İçeriğe geç

Türkiye Nereden Nereye? Kitap Alıntıları – Oktay Sinanoğlu

Oktay Sinanoğlu kitaplarından Türkiye Nereden Nereye? kitap alıntıları sizlerle…

Türkiye Nereden Nereye? Kitap Alıntıları

Siz her zaman Osmanlı’nın devamı olduğunuza vurgu yapıyorsunuz. Aynı zamanda bir Atatürkçü olduğunuzu söylüyorsunuz. İkisi çelişmiyor mu?

O.S: Kesinlikle çelişmez. Bir kısmı Atatürk’e, bir kısmı Osmanlı’ya düşman edilmiştir. Biz hem Osmanlı’nın devamıyız, hem Cumhuriyetiz. Bu ayrımı yapmak Türkiye’ye en büyük kötülüktür. Onun için köksüz, ne olduğunu bilmeyen, kendi atasına küfreden hale getirilmişizdir. Bugün büyük dedesi Osmanlı paşası olan
ama bunu söylemeye utanan insanlar vardır. Hem Atatürk de, Osmanlı eğitiminin, sisteminin, Osmanlı devlet
anlayışının yetiştirdiği son adamdır ve devamıdır.

Atatürk’ten sonra nasıl bir süreç yaşandı da bu
noktaya geldik?

O.S: İnönü zamanında Müslümanlık neredeyse yasaktı.
Türk lâfı da yasaktı. Rusya kızarmış sonra. Atatürk yerine
İnönü heykelleri dikilmeye başlandı, bir. Paraların
üstünden Atatürk resmi kaldırıldı İnönü resmi basıldı, iki.
Dün gibi gözümün önünde. Ciddi din baskısı vardı
insanların üstünde. Bunlar da bana göre bir yerlerden
ayarlıydı. O baskıdan bunalan halk DP’yi başa getirdi. DP
her yere cami dikmeye başladı. Menderes İslam’ın
kurtarıcısı ilan edildi âdeta. Sokaklardaki çeşmeler
kapatıldı, tüm tramvay rayları söküldü. Yabancı dille
eğitim başladı. İngiltere ve Amerika parmağıyla
İstanbul’un en tarihi yerlerinden otoyollar geçirildi.
Amerika’nın petrol siyasetine hazırlandı ülke. Bunlar hepkasıtlı yapıldı. İstanbul’u Bizanslaştırma işlemi o zaman başlatıldı.

Laiklikten kopup şeriat yoluna girileceğinden endi
şelenen muhalif bir kesim var. Siz işlerin o noktaya
gidebileceğini öngörüyor musunuz?

O.S: Bugün olanları kimse yok laiklik elden gidiyor,
din devleti kurulacak, şeriat gelecek diye yorumlamasın.
Böyle bir şey kesinlikle olmaz. Çünkü bu işleri ayarla
yanlar İslâmi şeriat devletinin kurulmasına asla izin
vermez. Bu lâfları kullanırlar istediklerini yaptırmak için,
topraklarını, limanlarını ellerinden almak, toplumu bölmek
için Türkiye’de misyonerlere para yardımı yapan, ev
kiliselerine izin veren önce Refah, sonra AKP’dir.

Buna karşın Atatürkçü geçinen kesim şartlandırılmış
saplantılarla hareket etmektedir. Atatürkçülük eşittir
laiklik eşittir müslüman düşmanlığı formülüne dönüştür
müşlerdir işi. Zamanında da sahte sağ, sahte sol
yaratılmıştı. Oysa hepsi Atatürk’ün söylediği şeylerin tam
tersini yapmışlardır. En başta yabancı dilde eğitim

Türkiye’nin bugünki siyasi durumunu nasıl değer
lendiriyorsunuz?

O.S: Laik ve aydın geçinen takım (içlerinde vardır belki
sahicileri ama çoğu sahtedir) başörtüsü diye yaygara
yapadursunlar; memleketin toprakları verilmiş, tapuları
satılmıştır. Bunu başlatan AKP’den önceki üçlü koalisyon
hükümetidir. AKP de onların başladığını devam ettir
mektedir. Ben millet bu yağmaya tepki gösterecek diye
düşünüyordum. Ama olmadı. Toplumun her iki kesimi de
ayrı ayrı uyutulmuş çünkü. Şimdi de Al başörtünü, ver
vatanını siyaseti yapılıyor. AB için de böyle söylenmişti.
AB’ye girersek başörtümüzü rahat rahat takarız,
deniyordu. Olur mu başörtüsünü Müslümanlara ilk
yasaklayan ülke Fransa’dır. Avrupa’da müthiş ırkçılık ve
yabancı düşmanlığı, İslamiyete karşıtlığı hızla
Tırmandırılmaktadır.

Sinanoğlu’nun yabancı dille eğitim veren okullardan
daha fazla hoşlanmadığı bir şey varsa o da Robert Koleji
gibi, kendi tabiriyle misyoner okulları İş, Robert
Koleji ile sınırlı kalmadı. Zamanın askeri hükümetine
Boğaziçi Üniversitesi’ni kurdurdular. Robert Kolejini
büyütmüş oldular. Ben artık Robert Koleji’ne kızmıyorum.
Çünkü onu kimin kurduğu, ne olduğu belli. Boğaziçi çok
daha tehlikeli. Amerikalı’dan çok Amerikancı yetiştiriyor.
ODTÜ’nün de dilinin hemen Türkçeye çevrilmesi lâzım.
– Yerel tohumları korumak neden bu kadar önemli?
O.S.: Tohum işi dünyada tekel altında. Bizim Orta
Asya’dan dahî getirdiğimiz çok çeşitli yerli tohumlarımız
var. Örneğin 70 çeşit buğday tohumu gibi. Bu büyük bir
çeşitlilik ve zenginliktir. İnsanlığın ortak hazinesi hepsi.
Ama dünyayı yönetmek isteyenler gıdayı silah olarak
kullanıyorlar. Sadece tohumculukta 6 tekelden söz
ediliyor. 1997 yılında ilk domates tohumunun genleri
değiştirildiğinde başımıza gelecekleri yazmış uyarmıştım.
1 kilo domates tohumu alabilmek için kamyonlar dolusu
mal satmak zorunda kalıyoruz. İthal tohumlar çok pahalı.
Çok uluslu şirketlerin tarım ve hayvancılıkla uğraşmaya
başlaması her şeyi kâr amaçlı hale getirmesi insanlığın
geleceğini tehlikelere sürüklüyor. Bir de söylenmeyen gizli
tutulan dünya hakimiyeti ve nüfus azaltma projeleri var.
Gen bilimiyle bu kötülükleri yapmak çok kolay.
– Yakın gelecekte sizce kıtlık yaşanma ihtimali var mı
ülkemizde?

O.S.: Türkiye için sanki zorunlu bir kıtlık yaratma
senaryosu yaşatılıyor. Dünyada en tehlikeli zamanların
savaşların, katliamların yaşandığı bir dönemdeyiz. Bu
Za
kendi ekmeğimize, hayvancılığımıza, toprakla
rımıza, suyumuza, fabrikalarımıza, tohumlarımıza sahip
olma zamanıdır.

Kendi çiftçimizi desteklemek yerine tarım
ve
hayvancılık alanında yapılan ithalat ile başka ülkelerin
üreticileri desteklenmiş oluyor. Oysa, ithalata harcananlar
çiftçilerimizin maliyetlerini düşürmek için kullanılmalı.
Devletin görevi halkını, çiftçisini gelecek tehlikelere karşı
korumaktır. Hayatını topraktan kazanan insanlarımızın
köylerine olan bağlılıklarını devam ettirebilmelerine
yardımcı olunması gerekir. Madende çalışmak zorunda
bırakılan işçiler hep tarımda işsiz kalmış işçiler.
Küreselciler tarafından toprak zenginliklerimiz sömürü
lürken insanlarımız da köle ediliyor.

Cargill firmasının Türkiye’de fabrika açması için
Bush’un ricası
üzerine
kanuni engeller kaldırıldı.
Daruştay’ın arazi kullanım kararı hiçe sayılarak Bursa’ya
fabrika açıldı. Cargill sağlığa en zararlı GDO’lu mısır
şurubunu üretiyor. Amerikan halkının çoğunun aşırı
şişman ve sağlıksız olmasının sebebi her türlü yiyeceğe bu
mısır şurubunun katılmasındandır. Şimdi, Türkiye’nin de
başına bela edildi. Mısır şurubunun katıldığı her yiyecek
GDO’lu oluyor.
-Tarihte Türk devletlerinde anlayış nasıldı?

O.S.:Göktürk Yazıtlarında, Bilge Kağan Kitabesi’nde
şöyle anlatılır: Varlıklı, zengin bir millet üzerine otur
madım. İçte aşsız, dışta donsuz, düşkün, perişan bir
milletin üzerine oturdum. Babamızın, amcamızın kazandığı
milletin, adı, sanı yok olmasın diye, küçük kardeşim
Kültigin ile sözleştik. Türk milleti için gece uyumadım,
gündüz oturmadım; küçük kardeşim Kültigin ve şadlarla
ölesiye çalıştık Amcam Kağan (tahta) oturarak Türk
Milleti’ni tekrar düzene soktu, besledi, fakiri zengin kıldı,
azı çok kıldı.

Yine Bilge Kağan kendisine ait kitabesinde, Altının
sarısını, gümüşün beyazını, ipeğin halisini, atın aygırını,
kakımın siyahını, sincabın gökünü milletime, kazan
dırdım der.

-Merkez Bankası ülkenin parasını muhafaza edemez
mi?
O.S.: Merkez Bankası Isviçre’deki, Dengeleme Merkezine
Dengeleme Merkezi de dünya sermayesini elinde tutanlara
bağlıdır. Merkez Bankası bağımsız değil.
Topkapı Sarayı’ında Adalet Kulesi var. Onun kapısında Bir saatlik adalet 70 yıllık ibadetten hayırlıdır diye adaletin ne kadar önemli olduğunu hatırlatan hadis-i Şerif yazalıdır. Osmanlı’ nın idaresinde herkesin hayatı güvence altındaydı.
Bizim sultanlarımız çiçek, kitap kalem tutarlardı. Şiir yazarlar, divanları vardı. Beste yaparlar. İlim öğrenirler. Bilimle uğraşanları, alimleri, sanatkarları yanlarında bulundururlardı.
İnsana saygı, insanın hak ve hürriyetlerine saygıdır. Bugünün sahte demokrasi, insan hakları söyleminden ne kadar farklı. Özgürlük başkalarının memleketlerini bombalamakla olmaz.
Bizde tarihe büyük bir makas atıldı. Toplumun cumhuriyetten önceki hafızası adeta sıfırlandı, sanki cumhuriyet gökten zembille indi. Sonra eğitimle yabancı hayranı, kafaları gitmiş, iki günlük çıkar için çalışan bir güruh ortaya çıktı. Hepsi çok kısa sürede gerçekleşti. Osmanlı zamanında çalışmış bir İngiliz ajanı hatıratında Türklerin hiçbirini vatanına ihanet etmek için ikna edemezsiniz hiçbir şekilde diyor. Ama onlara bu işi yaparsan vatanına hizmet etmiş olacaksın fikrini benimsetirseniz ancak ikna edebilirsiniz. diye yazmış. Bugün bakıyoruz, bir ülkede bu kadar çok vatan haininin, gönüllü vatan satanın nasıl yetişmiş, var olabileceğine şaşmamak elde değil.
Eğitimle gençlere milli bir kişilik kazandırılır. Milli Eğitim Bakanlığı diyoruz, bu sebeple. Milli olmayan eğitim sömürge eğitimidir. Sömürene fayda sağlar.
Birkaç apartman katıyla ve bir Web sayfasıyla üniversite kuruyorlar. Bir evrenkenti evrenkent yapan akademik kadrosunun niteliğidir. Türkiye’de öğretim görevlileri ders veriyor, araştırmaya vakitleri kalmıyor. Üniversiteler lise seviyesine indirgeniyor. Araştırma faaliyetleri rafa kaldırılıyor.
Mecliste şu anda gerçekten milletin refahını düşünenler çok az sayıda.
-Türkiye’de sık sık Alevilik tartışmaları neden oluyor?

O.S.: Alevilik ayrı bir din değil. Hacı Bektaşi Veli Orta Asya’da Türkistan’da Hoca Ahmet Yesevi’nin yetiştirdiği onun devamı olan mürididir. Hoca Ahmet Yesevi hazret lerinin yüzlerce yetiştirdiği öğrenciler Anadolu’nun İslamlaşmasında rol oynadılar. Hacı Bektaşi Veli binlerce talebe ile Anadolu’yu Türkleştirdi ve Müslümanlaştırdı. Balkanlara da Sarı Saltuk gibi veliler gönderildi ve İslamiyeti Balkanlarda yaydılar. Velilerden

Yurtdışında nerede bir Türk varsa onun canının, malının, eğitim, dil ve din tüm haklarının güvence altına alınması devletin görevidir. Atatürk yaşadığı sürece Baltık denizinin kenarında kalmış bir Türk köyüne bile Türkçe ders kitapları göndererek oralarla bağlantıları kesmedi, onların dillerini ve kültürlerini taze tuttu. Tıpkı II. Abdülhamit gibi davrandı.
Mısır’ın elimizden çıkması kesin olarak Lozan anlaşması ile gerçekleşiyor. Lozan ile Mısır’daki tüm haklarımızdan kolayca İsmet Paşa sayesinde vazgeçiveriyoruz. Oysa 800 yıl kuvvetli bağlarımız var ve Mısır bir Türk ülkesi olmuş.
Sultan Baybars’ın döneminde İbni Nefis Kahire’de tıp uzmanı olarak çalışıyor. Küçük kan dolaşımından tarihte ilk bahseden İbni Nefis’dir.
Cengiz Han kendini her zaman Türk olarak tanımlamış. Moğolca ile birlikte Türkçe konuşmuş. Çinliler Cengiz Han’ın Şato Türklerinden olduğunu yazmışlar. Cengiz Han Türkçe’yi kullandığı için diğer Moğol beyleri de Cengiz Han’ı takip ettiklerinden bir süre sonra Moğollar Türkleşmiştir. Sonuçta Moğollar ve Türkler iç içe yaşadıkları için kültürler, yaşantı, dil her şey birbirine benziyor. Dahası Cengiz Han’ın ordusunda bir sürü de Türk boylan var. Mesela Timur kendisini Cengiz Han’ın devamı gibi görür
Eğer Türkler beni Akka önünde durdurmasaydı, bütün doğuyu ele geçirmek işten bile olmayacaktı. Savaşı kazansaydım Doğu’nun fatihi olur ve Paris’e İstanbul üzerinden dönerdim
Rönösans Doğu’da Asya’da Türk bilim adamlarının bilim ve teknikte yaptıklarının çeviriler yoluyla Avrupa’ya geçmesiyle gerçekleşti. Türklerin Asya’da varmış oldukları bilim seviyesi 4 asırda ancak anlaşıldı, özümsenebildi ki uyanışla kendi bilim adamları ortaya çıkmaya başladı. Dekart, Ferman durup dururken ortaya çıkmadı.
Amerikalıların dedeleri Avrupa’dan kaçan her türlü insan.
Eğitim giderek şirketleşiyor. Bu zenginlerin okuması, fakirlerin okuyamaması demektir. Geçmişte Türkiye’de bir çiftçinin çocuğu doktor, mühendis ve cumhurbaşkanı bile olabiliyordu. Bundan sonra zor.
Teknolojiyi kendimiz üretmemiz gerekir normalde. Bilim adamı olarak biz bunun için uğraştık. Hep yıllarca engel olundu. Tübitak, gibi araştırma merkezleri bunun içindi. içleri boşaltıldı. Türkiye’de her türlü sanayi gelişirse işsizlik sorunu çözülür. Türkiye bölgede müthiş ilerler. Türkiye’nin ilerlemesini istemiyorlar.
Eşref Bitlis gibi paşalar şehit edildi. Helikopter kazası standart oldu. İçinde milli şuur olan karşı gelecek paşalara 2007’de düğmesine basılan Ergenekon ve Balyoz davalarıyla diz çöktürdüler.
1 Ocak 1996 yılında imzalandığında sanki Avrupa Birliği’ne üye olmanın ilk adımı gibi ve çok olumlu sonuçları olacakmış gibi Gümrük Birliği halka yutturuldu. Neredeyse 20 yıl olacak Gümrük Birliği anlaşmasının zararları katlanarak görülüyor.
Akıl insanın en büyük sermayesidir, unutmayalım.
Öyle kulağında kulaklık dünyayı umursamaz görünenler iki gün üst üste aç kalınca kendilerine gelirler.
Muhalefet ve iktidar birbirinin aynısı. İkisine de kafası ve gönlü bozuk devşirme olmuşlar doldurulmuş.
İngiliz Büyükelçisi 1890-1900 yıllarında yazıyor ki, İzmir’in yüzde 85’inin tapusu yabancıların eline geçmiş.
Bizim gibi köklü geçmişi olan devletler yıkılsa da kültür ve gelenekler korunduğu için başka yerde ilk fırsatta kişiler yeniden yeni bir devlet kurmuşlar ve böyle yaparak bugünlere gelinmiş.
Bugün Türk tarihi kırpılıp biçiliyor, hızla tahrip ediliyor. Milleti aşağılayan, atasından soğutanların, küreselcilere köle yapay çalışanların çarpıttıklarının aksine Türk tarihi Orhun kitabelerinden bile eskilere kadar gider.
Tanzimat Fermanını İngiliz başkonsolosu Mustafa Reşit Paşa’nın eline yazıp verdi.
Tanzimat Fermanı 1839’da Osmanlı’nın sonunun başlangıcı oldu. Bugünkü demokratikleşme paketi ile benzerdir. Batı hayranı İngiliz etkisindeki sadrazam Mustafa Reşit Paşa dayatmıştır.
Osmanlı her gittiği yeri ihya etti, bugün Azmanistan başta Avrupa ülkelerinin yaptığı gibi sömürmedi., vahşet de yapmadı. Türkiye Cumhuriyeti de Osmanlı’nın devamıdır.
”Kutadgu Bilig ”de ”Devlet silahla kurulur, fakat kalem ve kanunla idare olunur ” diyor.
Tarihe 276 tane Türk devleti kurulmuş.
Türkçe ile eğitim bitirildikçe bilinç azalıyor ve ülke de gittikçe felakete sürükleniyor.
-Hurrem Sultan gerçekten çok yanlış tanınıyor.

O.S.: Diziler çok seyredilsin, kitaplar çok satılsın diye yanlışlar büyülütüp gerçekmiş gibi sunuluyor. Tarihi şahsiyetlere büyük haksızlık edildiğini düşünüyorum. Sanki saraylarda entrikalar dönüyor, sürekli bir çekişme var gibi sergileniyor, izleyenler ister istemez vay biz böyleymişiz diye inanıyor. Hurrem Sultan Haseki Sultan, valide sultan olamıyor ve oğlu Selim’in padişahlığını görmeye ömrü vefa etmiyor. 52 yaşlarında vefat ediyor. Kudüs’te, Mekke ve Medine’de her yerde imaretler, çeşmeler, darüşşifalar yaptırmış bir hanım sultan. -Peki yanlış nerede başlıyor?

O.S.: Batılılar harem hayatını çok merak ederler. = Çünkü hareme hiç kimse giremiyor. Osmanlı’daki saray ları köşkleri görünce Batılılar hayallerinden asılsız bir sürü resimler, mesnetsiz düşünceler üretmişler. Harem fantezisi kurmuşlar. Öyle uydurma kitaplar yazmışlar. Bizdekiler de yabancı kaynaklardan alıp biz böylemişiz diyorlar yanlış yanlış üzerine biniyor.

Bugün herkes işi gücü bıraktı, kendi dilimizi bıraktık, İngilizce öğrenir hala sokulduk. Garabet burada.
Dünyada her ülke kendi diline ve dinine daha çok bağlanıp o yönde ittifaklar yapıyor. Kimse Avrupa Birliği’ne girmek için dilinden, dininden vazgeçmiyor.
Azmanistan’ın iki silahı var. Biri filim merkezi Hollywood diğeri de savaş gücü. Amerikan filmleri ile tüm dünyayı tesir altına aldılar. Hem film ticareti ile sanatçıları, yapımcılar zengin oluyor hem de propagandası dünyaya yayılıyor.
Rayting diye Türk’ü Türk tarihini kötüleyen, yalan yanlış filimler yapılıyor. Sonra bu filmler Rusya, Balkan ülkelerine de satılıyor. Dikkatli ve duyarlı olmak gerek. Düşman bu işi bilerek yapıyor zaten.
Bir sürü niyeti belli olmayan yayınlar var. Türk’ü atasına düşman etmek istiyorlar.
Tarihimizde bazı önemli olayların art niyetli olarak değiştirildiğine şahit oluyoruz. Yeni yetişen nesillere yanlış, eksik, yalan olarak bilgiler aktarılıyor.
Bir milleti yıkmak istiyorsan tarihini çarpıtıp, sulandırma yeterli.
Tarih bir milletin şuuru ve bilincidir.
Millet köle edilmeye hazır hale getiriliyor. Mezbahaya giden koyunlar gibi olmuşuz. Kimseden ses çıkmıyor, koyun gibi ne deyin bari de zira me deyince İngilizce’de bir anlam ifade ettiğinden soykırıma uğramadan itibarınız olur.
Böyle zamanlarda ben Türk değilim ki diyen şerefsizler çoğalır Türk kimliği, gerçek Müslümanlık yok ediliyor.
Dışı Türk görünüp içi başka olan devşirmelerden kurtulmadıkça kurtuluş olmaz.
Bizim işimiz her yere bir tohum atmak. Nasrettin Hoca’nın göle yoğurt mayalaması gibi. Azimle, inançla dilimize ve kimliğimize sahip çıkmamız gerekiyor.
AB kriterleri diye zinanın ve domuz etinin serbest bırakılması başımızdaki felaketlerden birkaçı.
Elin verdiği ile öğün olmaz. Savaş hali var, kıtlık hali var.
İç güvenlik paketi denilen dışardan gelen kanunların aynısı 11 Eylül sonrası ABD’de çıktı. Polis devleti haline dönüştürmek için bugün Türkiye’ye dayatılıyor. Bu kanunları bizimkiler düşünüp, yapıyor zannetmeyin. Küresel kraliyet diler’in Türkiye’ye çöreklenmiş kollarının işi.
Kurtuluş Savaşı zamanından daha da tehlikeli vahim bir durumdayız.
İmralı görüşmeleri sayesinde istihbarat teşkilatının eliyle terör siyasi yönden daha da güçlendirildi. Koskoca devlet teröristlerle aynı masada muhatap. Göz göre göre açılım kandırmacalarıyla Türkiye’nin güneydoğusu elimizden kayıyor.
İncirlik’teki NATO Üssü’nde Amerikalı askerler yılbaşı gecesi camiyi basıp mihrabı yıkmışlar, Kur’an-ı Kerim’i parçalamışlar. Bu askerler 10 yıldır Irak’ta, Afganistan’da, dört yıldır Suriye’de ne rezillikler yapıyorlar.Şimdi Türkiye’ye de bulaştılar. Üslere Türk askeri giremiyor.
Her gün okullarda sabah öğrencilerin okuduğu andımız, Gençliğe Hitabe, Atatürk’ün resimleri, milli bayramlar kaldırılıyor. Millet, gençlik kendi dilinden, kimliğinden, kültüründen, özünden dininden usul usul türlü oyunlarla uzaklaştırılıyor.
Atatürk Kurtuluş Savaşı’nı yaptığında sağlam bir millet vardı. Bugün 10 Atatürk gelse kafası ve gönlü götürülmüşler ile ne yapabilir?
70 yıldır her gelen gideni aratır oldu.
Vatansever aydınlar susturuldu, hapislerde süründürüldü, meçhul cinayetlere kurban olurken dolarla beslenen istihbaratçılar millileri kovaladı. Bildim bileli vatansızların hiçbirinin başına bir iş gelmedi.
Babalar gibi satarım diyen şerefsizler ortaya çıktı, bakara makara diyenler pişkin pişkin Vatikan’da imza attılar.
Sizce Türkiye’de kaç misyoner vardır?

O.S.: Türkiye’de 200 bin misyoner var diyorlar. Hiç hıristiyan olmayan mahallelerde apartman dairesi kiralanıp kilise ayinleri düzenleniyor. Ev kiliseleriyle, ingilizce dersleriyle misyonerlik yapılıyor. Hedefte doğu ve güneydoğu illerimiz var, o kısmı koparmak istedikleri için.

-İyi derecede Kürtçe ve Türkçe konuşabilen Koreli lerin misyonerlik yaptığı haberleri yayınlanıyor. Protes tan kiliselerinin Kürt kökenli vatandaşlara yönelik yürüttüğü misyonerlik faaliyetleri oluyor.

O.S.: Koreliler eskiden beri kendi sahte bozuk mezheplerini buralarda yaymada alet oluyorlar. Yalova’da da 1999 depreminden sonra çocukları kamp gibi toplayıp hıristiyanlık öğretiyorlardı. Şimdi ücretsiz İngilizce dersler diyerek gençlerin ilgisi çekilip tuzağa düşürüyorlar İngilizce öğrenmek dilinden, toprağından vazgeçecek kadar önemli hale getirilmiş demek.

-Peki neden İnönü öne çıkartılıyor?

O.S.: İnönü’nün diğer paşalara göre farkı onun itaatkâr olması. Kontrol edilebiliyor karakterde olması kuklacılara yarıyor o sebeple.İnönü’nün Amerikancılığı yaptıklarından bellidir. İkili anlaşmalarla milli ne varsa, dışarı teslim etmiştir. Bundan daha büyük bir kötülük bu millet için ne olabilir? Bugün geriye dönüp baktığımızda birçok melanetin İnönü devrinde başlamış olduğunu müşahede ediyoruz. Atatürk ulusal kültür sentezi konusuna önem verirdi, ardından gelen İnönü körü körüne Batıcı politikalar uyguladı. Ama Kazım Karabekir gibi sonuna kadar milli mücadeleyi desteklemiş kişiler de kenarda bırakılmışlardır. Fevzi Çakmak da şaibeli olarak seçimler den 1 ay önce hayatını kaybediyor nedense. Bunları bilmek lâzım artık.

Milli Şef İnönü’nün Marifetleri -İnönü’yü Milli Şef diye bilmek yanlış mı?

O.S.: İsmet İnönü Türk Birliği fikrinde olanları tutuk latır. Bu kişiler tabutluklarda işkence görürler. Yunan merakı başlar, Anadolu sanki Yunanmış gibi gösterilmeye çalışılır. İsmet İnönü’yü Milli Şef diye bilirdik. Oysa yaptıklarına bakınca tam tersi işler. Nutuk’u yasaklamış, Atatürk resimleri indirilip kendi resimlerini astırmış, para ve pulların üzerine kendi resimlerini bastırmış. Atatürk’e özenip kendi heykellerini diktirmiş. Adnan Menderes başbakan olunca paraları değiştirdi. İnönü heykellerini yıktırdı. Anayasa 1924’deki diline döndürüldü. 1928’de yasaklanmış olan ezan tekrar getirildi.

1.İnönü muharebesi kendi hatırat kitabında anlattık larına göre, Yunanlılar geri çekilmiş. Ortada bir zafer yok. I. İnönü muharebesi yaratılarak İnönü general yapılıyor ve düzenli bir ordu kurularak başa getirtiliyor. Yoksa diğer paşalar itiraz edeceklerdi, İnönü’nün birden paşa olmasına. Bu işe yanıyor. Tarih kitaplarında abartılıyor. En başta Amerikan mandasını isteyen biri. 1920’ye kadar mandayı savunmuş. Ankara’da meclis açıldığında çuval içinde getirilmiş kişi tarihte kahraman olarak gösteriliyor. Amerikan mandasını isteyen bu kişi daha sonra 46-47’de ikili anlaşmalarla eğitimi ve pek çok şeyi, ABD’ye teslim etmiştir. Belgelerle bellidir.

-Türklerden adam olmaz, düşüncesi sürekli pompa

lanıyor mu?

O.S.: Millete aşağılık duygusu aşılıyorlar. Türk tarihi son sürat tahrif ediliyor. Hem romancılar, hem filim yapımcıları, senaristleri gerçekle alakalı olmayan şeyleri halka yalan yanlış yansıtıyorlar. Padişahları aşk kölesi, kanunsuz nizamsız, valide sultanları ise yabancı ajanlar olarak gösteriyorlar. Bu tarihi şahsiyetlerin vebali olmaz mi sanıyorlar? Aç arşivleri bak, yapılanlara bak. Osmanlı hiçbir belgesini atmamış, saklamasını bilmiş. Biz güya ileriyiz ya, onların bize bıraktığı arşiv defterlerini bile korumaya aciz kalıyoruz. Dünyadan herkes Batılılar, Japonlar gelip Osmanlı arşivlerinden büyük medeniyetin 622 nasıl ayakta durmasının başarı sırlarını çözmeye, anlayamaya çalışırken bizler yalancı filimlerden tarih öğrenmeye çalışıyoruz. Milletin kafası gönlü karıştırılıyor.

Akla ne işle uğraşacağını Gönül öğretir, Gönül gelişmezse Akıl kötülüklerle uğraşır. Onun için düsturumuz Bilim+Gönül’dür.

Oktay Sinanoğlu

Geçmişten adam hisse kaparmış
Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
Tarih i tekerrür diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?
 Türkiye’de üretim maliyetli diyerek tarım arazilerinin yabancılara satışı daha kabul edilebilir hale mi getirilmeye çalışılıyor? Oysa elin verdiği ile öğün olmaz. Savaş hali var, kıtlık hali var.
Kuş gribi bahanesiyle bütün tavuklar yok edildi, birkaç tane şirketin eline geçti üretim,tekel oldu. Tavuk. üretimi en karlı sektör haline geldi, fiyatlar yükseldi. Tekel olunca milleti istediğine istediği fiyattan satar.Halk gün geçtikçe açlık sınırına yaklaşıyor, fakirleşıyor. İthal pirinç ile pirinç ekmeye artık gerek kalmadı. Türkiye’deki Yerli üretim azaldı ve kendimizi besleyecek halimiz kalmadı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir