İçeriğe geç

Troialı Kadınlar Kitap Alıntıları – Seneca

Seneca kitaplarından Troialı Kadınlar kitap alıntıları sizlerle…

Troialı Kadınlar Kitap Alıntıları

Evlilik ölüm derdi, şimdi ölüme evlilik diyor.
Zorunluluk hep baskın çıkar sadakate.
Öldükten sonra nereye gideceğini mi soruyorsun?
daha doğmamışların yanına.
günahı yasaklamayan, güç eline geçti mi, emreder günahı.
Hiç kimse dizginsiz bir gücü yaşatamaz uzun süre,
dizginlediğinse, ömür boyu sürdürür. Şans yükselttikçe,
yücelttikçe insanın gücünü,
daha çok asılmalı mutluluğun gemine,
titreyerek bakmalı yaşamın değişken hallerine,
önüne iyilikler seren tanrılardan daha çok korkmalı.
Ulu krallıklar bile,
bir anda çöker, zafer kazanarak öğrendim bunu ben.
Hiç kimse zavallı değildir, başkasıyla kıyaslanmazsa.
Merhem olur yas tutana, açı çeken insanlar,
Merhem olur, halkın feryat figan ağlaması;
Istırap, gözyaşı, daha hafif dağlar o an,
aynı şekilde ağlayıp bağırırken kalabalıklar.
Her zaman, ah her zaman kıskanç şu insanın acısı,
sevinir, kendisi gibi elem çeken gördü mü,
tek başına ceza çekti mi, üzülür.
Herkesin başına gelen yazgıya,
dayanamam demez hiç kimse.
Tehlikede olan bulduğu yere sığınır, güvende olan seçim yapar.
Hiç umudum kalmadı,
iyi günler gelecek diye, kötü günlerse geliyor bir yol bulup kendilerine.
Hiçbir şey kalmaz ölümden sonra, ölüm dediğin zaten bir hiçlik,
hızla koştuğumuz yaşam yolunun bitiş çizgisi.
Hırslılar bıraksın umutlarını, korkaklar da tasalarını;
açgözlü zaman ve boşluk yutuyor hepimizi.
Bütün kıyıları doldurdu öfkesi, çığlık çığlık.
İşte bak, kaç kişi kaldık o koca alaydan; bir mezar, bir çocuk, bir tutsak!
zaman, yutuyor hepimizi.
Ah ölüm, tek ümidim
İşte bak , kaç kişi kaldık o koca alaydan : bir mezar, bir çocuk, bir tutsak !
Bedenler gömülünce yaşar mı sahiden ruhlar
“Amazonların kraliçesi Penthesilea; Hector’un ölümünden sonra Troialılara yardıma geldi ve canını dişine takarak dövüştü, ama en sonunda Achilles tarafından öldürüldü.”
Asılıp küreklere, yarışa girince rüzgarlarla birlikte,
Derin denizlere açılıp kalınca kıyılar geride,
Neler geçecek aklımızdan kim bilir, biz biçarelerin,
Karalar yavaş yavaş küçülüp denizler gitgide büyüdükçe.
Durdur artık gözyaşlarını,
Kendiliğinden son bulmaz böyle büyük acılar.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Uzun zamandır öğrendiğini öyle kolay çıkaramazsın aklından.
Zorunluluk hep baskın çıkar sadakate.
Derdin korkuyla baş eğdirmekse
Yaşam vermekle tehdit et: çünkü benim tek dileğim ölmek.
Acıya bilendim, baş eğmeden, hissetmeden çekiyorum artık çilemi.
Hırslılar bıraksın umutlarını, korkaklar da tasalarını:
Açgözlü zaman ve boşluk yutuyor hepimizi.
Doğan güneş ne biliyorsa, ne biliyorsa batan güneş,
Nereleri yıkıyorsa okyanusun mavi suları,
Günde iki kez kabarıp alçalarak
Hepsini kapacak zaman.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Bütün kıyıları doldurdu öfkesi, çığlık çığlık
Hiçbir şey kalmaz ölümden sonra, ölüm dediğin zaten bir hiçlik,
hızla koştuğumuz yaşam yolunun bitiş çizgisi.
Hırslılar bıraksın umutlarını, korkaklar da tasalarını:
açgözlü zaman ve boşluk yutuyor hepimizi.
Ölüm bir bütündür ayrılmaz, tahrip ederken bedeni, ruhu esirgemez.
Ah, hilakârlığın kaşifi, günahların mimarı!
Tehlikede olan bulduğu yere sığınır, güvende olan seçim yapar.
Hiç umudum kalmadı, iyi günler gelecek diye, kötü günlerse geliyor bir yol bulup kendilerine.
yenenin yaptığı işler,yenilene cezadır
Hırslılar bıraksın umutlarını, korkaklar da tasalarını,
Aç gözlü zaman ve boşluk yutuyor hepimizi
Ağlayın diye emrediyorsun da, bilmez değil ki bu halk, acemi değil ki gözyaşlarına, bizler yıllardır zaten ağlıyoruz..
Ulysses: Merhamet gösterebilseydim keşke sana, ama elimden gelen bir tek bu, sadece kısa bir zaman verebilirim; ağla, doya doya; merhem olsun gözyaşların acılarına
Andromacha: Derdin korkuyla baş eğdirmekse Andromacha’ya ey Ulysses, yaşam vermekle tehdit et: çünkü benim tek dileğim ölmek.
Ulysses: Ölüm yanı başına geldi mi, bu büyük sözler donar ağzında.
Andromacha: Ölecek olan, ölmek zorunda olan, ölmeyi isteyen, tehlikeden uzaktır zaten.
Soylu tohumlar, atalarına çeker. Büyük bir sürünün o küçücük yoldaşı, daha boynuzları bile tomurcuklanıp çıkmamışken, yırtıp derisini, birden nasıl dikleştirir boynunu, heybetle kaldırır başını geçer babasının sürüsünün başına, davara hükmeder;
Haydi, metin ol, gir artık babanın yattığı o kutsal gömüte. Kader yardım ediyorsa çaresizlere, burası olur kurtuluşun: ama istemiyorsa yaşamanı, burası olur mezarın.
Zafer kazananların ilk saldırısı acımasızdır.
Tehlikede olan bulunduğu yere sığınır, güvende olan seçim yapar.
Priamus’un torunu, Hector’un oğlu ölümüyle tanışmalı. Ancak o zaman yelkenleriyle dolduracak boğazları, bin gemilik donanma.
Pyrrhus: Öyle bir Achilles’ten doğdum ki, evrenin hakimi kendisi, bütün tanrıların krallığından pay almış soyu: Thetis sayesinde denizlere hükmediyor, Aeacus sayesinde öte dünyaya, Lovis sayesinde de göklere.
Agamemnon: Bir genç kızın yasak ilişkisinden doğdun sen, Achilles’in dölüsün, daha adam sıfatında bile değildi o sıra baban.
Pyrrhus: Muzaffer kişi gönlünün dilediğini yapma hakkına sahiptir.
Agamemnon: Çok hakkı olana, azla yetinmek yaraşır.
Hecuba’nin bütün evlatları, onca kral soyu gömüldükten sonra, sen, babaları, cenaze alayına oldun en son halka, Ulu Lovis’e bir kurban gibi kesildi, şimdi, başsız, öylece yatıyorsun Sigeum kıyılarında.
Duy iniltimizi, Phrygia kralı, hisset gözyaşlarımın, ey çifte esaret yaşayan yaşlı. Senin hükümranlığı da bir kez yaşadığı bu bela, iki kez gelmişti Troya’nin başına, iki kez sarsılmıştı Dardanus’un surları, Yunan kılıcıyla, iki kez katlanmıştı Hercules’in oklarına.
Ağlayın diye emrediyorsun da, bilmez değil ki bu halk, acemi değil ki gözyaşlarına: bizler yıllardır zaten ağlıyoruz, en başından beri,
Ama ne diye ağlarsın, ey ayak sürüyen yaşlılık, viran olmuş bu kentin ykıntılarına? Baksana, ey bahtsız, şu yeni yaslara; eski bir acı artık Troya. Lanet olası, o meşum katilini gördüm kralın, Ajax’ın zulmünden de beter bu cinayet, tam sunağın yanında işlendi;
Alev engel olamıyorum Fatih’in o Haris ellerine: yana yana yağmalanıyor Troya; gökyüzü bulanıyor dalga dalga dumanlara; kalın bir Buluta sarılmış sanki gün ışığı,
Ne kadar evlilik varsa, ölümcül, kasvetli,
gözyaşı ve katliamla dolu.
Büyük acılar gebedir daha da büyüklerine.
Hiç umudum kalmadı, iyi günler gelecek diye, kötü günlerse geliyor bir yol bulup kendilerine.
Yıkıldım ben; artık ne gelirse gelsin başıma
Acıya bilendim, baş eğmeden, hissetmeden çekiyorum artık çilemi.
Bir gençlik yanılgısı dürtülere direnememe.
Çektiğim acılardan daha bilmediğim kaldı mı?
umudum,yoldaşım,derdimin avuntusu,huzurum;
Bir gençlik yanılgısı,dürtülere direnememe;
Bedenler gömülünce yaşar mı sahiden ruhlar
Her zaman, ah her zaman kıskanç şu insanın acısı,
sevinir, kendisi gibi elem çeken gördü mü,
tek başına ceza çekti mi, üzülür.
Ne kadar evlilik varsa, ölümcül, kasvetli,
gözyaşı ve katliamla dolu, kanlı yaslı,
layıktır, nedimesi olsun hepsinin Helena.
Bilirim, bu soyluluk işareti:
korkmak utandırıyor seni. Bırak o yüce gururunu,
o eski cesur tavrını, giy şu kaderin sana verdiğini.
Işte bak, kaç kişi kaldık o koca alaydan:
bir mezar, bir çocuk, bir tutsak: boyun eğmeliyiz
kötü kaderimize.
Ölüm herkese eşit davranır.
Öldükten sonra nereye gideceğini mi soruyorsun?
daha doğmamışların yanına.
Sıcak ateşlerden tüten duman nasıl yitip giderse,
havayı bir anda ise bulayarak;
az önce alçalan bulutlar nasıl dağılırsa,
Kuzey rüzgârları buz gibi estiğinde;
uçup gidecek varlığımızın hakimi bu ruh da işte öyle.
Hiçbir şey kalmaz ölümden sonra, ölüm dediğin zaten
bir hiçlik,
hızla koştuğumuz yaşam yolunun bitiş çizgisi.
Yasa yasaklamıyorsa, utanç yasaklar.
Bedenler gömülünce yaşar mı sahiden ruhlar
Ağlayın diye emrediyorsun da,
bilmez değil ki bu halk, acemi değil ki gözyaşlarına:
bizler yıllardır zaten ağlıyoruz
Krallık nedir artık benim için, sahte yaldızla kaplı bir addan başka, nedir, saçı süsleyen uyduruk bir taçtan başka?

Ego esse quidquam sceptra, nisi uano putem fulgore tectum nomen et falso comam uinclo decentem?

Kadınların saklayabildikleri tek sır, bilmedikleri sırdır.
Zaman, yutuyor hepimizi.
Ne mutlu savaşta ölünce, yıkılan krallığını da yanında götürene!
Kim bu adaletsiz kurayı çeken,
bu kadar pervasızca, bu kadar haşin,
Hangi tanrı bu,
böyle kindarca dağıtıyor tutsakları?
Biz zavallılara acımasızca,
zorbaca davranan hangi yargıç bu,
Uğursuz elleriyle biçarelerin başına,
böyle düşmanca bir kader biçen?
İşte bak, kaç kişi kaldık o koca alaydan:
bir mezar, bir çocuk, bir tutsak

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir