Shems Friedlander kitaplarından Toynak Sesini Duyunca Zebra Gelsin Aklına kitap alıntıları sizlerle…
Toynak Sesini Duyunca Zebra Gelsin Aklına Kitap Alıntıları
Namazımızı kılıp tespihimizi çekiyoruz. Fakat bunları mekanik olarak yaptığımızdan ahlaken tekâmül edemeyip nefsen yükselemeyince yol” da bir hata olduğunu iddia ederek ona bühtan ediyoruz!
Kendimizi nasıl değiştiririz? Bismillah, Allah’ın adıyla, deyip de yemeğe başlayınca sadece tıkınıyorsak ve yemek boyunca Allah’ı hiç düşünmüyorsak, yemeğin sonunda sadece doymuş oluruz, sadece çok yediğimizi biliriz. Bismillah diye başlayıp Allah’ın nurunu yemeğe kattığımızın bilincinde oluyor ve yemeği Allah’a ibadet etmek için güç versin diye yiyorsak, işte o zaman doğru şekilde yemiş oluruz.
Eğer moda ve gösteriş için giyinmiyorsak o zaman doğru şekilde giyiniyoruz demektir.
Allah’ın yarattığı bu kâinatta bizler O’nun en büyük mucizesiyiz. Eğer bu hayatı yarı uykuda ve tamamen bilinçsiz bir şekilde yaşarsak nasıl şükredeceğiz? Gerçek derviş, Allah’ı bir anlığına bile unutsa gusül abdesti alır.
Kendimizi, hareketlerimizi incelemeliyiz. Eğer bu vücut mülkünü idare eden şey, öfke ise bunu bilip anlayabilmemiz lazım Eğer tembellik ön saflarda yerini alırsa onun farkında olmalıyız. Ayrıca hile ve dedikodu da bu mülkün başına geçebilir. Bütün bu özellikleri içimizde gözlemlemeliyiz. Kendimiz dediğimiz bu kâinatın içinde, insanın kendi hayvanat bahçesi var; üstelik giriş de bedava. Her gün kızgın kurdun nasıl öne atıldığını, akrebin nasıl soktuğunu veya maymunun ipleri eline alıp gevezelik ederek nasıl oynadığını görebiliriz.
Hayat üç günlük bir hediyedir ve iki günü geçti bile..
Medineli bir derviş..
Allah’a iman, dünyanın hastalıklarına karşı bir aşıdır.
Muzaffer Efendi
Ebedî nimetleri, bu fâni dünyanın zevkleri için kaybetme. -Hz.Ali(ra) ‘dan oğlu Hz.Hasan(ra)a yazdiği mektuptan
İstediğimiz rüyayı görelim, eninde sonunda hakikate uyanacağız.
Acı biber ekerseniz şeker pancarı bekleyemezsiniz.
İnsan Allah’ı unuttu. İnsan nereden geldiğini, nerede olduğunu ve nereye döneceğini unuttu.
Toynakları her duyduğunda otomatik olarak bir at düşünmeyi artık bırak. -takdim yazısından
Sana rağbet etmeyenin peşinden koşma.
Nuh’un gemisi gibi olmalıyız; öyle ki bize her yaklaşan, her dokunan istifade etsin, yardıma mazhar olsun.
Her zaman ve her yerde kendini bil.
Kendimizi yalnız hissettiğimizde, aşırı ehemmiyet vererek dikkat ve ilgimizle onu beslersek yalnızlık büyüyecektir. Allah’a iman yalnızlığa karşı bir aşıdır.
Hepimizin içinde Musa’nın asası var. Ama hepimizde yılana dönüşmüş asa da var. Hepimizde Musa olduğu kadar Firavun da var. Biz Musalığı seçelim de içimizde o galip olsun.
Sabır, üstüne dayanabileceğiniz bir asadır. Allah Teala sabırlı olanlardan hoşnut olur.
Kendimizi alıştığımız şeylerden bir bir kesebilmeliyiz. İşe yaramadığını artık gördüğünüz ve bir anlamı olmayan şeyleri hayatınızdan kopartıp atın. Artık bir oyuncak hâline gelmiş şeyleri çıkartın hayatınızdan.
Etrafta takıl, dur. Bol bol çay kahve Önümüzdeki perdeleri ne zaman yırtacağız? Yırtalım ve yakalım ki geri gelemesinler
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Dervişte bizim anlamamız gereken üç hâl vardır. Birincisi kendimize saygı göstermektir. İkincisi, içinde yaşadığımız topluma saygı göstermek ve son olarak da Allah’a saygı göstermektir. Bunlar bu sırada doğru şekilde yapılırsa insan insan-ı kâmil olabilir.
Gerçeği eğriltmeden yansıtan yegâne ayna, ilah nuru yansıtan insan kalbidir. Dolayısıyla, biz başkalarıyla bir arada iken sadece onlar hakkında bir şeyler öğrenmeyiz. Aynı zamanda kendimiz hakkında da bir şeyler öğreniriz.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Her sabah kalktığımızda iki şeyi hatırlamalıyız: Allah ve ölüm.
Hayatımızdaki her bir şeyin Sünnetullah’ı anlamak için O’nun tarafından yollanan bir mesaj olduğunu nasıl anlayabiliriz? Bir hadis-i şerifte, Sana isabet eden şey seni ıskalayamazdı ve ıskalayan da isabet edemezdi. buyrulur.
Her bir şey kaderde vardır ve her şey Allah’ın, O’nun ilminin bir izidir.
Vücudumuzla dünyayı tecrübe eder, çölde ilerleyen bir yolcu gibi bu dünyanın içinden geçeriz; kimse burada kalmaz.
Allah’ın yarattığı bu kainatta bizler O’nun en büyük mucizesiyiz. Eğer bu hayatı yarı uykuda ve tamamen bilinçsiz bir şekilde yaşarsak nasıl şükredeceğiz? Gerçek derviş, Allah’ı bir anlığına bile unutsa gusül abdesti alır.
hepimizin yaşayacak üç günü var; ikisi geçti gitti
Şeyh Muzaffer Efendi Hazretleri şöyle demiştir: Allah’a iman, dünyanın hastalıklarına karşı bir aşıdır.
Hakikati arıyor olmak çoğu zaman bizzat hakikati bulmaktan daha önemlidir.
“Evimizin bilindik bir odasının veyahut bir yerlerde tanımadığımız bir odanın bize rahat gelen, bizce aşina bir köşesini buluyor; sonra da odaya her girişimizde hiç düşünmeden, sorgulamadan hemencecik gidip oturup veriyoruz; işte insanın hikayesi!”
“İçinde yaşadığımız bu beden hem bir krallık hem de mezardır. Kalbin yaşadığı bir krallık olan bu mekân, ruhumuzun da mezarıdır. Kalbimize Allah’ı bilmek için manevi bir yetenek bahşedilmiştir. Vücudumuzla dünyayı tecrübe eder, çölde ilerleyen bir yolcu gibi bu dünyanın içinden geçeriz; kimse burada kalmaz. Vakti geldiğinde, bütün peygamberler ve ilahi lütufla ilme mazhar olmuş kimseler, makam, derece veya başarılarına bakılmaksızın göçecekler; Yaratan, onları isteseler de istemeseler de öldürecek. Bizi buraya getiren güçburadan götürecektir. Allah’ın bu gücü sadece bizi yaratmadı. Kadın erkek veya bir çiçek olsun, sevdiğimiz herkes ve her şey O’nun mahlukudur.”
İnsan her bir nefeste hayatın biraz daha kısaldığını anlayabilse o zaman hayatımız ve özellikle içinde bulunduğumuz an aciliyet kazanacaktır.
Evimizin bilindik bir odasının veyahut bir yerlerde tanımadığımız bir odanın bize rahat gelen, bizce aşina bir köşesini buluyor; sonra da odaya her girişimizde hiç düşünmeden, sorgulamadan hemencecik gidip oturup veriyoruz; işte insanın hikayesi!
Adem peygamber adeta dün doğdu. Her sabah uyandığımızda biz de aynı şekilde doğuyoruz. Gözlerimizi sabah açıp da kendimize baktığımızda sanki Allah bizi o anda ve orada yaratmış gibi.
Çünkü esas mesele hakikat değildir. Esas mesele, her birimizin kendi miktarınca, kendi kabınca hakikati keşfidir.
Dua taktığın maskeleri çıkarır ve hayata katlanabilmek için aldığın zehirleri defeder.
Sende zikrullah şevki uyandıranla beraber ol. Ve sözleriyle değil, hareketleriyle senin maneviyatının mükemmel hale gelmesinde payı olanla ol.
Dikensiz gül ararsak sıkıntıya gireriz. Allah dikenleri sapa, gülü muhafaza etmek için koymuştur.
Hepimizin içinde Musa’ nın asası var. Ama hepimizde yılana dönüşmüş asa da var. Hepimizde Musa olduğu kadar Firavun da var. Biz Musalığı seçelim de içimizde o galip olsun.
İnsan, Rabbiyle baş başa kalmadan önce, evvela kendi ile kalabilmeyi öğrenmeli.
Bütün bir hayat, aslında sahip olduğumuzu sandıklarımızdan kesiliş sürecidir.
Okyanuslar, bazı geniş su havzaları, bizim de döktüğümüz gözyaşları tuzludur. Suyu tatlı olan göller vardır ve bizim de kulaklarımızdaki sıvı acıdır. Böylece Allah Teala bizlere, hepimizin kainat mucizesiyle bağlantılı birer mucize olduğumuzu gösteriyor. Her birimiz kendi içimizde birer kainatız.
İnşAllah, her geçen günle bizi engelleyen perdeleri birer birer kaldırabiliriz.
Acı biber ekerseniz şeker pancarı bekleyemezsiniz. Bu dünyadaki fiillerimiz, Allah tarafından söz verilmiş ahiret hayatı için ektiğimiz birer tohumdur.
Kişinin kendi zaaflarına doğrudan bakmasındansa başka bir kişinin ikilemine kulak vermesi daha kolaydır.
Başkalarının derslerinden ders almayanlar, kendilerinden sonra geleceklere ders olurlar.
O’nu gerçekten sevmek istiyorsak,O’nu yine O’nun yarattıkları üzerinden sevebiliriz.Çünkü O bize,yarattıkları üzerinden tecelli eder.
Meyve vermek için en uzun süre beklemesi gereken ağaç incir veya hurma ağacı değildir. Meyve vermesi en uzun süren ağaç insandır.Bu yüzden insanlara karşı sabırlı olmalıyız.
Bizden önce niceleri geldiler,hakikatten haber verdiler.Buna rağmen hakikati bildiğimizi söylemeye imkan yok.Çünkü esas mesele hakikat değildir; esas mesele,her birimizin kendi miktarınca, kendi kabınca hakikati keşfidir.Tecrübelerimiz, hakikati kendimize mal etmemize yardımcı olan keşiflerdir.
Bu dünyada tıpkı köpekler gibi sana saldıracak insanlar vardır.Onlarla mücadeleye tutuşursan yenik düşersin. Ancak onları yaratmış olan Sahibine niyaz edersen o zaman O, çağırıp zapt eder, böylece muhafaza olunursun.
Günlük hayatta kullandığımız aynalar yalancıdır.Gerçeği eğriltmeden yansıtan yegâne ayna, ilahi nuru yansıtan insan kalbidir.
Bir hadis-i şerifte, “Sana isabet eden şey seni ıskalayamazdı ve ıskalayan da isabet edemezdi.” buyurulur.Her bir şey kaderde vardır ve her şey Allah’ın, O’nun ilminin bir izidir.
Hakikate varmak, hakikat hakkında konuşmaktan son derece zordur. Bir şeyi bilmek zordur, çünkü bilmek her zaman için amel demektir. Bunun dışında her şey kuru bilgidir ve kuru bilgi manevi büyüme adına fayda sağlar bir şey değildir. Amel, kuru bilgiyi ilme yükseltir. Ve ancak böyle bir ilim kişiyi hikmet ve irfana götürür. İlmin tecrübesi onu irfana dönüştürür. İlim unutulabilir ama irfan, hakiki ilim tecrübesinden gelen bir şey olarak size aittir, ilmin size mal olmuş hâlidir.
Aslında kendi dışımızda mucizeler aramanın lüzumu yok. Ancak, teslim olmayı ve kabul etmeyi öğrenmek lazım Bunlar her birimizin günlük hayatında farkında olması gereken şeyler. Çünkü dışarıdaki işaretler her birimiz için ayrı birer tecellidir. Yollarımız, yolları yürüyüş tarzımız hep farklı farklı. Bu yoğunlukta çalışırken günün sonunda bize sunulan bir fırsatı nasıl değerlendiriyoruz? “Nasıl bu kadar geç oldu? Bugün uçtu gitti! diyerek mi? Gerçekten, o gün boyunca Allah için ne yaptık? Sanırım, hayatımızda bize basit görünen şeyleri ciddi şekilde incelemeliyiz. Sabah nasıl kalkıyoruz? Vaktimizi nasıl harcıyoruz? Gün boyu neler yapıyoruz? Allah’ı ne kadar anıyoruz? Kendimizi, ne olduğumuzu ne kadar hatırlıyoruz? İşte burada, Allah tarafından yaratılmış olan mükemmel bir insan var. Uzayda hareket hâlinde Bu ne güzellik! Bu ne mucize! İçine yiyecek ve su koyabildiğiniz bu inanılmaz fabrika her şeyi öğütüyor ve sizi temizlemek için her türlü düzeneği kullanıyor.
İlk insanın yaratılması tamamlanınca ona, sağ omuzundan bakması emri verildi. Baktığı yerde üç nur gördü. Birinci nura adını ve ikamet yerini sordu.
“Ben Aklım ve kafanda yaşarım dedi. Aynı soruyu ikinci nura sordu. “Ben Şuur’um ve gözlerinde yaşarım dedi.
Üçüncü nura baktığında parlaklıktan gözlerini sakınmak durumunda kaldı. “Sen de kimsin ve nerede yaşarsın? dedi.
Nur dile geldi ve “Ben Merhametim ve kalbinde yaşarım” dedi.
Hz. Âdem’in diğer yanındaysa üç zulmet vardı. Kendini zorlayarak birinci zulmete ismini sordu.
“Benim adım Kibir ve kafanda yaşarım dedi.
“Buna imkân yok!” diye haykırdı Âdem, zira orada Akıl yaşiyor.” “Ben orayı mekân tutana kadar; işte o zaman Akl’a yer bırakmam” dedi birinci zulmet.
İkinci zulmete dönerek “Sen kimsin? dedi Âdem. “Benim adım Doymak Bilmeyen Hırs; gözlerinde yaşarım dedi. “Fakat orada şuur yaşıyor diye cevapladı. “Ben oradayken o orada kalamaz” dedi Hırs. “Peki, sen,” dedi Âdem üçüncü zulmete, “sen de kimsin? “Ben Haset olarak bilinirim ve kalbinde yer tutarım.” “Ama kalbimde Merhamet var” dedi Âdem.
“Ben,” diye fısıldadı Haset hain bir tebessümle, “kalbine girince Merhamet kaçar gider.
“Size Allah’ı hatırlatanların yanında olunuz
Osmanlı sultanlarından biri, bir keresinde En acayip mahareti olan kimseye bir çanta dolusu altın vereceğim” diye ilan ettirmiş. Türlü türlü mahareti olan insanlar saraya akın etmiş. Bunların arasından bir adam, beraber geldiği arkadaşını huzur-ı hümayunun bir ucuna gönderip ona bir dikiş iğnesi tutturmuş. Kendisi de diğer ucuna giderek onlarca metreden ipi fırlatarak iğnenin deliğinden geçirmiş. Hakikaten en acayip maharet olduğuna karar verilen bu işten dolayı sultan, adama bir çanta dolusu altın vermiş ve şöyle demiş, “Geliştirmek için tam yirmi sene harcadığını öğrendiğim bir maharetini sergiledin. Hakikaten de kayda değer bir maharet olmakla birlikte hiçbir işe yaramıyor! Bu altınları sana bağışladım, ama hayatının yirmi senesini hiçbir şeye yaramayan bir işe verdiğin için sana bir de yüz sopa vurduracağım! .
Dünya kolaylıklarla dolu bir yer değildir. Acıyla dâhil olduğumuz bu yerden tek çıkış yolu da ancak ölümdür. Kur’an’da, iyi işler yaptığımız takdirde bunların hesaba katılacağı, kötü işlerin peşinden koşarsak da ceza göreceğimiz buyrulur.
Bir şekilde Bir şekilde bu sisin içinden çıkmamız lazım. Birbirimize bunda yardımcı olmalıyız. Hatırlamaya ve birbirimize hatırlatmaya devam etmemiz şart.
Allah, Kerîm ve Gafur’dur. Kerîm’dir, çünkü yarattığını sever ve Gafur’dur, çünkü affedici bir Allah’a ihtiyacımız olduğunu biliyor. Yanlış bir şey yaparsak o zaman tövbe etmeliyiz. Bir hata yaptığımızda kendimizi salarak, Iata yaptım. Artık hiç doğru yapmasam da olur” ya da “İki haftadır namaz kılmadım, artık hiç kılmasam da olur. Tespihimi çekmedim, niye devam edeyim ki? dememeliyiz. DEVAM EDİN! Allah’ı unuttuysanız O’nu hatırlayın. O’nu unuttuğumuz için bir daha hatırlıyoruz.
Allah’ın adını duyunca neden titremiyoruz? Neden ağlamıyoruz? Şeyhim, Eğer ağlayamıyorsak, ağlayamadığımıza ağlamalıyız derdi.
Allah bize irade vermiş. Onu kullanmak bize kalmıştır. Bunu sizin için hiçbir şeyh yapamaz. Hiçbir şeyh sizin tespihinizi çekemez veya namazınızı kılamaz. Sizin için keyifle işlerinizi yapıp sizin yerinize Allah’ı hatırlayamaz. Bunu sizin için kimse yapamaz. Her birimiz bunları kendimiz yapmak zorundayız.
O’nu hatırlayın. Sadece esmayı değil, Müsemma’yı (İsimlenen) da hatırlayın. Sadece Allah lafzını değil, Allah’ın tecellilerini de. Dünyayı, bütün gezegenleri, bütün galaksileri, uzayı ve içindekileri Bunlar ancak ve ancak Allah onları yarattığı ve varlıklarını idame ettirdiği için çeşitli şekil ve biçimlerde varlar. Kendinizi her zaman, her yerde bilin ve Allah’ı hatırlayın.
Yaşımız kaç olursa olsun, hepimiz hayatımızın kışındayız. Bektaşî dervişleri kış güneşinin yalancı olduğunu söyler.
Dış dünyada olup biten her şeye bütün dikkatimizi vermek zorunda değiliz.
Biz hayatımızı nasıl yaşıyoruz? Namaz kıldığımızda bir an evvel bitsin de hayatımızdaki daha acil şeyleri yapalım diye sabırsızlanıyor muyuz? Hep acil işleri yapıp önemli olanları göz ardı mı ediyoruz? Hayatımıza baktığımızda gerçekten önem taşıyan şeyleri görebiliyor muyuz? En önemlisi hangisi? Çocuklarımızı bu dünyada nasıl yetiştirebiliriz? Onlara karşı sorumluluğumuz var. Biz Allah’a yakın olursak onlar da yakın olurlar.
Her toynak sesi duyduğumuzda neden hemen aklımıza at gelir? Çünkü şartlanmış ve bu şartlanmada uyuyakalmışız. Bu uyku hâlinde Allah’ı unutmuşuz.
“Belki hayır belki de şerdir, sadece Allah bilir”
Günlük hayatta kullandığımız aynalar yalancıdır. Gerçeği eğriltmeden yansıtan yegâne ayna, ilahi nuru yansıtan insan kalbidir.
Gaflet içinde günlerimizi geçiriyoruz. Dünyanın bize sunduğu geçici nimetlere takılıp kalmışız, onlarla kör olmuşuz.
İnsan Allah’ı unuttu. İnsan nereden geldiğini, nerede olduğunu ve nereye döneceğini unuttu.
Şu dünyada beğenmediğimiz yanlışlar görüyorsak, onları düzeltmenin yolu evvela ancak kendimizi düzeltmekten geçer.
Eğer Allah’ı hatırlarsak o zaman yaptığımız her şeyi ince bir irfan, nezaket ve anlayışla yaparız.
Her sabah kalktığımızda iki şeyi hatırlamalıyız: Allah ve ölüm.
Kimse ölümünün vaktini bilemez ve hepimizin elbet bir son recebi olacaktır. Ama biz yine de, tıpkı çocuklar gibi, dünyanın parlak oyuncaklarının peşinde koşup duruyor onlara talip oluyoruz.
Bildiklerimizi uygulamaya koymalıyız. Bunu nasıl yapabiliriz? Sabah uyanıp gözümüzü açınca, “Daha çok erken! Yorgunum, biraz daha uyuyayım mı, yoksa Bana bir gün daha bahşettiğin için, yeni bir günün başlangıcını verdiğin için sana hamdolsun Allahım mı diyoruz?
Ashab-i Kirâm’ın ileri gelenlerinden Hz. Ömer(ra) kendi kesesinden, kendisine her gün ölümü hatırlatacak bir adam tutmuş. Adam, yıllar boyunca her gün gelip Ölüm var! demiş. Hz. Ömer günün birinde “Bunca zamandır bana hizmet ettin, Allah razı olsun, ama artık buna ihtiyacım kalmadı” buyurmuş.
“Sana ölüm var dedikçe ben de ölümü hep aklımda tuttum, bana da faydası oldu” demiş adam. Bu kararı neden aldın?
“Allah sakalımdaki kıllardan bir tanesini beyazlattı ve bu bana artık hayatın ölümlü olduğunu hatırlatıyor.
Zamanımız sınırlı. Zaman, Allah’ın bir sırrıdır ve onu her birimize farklı miktarlarda vermiştir. Aklımız da bize zamanımızın kısıtlı olduğunu söylüyor. Ama aynı akıl her dakika aslında yavaş yavaş öldüğümüzü fark etmiyor! Sonra da günün birinde saçımızda aklar, yüzümüzde çizgiler olur. Eğer bütün bunlar vücudumuzun dışında oluyorsa, içinde de oluyordur. Gidiciyiz. Bir daha bu gözlerle göremememiz, bu kulaklarla duyamamamız, bu burunla koklayamamamız, ciğerlerimizle nefes alamamamız veya bu bacaklarla bir daha yürüyemememiz için tek bir an yeterli.