygularımız da, doğanın yaratılarının ömrüyle ilgili yasalarına boyun eğmektedir: uzun ömürlü şeylerin çocukluğu da uzun sürer!
Bütün müzik yapıtlarında, bestecinin ruhundan başka işe bir de çalanın ruhu karışır ve bu ruh, yalnızca bu sanata özgü bir ayrıcalıkla, büyük bir değeri olmayan tümcelere anlam ve şiir katabilir.
Nasıl ki kötü bir ruhun bulunduğu yerde papaz kutsama yapamaz, kestane ağacı yağlı toprakta yaşayamazsa, yetenekli bir müzikçi de cahiller arasında kaldığında içinden yıkıldığını hisseder. Sanatta, ruhumuza ortam oluşturan ruhlardan, onlara verdiğimiz güç kadar güç almamız gerekir.
Bir müzik yapıtı ne kadar güzel olursa, bilgisizler o kadar az tadına varır.
Tefeci, halk gibidir. Kendisini parmağında çevirecek kadar güçlü adamın önünde diz çöker; ama kuzulara karşı acımasızca davranır.
Gerçeğin önünde eğilmek gerekiyordu.
Kin öyle sürekli ve uyanık bir güç ister ki, onu uzun zaman ayakta tutmak isterse birkaç parçaya bölünmelidir insan. Bu yüzden de yalnızca bedenlerin belleği vardır.
Mutlulukla yetinecek kadar zenginim ben
Diplomatın da, köylünün de kafası çıkara göre işler ve bu alanda en budala görünen, belki en güçlü olandır.
Nefretler, düşüncelerin değil, yaratılışların çatışmasından doğar.
İçgüdüleriyle hareket eden insanlar, ne yaptığını bilen insanlara göre daha kötü durumdadırlar: niyetleri daha kolay anlaşılır; içgüdüyle yapılan şeyler o kadar doğaldır ki hemen göze çarpıverir; oysa düşüncelerin anlaşılması için iki tarafın da aynı derecede zeki olması gerekir.
Biçim’in öne geçtiği yerde Duygu yok olur.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
orada manzaranın düşünceleri vardır ve insanın kafasını çalıştırır.
Gel, öp beni. Çünkü çok acı çektim.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Sesi hoşuma gidiyor.
Nasıl gökte tek bir Tanrı varsa, bir kadının gönlünde bir tek aşk olmalı.
Bir müzik yapıtı ne kadar güzel olursa, bilgisizler o kadar az tadına varır.
Siz Tanrı’ya inanmıyorsunuz; sanki onun varlığına engel olabilirmişsiniz gibi!
Güzel bir yaşam, en sağlam akıl yürütmelerden daha güçlüdür.
Din perdesi altında çok fırıldak döner.
— Yalan yere yemin ederken azıcık kılınız kıpırdasın.
vicdan azaplarına kolay kolay dayanamazsınız. İçimizde öyle bir doğruluk duygusu vardır ki-en uygar insanda olduğu gibi en yabanında da vardır bu duygu- içinde yaşadığımız toplumun yasalarına göre haksız biçimde elde edilmiş bir maldan huzur içinde yararlanmamızı engeller; çünkü iyi örgütlenmiş toplumlar, doğrudan Tanrı’nın âlemlere verdiği düzeni örnek almışlardır. Bu açıdan toplumların kökeni tanrısaldır. İnsan düşünce bulmaz, biçim yaratmaz; her yanını saran sonsuz ilişkilere öykünür. Bu yüzden bakın ne olur: İdama giden ve isterse cürümlerinin sırrını da birlikte götürebilecek olan cani, gizemli bir gücün etkisiyle itirafta bulunmadan kafasının kesilmesine razı olmaz
Budalalar, zayıflıkları sayesinde, akıllıların güçleriyle kazandığından fazlasını elde ederler. Yazgısına karşı koymaya çalışan büyük bir adama kimse yardım etmez, ama top atan bir bakkala hemen arka çıkılır. Neden bilir misiniz? İnsan bir budalayı korumakla ondan üstün olduğunu sanır da ondan
Çıkara dayanan mantığın ne korkunç bir gücü vardır!
ne de olsa budalalığın da kendi derinliği vardır.
Adalet her şeyi cezalandıramaz ama, sonunda her şeyi öğrenir ve unutmaz.
Nereden geleceği bilinmeyen bir felaketi beklemek, herkes için korkunç bir işkencedir. Böyle durumlarda acı, bilinmezin boyutlarına ulaşır ki, bu da besbelli ruhun sonsuzluğu demektir
Kıskançlıkla kuşku, sevginin bütün çekingenliğini giderir.
— Size yüz bin frank drahoma tanıyacak bir noterin karısı olmak ister misiniz?

— Ben şu huzurlu sefaletimi yeğlerim, dedi Ursule. Çünkü -yaşamdan bekleyebileceğim şeylere karşılık- benim için bir bolluk bu bugün hoşuma giden bu yaşamı belirsiz bir geleceğe değişmek istemem.

— La Fontaine de demiş:Sevdaya düşmeye gör, tedbir falan kalmaz
— Dindar yerlerden hoşlanırım: Biraz sinsilikle insan daha kolay başarıya ulaşır
düşünce can sıkıntısına benziyordu.
Taşrada, özellikle küçük kentlerde, herkesin bir evi vardır; bu yüzden de kolay kolay kiralık ev bulunmaz. İnsan herhangi bir ticarethane satın aldı mı, evi de birlikte alır.
— Ne büyük alçaklık, dedi. Hayır! Tanrı hakkımın böyle yenilmesine razı gelmeyecek!
Yoksul olursan, yetişme tarzın ve üstün düşüncelerin felaketine neden olur.
aklı sağlam, duru ve güçlüydü. Bu yaradılıştaki yaşlılarda ruh bedene egemendir, onlara ayakta ölme gücünü verir.
Gerçekten de askerlik erkeklerin hareketlerine, yürüyüşlerine, tavırlarına, ağırbaşlılıkla karışık öyle bir kararlılık, öyle bir tanımlaması zor diklik verir ki, en dikkatsiz insan bile, sivil giysileri altında askeri kolayca fark edebilir: Bu da erkeklerin komuta etmek için yaratıldıklarının en güçlü kanıtıdır.
Kimbilir, belki duygularımız da, doğanın yaratılarının ömrüyle ilgili yasalarına boyun eğmektedir: Uzun ömürlü şeylerin çocukluğu da uzun sürer!
Tutkulu bir adam bir kadının değerini, onu ele geçirmek için katlandıklarıyla ölçer.
— Bugün artık aile yok anneciğim, dedi Savinien, sadece bireyler var! Soylular birbirine destek olmuyor. Bugün kimse, bir Portenduére misin, seçkin bir insan mısın, bir devlet adamı mısın bakmıyor; insana yalnızca, Ne kadar vergi veriyorsunuz? diye soruyorlar.
— gözyaşlarını durdurmak insanın elindeyse, bir anayı bir dakika fazla ağlatmamak gerekir.
iyi yanları vardı, hapiste olmasından belli: Kötülerin yolu hiç düşmez oraya.
— Hep dikkat etmişimdir: Ismarlama iltifatlarda her zaman bir kabalık vardır neden acaba?
— Gerçek düşünce, inceliğini de birlikte getirir
Benzeşenler bir araya gelir
Kurtlar arasında ulumak gerekir
Tefeci halk gibidir. Kendisini parmağında çevirecek kadar güçlü adamın önünde diz çöker; ama kuzulara karşı acımasızca davranır.
Nice şanlı başların düştüğünü gördük biz! *

*Corneille’in hangi oyunundan alındığı kestirilemeyen bir dize.

Çocukların ağlaması ne kadar doğalsa, yaşlılarınki de o kadar korkunçtur.
— Her felakette bir hayır vardır.
utangaçlık, yüreğin sırlarını saklayan, aşılmaz bir engeldir.
Ama benim canım yavrum toplum, doğal eğilimlerimizden çoğunun feda edilmesini ister. Erkeklerin yazgısı başka, kadınlarınki başka
Aşkın bir altıncı hissi mi var acaba? Onca tanrısal bir anlaşmanın gölgesinde kutlanan birleşmelerin sonradan koptuğunu, sonsuz kinler, büyük nefretler doğurduğunu gördükten sonra bu soruyu nasıl yanıtlamalı? Sanki duygular uyuşabiliyor da düşünceler anlaşamıyor: Belki de bazı insanlar bedenlerinden çok düşünceleriyle yaşıyorlar. Tersine, çoğu zaman da yaradılışlar uyar, bedenler bir birinden hoşlanmaz. Birçok felaketlere yol açan, birbirinden o kadar farklı bu iki olgu
Kadınları dikkatle gözledim ve bilirim: Çoğu, bir sürü kanıtlardan, sevgi mucizelerinden sonra âşık olur ve ancak yenildikten sonra dilleri çözülüp aşklarını itiraf ederler; ama kimileri de, bugün manyetizma akımlarıyla açıklanabilen bir yakınlaşmanın etkisi altında bir anda kapılıverirler
kutsal saflığı içinde aşk, nasıl olması gerekiyorsa öyle: Istem dışı, hızlı, her şeyi alıp götüren bir hırsız gibi evet, her şeyi!
– Davanın en iyisinden bile hayır gelmez
iyi bir avukat için marifet çürük davaları kazanmaktır.
.. mezarımız ruhumuzun beşiğidir.
Şairler de olayları ya da duyguları sonsuza dek canlı kalacak imgelere dökmesini bildikleri için büyüktürler
yüreği Tanrı’ya erişebilecek kadar olgunlaşınca, tıpkı yemişlerin düştüğü gibi cennet bağına düşüverdi.
Bu yıkılan kalenin, bu harabelerin üstünde bir ışık pırıl pırıl yanıyordu. Bu yıkıntıların ortasından duanın sesi yükseliyordu!
— Tüm uyurgezerlerin söylediklerinden ve sergiledikleri belirtilerden bu durumun tadına doyulmaz bir yaşam hali olduğunu anlıyoruz; bu sırada iç varlık, gözle görülür doğanın yetilerinin önüne koyduğu bütün engelleri aşarak, haksız yere gözle görünmez dediğimiz dünyada dolaşır. Görme yetisiyle işitme yetisi, uyanıklık denen haldekinden daha kusursuz bir biçimde, belki de görme ve işitme dediğimiz bu ışıklı kılıçların kını işlevini gören organlara gerek duymadan işler! Bu duruma getirilen insan için uzaklıklarla maddesel engeller ortadan kalkmış ya da içimizdeki bir yaşamla aşılmıştır. Bedenimiz bu yaşam için bir hazne, gerekli bir dayanak noktası, bir zarf işini görür. Bunca yakın bir zamanda yeniden bulunan bu olgulara ne diyeceğimizi de bilemiyoruz; çünkü bugün o ölçüye gelmez , elle tutulmaz , gözle görülmez nitelemeleri de, etkinliği manyetizmayla kanıtlanan akım söz konusu olduğunda hiçbir anlam taşımıyor. Işık sıcaklığıyla ölçülür; nesnelerin içine işleyen ısı onların oylumlarını artırır; elektrik de neredeyse elle tutulabilir. Suçu aygıtlarımızın kusurlu yanına yükleyeceğimize olaylara yüklüyoruz biz.

Minoret, ona aşağı tabakadan biri gibi görünen kadını inceleyerek:

– Uyuyor! dedi.

Swedenborg’cu:

-Bedeni bir anlamda yok oldu, diye yanıtladı onu. Bilgisizler bu hali uykuyla karıştırırlar. Ama o size şimdi, tinsel bir evrenin varlığını ve orada ruhun, maddesel evrenin yasalarını hiçe saydığını kanıtlayacak. Onu istediğiniz yere gön dereceğim: İster buradan yirmi fersah öteye, ister Çin’e. Ve orada olup bitenleri size söyleyecek

Kin öyle sürekli ve uyanık bir güç ister ki, onu uzun zaman ayakta tutmak isterse birkaç parçaya bölünmelidir insan. Bu yüzden de yalnızca bedenlerin belleği vardır
Fransızların işleri, birbirlerine uzun süre kin duyamayacak kadar başlarından aşkındır
Eski dostum

Her dostluğun, bu dostluk yitip gitmiş olsa da kolay kolay silinmeyen hakları vardır

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir