İçeriğe geç

Tuhaf Dergi – Sayı 31 Kitap Alıntıları – Tuhaf Dergi

Tuhaf Dergi kitaplarından Tuhaf Dergi – Sayı 31 kitap alıntıları sizlerle…

Tuhaf Dergi – Sayı 31 Kitap Alıntıları

Mesela bir çocukla göz göze geldiğimde gülümsememeyi düşünemiyorum bile.
Aşık olacaksın, kalbini farkedeceksin.
Akışa kapılmayacaksın, kendi akışına sahip olacaksın.
Bir manzarayla karşılaştığında aklına birkaç ressamdan tablolar getireceksin.
Gizemli olan bir şey gördük mu hemen açıklamaya çalışma eğilimindeyiz.
Soru sormayı öğrenmeden cevap bulmaya çalışıyoruz.
Bir sanatçı olarak önceliğim kimi insanların diğerlerinden daha değersiz olduğuna bizleri ikna etmeye çalışan Trump gibi, Bolsonaro gibi moronları ifşa etmek.

Roger Waters

Vasatlık Kendini yok et ve bize karış diyor. Çünkü vasatın tek ihtiyacı daha çok insan.
Bir zengin ve fakir konuşurken zenginin sen, fakirin siz diye hitap etmesi.
Ayaklarını toprağa basmayan ve kafasını göğe kaldırmayan insan yalnızca dünyaya değil, kendine de yabancılaşmıştır.
Vasatlık Kendini yok et ve bize karış diyor. Çünkü vasatın tek ihtiyacı daha çok insan.
Hızın akımına kapılanlar, gerçekliğin koordinat ekseninde kerteriz noktalarını kaybederek, anlamları emilmiş bir düzlemde dolanıp duran çakma gerçeklere dönüşürler. Yani hızla birlikte giderek sahteleşirler. İnsanlar bir gerçeği durdurmak ve o gerçeği her fırsatta yeniden hissedebilmek için heykel sanatını ortaya çıkarmışlardır. Bllboard’lar ise gelip geçiciliğin, yani sahteliğin izdüşümüdür. Kalıcı olan muhakkak yavaş üretilmiştir, yavaşlıktan beslenmiştir. Düşünme ve tefekkür, yavaşlığın armağanıdır.
Yerçekimi eksikliğinden şeyler le geçici bir temas kurulur. Hiçbir şeyin ağırlığı yoktur. Hiçbir şey kesin ve nihai değildir. Neyin önemli olduğunu belirlemek artık mümkün olmadığında her şey önemini kaybeder.
İnsanın kendi varlığını, doğanın varlığını ve bu ikisi arasındaki oluşumu hissedememesi, hızla doğrudan alakalıdır.
Hız bir kere bulaştı mı insanın kanına, yeterlidir. İnsanı ve zamanı dağıtır. Hayat süratle ilerliyormuş gibi gelir, haz verir. Oysa gerçekte yaşam hızlanmamış tır Byung-C-hul Han’a göre, daha hummalı, daha grift, daha amaçsız bir hal almıştır sadece.
Hız, tüm hisleri ortadan kaldırır. Hissizleştirir ve yıkar.
Vasat bir tabuttur. Ölmeden içine girme.
Tatlı su dibe çeker.
Bildiğim şeyleri de bilmiyordum.
Her insanın ağlamadan, gözyaşı dökmeden söyleyemeyeceği cümleler var.
Aşık olacaksın. Kalbini fark edeceksin.
Lan biz nasıl bu hale geldik lan?
Ben ölümden korkmam ölümü severim, ölümü sevdikçe uzar ömrün, korkaklara ölüm
Kızının o saatte sokakta ne işi vardı? cümlesinin adalet dağıttığını sanan birinden duymuş olmanın utancını ben yaşamak istemiyorum
Ülkenin her gün bir yerinden kara bulutların göğe yükseldiğini görmek zorunda kalmak istemiyorum.
Kimi şarkıların ve kokuların, ait oldukları zamanları bir anda capcanlı bir şekilde geri getirebilmeleri
Hayatın yükünü en çok anneler omuzluyor.
“Kimseye ders vermek istemiyorum ama “Neden çocukların üzerime bombalar attık?” sorusunu sormak için müziğimi kullanmak bana makul geliyor.”
Bir şeye birlikte gülmek, insanlar arasında yıktığı mesafe açısından cinsellik kadar etkili olabilir.
Bir arkadaşımın yıllık yazısında, arkadaşı ona Öyle birisidir ki sıradan bir tabak makarnayı bile Paris’teki en lüks restorana gitmişçesine büyük bir zevk ve gustoyla yer yazmıştı. O kadar kıskandım ki! Çünkü genelde alelacele yemek yerim. Hep bir yere yetişmeye çalışırım. Kendimde olmadığını bildiğim güzelliği kendime çekme arzum, o gıpta etme hali besleyici de olmuştur.
Özen, heyecan ve yaşama sevinci seviyorum. Herkesin imkanları dahilinde işine, geçirdiği vakitlere özenmesi ve buna heves etmesi yeni güzellikler doğurur.
İnsanı manevi olarak ayakta tutan motivasyonun, hayatın gerçeklerinden çok yalanları oluşu..
Kendi gücünün farkında olmaya, imkânsızlıklar içinde bile bir ışık görmeye, şikâyet etmemeye, hayatin sana gülmesi için önce senin ona gülmen gerektiğine inanıyorum.
Gece yatağında dönüp dururken aldığın kararların ve bulduğun şahane fikirlerin gündüz olduğunda hiçbir anlam ifade etmemesi.
Henüz sevdiklerinin acılarıyla hiç sınanmamış olanların, sahip oldukları çocuksu hayat neşesi.
Âşık olacaksın. Kalbini fark edeceksin.
Birilerinin hayatına dokunduğunun farkında mısın?
Hikâyeni kaybetmek. Kaybolmak.
Hicran yüreğine yerleşti bir kere.
Bazı anların içine sıkışıp kalıyorsun; hiçbir şeyin değişmeyeceğine dair öldürücü bir umutsuzluğun mahzenine kapatılmışsın ve orada olduğunu hatırlayan kimseler kalmamamış.
Hayatın yükünü en çok anneler omuzluyor.
Bir başkasına içten bir şekilde saygı duymak, toplumsal hayatı yaşanılır kılan en önemli anahtarlardandır.
İyi yetişmiş insan, terbiyesi ve davranışlarıyla diğer insanlardan ayrışır ve topluma örnek teşkil eder.
İnsanın altından kalkamayacağını anladığı sorunları sorun olarak görmemeye başlaması.
Kimi şarkıların ve kokuların, ait oldukları zamanları bir anda capcanlı bir şekildr geri getirebilmeleri.
Bir zengin ve bir fakirin konuşurken zenginin sen, fakirin siz diye hitap etmesi.
Padişahlar niye şiir yazar?
Kimse etrafında karamsar insan istemez.
Sevdiğin mesleği yap, mutlu insanlarla bir arada ol, sohbet et ve günü kurtar: Benim çözümüm bu!
“Haplar dışında hayatta sana en uzun süreli mutluluk veren şey ne?
Özen, heyecan ve yaşama sevinci seviyorum.
Kendi gücünün farkında olmaya, imkansızlıklar içinde bile bir ışık görmeye, şikayet etmemeye, hayatın sana gülmesi için önce senin ona gülmen gerektiğine inanıyorum.
İnsanın başına gelen en büyük musibet, kendi hikâyesine inancını yitirmesidir.
Bazı anların içine sıkışıp kalıyorsun; hiçbir şeyin değişmeyeceğine dair öldürücü bir umutsuzluğun mahzenine kapatılmışsın ve orada olduğunu hatırlayan kimseler kalmamış.
Tabii ki sonunda hayal kırıklığı da olacaktır. Ama sonuçta hayal kırıklığı dediğin, hayal kurduğunun kanıtıdır.
İnsanlığı manevi olarak ayakta tutan motivasyonun, hayatın gerçeklerinden çok yalanları oluşu.
Sevdiğin mesleği yap, mutlu insanlarla bir arada ol, sohbet et ve günü kurtar.
Mutluluğun sebeplerinden biri sevdiğin işi yapmak, öteki arkadaşlıktı. Etkisi gerçekten uzun sürüyormuş.
Gizemli olan bir şeyi gördük mü onu hemen açıklamaya çalışma eğilimindeyiz. Soru sormayı öğrenmeden cevap bulmaya çalışıyoruz.
Benim için yalnız çılgın insanlar önemlidir, yaşamak için çıldıranlar, konuşmak için çıldıranlar, kurtarılmak için çıldıranlar.
İyi ya da kötü her şeyin geçecek oluşunun hem iyi hem de kötü oluşu.
Hani Şems demiş ya Düzenim bozulur, hayatım altüst olur diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatının altının üstünden daha iyi olmayacağını?
Doğada vasattık diye bir şey yok. Doğa, olağanüstü bir estetik ve düzen üreticisi. Üstelik özgün. Bu da demektir ki doğada olmayan bir hali biz insanlar becerip üretmişiz. En yukarıda buluşamıyorsak o zaman en aşağıda buluşalım, demişiz. Adını da asgari müşterek koymuşuz. Bana sorarsan, esas buluşmak istenilmesi gereken nokta, azami müşterek olmalı. Hiçbir zaman gerçekleşmeyecek olsa bile, en azından çaba bu yönde olmalı. İnsana “Kendinden bir şey bekleme” diyen bir vasatlık megafonu varken bireyin bununla mücadelesi ancak “Kendinden ve diğer insanlardan her şeyi beklediği” bir hayal kurmasıyla mümkün olabilir. Tabii ki sonunda hayal kırıklığı da olacaktır. Ama sonuçta hayal kırıklığı dediğin, hayal kurduğunun kanıtıdır.
Gizemli olan bir şey gördük mü onu hemen açıklamaya çalışma eğilimindeyiz. Soru sormayı öğrenmeden cevap bulmaya çalışıyoruz.
Kendi geçmişini tanımayan bir gençlikten sağlam bir toplum inşa etmesini ya da toplumun nitelikli bir parçasını oluşturmasını bekleyemezsiniz. Eğitimin görevi de bu bağı, sistematik bir şekilde inşa etmektir. Çünkü insan, ancak yaşadığı yere bağlanırsa mutlu olabilir, geçmişine sahip çıkabilirse özgürleşebilir ve bu şartların bir getirisi olarak, çocuklarının yarınlarını ayakları yere sağlam basarak hayal edebilir.

İlber Ortaylı

Düzenim bozulur, hayatım altüst olur diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatının altının üstünden daha iyi olmayacağını?
Doğada vasatlık diye bir şey yok. Doğa, olağanüstü bir estetik ve düzen üreticisi. Üstelik özgün. Bu da demektir ki doğada olmayan bir hali biz insanlar becerip üretmişiz. İnsana kendinden pek bir şey bekleme diyen bir vasatlık megafonu varken bireyin bununla mücadelesi ancak kendinden ve diğer insanlardan her şeyi beklediği bir hayal kurmasıyla mümkün olabilir. Tabi ki sonunda hayal kırıklığı da olacaktır. Ama sonuçta hayal kırıklığı dediğin, hayal kurduğunun kanıtıdır.
Yüce Zerey
Yavaşliğa ağıt

İnsan geçmişten geleceğe fırlarcasına ilerleyen, geçip giden bir canlıdır hızın ortamında.Can sıkıntısıyla birlikte yaşar.Çunku canı bir yerde durup dinlenmez.Bir şeyi idrak etme çabası gütmez, bir şey için sahici bir mücadelede bulunmaz.

Bana doğru adım atmadı, sesini yükseltmedi. Sadece ayağa kalktı. Yapma kızım, olur öyle dedi.
Olur öyle!
Sözcüklerin dizine yaslamasaydın ağrılı başını, bütün bunlara dayanacak gücün kalmayacaktı. Dayanabilmek için, ayakta durabilmek için, Kırık kanadına şifa için, savunmasız kumdan kalelerine kuvvet için yeni kelimeler diledin Allah’tan. yeni kelimeler. kendini iyileştirmek için. kendini iyileştirmek için. kendini iyileştirmek için .
Vasatlık güvenli bir alan aslında. Hiçbir bedeli olmayan bir kimliğe sahip oluyorsun. Bu da bir tür dokunulmazlık hissi yaratıyor. Kalabalık içinde kaybolabiliyorsun. Ortalama dışına çıkmadığın ya da sivri bir söz söylemediğin için fark edilmiyorsun. Fark edilmemenin de bir plasebo etkisi var. o da sahte bir özgüven. Çünkü fark edilmeyince eleştirilmiyorsun ve bu da kendini iyi hissettiriyor. Hatta daha kötüsü kendini en doğru ya da en iyisi olarak hissediyorsun.

Ahmet Mümtaz Taylan- Hakan Günday

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir