İçeriğe geç

Toprakta Büyür mü İnsan? Kitap Alıntıları – Kerem Bakıcı

Kerem Bakıcı kitaplarından Toprakta Büyür mü İnsan? kitap alıntıları sizlerle…

Toprakta Büyür mü İnsan? Kitap Alıntıları

İnançla desteklenmeyen yasa yok olmaya mahkumdur.
Sen misin güzelliği örten,
İyiliği öldüren,
Yürekleri körelten?
Yoksa insanoğlu mu
Tüm bunları sana yükleyen?
Sevmek ıstırap çekmektir, dedi. Ben de inandım.
Ne diye gitmişti sanki?
Yüreğini istiyor bu gönül. Başkalarının yaptığı gibi kiralamak, kullanıp iade etmek için değil. Ömürlük
Susarak düşüncelere dalmak, kendi içimde yolculuğa çıkmama yardımcı oluyor. Kimsenin kimseyi anlamadığı bu dünyada gerekli bir şeymiş gibi geliyor bana.
Korkuların karanlıktan doğmadığını anladım.
İnsanlık için, tabiat için, yavrularımız için, ölüme bir şans verin.
Sessizlik, yalnızlık mıdır?
Derdim yüreğimde, eller ne bilsin?
Her birimiz buraya, gökten usul usul serpiştirilmiş atıklar değil miyiz zaten
Kötü bir düşten arta kalanlarız işte.
Ben bir çınarım. Dallarımda zümrüt yeşili yapraklar. Yüzyıllar öncesinden geldim. Karanlık geçmişten Nasıl bir çıkmazda bu insan denen mahlûkat? Köklerimde recmedilen onlarca kadın. Başımda cıvıldayan kuşlar.
Ölüm? Nedir ölüm? Nefesin tükenmesi mi? Anne karnından adım atıyor dünyaya insan. Ağlıyor. Gülüyor. İyiliğe düşüyor önce. Sonra kötülüğe bulanıyor. Doğanın ayağında pranga halini alıyor zamanla. Ve dur diyor doğa. Vakit geldi. Ve geliyor vakit. Göçüyor biri daha toprağın derinliğine. (Toprakta büyür mü insan?)
Boylu boslu olunca dünya iyisi mi oluyormuş insan? Sevilmeye layık değil mi çirkin dedikleri. Hem neye, kimr göre çirkin? Hani Allah’ın yarattığı her şeyde varmış bir nizam, güzellik. Allah’a inanırmış da beş vakit namaz kılarmış. Peh Onları yaratan Allah da bizi yaratan cehennem zebanisi mi?
Düşünmek ağır gelir insanlara. Her işini başkasına yaptırma derdinde olan bir canlı neden bunu da kendine yük edinsin ki?
Kafam karışık. Uzatsam güneşin ışıklarına başımı, çekip alır mı kederi?
Duyuyor musunuz Hale Hanım? Bunca insan ne diye toplandı anladınız mı şimdi? Durmadan alkış tutan, övücü söz söyleyen insanları Düşünmek nedir bilirler mi sanıyorsunuz?
“Ne yani, geçmişimizi, eski bir elbiseyi üstümüzden çıkarıp attığımız gibi kolaylıkla atabilir miyiz? “
“Evet! Geçmişimiz eski bir elbise gibiyse neden olmasın?”
Ne yani, geçmişimizi, eski bir elbiseyi üstümüzden çıkarıp attığımız gibi kolaylıkla atabilir miyiz?
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Ey karanlık diye bağırıyorum. Ses veren yok. Devam ediyorum hafif bir sinirle :
Sen misin güzelliği örten,
İyiliği öldüren,
Yürekleri körelten?
Yoksa insanoğlu mu
Tüm bunları sana yükleyen ?
Derdim yüreğimde, eller ne bilsin?
Âşık Veysel
Ölünün hislisi olmak yüzleri mi unutturdu?
Ayağa kalkıp tekrar mı ölsem? Hissizleşsem. Belki o zaman tanırım yüzleri, YÜZSÜZLERİ(!).
.. Kör geçmişimizden kurtulmanın imkanı var mı dersin Hale hanım?

Zamanı gelmişse buna imkan da vardır.

Bütün yollarını yürüsen bile ruhun sınırlarına ulaşamazsın .
Öylesine derindir ruhun logosu .
( Heraclitus , Fragmanlar)
Eski zaman yıldız kaymaları yok artık . Yeni zaman yaprak kaymaları var ! Her yaprak bir ölüm, her ağaç bir güz kıyımı !
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Çünkü burada gündüzler de gerçek , geceler de . Esen rüzgâr da , kıpırdayan yaprak da . Yaşanan da , hayal edilen de . Unutma ! Burası rüyalar , masallar , yiyecek dolu göbeklerini ovanlar ülkesi değil. Sıtmayla şişen göbeklerin titrek ülkesi ! Bir yanların da karanlık, bir yanlarında sevda var.
Herkes Allahı kendi gibi görür . Mazlum şevkatle, zalim zulümle . Allahsız değildir kimse . Ve unutma , yaradan her daim mazlumdan yanadır
Uçmak istiyor katil . Göklere değil, geçmişe. Sahi uçulur mu geçmişe ?
Ölüm? Nedir ölüm ? Nefesin tükenmesi mi ? Anne karnından adım atıyor dünyaya insan . Ağlıyor . Gülüyor . İyiliğe düşüyor önce . Sonra kötülüğe bulanıyor . Doğanın ayağında pranga halini alıyor zamanla. Ve dur diyor doğa . Vakit geldi. Ve geliyor vakit. Göçüyor biri daha toprağın derinliğine . (Toprakta büyür mü insan ?)
“Nasıl bir çıkmazda bu insan denen mahlukat?”
Herkes Allah’ı kendi gibi görür. Mazlum şefkatle, zalim zulümle.
Ben bir ölüyüm.
Hisli bir ölü. Vücudum soğumadı henüz. Burnumda iki damla kan. Göz kapaklarım yarı açık. Odamın ortasında gölet. Kan göleti. Karanlık çöktü çökecek. Çok olmadı öleli. Çok mu oldu yoksa? Babaannem dediydi bir keresinde, ölüm karanlık değildir, diye. Odam karanlık. Gölet siyah.
Mutsuzluk getiren her şeyde bir parça yalnızlık vardır. Yalnızlığın olduğu yerde de dert. Anlayacağınız dertsiz yalnızlık yok.
kör geçmişimizeden kurtulmanın imkanı var mı dersin.
zamanı gelmişse buna imkan da vardır
Durdu. Düşüncelerimi olur gibi gözlerimin içine baktı.
Tok bir sesle. Ne yani. Geçmişimizi, eski bir elbiseyi üstümüzden çıkarıp attığımız gibi kolaylıkla atabilir misiniz?
Evet! Eğer geçmişimiz eski bir elbise gibiyse neden olmasın?..
Rezilliğin, caniliğin, güvensizliğin, menfaat tohumlarının her yere saçıldığı bu yaşamda, senden bir isteğim olaçak
Sustum. O da sustu. Gözlerine gözlerimden, gönlünü gönlümden, koca ellerini omuzlarımdan çekmeden, nefesini benliğimde gezdirerek kulağıma eğildi
Yüreğini istiyor bu gönül. Başkalarının yaptığı gibi kiralamak,kullanıp iade etmek için değil ömürlük Tarih önçesi uygarlıkların takasını kullanmalı., Bir gönüle karşılık öteki gönül .
Gök gürledi. Saçlardan sular daha bir hızla boşalmaya başladı. Nerden estiği belli olmayan bir rüzgar zihnimi ele geçirmeye çalıştı. Çekti ellerini omzumda. Gök bir daha gürledi. Tutum ellerinden. Dayadım göğsüme. Sustum. O da sustu.
Dinledik yağmurun gönüllere işleyen sesini
Ey karanlık! diye bağırıyorum. Ses veren yok. Devam ediyorum hafif bir sinirle.
Sen misin güzelliği örten,
İyiliği öldüren,
Yürekleri körelten?
Yoksa insanoğlu mu
Tüm bunlar sana yükleyen?.
Karşılığında ne ses var ne seda. Kendini savunmasını. Tüm suçu insanlara yüklenmesini bekliyorum. Çabam boşuna. Küsüyorum kendisine. Açıveyorum gözlerimi hayat veren ışığa
Arzu ettiğin neydi?
Aşk. Ulaşılması güç bir gölgeye aşık oldum
Hiç gören gözle görmeyen’. İşiten kulaklara işitimeyen bir olur mu?
Ağlamadı melekler ve şeytanlar. Aynı anda ölen _ öldüren, gülen, _ağlayan tek bir varlık :İnsan.
Ölüm? Nedir ölüm? Nefesin tükenmesi mi? Anne karnından adım atıyor dünyaya insan. Ağlıyor. Gülüyor. İyiliğe düşüyor önce. Sonra kötülüğe bulanıyor. Doğanın ayağında pranga halini alıyor zamanla. Ve dur diyor doğa. Vakit geldi. Ve geliyor vakit. Göçüyor biri daha toprağın derinliğine. (Toprakta büyür mü insan?).
Ayağı sürüklüyorlar çukura. Köklerimden biri uzatmış başını bekliyor. Ayağından nasır var mı acaba? Bedeni kadınlarınki gibi narin mi? Genişse bir göbeği var. Sığmaz ki o çukura. Sığdırırlar. İntikam sığdırır.
Uçmak istiyor katil. Göklere değil, geçmişe. Sahi uçulur mu geçmişe?
Sevgiyle değil, ölümle.
Lal olaydım da demez olaydım o sözleri.
Gülerken de hüzne boğulur mu insan?
Yağmur duayla yağdırılır, kar masalla.
Dedemin bahsettiği zalim o, mazlum da biz miyiz?
İnsanlar evlerini barklarını bırakıp da kaçmış koca şehirden. Adamın biri kimyasal mı ne atacakmış Diyarbakır a. Elma kokuluymuş.
Hüzne boğulduğunu saklamak için güler insan
Eskiler ‘ölü meyvesi’ der alıca. Çocuklar mezarlığa dalıp da zarar vermesin diye. İçimdeki sert çekirdeği ölünün kemiği, dışında yenilen yumuşak kısmı ise etinden olur derler.
Korkulmaz mı bundan? Midemde bir bulantı. Eskiler dedi diye inanılır mıymış bana?.
Yas tutmayı da bilir hüzünlüle bakmayı da
Kimden duymuşsa artık, anasız babasız büyüyen çocukta terbiye noksan olur, demiş. Kim bilir hangi ata ne diye zırvalamışsa bu lafı, herkes de inanıvermiş. Peygamber efendimiz de büyümemiş mi anasız babasız?.
Boylu boslu olunca dünya iyisimi oluyormuş insan? Sevilmeye layık değilmi çirkin dedikleri? Hem neye, kime göre çirkin? Hani Allah ın yarattığı her şeyde varmış bir nizam, güzellik. Allah a inanırmış da beş vakit kılarmış. Peh Onları yaratan Allah da bizi yaratan cehennem zebanisini mi?
Hani dese ki, kaynamadım kanım ona, sevmek istedim de olmadı anlarımda da.
, Dicle gibi taşasım, oluk oluk yaşlarımı dökesim var. Dilimde bir tutukluk.
Çünkü zozan, Recai nin kendinini sevdiğiniden habersiz sever.
İnsanlar nasıl böyle karar alabiliyorlar? Yani beyinlerini kiraya vermek konusunda.
Oğlumu sürdünüz, torununumu öldürdünüz, ocağımı söndürdünüz.
Oy havar!
Deli demişler bana. Babaannem demdi mi Bir köyün bereketi delisindedir diye. Hem deli kime denir ki? Aklı kıt olana mı, ona sahip olup da kullanmayana mı.
Aman mı ki bu? Değildir., Sen öldürdün dedilirdi. Doğmakta inat ettin. Sen geldin, anan gitti
Aman mı ki bu? Değildir. Sen öldürdün dedilirdi. Doğmakta inat ettin. Sen geldin,anan gitti.
Fistan giymiş uzunca biri diz çöktü önümde. Tanımadım. Ölünün hislisi olmak yüzleri mi unutturdu?
Babaannem dediydi bir keresinde, ölüm karanlık değildir,diye. Odam karanlık. Gölet siyah.
Gözkapaklarım yarı açık. Odanın ortasında bir gölet. Kan göleti. Karanlık çöktü çökecek. Çok olmadı öleli. Çok mu oldu yoksa?
Başımda sağır edici bir figan.
., Oy havar !.
Ben bir ölüyüm
Hisli bir ölü. Vücudum soğumadı henüz. Burnumda iki damla kan.
Yalnızlık dert edinilir mi ki Hale Hanım?
Mutsuzluk getiren her şeyde bir parça yalnızlık vardır. Yalnızlığın olduğu yerde de dert. Anlayacağınız dertsiz yalnızlık yok.
Sığınacak bir liman olarak mi görünüyorum? İnsanlar neden sessizliğimden , boş bakışlarımdan cesaret alıyorlar? Muhabbetim hoşmuş Bu kadar sıkıcı bir insani ne yapsınlar ki?
Yağmur duayla yağdırılır, kar masalla.
Herkes Allah’ı kendi gibi görür. Mazlum şefkatle, zalim zulümle, Allahsız değildir kimse. Ve unutma, yaradan her daim mazlumdan yanadır.
Aynı şeydir yaşayan ve ölen,uyanık ve uyuyan,genç ve yaşlı.Çünkü sonrakiler öncekilerle,öncekiler sonrakilerle yer değiştirir.Uyanın ve kendinize gelin ey bedene tutsak gölgeler.
Her şeyden haberdar olup da kılını kıpırdatmayana yazılmaz mı günah?
Ölüm? Nedir ölüm? Nefesin tükenmesi mi? Anne karnından adım atıyor dünyaya insan. Ağlıyor. Gülüyor. İyiliğe düşüyor önce. Sonra kötülüğe bulanıyor. Doğanın ayağında pranga halini alıyor zamanla. Ve dur diyor doğa. Vakit geldi. Ve geliyor vakit. Göçüyor biri daha toprağın derinliğine . ( Toprakta büyür mü Insan?)
Aynı anda ölen-öldüren, gülen-ağlayan tek varlık: insan.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir