William Shakespeare kitaplarından Troilus ve Cressida kitap alıntıları sizlerle…
Troilus ve Cressida Kitap Alıntıları
İnsanın başkalarıyla paylaşamadığı hiçbir değer,
Ne kadar gerçek, ne kadar verimli olursa olsun.
Kendi malı sayılamaz.
Ne kadar gerçek, ne kadar verimli olursa olsun.
Kendi malı sayılamaz.
Canı ne isterse onu yapıyor, her yaptığını da doğru buluyor.
Ama sevgi oyuncaktır talihinin elinde
Ayrılmanın gökteki yıldızlar kadar çeşidi vardır;her birinin ayrı sözleri,ayrı öpüşleri vardır.
İnsana insan olduğu için değer verilmez;
Mevkii,zenginliği,gösterişi gibi,özünde olmayan
Kendinden çok rastlantılardan gelen değerlere bakılır
Mevkii,zenginliği,gösterişi gibi,özünde olmayan
Kendinden çok rastlantılardan gelen değerlere bakılır
”Laf, laf, sadece laf. Kalpten eser yok! ”
-William Shakespeare, Troilus ve Cressida
Açık söz, doğru özdür
Gözlerimizi aldatan şeyler, aklımızı da sürüklüyor peşinden.
Ama sevgi oyuncaktır talihin elinde.
Yaralarını gösterip övünenler, alay edilmeye layık insanlardır.
Öyleyse bırakalım zaman yapsın yapacağını.
hem akıllı olmak,hem sevmek,
İnsan gücünü aşar,tanrılara vergidir.
İnsan gücünü aşar,tanrılara vergidir.
İnsanın kendinde açtığı yaralar kapanmaz kolay kolay.
Bilirim, büyüklerin talihle arası açıldı mı,
Herkesle arası açılır.
Herkesle arası açılır.
Çünkü hem akıllı olmak,hem sevmek,
İnsan gücünü aşar, tanrıların işidir bu..
İnsan gücünü aşar, tanrıların işidir bu..
Ama kendi kendinden kaçamazsın ki..
Biz kendimizi ele verirsek,
Kim bize sadık kalabilir ?
Kim bize sadık kalabilir ?
Yarın başaracağımız işi, bugünden övecek değiliz.
Yaptığını öven, yaptığını yıkar.
Hâlbuki kendinden şüphe, akıllı insana yol gösteren ışıktır.
İçimdeki aşk ne kadar taşkın da olsa,
Gözümde damlasını görene aşk olsun!
Gözümde damlasını görene aşk olsun!
Sahte bir gülüşle gizlenen dertler,
Kaderin insana birden zehir ettiği sevince benzer.
Kaderin insana birden zehir ettiği sevince benzer.
Bizimki de bir savaş; iyi kötü, ne çıkarsa bahtımıza.
Kör korku,aklın sözünü dinlerse, korkusuz kör akıldan daha iyi yolunu bulur.Beladan korkan,belayı önlemiş olur.
Aşktan aldığım öğüt şudur benim;
Ele geçtin mı kölesin, geçmedikçe sultan
Ele geçtin mı kölesin, geçmedikçe sultan
sahte bir gülüşle gizlenen dertler,
Kaderin insana birden zehir ettiği sevince benzer.
Kaderin insana birden zehir ettiği sevince benzer.
Sevmenin ne olduğunu ben de bilirim.
Dışın parlak, için çürükmüş.
Laf, laf, sadece laf! Yürekten eser yok!
İnsanlar kendinden geçmiş, aklını kaybetmiş, hayretten donmuş, garip deliler gibi birbirlerine bakıyor.
Ama bir yemin her amaca alet olmamalı.
Öyle perişanım ki, gelme diyemem sana
Elveda kahpe güzellik!
Çünkü öylesine inanmıştım ki ben, öyle sarsılmaz bir inanç sarmış ki yüreğimi, dinlemiyor gözlerimin gördüğünü, kulağımın duyduğunu; sanki onların işi gücü beni aldatmakmış gibi, sanki gözlerim, kulaklarım karaçalmak için yaratılmış gibi!
İçime birer birer kazımak istiyorum, burada söylenen sözleri.
Gözlerimizi aldatan şeyler, aklımızı da sürüklüyor peşinden. Sürüklenen akıl da baştan çıkıyor. Böyle oluyor işte: Gözün sürüklediği gönül serseri oluyor sonunda.
Ama talihin elinde oyuncaktır sevgi.
Bütün sabahı nasıl harcadık!
Açık söz doğru özdür.
Doğruluk benim günahım, kusurum. Başkaları yalan dolanla yükselirken, ben yüksek doğruluğumla kıyıda köşede kalırım.
Ne kadar çabuk değişeceğimizi hesaba katmayıp, cılız irademizi denemeye kalkınca, kendi isteğimizin şeytanı olabiliriz.
Ayrılmanın gökteki yıldızlar kadar çeşidi vardır; her birinin ayrı sözleri, ayrı öpüşleri vardır.
Bu derde çare bulunmaz,
Ne söz işe yarar, ne saz.
Ne söz işe yarar, ne saz.
Ah gönül, dertli gönül,
Ah etme, kırıl dökül!
Ah etme, kırıl dökül!
Devletin özünde bir sır vardır ki, kimseler onu karıştırmayı göze alamaz. Öyle bir sır ki, gücünü ne söz anlatabilir ne kalem.
Bugünün gözü bugün gördüğünü beğenir.
Zaman modaya düşkün bir ev sahibidir: Giden konuğun üstünkörü elini sıkarken, gelen konuğa uçarak ellerini açar, ellerine sarılır onun. Hoş geldin derken gülümser, güle güle derken içini çeker insanoğlu.
Kimine hiç değer vermeyiz, çok işe yarar; kimine çok değer veririz, işe yaramaz!
İnsanların övgüsü bir kubbe gibi, üstüne vuran güneşin biçimini ve sıcaklığını yansıtır.
Güzel olan kendi yüzünün güzelliğini bilmez, ama bu güzellik başkalarının gözünde meydana çıkar.
İnsan ne kadar değerli de olsa, kendisini başkasının aynasında görmedikçe, hiçbir şeyiyle övünemez, hiçbir değerini fark edemez.
İnsana insan olduğu için değer verilmez. Mevkii, zenginliği, gösterişi gibi, özünde olmayan kendinden çok rastlantılardan gelen değerlere bakılır.
Ah, bu aşk yok mu, hepimizi mahvedecek!
Kendi yaptığını öven, kendi yaptığını yıkar.
İnsan ne diye kendini beğenir? Nerden çıkar bu gurur?
Hasta ama ille aslan olmak hastası, kibir hastası.
Mevkimizi hiçe sayıyoruz, ne olduğumuzu bilmiyoruz.
Biz öc alma kaygısında değiliz, onurumuzun peşindeyiz.
İstekler, hınçlar sağır engerek yılanları gibidir. Aklın sesini duymazlar.
Alıştırın ağlamaya gözlerinizi!
Yağ bağladı mı, korkak tavşanlara döner erkeklik, yiğitlik.
Benim diz kapaklarımda senin kafandakinden daha çok beyin vardır.
Alabildiğinde büyüyen kibir, bir an önce koparılmalı. Yoksa kötülüğün tohumu dört bir yana saçılarak hepimizin hakkından gelecek.
Senin de aklının çoğu kaslarını şişirmeye yaramış.
Sert oduna keskin balta gerek.
Düzen hiçe sayıldı mı, insan yülselmek istedikçe, her adımda geri gider.
İşte, değerin sahtesi de gerçeği de, karabahtın fırtınalarında belli olur.
İnsanın iyisi, talihin kötüsünde belli olur.