İçeriğe geç

Tüketim Toplumu Kitap Alıntıları – Jean Baudrillard

Jean Baudrillard kitaplarından Tüketim Toplumu kitap alıntıları sizlerle…

Tüketim Toplumu Kitap Alıntıları

&“&”

* Toplum gibi birey de sadece var olmadığını ama yaşadığını aşırı, gereğinden fazla bir tüketimde hisseder.
* Fetişist mantık tam anlamıyla Tüketimin ideolojisidir.
Modern insanın sergilemek zorunda olduğu sürekli etkinliktir. Aksi halde modern insan sahip olduğuyla yetinme ve toplum dışı olma riskiyle karşı karşıya kalır.
Şeytan’ın en şeytani yanının var olmak değil, var olduğuna inandırmak olması gibi Bolluk da var değildir, ama etkili bir söylen için onun var olduğuna inandırmak yeterlidir.
Yalnızlık konuşulan, ama uygulanmayan bir değerdir.
Kuşkusuz (diğer kültürlere bir göz atmak yeter) güzellik ile incelik arasında hiç de doğal bir bağlantı yoktur. Yağ ve şişmanlık da başka yerlerde ve çağlarda güzel sayıldı. Ama tüketim toplumunun alınlığında herkesin ödevi ve hakkı olarak kayıtlı olan evrensel ve demokratik bu zorunlu güzellik incelikten ayrılamaz.
Reklam anlamaya, öğrenmeye değil, umut etmeye yol açtığı ölçüde kehanet sözüdür.
Tüketicinin çılgın bencilliği", bolluk ve refaha ilişkin tüm söyleve rağmen modern zamanların yeni sömürüleni olmanın yoğun bilinçaltıdır.
Bir büyüme toplumunda tatmin edilen ve üretkenlik arttığı ölçüde giderek daha fazla tatmin edilen şey üretim düzeninin kendi ihtiyaçları olduğuna ve insanların ihtiyaçlar"ı olmadığına ve tam tersine tüm sistem insanların ihtiyaçlarının tanınmamasına dayandığına göre, bolluğun sürekli olarak gerilediği açıktır:
Tüketici kitlesi" yoktur ve hiçbir ihtiyaç kendiliğinden tüketici tabanından doğmaz: İhtiyacın "standart ihtiyaçlar paketi"nde yerini alması, daha önce "seçkin paket"ten geçmesine bağlıdır.
Ne denli kazanılırsa, o denli daha çok ve daha iyisi istenir"; bu, ayrım gözetmeksizin herkes için ve bireysel olarak geçerlidir; çünkü herkes rasyonel bir en yüksek refah noktasını hedefler.
Sistem sadece zenginlik VE yoksulluk üreterek, tatminler kadar tatminsizlikler, ilerleme" kadar zararlar üreterek ayakta kalır. Sistemin tek mantığı varlığını sürdürmektir ve bu anlamda stratejisi insan toplumunu yıkıldı yıkılacak durumda, sürekli açık içinde tutmaktır.
Tüketim sadece üretimle yok etme arasındaki aracı bir terimdir.
Tüketim toplumu var olmak için nesnelerine ihtiyaç duyar, daha doğrusu onları yok etmeye ihtiyaç duyar. Nesnelerin kullanım"ı sadece nesnelerin yavaş yavaş kaybolmasına götürür. Nesnelerin şiddetle yitirilmesinde yaratılan değer çok daha yoğundur. Bu yüzden yok etme, üretime temel alternatif olarak kalır:
Varlıklar yaşamlarını sürdürmelerine göre mi, yoksa yaşamlarına yükledikleri bireysel ya da kolektif anlama göre mi örgütlenir?
Çöp sepeti uygarlığı"ndan söz edilebildiğine ve hatta "çöp sepetinin sosyolojisi"ni yapmak tasarlanabildiğine göre, zengin toplumların bolluğunun savurganlığa ne kadar bağlı olduğu biliniyor: Bana fırlatıp attığın şeyi söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim!
Uzun sözün kısası, tüketim toplumunun büyük bedeli, kendisinin neden olduğu genelleşmiş güvensizlik duygusudur."
