İçeriğe geç

Üç silahşörler – 2. Cilt Kitap Alıntıları – Alexandre Dumas

Alexandre Dumas kitaplarından Üç silahşörler – 2. Cilt kitap alıntıları sizlerle…

Üç silahşörler – 2. Cilt Kitap Alıntıları

“Hiç bu kadar büyük bir tehlike atlatmamıştık. Çünkü insan bir başka insanla baş edebilir ama doğayla uğraşmak zordur. Ve biz açık denizde, gece yarısı, rehbersiz, küçük bir kayık içindeyiz. Rüzgâr kayığımızı devirirse, yandık demektir.”
İnsanlar, her şey, dostunuzdur ya da düşmanınızdır, o kadar. Ya seversiniz onları ya da nefret edersiniz onlardan.
Nedense insan, gerçekleşmesini istediği şeylere kolayca inanır.
Halk müthiş nefret ediyordu bu d’Emery denen adamdan. Çünkü her şeyden önce Mali İşler Başkanı’ydı ve her maliyeciden nefret edilmesi gerektiği için o da sevilmezdi. Ayrıca belirtmek gerekir ki, gerçekten nefret edilmeyi hak ediyordu.
Bu gün atılacak bir kurşunun bedeli, yarın çok ağır olabilir
Büyük bir inanç kadar, ikna edici başka bir şey yoktur
Bazen geçmişi bilmek, gelecekten haber vermekten kötüdür
“BİRİMİZ HEPİMİZ, HEPİMİZ BİRİMİZ İÇİN ”
“Sabırla koruk helva, dut yaprağı atlas olur.”
“İnsanları suçlayan tutkular aynı zamanda mahkum etmeye de yarar.”
“Hiçbir şey iki kere olmaz.”
“Düşmanlar arasında yalnızca savaş hileleri söz konusudur.”
“Çeşitli dereceleri vardır sadakatin ama her türlü sadakatin ucunda da bir çıkar beklentisi vardır kuşkusuz.”
Bir kadının yaşını yüzünden kestirebiliyorsanız, sormak gereksizdir. Kestiremiyorsanız da soramazsınız, yakışık almaz.
“İnsan her şeyden önce huzurlu bir yaşantıya özlem duyar.”
“Günler birbirini izlesede birbirine benzemez.”
“Arkadaşlık, onurlu yüreklerde derin kökler oluşturur.”
Kırılan herşey sağlamından daha çok şey öğretir.Bu bilimsel bir deney veya herhangi bir kuram içinde geçerlidir.Mesela bir proton normalde bize sadece yükü ve kütlesi hakkında bilgi verir.Ama herhangi bir hızlandırıcıda çarpıştırılıp parçalara ayrılan bir proton ,bize bu yükü veya kütleyi nasıl kazandığı hakkında daha detaylı bilgi verir.Yada nöroloji için konuşucak olursak sağlam bir insan beyni bize içindeki hangi kısmın ne işe yaradığı konusunda pek az bilgi verir.Ama nezaman ki bu beynin bir kısmı hasar görür ve bu hasar sonucu kişi bazı duyuşsal yeteneklerini kaybeder.İşte o zaman beynin yapısına dair daha detaylı bilgiye sahip oluruz.Yada biyoloji içinde durum farklı değildir.Mesela tasarımlarında belli hatalara sahip canlılar görmemiz onların varoluşlarını oluşturan mekanizmalar hakkında daha detaylı bilgi sahibi olmamıza yararlar.Aynısı bilimsel kuramlar içinde geçerlidir.Mesela eski insanlar ısıyı,maddenin hareketi olarak değilde maddeden dışarı çıkan birşey olarak düşünüyorlardı.Ve sonra birgün kalayı ısıttıklarında yanan kalay, metal kirecine dönüşüyordu.Ama ilginç bir şekilde yanmadan önceki halinden daha ağır oluyordu.Ve o dönemin bilim insanları bu nasıl olabilir diye düşündüler.Eğer ısı maddenin yanınca dışarıya attığı bir fazlalıksa o zaman bu maddenin yanınca daha hafif olması lazım.Yani bu tarz deneysel bir çatlak o dönemin bilim insanlarına sahip oldukları ısı kuramının yanlışlığı hakkında daha detaylı bilgi verdi.Sosyoloji içinde durum pek farklı değildir.Mesela bir sistemin kendi içindeki çatlakları o sistemin işleyişi hakkında daha detaylı bilgi verir.Aynı bunun gibi insan ilişkilerinde de durum benzerdir.Mesela nezaman ki bir ilişki bozulur ozaman insanlar sahip oldukları gerçek kişilikler hakkında daha detaylı bilgi verirler.Yada konuya dair son bir örnek verecek olursak: Psikolojideki anormal insanlar olmasaydı bugün normal insanın psikolojisinin işleyişi hakkında bukadar detaylı bilgiye sahip olmazdık.Yani demem o ki örnekleri çoğaltmak mümkündür ama bu konunun ana fikrinin önemini arttırmayacaktır.Bu yüzden yazının başında dediğim şeyi tekrarlamakta fayda var:Kırılan herşey sağlamından daha çok şey öğretir!
“Bir çocuk için ders çok önemlidir hiç kuşkusuz ama elle tutulur örnekler, dersten de önemlidir.”
“Korkulan biri olmak, sevilen biri olmaktan daha önemlidir belki de.”
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
“Hiç kimse kaderinden kurtulamaz.”
“Büyükler ancak kendimleri için olanaksız işleri becerdiğiniz zaman gönül borcu duyarlar.”
“İnsan, gerçekleşmesini istediği şeylere kolayca inanır.”
“İnsan gençken herkesi dost sanır.”
Uyku çok kaprisli bir tanrı vergisidir ve nedense çağrıldığı zaman gelmekte nazlanır hep.
Kıyıda denizin dibini gören göz, dibi
göremez açık denizde; oysa dip yine oradadır,
ama derinlik engeller görünmesini.
İnsan bütün isteklerinin gerçekleştiğini görüp de, hiç değilse ilk gece mutlaka uykusunun kaçtığını da görür.
Oidipus’un hikayesini siz belki unutmuş olabilirsiniz ama ben unutmadım.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Benim önemsiz tutkunlarımın haklı insanların çıkarlarına hizmet etmesi şarttır.
Mitoloji konusunda bilgiliydi. Fırsat ele geçtiğinde yakalayıp bırakmamak gerektiğinin farkındaydı ve fırsatı kaçıracak gibi de görünmüyordu.
Ben de büyük komutanım aslında ama kendi üslubumda savaşıyorum
Bütün kadınları ve kapıları tatlı ve yumuşak davranarak elde etmek , açmak mümkündür
Gücünüzü yerinde kullanmayı bilin, aksi takdirde gücünüzün hak ettiği karşılığı alamazsınız.
Crotone’li Milon adlı birinden söz edildiğini duymuştum. Olağanüstü şeyler yaparmış bu adam : Alnına doladığı bir ipi şakaklarını gererek koparmak, bir yumrukta canını aldığı bir öküzü omzuna atarak götürmek, atı arka ayaklarından tutup durdurmak gibi.. Ben bunları bizim orada denedim ve teker teker hepsini de becerdim. Yalnızca şakaklarımı gererek ip kopartamadım.
Demek sizin gücünüz kafanızda değil
Hayır, benim gücüm kolumda ve omzumda diye safça bir yanıt verdi
İlk gün bütün kapıları çökertti bir omuz vuruşuyla. Bir ara tıpkı Samson’un Gazze’den çıkışı gibi onun da Rueil’den rahatça çıkıp gideceğini sandım.
Böyle bir kayayı yerinden oynatmak için insanın Herkül gibi güçlü olması gerektiği kolayca anlaşılıyor.
Bu işte ya Telamon’un, ya Aias’ın ya da Porthos’un parmağı var.
Bildiğini okurdu, tıpkı kader gibi.
Bir söz vardır, bilmiyor musunuz? ‘Bütün yollar Roma’ya çıkar. ”’
İnsan bir başka insanla baş edebilir ama doğayla uğraşmak zordur.
Öç almaya susamış bir insanın ateşi ve Tanrı’nın gözünü kör ettiği kişilere özgü aşırı bir güven duygusuyla kükürtü ateşlemişti.
Ne kadar çok fıçı var burada! Ali Baba’nın mahzeni gibi bir yer burası.
Binbir Gece Masalları o dönemde yeni çevrilmişti ve pek modaydı.
Siz kargalar gibisiniz. Hep kötü şeyler hatırlatıyorsunuz insana.
Aynaya baktığınızda asla göremeyeceğiniz bir şeyler görebilirsiniz gözümde. Mesela dürüst ve içten bir bakış.
Başka bir ülkede olunca insan anlıyormuş vatanının ne olduğunu.
Bu yüzüğün parmağımda kalmaması kaderimmiş herhalde. Elden bir şey gelmez. Elmasların da insanlar gibi sevgileri ve nefretleri var galiba. Ve bu taş da benden nefret ediyor herhalde.
Siyasi yargılamalar her zaman boş formalitelerdir çünkü insanları suçlayan tutkular aynı zamanda mahkûm etmeye de yarar. Devrimlerin korkunç mantığıdır bu.
Bir kez daha umutlanmış ve yanılmıştı.
Kurbanının kaçmasından endişe eden birinin bakışlarına benziyor mu bu bakışlar?
Kesinlikle tatmin olmuş bir kinin, içindeki öfkenin dineceğinden emin olan birinin bakışları bunlar!
Bütün gün yüzünden bir maske gibi eksik olmayan neşesi aniden kaybolmuştu.
Hep gizemli sözler ederek konuşurum. Kulağı olan dinlesin, gözü olan baksın.
Sizin gibi birine gözlerimi kapar emanet ederim kendimi.
Bu son iltifat karşısında adam kendinden çok hoşnut bir halde güldü çünkü kimin gururu böyle okşansa hemen dost bilir karşısındakini ve kendinden geçer.
Her zaman soğuk olan bu lanetli ülkenin güzel havası sisten, sisi yağmurdan, yağmuru da tufandan farksız!
Aslında size baktığımda mantıklı biriymişsiniz gibi geliyor bana. Ama benimle konuştuğunuzda karşımda bir deli var sanıyorum.
Yararsız sadakatten kaçının.
Canımdan daha değerli bir hazine yoktur benim için.
Akılla çözülmesi gereken bir işte, kaba kuvvetinden yardım beklediği için kendine kızdı.
Belki de hiçbir şey istemeyen ya da istemiyormuş gibi görünen bu adam Tanrı’nın huzurunda, dünyanın altınını ve yoksulların ekmeğini isteyen insanlardan daha fazla şey istedi
Shakespeare’in çok ustalıkla anlattığı o melankolik tavırla şöyle dedi:
Siz müthiş bir hizmetkârsınız.
Tanrı emrettiğinde , emirleri tartışılmaz İbrahim de İshak’ın boynuna bıçak dayamıştı ve İshak oğluydu onun.
Doğru ama fırsat verilmedi böyle bir olaya.
Ben de çevreme baktım ve düzlüklerdeki çayırlarda ne bir koç ne de bir keçi yavrusu görebildim dedi
Savaş hem kuvvet üstünlüğü hem de maharetle kazanılır.
Bu gökgürültüsü, daha ne kadar oyun oynamak isterseniz isteyin, Artık içeri girmeniz gerekiyor efendimiz! demek istiyordu.
İnsanlar arasında güven duygusu kadar çabuk alıp verilebilen başka bir şey yoktur.
İki adam bir noktada buluşuyorlardı: Kurnazlık. Cesaretleri de aynı olsaydı, birlikte çok şey başarabilirlerdi.
O gün sevimliliği ve şakalarıyla pek cana yakın görünüyordu. Kimse bu kadar neşeli görmemişti onu. Öç alma arzusu dudaklarında gülümsüyor, gözlerinde parlıyordu.
Heyecanı çalkantıdan geri kalan duygulardı ve zamanla yatışacaktı, fırtınadan sonra denizin ancak birkaç günde durulması gibi
Her zamanki gibi dörtnala giden düş gücüyle bu durumdan ne gibi yarar çıkarabileceğinin hesaplarını yapıyordu.
Kaypaklığı kaba bir sadakat gösterisi altında gizlemesi en büyük numarasıydı.
Kalbi heyecandan çok hızlı atıyordu. Gençligindeki o kendine güven duygusunu çoktan yitirmişti.
O sabah her zamankinden daha güzel görünüyordu çünkü gözlerinden, içindeki mutluluğun yansımaları okunuyordu.
Zafer her zaman bağışlamayı da birlikte getirir.
Bana bugün içeriğin zehrin gerisini ben sana icireceğim bir gün.
Bir fikirden vazgeçmek, kamuoyu karşısında bir hatayı kabul etmek hükümetin gücünü gösterir.
Yıldırıma benzer bu adamlar, ancak çarptıları zaman anlaşılır varlıkları.
Size göre dünkü çalkantı, bugünkü ayaklanma, yarın ihtilale dönüşecek, öyle mi?
Bir gün önceki alaylar gibi bugünkü hakaretler de hiç işlemiyordu sanki. Ama kin ve öç alma duyguları sessizce ve damla damla birikmeye başlamıştı yüreğinde.
Ayaklanma! Bunu arzulayanların ağızlarında sakız gibi ciğnedikleri, bilinçli olarak körükledikleri hareketin adı bu!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir