Haldun Taner kitaplarından Tuş kitap alıntıları sizlerle…
Tuş Kitap Alıntıları
‘Bu eller iş için değil, sevilip okşanmak, öpülüp koklanmak için yaratılmış.’
Kuşlar küsüp, deniz susup, çiçekler de solunca, kavak öksüze döndü.
Bu eller iş için değil, sevilip okşanmak, öpülüp koklanmak için yaratılmış.
Ne olurdu Tanrım, harp olmasa, hastalık açlık ortadan kalksa, insanlar birbirleriyle boğuşmaktan vazgeçseler, böyle rahat ve sakin, kendi köşeciklerinde kendi istedikleri şarkıları dinleseler.
Ben size bir şey söyleyeyim mi; hürriyetmiş, demokrasiymiş, insan hakları imiş, hepsi fasa fiso bunların. İnan olsun böyle. Şu baygın baygın hanımeli kokan İstanbul gecesi ve her evden yıldızlı semaya yükselen şu çeşitli radyo sesleri yok mu, işte hürriyet de bu, demokrasi de, insan hakları da. ‘Hürriyetin bir tarifini yap’ deseler bana, ‘Hür adam, radyosunda istediği şarkıyı dinleyebilen adamdır’ derim.
Ben bir kere bizim enişte beyi radyoda alkış dinlerken yakaladım. Hoş görmeli, ne de olsa eski mebus. Musiki nasıl ruhun gıdası ise alkış da galiba bazı onurların bir nevi C vitamini. Onsuz kalınca skorbüte tutulan az bünyeler mi gördük.
Rekabet mikrobu nereye girmiş de orada dedikodu ve nifak yaratmamış!
Bilmem siz de dikkat ettiniz mi? Bazı semtlerin, sakinleri üzerinde birleştirici, kaynaştırıcı bir tesiri oluyor. Bakıyorsunuz aynı havayı alan, aynı suyu içen, aynı dekor içinde yaşayan bütün bir mahalle halkı zamanla standartlaşmış, zevkleri, düşünüşleri, yaşayışları birbirine benzeyen insanlar haline gelmiş.
Onlar öyle renklerden, kokulardan, denizden, tabiattan zevk alacak soydan değillerdi. Maliyet fiyatı diyor da gözleri başka bir şey görmüyordu.
Hangi saadet ebede kadar sürmüş ki?
İşin evveliyatını bilmeyenler zıddiyetin hindi meselesiyle başladığını sanıyorlar. Hata Fahiş hata.
Evet size söylüyorum küçük hanım
Bakıyorum siz bu sabah yine solunuzdan kalkmışsınız dedi.
Ben her sabah solumdan kalkıyorum, yatağımın sağı duvar.
Ben her sabah solumdan kalkıyorum, yatağımın sağı duvar.
Hürriyetin bir tarifini yap deseler bana, Hür adam, radyosunda istediği şarkıyı dinleyebilen adamdır derim.
Radyosu olan, başvekilden değil, kraldan da üstündür.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bir yıldırım gelse de, beni de yok etse bari
Fakat hangi saadet ebede kadar sürmüş ki?
Kaderimizi yaşayacağız. Dünya budur işte.
Ulan sana mı kaldı dünyanın namusu?
kadın kısmı teselli etmesini daha iyi bilirdi.
Hepimiz yolcuyuz bu fani dünyada, hepimiz.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Ağlayamadığı için aklını kaçıran bir de erkek biliyordu.
Romantik şeylerden hiç mi hiç hoşlanmam.
Senin bu alakasızlığın karşısında şimdi benim de susmam, seni arayıp sormamam icap ediyor ama ben yine dayanamıyorum.
( ) Sevdi bu gönül seni.
Aşık filan değilim.
İlle de ille, ben yakası yağlı bir şaire varacağım.
Şiir nedir zaten?
Anasını satmıştı şiirin de, edebiyatın da
Saadet bu ömrün neresinde?
Adalet er geç tahakkuk edecektir.
Erkeklik lafla olmaz beyler
Ötede
bir kız mahvolmuş, sokakta kalmış, kimin kaydında!
bir kız mahvolmuş, sokakta kalmış, kimin kaydında!
”Adalet var bunun burasında.
Bazen sükût en güzel müziktir.
İnsanoğlu nasıl kâinatın küçük çapta bir modeli ise,insan eli de öylece insan ruhunun bir örneğidir.
Saadet bu ömrün neresinde?
Âşıklık bela imiş müşkül iptila imiş.
“Fakat hangi saadet ebede kadar sürmüş ki?”
“Böylece yaz geçti, güz geçti, kış geçti. İlkbahar gelip de mayıs güneşi bir genç kızınkine benZeyen ılık nefesini tabiata hohlayınca bademler birden beyazlara büründü. Kırlar kokularını süründü. Deniz aniden duruldu. O sakin mavisini yeniden buldu.”
“Kuvvetli bir fırtınanın sürüklediği aciz ve iradesiz bir yaprak gibi.”
“Hepimiz yolcuyuz bu fani dünyada, hepimiz.”
“Gerisi lafügüzaftı. Anlatılamazdı. Anlaşılamazdı.”
“İnsanoğlu diyor, nasıl kainatın küçük çapta bir modeli ise, insan eli de öylece insan ruhunun bir örneğidir.”
“Devir, şimdi Devr-i Cumhuriyet.”
“Aşıklık bela imiş müşkül iptika imiş.”
Hürriyetin bir tarifini yap deseler bana, Hür adam, radyosunda istediği şarkıyı dinleyebilen adamdır derim.
Viçen Efendi alaturka, alafranga diye bir tefrik yapmıyor.
Münir’i de dinlermiş, Gigli’yi de. Sanatın Türkü gavuru oluur?
diyor. Ne doğru bir laf. Üzerine ciltlerle kitap yazılabilir.
Münir’i de dinlermiş, Gigli’yi de. Sanatın Türkü gavuru oluur?
diyor. Ne doğru bir laf. Üzerine ciltlerle kitap yazılabilir.
Dünya budur işte. İnsanlar nankör.
Dünya budur işte. İnsanlar nankör
İnkisara uğramamak için hiçbir şarkıyı fazla sevmeyeceksin.
Ne olurdu Tanrım, harp olmasa, hastalık açlık ortadan kalksa, insanlar birbirleriyle boğuşmaktan vazgeçseler, böyle rahat ve sakin, kendi köşeciklerinde kendi istekleri şarkıları dinleseler. Arada bir böyle kurbağalar vakvaklasa, ağustos böcekleri ötse,denizden gelen tuz kokulu bir meltem yaprakları titretse
Rekabet mikrobu nereye girmiş de orada dedikodu ve nifak yaratmamış!
Dünya budur işte. İnsanlar nankör
Âşıklık bela imiş müşkül iptila imiş.
Al sana ucuz bir roman cümlesi daha Hayır, olmuyordu, yazamıyordu vesselam. Hâlbuki şair de geçinirdi üstelik. Bu kız, insanda şairlik mi bırakıyor birader?
Ne olurdu Tanrım, harp olmasa, hastalık açlık ortadan kalksa, insanlar birbirleriyle boğuşmaktan vazgeçseler, böyle rahat ve sakin, kendi köşeciklerinde kendi istedikleri şarkıları dinleseler.
Bazen sükût en güzel müziktir.
Vapurda karşımdakilerin ellerine bakıp faraziyeler kuruyor, sonra yüzlerine bakıp bu faraziyeleri kontrol ediyorum.
Şaka maka, insanı deliliğe götüren yollar çoğu zaman böyle ehemmiyetsiz görünen patikalardır.
Bırakmalı, vazgeçmeli. Fikri sabit haline gelmesini önlemeli.
(‘Eller’ adlı öyküsünden)
”Hürriyetin bir tarifini yap ” deseler bana , ”Hür adam, radyosunda istediği şarkıyı dinleyebilen adamdır. ” derim.
Bazen sükut en güzel müziktir.
Eller gösterdi ki, hep almaya alışmış; eller var yine, sırf vermek için yaratılmış.
Ellerin de susup konuştuğunu, gülüp ağladığını, kızıp homurdandığını ben ondan öğrendim. Ellerin de dalgını oluyormuş meğer. Onların da cömerdi ve nekesi, naziği ve nobranı, iyimseri var. Eller gösterdi ki, hep almaya alışmış; eller var yine, sırf vermek için yaratılmış.
Medeniyet icabı, sabahleyin birbirlerine sövüp akşamüstü arkadaşça poker çevirmeyi öğrenmişlerdi artık
Radyosu olanlara gıpta ediyorum. Bana öyle geliyor ki, radyosu olan insanda aşağılık duygusu barınamaz. Aç düğmeyi, en büyük orkestralar çalsın; kapa düğmeyi, reisicumhurun lafı ağzında kalsın.
Rekabet mikrobu nereye girmiş de orada dedikodu ve nifak yaratmamış!
Kasaba gelince, o biraz evvel adadığı üç kurbanı ikiye indirmek için vicdanını dolandırmakla meşguldü.
Zaten onun lisanında “hayır, olmaz” kelimeleri yoktu. Her şeye “peki, olur” der, fakat sonunda gene bildiğini yapardı.
İnsanı deliliğe götüren yollar çoğu zaman böyle ehemmiyetsiz görünen patikalardır.
İşin evveliyatını bilmeyenler zıddiyetin hindi meselesiyle başladığını sanıyorlar. Fahiş hata. Hindi meselesi sadece bardağı taşıran son damla.