Nesneler ne bir bitki örtüsü ne de bir hayvan türü oluşturur. Yine de hızla çoğalan bir bitki ve balta girmemiş bir orman izlenimi veriyorlar; modern zamanların yeni vahşi insanı bu ormanda uygarlık reflekslerini yakalamakta güçlük çekiyor.
Geçmiş uygarlıkların tümünde dayanıklı nesneler, araçlar veya binalar kuşaklarca insandan daha uzun yaşamışken, bugün onla­rın doğmasını, gelişmesini ve ölmesini izleyen bizleriz.
bolluk içindeki insanlar artık, tüm zamanlarda olduğu gibi başka insanlar tarafından değil, daha çok NESNELER tarafından kuşatılmış durumda.
Çirkinlik zor satılır.
Bütün maddi tatminleri sağlayın ona, öyle ki uyumak, çörek yemek ve dünya tarihini sürdürmeyi dert edinmekten başka yapacak bir şeyi kalmasın; yeryüzünün tüm mallarına boğun ve saç diplerine kadar mutluluğa gömün: Bu mutluluğun yüzeyine küçük kabarcıklar çıkacaktır, suyun üzerinde olduğu gibi.
Dostoyevski, Yeraltından notlar
Bugün nesnelerden pek azı, onlardan söz eden bir nesneler bağlamı olmaksızın kendi başına sunulur. Bu yüzden tüketicinin nesneyle ilişkisi değişmiştir. Tüketici, sağladığı özel fayda bağlamında bir nesneye değil, bütünsel anlamı bağlamında bir nesneler kümesine yönelir. […] Vitrin, reklam, üretici firma ve burada temel bir rol oynayan marka parçalanamaz bir bütün, bir zincir gibi bu anlamın tutarlı, kolektif vizyonunu dayatırlar; sıradan nesneleri değil, gösterenleri birbirine bağlayan bir zincir gibi her nesne daha karmaşık bir üst-nesne olarak diğerlerini gösterir ve tüketiciyi bir dizi daha karmaşık tercihe götürür. Nesnelerin tüketime asla mutlak bir düzensizlik içinde sunulmadığı görülür. Bazı durumlarda nesneler daha iyi baştan çıkarmak için düzensizliği taklit eder, ama her zaman yönlendirici kanallar açmak, satın alma itkisini nesneler ağına yöneltmek, baştan çıkarmak ve kendi mantığına uygun olarak, yapabileceği en yüksek yatırıma ve ekonomik potansiyelinin sonuna kadar götürmek için düzenlenir.
Çağdaş toplumlarımızın temel özellikleri giderek bir anlamlandırmalar mantığının, bir simgesel kodlar ve sistemler çözümlemesinin parçası haline geliyor.
Bolluklar ülkesinin fantezileriyle kuşatılmış ve reklam palavralarıyla her şeyin kendisine önceden verileceğine ve bolluk üstünde kendisinin meşru ve devredilemez bir hakka sahip olduğuna ikna olmuş tüketiciler kitlesi, bolluğu doğanın bir sonucu gibi yaşamıyor mu?
Çirkinlik zor satılır.
Artık tıpkı evrensel bir açlık sorunu olduğu gibi evrensel bir yorgunluk sorunu var.
Herkes “talep ediyor“ ve güdümlüyor, herkes talep ediliyor ve gülümleniyor.
Öyle bir çağda yaşıyoruz ki, insanlar hiçbir zaman hayatlarını zaman kazanmak için geçirme yazısından kurtarmak üzere yeterince zaman kaybetmeyi başaramayacaklar.
Tatiller, kelimenin tam anlamıyla kaybedilen bir zamanın arayışıdır. 
Zaman, değişim değeri yasasına boyun eğen, ender bulunan, kıymetli bir maddedir.
Zaman orada, sizi beklemektedir. Eğer zaman emekte yabancılaştırılmış, köleleştirilmişse, “zamanımız yoktur“. 
Duygu sömürüsü yapıyor diye reklamı yargılamak onu onurlandırmaktır.
Gerçek fantezi temsil edilemez.
Güzellik aynı anda hem etin yadsınmasını hem de modanın yüceltilmesini ifade eden modellerin ve mankenlerin profilinde sıska ve etsiz olacaktır.
Güzellik değiş tokuş edilen bir göstergeler malzemesinden öte bir şey değildir.
Reklam sözde olayın tam saltanatıdır. Nesneden olay yaratır.
Giderek sadece okunmuş olabilen (okunmuş olması gereken: “efsanevi“ olan) var olacaktır.
Aslında, iletişim araçları karşılıklı olarak birbirlerinin içeriği haline gelir ve işte bu, tüketim toplumunun totaliter “ileti “sidir.
İçerik çoğu zaman aracın gerçek işlevini bizden saklar.
Tüketim tutkuyu dışlar.
Moda keyfi, hareketli ve çevrimseldir ve bireyin içkin niteliklerine hiçbir şey katmaz.
Eğer kadın kendini tüketiyorsa, kadının kendisi ile ilişkisinin göstergeler tarafından nesneleştirilmiş ve üretilmiş olmasındandır..
Reklamın anlamı yoktur, sadece anlamlandırmalar getirir.
Bizi lüks ve gösterisel bir kıtlığa mahkum edense bizim toplumsal mantığımız.
Yoksulluk her şeyden önce insanlar arasındaki bir ilişkidir.
Bolluk ayrımcılığın işlevidir.
Eşitlik en somut şey söz konusu iken aslında soyuttur.
Bilgi ve iktidar bolluk toplumumuzun iki önemli az bulunur malıdır ya da öyle olacaktır.
Dengesizlik ve eşitsizlik azalmaz yer değiştirir.
İşler artık eşitliğin çevresinde olup bitmemektedir. Değer ölçütleri başka yerdedir.
Bolluğun bir değere dönüşmesi için ondan yeterince değil, ama yeterinden fazla olması gerekir.
Bir sistem, bedeli verimine eşit ya da veriminin üstünde olduğunda etkisizdir.
Yarışta kalan ve model olarak önerilen yaşam tarzına erişenler, bunu ancak kendilerini tüketen bir çaba pahasına elde ederler.
Tüketim toplumunun büyük bedeli, kendisinin neden olduğu genelleşmiş güvensizlik duygusudur.
Bolluğun artmasının, yani gitgide çoğalan bireysel ve kolektif mallar ile donanımlara daha fazla sahip olmanın karşılığı gitgide ciddileşen “zararlar“dır.
Ölüm karşısındaki eşitsizlik hala çok büyük.
Donanımlar herkese açık olmayı amaçladığında en zayıflar daha başlangıçta dışarıda bırakılır.
Okul konusunda toplumsal sınıfların kuşaktan kuşağa geçen ve giderilemeyecek eşitsizliklere maruz kaldığı biliniyor.
Kitle iletişiminin bize verdiği gerçeklik değil, gerçekliğin başdöndürücülüğüdür.
Cinselliğin özgürleşme evresi, aynı zamanda onun belirsizleş­tiği evre halini aldı.
Cinsellik alanında çoğalma, bütünsel yok oluşa yakın bir an­lam ifade ediyor. Cinselliğin, cinselliğin işaretlerinin üretiminin bu biçimde artırılmasının sırrı burada; hazzın, özellikle de dişil hazzın aşırıgerçekliği burada: Belirsizlik ilkesi, yalnızca siyasal akla ve iktisadi akla değil cinsel akla da el attı.
Günümüzde, özgürleşen söylemiyle cinsellikten daha az gü­venilir başka bir alan yoktur. Günümüzde, çoğalan suretle­riyle arzudan daha az güvenilir başka alan da yoktur.
Merak ve yanlış bilme, gerçek konusunda bir tek ve aynı toplu davranışı, kite iletişimleri pratiğiyle genelleştirilen ve sistematikleşti­rilen ve dolayısıyla “tüketim toplumu’muzun karakteristiği olan bir davranışı betimler: göstergeleri açgözlü bir biçimde ve her yerde tüketmek üstüne kurulu bir gerçeklik yadsıması.
Bilgi ve iktidar bolluk toplumumuzun iki önemli az bulunur malıdır ya da öyle olacaktır.
Tüketim toplumu etrafı kuşatılmış, zengin ve tehlike altında bir Kudüs ol­mayı diler, işte bu onun ideolojisidir.
“Ünlülük bir totolojidir… Ünlülerin şanına işaret eden tek şey kendi ünlülükleridir, tanınmış olmaları olgusudur… Oysa bu ünlülük kendimizin reklam tarafından yüceltilmiş bir değişkesinden daha fazla bir şey değildir.”

Baudrillard, Tüketim Toplumu, s.256

“Şiddetin, güvenliği yüceltmek için evcil kullanıma dönüşebilmesinde olduğu gibi nevroz olarak yorgunluk da kültürel bir ayrıcalık belirtisi haline gelebilir…”

Baudrillard, Tüketim Toplumu, s.241

“…Daha dün işinde başarılı olmak yetiyordu, bugünse aynı sıfatla ondan fiziki form ve şıklık talep ediliyor.”

Baudrillard, Tüketim Toplumu, s.168

Boorstin reklamcıları aklamak gerektiği düşüncesini yayıyor;çünkü ona göre ikna etme ve yutturmaca,reklamcıların utanma eksikliğinden daha çok bizim aldatılma arzumuzdan gelir: Kendi baştan çıkarma arzularından çok bizim baştan çıkarılma arzumuzdan kaynaklanır.

Baudrillard,s.161

Tv,radyo,basın,reklam,yayın akışı..

“..iletilerin sistematik olarak birbirinin ardına gelmesi aracılığıyla tarihin ve adliye haberlerinin, olayın ve gösterinin, enformasyonun ve reklamın gösterge düzeyinde eşdeğer olduklarının dayatılmalıdır.”

Baudrillard,Tüketim Toplumu, s.153

“Özetle, kültürel içeceğin, alet değil ama konfor ya da prestij öğesi olduğu andan itibaren tüketim nesnesine dönüşen çamaşır makinesiyle aynı tarzda tüketildiğini söylüyoruz.”

Baudrillard, Tüketim Toplumu, s. 133

“Hiç kimse bir çift çorap ya da bir bahçe koltuğuyla aynı anda bir taşbaskı ya da ofort satın almayı artık anormal bulmuyor…”

Baudrillard, Tüketim Toplumu, s. 130

Merkez, doğal olarak, isteyenler için en modern ödeme tarzını yürürlüğe koymuştur: “kredi kartı. Kredi kartı çeklerden, nakitten ve hatta güç ay sonlarından kurtarır. Artık, ödemek için kartınızı gösterir ve faturayı imzalarsınız. Hepsi bu. Her ay, bir defada ya da aylık taksitlerle ödeyebileceğiniz bir hesap özeti alırsınız.
Tüketimin tüm yaşamı kuşattığı, tüm etkinliklerin aynı bileştirici biçime uygun olarak zincir oluşturduğu, insanı ödüllendirme yollarının saat be saat önceden ayarlandığı, “çevre’nin bir bütün oluşturduğu, bütünüyle iklimlendirildiği, düzenlendiği , kültürelleştirildiği noktadayız.
“Tüketim ilkesinin ve erekselliğin haz olmadığının en iyi kanıtlarından biri, bugün hazzın bir zorlama olması ve hak ya da zevk olarak değil, ama yurttaşlık görevi olarak kurumsallaşmış olmasıdır.”

Baudrillard, Tüketim Toplumu, s. 93

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir