İçeriğe geç

Üç Örnek Hikaye ve Bir Önsöz Kitap Alıntıları – Miguel de Unamuno

Miguel de Unamuno kitaplarından Üç Örnek Hikaye ve Bir Önsöz kitap alıntıları sizlerle…

Üç Örnek Hikaye ve Bir Önsöz Kitap Alıntıları

&“&”

Var olmayı istememekle var olmamayı istemenin aynı şey olmadığını açıklamak istiyorum.
Yaratılamıza açıklık getirmek için savaşmak bir başka trajedidir.
Olsa olsa bir düşün gölgesi olur diyor Tasso.Çünkü bir gölgenin düşü olan ve bu olmanın bilincinde olan, onunla birlikte acı çeken ve o olmak isteyen ya da ve o olmamak isteyen kişi,trajik bir kişi olacaktır ve bizzat kendisinde trajik ya da komik kişiler yaratabilecek yeteneği, romancı olabilme yeteneği olabilecektir, bu budur:ozandır ve bir romandan,yani bir şiirden keyif alabilecek yeteneği vardır.
KISACASI:Her insan,içinde temel yedi erdemi ve karşıtı yedi erdemsizliği taşır ve onlardan her türde roman kahramanı yaratabilir.
Ey okur eğer sanat için kişiler, trajik, komik kahramanlar ya da roman özelliğinde kişiler yaratmak istiyorsan ayrıntılara girme, seninle birlikte yaşayanların dış görünüşlerini gözlemeye çalışma ,yapabilirsen,onları işle,çoşkulandır, öellikle onları sev ve bekle ki bir gün belki hiçbir zaman olmayacak var olmak isteyenler ruhlarının ruhunu bir çoğlıkta, bir eylemde,bir tümcede aydınlığa çıkarırlar ve çırılçıplak soyarlar, işte o zaman o anı yakala,içine sok ve bırak,gerçeklik bir tohum gibi kişiliğinde,gerçekten gerçeklik olanda filizlensin.
İman gerçekliğin kaynağıdır,çünkü yaşamdır.İnanmak yaratmaktır.
Bir sanat yapıtından keyif alan onu kendinde yarattığı içindir,onu yeniden yaratığı ve onunla yeniden yarattığı içindir.
Ve var olmamak isteyen kuşkusuz yoktur,bir intihar söz konusu.
Var olmayı istememekle var olmamayı istemenin aynı şey olmadığını açıklamak istiyorum.
Senin yitip gittiğini gördüm, yitip gittiğini. Arayıp bulamadığını ararken gördüm seni..!
Balzac ne vur patlasın çal oynasın yaşam süren bir insandı ne de başkalarında gördüklerini ya da onlardan duyduklarını not ederek zaman öldürüyordu. Dünyayı kendi içinde taşıyordu."
— Alejandro, dedi, Simona ile olan ilişkinden haberim yok sanma…
— Ben de fazla saklamadım. Ama bunun önemi yok. Her gün baklava börek yenmez.
— Ne demek istiyorsun?
— Her gün için sen çok güzelsin.
— Paranın açmayacağı kapı yoktur.
— Her zaman değil, herkes için de değil!
“Ve eğer hâlâ yaşıyorsam, yavaş yavaş öldüğüm için…”
– Öyleyse ne kadar istersen oku. Dinle bak, eğer çok istiyorsan büyük evin yanındaki arsaya bir kitaplık yaptırır ve içini de Adem’den günümüze dek yazılmış bütün romanlarla doldururum.
— Pekâlâ, duygu yüklü roman tümcelerinden hoşlanmadığımı sana söylemiştim. Ne denli az konuşulursa o denli çok sever insanlar birbirini.
Raquel: Cehennemin nerede olduğunu biliyor musun?"
Don Juan: "Yeryüzünün ortasında diyorlar."
Olduğumuz o sayesinde değil de, olmak istediğimiz o sayesinde kurtulacağız ya da yitip gideceğiz.
Sen… sen onun değilsin… Hayır, kendimin de değilim…
Kalbinizi açmak için, kendinizi değişime açmalısınız. Görü- nürde sağlam dünyada yaşayın, onunla dans edin, meşgul olun, eksiksiz yaşayın, bütünüyle sevin ama yine de bunun geçici ol- duğunu ve sonuçta tüm formların çözülüp değiştiğini bilin.
Yaşamım bir su sızıntısı gibi elimden akıp gidiyor …"
Var olmamak isteyen, bunu var olarak ister.
– Ama… – Bu ama’larla hiçbir yere varamazsınız…
— Ben tevatürlerle değil, gerçeklerle yaşıyorum.
Ben kendimin miyim? Ben, ben miyim?
Ne denli az konuşulursa o denli çok sever insanlar birbirini.
İletişim çatışmalarının bir başka kaynağının ise “İlişki Tükenmişliği” olduğu düşünülmektedir. Uzun süre devam eden çatışmalardan sonra karşınızdaki kişiyle anlaşamadığınızı fark edersiniz. İlk tanıştığınızda ilişkiniz ne kadar renkli ve eğlenceliydi. Daha sonra eleştiriler, küçümsemeler arttıkça ilişki tükenmişliği ortaya çıkar. İlişkiden dolayı kişi kendisini yorgun, tükenmiş, çaresiz, yalnız hisseder. Bu durum aile ya da romantik ilişkilerde sıkça rastlanır. Sorunlu ebeveyni ile uzun süre iletişim kuran kişiler bir zaman sonra tükenmeye başlar. Romantik ilişkilerde ise tükenmişlik ayrılıklarla sonuçlanır.
Ve her insan içinde temel yedi erdemi ve karşıtı yedi erdemsizliği taşır.
RAQUEL
Cehennemin nerede olduğunu biliyor musun?
DON JUAN
Yeryüzünün ortasında diyorlar.
Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.
Çünkü, diye sürdürdü Kont konuşmasını, sevme yetenekleri olmayan kimi erkekler vardır ama kendileri sevilsin isterler ve kendileriyle evlenen zavallı kadının koşulsuz sadakatine ve sevgisine hakları olduğuna inanırlar. Güzel bir kadını, güzelliği ile tanınmış bir kadını, yalnızca güzelliği için alan ve ehlileştirilmiş bir dişi aslanı yanlarında götürüyormuşçasına, Benim dişi aslanım, bana nasıl boyun eğdi, görüyor musunuz?" diyerek şişinen erkekler de vardır.
Var olmamak isteyen, bunu var olarak ister.
“Olduğumuz o sayesinde değil de, olmak istediğimiz o sayesinde kurtulacağız ya da yitip gideceğiz. Tanrı bir kişiyi sonsuza dek olmak istediği kimse olmak zorunda bırakarak ödüllendirecek ya da cezalandıracaktır.”
ne denli az konuşulursa o denli çok sever insanlar birbirini.
raquel: cehennemin nerede olduğunu biliyor musun?
don juan: dediklerine göre yerkürenin tam ortasındaymış.
her insan yedi erdemi ve karşıtı olan yedi temel günahı kendi içinde barındırır; hem kibirli hem alçakgönüllüdür, hem obur hem kanaatkârdır, hem şehvetli hem iffetlidir, hem kıskanç hem merhametlidir, hem cimri hem cömerttir, hem tembel hem çalışkandır, hem huysuz hem cefakârdır. kendi içinden hem zorbayı çıkarır hem köleyi, hem caniyi çıkarır hem azizi, hem kabil’i çıkarır hem habil’i.
Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tari- hin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir.
tanrı, sonsuza kadar olmak istediği şey için kişiyi ya ödüllendirecek ya da cezalandıracaktır.
İnanmak yaratmaktır.
Olduğumuz o sayesinde değil de, olmak istediğimiz o sayesinde kurtulacağız ya da yitip gideceğiz. Tanrı bir kişiyi sonsuza dek olmak istediği kimse olmak zorunda bırakarak ödüllendirecek ya da cezalandıracaktır.
İnsan Tanrı için vardır. Tanrı da insan için varsa tabii…
Ve her insan, içinde temel yedi erdemi ve karşıtı yedi erdemsizliği taşır: Kendini beğenmiştir ve alçakgönüllüdür, obur ve kanaatkardır, kösnül ve edeplidir, kıskanç ve iyilikseverdir, cimri ve eli açıktır, tembel ve çalışkandır, öfkeli ve acı çekendir. Ve kendisinden diktatör de köle de, katil de aziz de, Kabil de Habil de yaratır.
Yani;
birinin gerçekte olduğu kişi,
olduğunu sandığı kişi
ve
başkasının onu sandığı kişi olarak
3 ayrı kişiyizdir
her insan yedi erdemi ve yedi temel günahı kendi içinde barındırır .
Zihinsel tembellik eskilere uymayanı değerlendirmeyi bilmemektir, kendilerini eleştirmenliğe verenlerin en tipik özelliğidir.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Yaratılarımıza açıklık getirmek için savaşmak bir başka trajedidir.
Ve her insan, içinde temel yedi erdemi ve karşıtı yedi erdemsizliği taşır: Kendini beğenmiştir ve alçakgönüllüdür, obur ve kanaatkârdır, kösnül ve edeplidir, kıskanç ve iyilikseverdir, cimri ve eli açıktır, tembel ve çalışkandır, öfkeli ve acı çekendir. Ve kendisinden diktatör de köle de, katil de aziz de, Kabil de Habil de yaratır.
Tanrı bir kişiyi sonsuza dek olmak istediği kimse olmak zorunda bırakılarak ödüllendirecek ya da cezalandıracaktır.
Çünkü diye sürdürdü Kont konuşmasını, sevme yetenekleri olmayan kimi erkekler vardır ama kendileri sevilsin isterler ve kendileriyle evlenen zavallı kadının koşulsuz sadakatine ve sevgisine hakları olduğuna inanırlar. Güzel bir kadını, güzelliği ile tanınmış bir kadını, yalnızca güzelliği için alan ve ehlileştirilmiş bir dişi aslanı yanlarında götürüyormuşçasına, Benim dişi aslanım, bana nasıl boyun eğdi, görüyor musunuz?" diyerek şişinen erkekler de vardır. Bunun için insan dişi aslanımı sever mi?
Başka bir şey olduğunu sanmasına ya da ne olduğunu bilmemesine karşın aşktan titriyordu.
Kafasında ve yüreğinde bir boşluğun ağırlığını duyumsuyordu.
Yaşamım bir su sızıntısı gibi elimden akıp gidiyor.
Yaratılarımıza açıklık getirmek için savaşmak bir başka trajedidir.
Ve her insan, içinde temel yedi erdemi ve karşıtı yedi erdemsizliği taşır:Kendini beğenmiştir ve alçakgönüllüdür, obur ve kanaatkârdır, kösnül ve edeplidir, kıskanç ve iyilikseverdir, cimri ve eli açıktır, tembel ve çalışkandır, öfkeli ve acı çekendir.Ve kendisinden diktatör de köle de, katil de aziz de, Kabil de Habil de yaratır.
Yazın sanatında gerçekçilik denilen şeyden daha anlaşılmazı yoktur.Çünkü bu gerçekçiliğin gerçekliği hangisidir?
Ben tevatürlerle değil, gerçeklerle yaşıyorum.
Ama nasıl? Ne zaman? Nerede? Bunu ancak Tanrı bilir…
Arayıp bulamadığını ararken gördüm seni…
Sevme yetenekleri olmayan kimi erkekler vardır ama kendileri sevilsin isterler ve kendileriyle evlenen zavallı kadının koşulsuz sadakatine ve sevgisine hakları olduğuna inanırlar.
-Siz erkekler ne denli kendinizi beğenmişsiniz!
-Kendini beğenmiş mi?
-Evet, kendini beğenmiş. Kendinizi dayanılmaz sanıyorsunuz.
Eğer hâlâ yaşıyorsam, yavaş yavaş öldüğüm için…
Yaşamın bir su sızıntısı gibi elimden akıp gidiyor.
Ben kendimin miyim? Ben, ben miyim?
-Hayır, hayır! Ama…
-Bu ama’larla hiçbir yere varamazsınız…
Ve her insan, içinde temel yedi erdemi ve karşıtı yedi erdemsizliği taşır: Kendini beğenmiştir ve alçakgönüllüdür, obur ve kanaatkârdır, kösnül ve edeplidir, kıskanç ve iyilikseverdir, cimri ve eli açıktır, tembel ve çalışkandır, öfkeli ve acı çekendir. Ve kendisinden diktatör de köle de, katil de aziz de, Habil ile Kabil de yaratır.
Ne denli az konuşulursa o denli çok sever insanlar birbirlerini.
Yaratılarımıza açıklık getirmek için savaşmak bir başka trajedidir.
-“Öyleyse ne kadar istersen oku. Dinle bak, eğer çok istiyorsan büyük evin yanındaki arsaya bir kitaplık yaptırır ve içini de Adem’den günümüze dek yazılmış bütün romanlarla doldururum.”
-“Pekâlâ, duygu yüklü roman tümcelerinden hoşlanmadığımı sana söylemiştim. Ne denli az konuşulursa o denli çok sever insanlar birbirini.”
-“Kafasında ve yüreğinde bir boşluğun ağırlığını duyumsuyordu.”
Tanrı bir kişiyi sonsuza dek olmak istediği kimse olmak zorunda bırakarak ödüllendirecek ya da cezalandiracaktir.
Ne denli az konuşulursa o denli çok sever insanlar birbirini."

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir