İçeriğe geç

Türk Din Musikisi El Kitabı Kitap Alıntıları – Kolektif

Kolektif kitaplarından Türk Din Musikisi El Kitabı kitap alıntıları sizlerle…

Türk Din Musikisi El Kitabı Kitap Alıntıları

“Güzel nağme ve seslerin tesir etmediği kişi, daire-i insâniyyetten hariçtir . Belki daire-i hayvâniyyetten de alçak ve insan-ı kâmil katında cemâd-ı mutlaktır.”
“Udun ve evtârının, bahârın ve ezhârının tesir eylemediği bir kişinin mizâcı o kadar fâsiddir ki bunun ilâcı yoktur”.
Dünyaya geldim gitmeye
İlmiyle hilme yetmeye
Aşk ile ân seyretmeye
Ben in ü ânı n’eylerem
Kiminin adı sofu, kiminin derviş;
Derviş isen kardeş, takvaya çalış
Gizlice yollardan sen Hakk’a eriş,
Er yarın Hak divanında bellolur.
Yanıldım buğday yedim uçmaktan çıkıp geldim
Gönüller şehrinde seyret figâne
Girsem öldürürler, girmesem olmaz.
terk-i terk olmaz
Aczin ki ezilmekti bütün hakkı, dirildi
Zulmün ki, zevâl aklına gelmezdi, geberdi!
Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi
Biz âşık-ı dildâreyiz
Derttir bizim dermânımız.
Yere göğe sığamayan bir mü’minin kalbindedir
İki cihân hayâl imiş
Sen seni bilmek necâtındır senin,
Gayre bakma sende iste sende bul.
Gülşen iken yerini hâr eyleme
İsmail’em Hakk yoluna cânımı kurbân eylerem
Çünkü bu cân kurbân olur ben koç kurbânı n’eylerem
Defineye malik viraneler var
Eğer aşık isen yâre
Sakın aldanma ağyâre
Nazar kıldım şu dünyaya
Kurulmuş tuzağa benzer

Ağlarsan haline ağla
Elden vefa yoğa benzer

Eğer bir müminin kalbin yıkarsan
Hakka eylediğin secde değildir

Hakk’ı arar isen kalbinde ara
Kudüs’te Mekke’de Hac’da değildir

Kimi gülistanda
Gonca gül olur
Kimi gonca güle
Hâr olur gider
Maşukuna can vermek için kendin yakar aşk
Yürü Leyla ki ben Mevlayı buldum
Meskenim dağlar, gözyaşım çağlar
mentollü nefes açıcılar ses tellerinin kurumasına neden olabilir.
Seste yorgunluk, ödem ve kısıklığa yol açtığı için uykusuz kalmamaya özen gösteriniz.
Sıkça başvurulan boğaz temizleme hareketi ve öksürükler, ses tellerinin tahriş olmasına ve sesin zarar görmesine neden olabilir.
Kullanılan alkol, larenks dokularını oldukça tahriş eder. Sütün katar yaptığı belirtilir. Sigara mukozayı kurutur, ses tellerinin esnekliğini bozar, zaman içinde nefesi sıkıştırır.
erkek çocuk sesi yaklaşık olarak 1 oktav, kız çocuk sesi ise 1/3 oktav kalınlaşmaktadır.
Özellikle erkeklerde ergenlikteki büyüme çok hızlıdır. Bu dönemde erkeklerde ses telleri ortalama 17 mm’den 28 mm’ye uzamaktadır.
Bebeklik çağından sonraki ilk yıllarda ses genişliği pek sınırlı olan çocuk sesi, ergenlik çağına kadar uzanan dönemde 1,5 oktav dolayında bir ses alanına ulaşır.
Ses kaynaklarından çıkan ses, havada yayılarak kulağımıza kadar gelir ve kulak zarını titreştirir. Kulak zarındaki titreşimler kulağın iç kısımlarına iletilir. Bu titreşimler belirli bir ileti taşır. Bu iletiler beyne ulaştığında ses işitilmiş olur.
Soluk borusu ortalama 10.5 – 12 cm uzunluğundadır. Erkeklerde kadınlara göre 1 – 1.5 cm daha uzundur.
Sesin üretilmesi için gerekli hava basıncını sağlayan organlar, soluk borusu, göğüs kafesi, akciğerler, diyafram ve karın kaslarıdır. Ses üreten organ gırtlaktır.
araç yapraklarının hışırtısı 10 desibel, günlük konuşma 40-60, trafik gürültüsü 70-90, bağırma veya çığlık sesi 120 desibel dolayındadır.
İnsan kulağı, yaklaşık olarak frekansı 20 ile 20.000 arasında bulunan sesleri duyar.
Sesin saniyedeki titreşim sayısına göre o sesin ince ya da kalın oluşu yani frekansı belirlenir.
Sesin havadaki hızı saniyede 340 metredir; deniz suyunda 1.490 metre, çelikte 5.000 metredir.
Ses bir cismin titreşimi ile oluşur.
Aruz vezninde ölçülen kaside formunda en meşhur şair Nef’i’dir.
Ar ü namus şişesini
Taşa çaldım kime ne
Bektaşi şair ve aşıkları tarafından yazılmış ve bestelenmiş olup Bektaşilikte önemli bir yer tutan, ilahilere benzeyen yapılara Nefes denmektedir.
bize kurtuluş, ferah ve afiyet dileyene Allah rahmet etsin
Yârab garib bîkesem
Cuma hutbesi cuma namazından önce, bayram namazlarının hutbeleri ise bayram namazlarından sonra okunmaktadır.
ezan, kelime anlamıyla bildirmek demektir.
fazla nağme yapmak, ruhlara; duymak, düşünmek ve haz almak için fırsat verilmemesi demektir.
Kur’an-ı Kerim kıraati, okuyucuların müzikal kabiliyetlerini, ses genişliklerini tecrübe edecekleri bir uygulama sahası asla değildir.
Rum kilisesi ayinlerinde günümüzde herhangi bir enstrüman kullanılmamaktadır.
Süryânî kilisesi ayinlerinde enstrüman olarak karşımıza küçük çanlar çıkmaktadır. Bunun yanı sıra kadın ve erkek sesi karışık olarak kullanılır ve genel manada insan sesinin ön planda olduğunu söylemek mümkündür.
Her hafta başka bir makamsal yapının ayinlerde tercih edilmesi geleneği sadece Süryânî kilisesi için değil, Ermeni ve Rum kiliseleri için de geçerlidir.
Yahudiler, ayinlerinde Tevrat metinlerini temim denilen özel bir notasyon sistemi ile oluşturdukları melodik yapı ile seslendirirler.

Ayinlerde, bazı özel günlerde kullanılan Şofar adı verilen özel bir boru dışında herhangi bir enstrüman kullanılmamakta ve sadece erkek sesi tercih edilmektedir.

İsmail Dede Efendi:

hacca gitmiş, orada yakalandığı kolera salgını sebebiyle Mina’da vefat etmiş ve Hz.Hatice’nin ayak ucuna defnedilmiştir.

Zülfündedir benim baht-ı siyâhım
Yeniçeri Ocağı’yla birlikte ilgâ edilen Bektaşîliğin yerine Mevlevîliğin ön plana çıktığı görülmektedir.
Öteden beri iktidarla ilişkilerini müspet yönde sürdüren Mevlevîler bilhassa III. Selim ve II. Mahmud devrinde desteklenmiştir.
Evliya Çelebi 1611 yılında İstanbul’un Unkapanı semtinde doğmuştur.
Anadolu Türkleri arasında mûsikînin yayılmasında Mevlevîliğin büyük rolü olmuştur.
Batı dünyasında Avicenna ve Filozofların Prensi olarak bilinen Sînâ’ya göre müzik: hep daha güzel olan üzerine kurulu bir iştir, zira o kişisel hazzın ifadesidir.
el-Kindî, İslâm âleminde müziğin kâidelerini ilk vaz eden kimse olmuştur.
muğannî ve şâirler, dönemin medyasıdır
Kur’ân, İslâm dünyasındaki sesli estetik ifadenin ilk örneğidir.
Dede Korkut hikayelerinde hemen her hareket, mûsikî aletlerinden çıkarılan seslerle yapılır..
VIII. ve IX. yüzyıllarda askeri müzikte -yani savaşlarda- surnay (zurna) kullandıkları Uygurlara ait yazıtlarda görülmektedir.
Bazı tarihçiler ve müzikologlar 6000 yılı aşkın bir Türk Mûsikîsi geçmişinden söz etmektedir.
Yaptığımız araştırmalardan şöyle bir genelleme yapabiliriz: Mûsîkînin aleyhinde fetva verenlerin ortak özelliği mûsikînin bir ilim olduğunu henüz anlayamamış olmalarıdır.
Onlara göre mûsikî denince akla göbek havası, içki içilen meclisler, toplumu ifsad eden ve içerisinde şirk barındıran sözler gelmektedir. Halbuki mûsikî bu mudur?
Toplumsal şartlar değişip âlimlerin mûsikîyi zamanla daha iyi tanımalarıyla fetvaları da değişmiştir. Örneğin bir asır sonra İmam Şafi’î ney sazının dinlenmesinde bir sakınca görmezken yine iki asır sonra bir Şafi’î fıkıhçısı olan İmam Gazzâlî, udun sesinden etkilenmeyenin mizâcının bozuk olduğunu ifade edebilmiştir.
Ben Hz. Peygamber’in men etmediği bir şeyden insanları men edemem.
bir toplumda yozlaşma başladığında bunun ilk örnekleri de yine mûsikîde görülecektir.
İbn Haldun mûsikî’nin kemâlî bir sanat olduğunu ve devletin gelişmişlik düzeyine göre gelişme göstereceğini ifade etmiştir.
İslam dini ne kadar fıtrî ve tabii ise mûsikî de o kadar fıtrî ve tabiidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir